Max Zanardi ile İstanbul'u konuştum. Soze mutfaktan girdik, Boğaz'da balık yaptık; Alışveriş Festivali'nden kongre turizmine kadar lafı uzattık.

Ritz Carlton Istanbul'un İtalyan Genel Muduru Massimiliano Zanardi her anlamda 'icimizden biri.' İstanbul icin bu şehirde yaşayan pek cok insandan daha cok kaygılanıyor.
Mutfak ise onun tutkusu. Kendisiyle sohbetimize Ritz Carlton mutfak ekibinin inovatif urunu incirli kurabiyeler eşlik ediyor. 2014 yılının yaşanan olumsuzluklara rağmen otel icin iyi bir yıl olduğunun altını ciziyor.
Zanardi, "Yuksek sezonda hepimiz idare ediyoruz, mutluyuz ama İstanbul'da diğer aylarda var ve bu aylarda şehir zorlanıyor" diyor.
Max'ın soyledikleri aslında cok yeni değil! Herkes biliyor ki İstanbul'a gelen ziyaretci sayısı ile otellerdeki geceleme sayısı arasında ciddi bir fark var. TUROB yonetimi aylardır bu sıkıntıyı dile getiriyor.
Alışveriş Festivali'nden bahseden Zanardi, "Shopping Fest'in Haziran ayında yapılması İstanbul icin bir kazanc değil. Zaten Haziran ayında İstanbul dolu. Bence Şubat ve Mart daha iyi olurdu. Yuksek sezonda İstanbul'un ucak kapasitesi doldu" diyor.
İstanbul'da ortalama kalış suresinin 2 geceleme olduğuna işaret eden İtalyan genel mudur, "Bu şehir hangi ligde oynamak istiyor? İstanbul'un Barselona sayısına ulaşması lazım. Burada deniz var ama biz denizi kullanamıyoruz. Paris'te yapay plaj yapıyorlar ve insanlar merak edip gitmek istiyor" diyor.
Yeni marka ve otellere ihtiyac olduğunu belirten Max, yatırımcının otelleri dolu gorduğunu ve bu nedenle otel yapmak istediğini ve hemen bir mimarın kapısını caldığını soyluyor. Genel kanı otelin para kazandıracağı ve otel uzerinden bilinirliğin artacağı şeklinde.
Aslında konaklama sektorunde yatırım fikrinden itibaren bir revizyon gerekiyor. Artık ciddi kriterler olmalı. Buna otellere danışmanlık yapan kişi ve kurumlar da dahil olmalı. Kime danışman denir? Bağlantısı guclu olan mı? Yatırımcıyla markayı aynı masaya oturtmak bir danışmanlık mı?
Otel yapmak isteyenlerin param var ve ben de bu oyunun icindeyim bakışı zaten doğru değil. Serbest piyasada girişim ozgurluğu bir başı boşluk olmamalı. En başta yapılan yanlış bir sarmal gibi buyur ve iyileşmeyen habis haline alır. İşte HD sistemindeki kavga gurultu biraz da işin başında var edilemeyen kriterlerden kaynaklanıyor.
Konaklama sektorundeki bir başka sorunu da Zanardi şoyle dile getiriyor: "İstanbul'da o kadar cok butik otel cıktı ki bunlar belgeli mi lisansı var mı bilen yok. Girin Tripadvisor'a bakın ilk 50 otel hayatta ismini duymadığınız oteller olabilir."
Neredeyse sektorden hemen herkesin dillendirdiği gibi İstanbul'da yatak arzı kontrollu artmıyor. Butik ve kucuk otel kavramları kafa karıştırırken kiralık evler konusunda duzenleme ihtiyacı sektorun kapısında bekliyor.
Ama İstanbul'un turizm acısından başka sorunları da var. Yeniden Max'a kulak verelim:
"Paris'te butun gun bisikletle dolaşabiliyorsun. Gecen yıl Paris'te 4 gun boyunca sabah, oğle ve akşam bisiklet kullandım. Şehri boyle gezdim. İstanbul'da yurume yerleri ve bisiklet alanları yaratmak gerekiyor. Trafik ciddi bir sıkıntı. Taksiciler trafiğe girmemek icin ara yolları kullandıkları zaman taksici beni kazıkladı mı algısı oluşuyor yabancıda..."
Bizim İtalyan doğru soyluyor. Lakin İstanbul Avrupa'nın duz şehirleri gibi bir bisiklet kenti değil. Fakat yine de Boğaz'dan Halic'e Beykoz'dan Bostancı sahile kadar geniş bir alanda bisiklet yolları yapılabilir. Tıpkı Londra'daki gibi bir banka buna sponsor olup kiralık bisiklet uygulaması yaygınlaştırılabilir.
Max'ın İstanbul'da yaşayanlara da soyleyecekleri var:
"İstanbul'da cok guzel muzeler bulunuyor ama kimse bilmiyor. Arkeoloji Muzesi'ne kim gidiyor? Bence dunyanın en iyi 2-3 muzesi icinde. Ama Turkler gitmiyor.
Ayrıca İstanbul parklarını daha cok one cıkarmalı. Yıldız Parkı'nda kız arkadaşımla yururken 5 tane kopek bizi kovaladı ve kacmak zorunda kaldık. Bazen kopekleri koruyoruz ama parkları koruyamıyoruz. Keşke her yerde bir park olabilseydi.."
Sevgili Max keşke bu şehirde ucu bir ilceden oburune dokunan parklar olabilseydi!
İstanbul'un kongre turizminde kazandığı ivmeden bahseden Max'ın bu konuda bir de eleştirisi var:
"İstanbul Kongre Merkezi'nde etkinlik yapılıyor. Benim bildiğim etkinlik otelde yapılır. Kucuk konferans ve etkinlikler duzenleyerek bizimle rekabete giriyorlar. Bu doğru değil. Dunyada butun kongre merkezleri kuresel anlamda buyuk kongreleri satmak durumunda."
Kongre ve ziyaretci burosunun ve diğer kongre merkezlerinin buyuk kongrelere odaklanması gerektiğini duşunuyorum. Halic Kongre Merkezi bu anlamda cok başarılı calışmalar yapıyor. Bu sayıyı artırmamız lazım. Kongre merkezleri asli gorevlerine odaklanmalı.
Ote yandan, "how to istanbul" gibi şehrin online kanalda resmi tanıtımını yapan projeler tek bir kurumun tekelinde olmamalı. Herkesin fikrini paylaştığı bir uzlaşı ve ortak harekete ihtiyac var. Mesela universite oğrencilerine, sanatcılara bu konuda sorumluluk verilebilir. İstanbul'u tanıtan enstrumanlar artırılabilir. Orneğin Cicekten Yeşilkaya'nın "Sahi" projesi kanımca bunlardan biri. Ancak Sahi'yi başka bir yazıya bırakalım.
Max ile başladık; onunla bitirelim.
Max'tan gulumseten sozler
* 5 yıldızlı bilinen bir marka otel acentaya 50 dolara oda satıyor. O zaman 4 yıldızlı otel ne satacak?
* Sosyal medyanın geri donuşunun ne kadar olduğunu bilmiyoruz ama bizim misafirlerimiz orada ve bu platformlarda olmak gerekiyor.
*İstanbul'daki restoranlar bence ucuz değil. Bir levrek ızgaranın fiyatı şarap devreye girdiği zaman artıyor. Gece hayatı diğer ulkelere gore ucuz değil.
*Herkes İstanbul'da yeni acılan mekanları konuşuyor ama kapananları konuşan yok. Yeni acılanların neredeyse yuzde 50'si kapanıyor.
*Tabaklarda şeflerin egosunu gormek istemiyorum. En iyi şekilde pişmiş yemek gormek istiyorum. Artistik şeylere gerek yok. Basit, sade tabakları seviyorum.
*Bol kekikli kuzu eti istiyorlar. Neden? Yoksa etin tadını mı almak istemiyor musun? Kekik cok seviyorsan bol kekikli bir salata yap!
*Kotu uzumle iyi şarap yapmak mumkun değil fakat guzel uzumle kotu şarap yapmak mumkun.
*Guzel havyar bulmak kolay ama guzel ekmek bulmak daha zor.
*Zeytinyağını evde ureten butik bir uretici keşfettik. Satınalma işlemleri sırasında henuz cok yeni olduğu icin markasının adı yoktu, bizimle birlikte ismini yarattı. Yoksa biz de hazır zeytinyağı almayı biliyoruz.
*Turkler yurtdışından Turkish Ravioli yerine Kayseri Mantısı yazsalardı daha cok ilgi cekerdi. Biz İtalyanlar tercume etmeye uşendiğimiz icin Ravioli yazdık. Oyle kaldı.
*Aslında İtalyan mutfağı diye bir şey yok. Cunku her bolge farklı şeyler uretiyor. Benim dedem hayatta spagetti yemedi. Gormek bile istemezdi. Bu guneyin yemeği der ve yemezdi. Bizde zeytinyağı kullanılmazdı. Biz hep tereyağı kullanırdık.
*Turkiye yurtdışında imajını doner, kebap olarak satıyor. Her yerde kebap restoranı var. Mutlaka geleneksel yemekleri de sunmak gerekiyor. Bunun başka bir tarafı da var. Orneğin siz Turkiye'ye gelin ve İtalyan restoranı acın eğer menude spagetti yoksa olduruyorlar adamı.
*Boğazda cok guzel bir levreği aşcı saman gibi pişiriyor, sonra sarmısak ve zeytinyağı ile sosluyor. Balık iki kere olduruldu. Muhteşemken oldurdun, servis yerinde kuruttun. Ama bunu da yiyen var işte.
Mutfak ise onun tutkusu. Kendisiyle sohbetimize Ritz Carlton mutfak ekibinin inovatif urunu incirli kurabiyeler eşlik ediyor. 2014 yılının yaşanan olumsuzluklara rağmen otel icin iyi bir yıl olduğunun altını ciziyor.
Zanardi, "Yuksek sezonda hepimiz idare ediyoruz, mutluyuz ama İstanbul'da diğer aylarda var ve bu aylarda şehir zorlanıyor" diyor.
Max'ın soyledikleri aslında cok yeni değil! Herkes biliyor ki İstanbul'a gelen ziyaretci sayısı ile otellerdeki geceleme sayısı arasında ciddi bir fark var. TUROB yonetimi aylardır bu sıkıntıyı dile getiriyor.
Alışveriş Festivali'nden bahseden Zanardi, "Shopping Fest'in Haziran ayında yapılması İstanbul icin bir kazanc değil. Zaten Haziran ayında İstanbul dolu. Bence Şubat ve Mart daha iyi olurdu. Yuksek sezonda İstanbul'un ucak kapasitesi doldu" diyor.
İstanbul'da ortalama kalış suresinin 2 geceleme olduğuna işaret eden İtalyan genel mudur, "Bu şehir hangi ligde oynamak istiyor? İstanbul'un Barselona sayısına ulaşması lazım. Burada deniz var ama biz denizi kullanamıyoruz. Paris'te yapay plaj yapıyorlar ve insanlar merak edip gitmek istiyor" diyor.
Yeni marka ve otellere ihtiyac olduğunu belirten Max, yatırımcının otelleri dolu gorduğunu ve bu nedenle otel yapmak istediğini ve hemen bir mimarın kapısını caldığını soyluyor. Genel kanı otelin para kazandıracağı ve otel uzerinden bilinirliğin artacağı şeklinde.
Aslında konaklama sektorunde yatırım fikrinden itibaren bir revizyon gerekiyor. Artık ciddi kriterler olmalı. Buna otellere danışmanlık yapan kişi ve kurumlar da dahil olmalı. Kime danışman denir? Bağlantısı guclu olan mı? Yatırımcıyla markayı aynı masaya oturtmak bir danışmanlık mı?
Otel yapmak isteyenlerin param var ve ben de bu oyunun icindeyim bakışı zaten doğru değil. Serbest piyasada girişim ozgurluğu bir başı boşluk olmamalı. En başta yapılan yanlış bir sarmal gibi buyur ve iyileşmeyen habis haline alır. İşte HD sistemindeki kavga gurultu biraz da işin başında var edilemeyen kriterlerden kaynaklanıyor.
Konaklama sektorundeki bir başka sorunu da Zanardi şoyle dile getiriyor: "İstanbul'da o kadar cok butik otel cıktı ki bunlar belgeli mi lisansı var mı bilen yok. Girin Tripadvisor'a bakın ilk 50 otel hayatta ismini duymadığınız oteller olabilir."
Neredeyse sektorden hemen herkesin dillendirdiği gibi İstanbul'da yatak arzı kontrollu artmıyor. Butik ve kucuk otel kavramları kafa karıştırırken kiralık evler konusunda duzenleme ihtiyacı sektorun kapısında bekliyor.
Ama İstanbul'un turizm acısından başka sorunları da var. Yeniden Max'a kulak verelim:
"Paris'te butun gun bisikletle dolaşabiliyorsun. Gecen yıl Paris'te 4 gun boyunca sabah, oğle ve akşam bisiklet kullandım. Şehri boyle gezdim. İstanbul'da yurume yerleri ve bisiklet alanları yaratmak gerekiyor. Trafik ciddi bir sıkıntı. Taksiciler trafiğe girmemek icin ara yolları kullandıkları zaman taksici beni kazıkladı mı algısı oluşuyor yabancıda..."
Bizim İtalyan doğru soyluyor. Lakin İstanbul Avrupa'nın duz şehirleri gibi bir bisiklet kenti değil. Fakat yine de Boğaz'dan Halic'e Beykoz'dan Bostancı sahile kadar geniş bir alanda bisiklet yolları yapılabilir. Tıpkı Londra'daki gibi bir banka buna sponsor olup kiralık bisiklet uygulaması yaygınlaştırılabilir.
Max'ın İstanbul'da yaşayanlara da soyleyecekleri var:
"İstanbul'da cok guzel muzeler bulunuyor ama kimse bilmiyor. Arkeoloji Muzesi'ne kim gidiyor? Bence dunyanın en iyi 2-3 muzesi icinde. Ama Turkler gitmiyor.
Ayrıca İstanbul parklarını daha cok one cıkarmalı. Yıldız Parkı'nda kız arkadaşımla yururken 5 tane kopek bizi kovaladı ve kacmak zorunda kaldık. Bazen kopekleri koruyoruz ama parkları koruyamıyoruz. Keşke her yerde bir park olabilseydi.."
Sevgili Max keşke bu şehirde ucu bir ilceden oburune dokunan parklar olabilseydi!
İstanbul'un kongre turizminde kazandığı ivmeden bahseden Max'ın bu konuda bir de eleştirisi var:
"İstanbul Kongre Merkezi'nde etkinlik yapılıyor. Benim bildiğim etkinlik otelde yapılır. Kucuk konferans ve etkinlikler duzenleyerek bizimle rekabete giriyorlar. Bu doğru değil. Dunyada butun kongre merkezleri kuresel anlamda buyuk kongreleri satmak durumunda."
Kongre ve ziyaretci burosunun ve diğer kongre merkezlerinin buyuk kongrelere odaklanması gerektiğini duşunuyorum. Halic Kongre Merkezi bu anlamda cok başarılı calışmalar yapıyor. Bu sayıyı artırmamız lazım. Kongre merkezleri asli gorevlerine odaklanmalı.
Ote yandan, "how to istanbul" gibi şehrin online kanalda resmi tanıtımını yapan projeler tek bir kurumun tekelinde olmamalı. Herkesin fikrini paylaştığı bir uzlaşı ve ortak harekete ihtiyac var. Mesela universite oğrencilerine, sanatcılara bu konuda sorumluluk verilebilir. İstanbul'u tanıtan enstrumanlar artırılabilir. Orneğin Cicekten Yeşilkaya'nın "Sahi" projesi kanımca bunlardan biri. Ancak Sahi'yi başka bir yazıya bırakalım.
Max ile başladık; onunla bitirelim.
Max'tan gulumseten sozler
* 5 yıldızlı bilinen bir marka otel acentaya 50 dolara oda satıyor. O zaman 4 yıldızlı otel ne satacak?
* Sosyal medyanın geri donuşunun ne kadar olduğunu bilmiyoruz ama bizim misafirlerimiz orada ve bu platformlarda olmak gerekiyor.
*İstanbul'daki restoranlar bence ucuz değil. Bir levrek ızgaranın fiyatı şarap devreye girdiği zaman artıyor. Gece hayatı diğer ulkelere gore ucuz değil.
*Herkes İstanbul'da yeni acılan mekanları konuşuyor ama kapananları konuşan yok. Yeni acılanların neredeyse yuzde 50'si kapanıyor.
*Tabaklarda şeflerin egosunu gormek istemiyorum. En iyi şekilde pişmiş yemek gormek istiyorum. Artistik şeylere gerek yok. Basit, sade tabakları seviyorum.
*Bol kekikli kuzu eti istiyorlar. Neden? Yoksa etin tadını mı almak istemiyor musun? Kekik cok seviyorsan bol kekikli bir salata yap!
*Kotu uzumle iyi şarap yapmak mumkun değil fakat guzel uzumle kotu şarap yapmak mumkun.
*Guzel havyar bulmak kolay ama guzel ekmek bulmak daha zor.
*Zeytinyağını evde ureten butik bir uretici keşfettik. Satınalma işlemleri sırasında henuz cok yeni olduğu icin markasının adı yoktu, bizimle birlikte ismini yarattı. Yoksa biz de hazır zeytinyağı almayı biliyoruz.
*Turkler yurtdışından Turkish Ravioli yerine Kayseri Mantısı yazsalardı daha cok ilgi cekerdi. Biz İtalyanlar tercume etmeye uşendiğimiz icin Ravioli yazdık. Oyle kaldı.
*Aslında İtalyan mutfağı diye bir şey yok. Cunku her bolge farklı şeyler uretiyor. Benim dedem hayatta spagetti yemedi. Gormek bile istemezdi. Bu guneyin yemeği der ve yemezdi. Bizde zeytinyağı kullanılmazdı. Biz hep tereyağı kullanırdık.
*Turkiye yurtdışında imajını doner, kebap olarak satıyor. Her yerde kebap restoranı var. Mutlaka geleneksel yemekleri de sunmak gerekiyor. Bunun başka bir tarafı da var. Orneğin siz Turkiye'ye gelin ve İtalyan restoranı acın eğer menude spagetti yoksa olduruyorlar adamı.
*Boğazda cok guzel bir levreği aşcı saman gibi pişiriyor, sonra sarmısak ve zeytinyağı ile sosluyor. Balık iki kere olduruldu. Muhteşemken oldurdun, servis yerinde kuruttun. Ama bunu da yiyen var işte.
KAYNAK
__________________