Mekke doneminin en sıkıntılı anında Hz. Hatice ile Ebu Talib'in vefat ettikleri yıl.

Peygamberliğin onuncu yılında Muslumanlar iktisÂdî ablukadan yeni cıkmışlardı. Ebû TÂlib ağır hasta yatıyordu. Ebû Talib Peygamberimizi bir amca olarak duşmanlarına karşı korumuş ve Abdulmuttalib'in nufuzunu kullanarak muşriklere ezdirmemeye calışmıştı. Hatta Ebu Talib mahallesindeki muşriklerin kuşatma sırasında bile gece gunduz demeden Peygamberimizin kaldığı yerlerde nobet tutturuyordu. Ancak musluman olmamıştı. Peygamberimiz ise kendisine cok iyiliği gecen amcasının musluman olmasını arzu ediyor, boylece ona şefÂat etmeyi umuyordu. Bunu sağlamak icin hastalığı ağırlaşan ve olum işaretleri, yuzunde belirmiş olan Ebû Talib'in yanına girdi:

"Ey amcacığım: Olumunden once şehadet kelimesi getir ki, yarın mahşerde Cenab-ı Hakk'ın yanında senin muslumanlığına tanıklık yapayım" dedi.

Fakat Ebu Talib cÂhiliye Âdetlerinin etkisi ve cÂhiliye kompleksi icinde davranmaktan kendini kurtaramadı. "Ben Abdu'l-Muttalib'in dini uzere oluyorum. Kureyş'in "olumden korktu cekindi de yeğeninin dinini kabul ediverdi demeyeceklerini bilsem, senin dinine inanırdım yeğenim" gibi laflar soyledi. Hadis Âlimleri, onun iman etmeden gittiğini ve Peygamberimizin buna cok uzulduğunu kaydederler. Ancak İbn İshÂk gibi tarihciler onun olurken o zaman henuz muşrik olan Abbas b. Abdu'l-Muttalib tarafından şehadet kelimesini soylediğinin işitildiğini naklederler. Şu kadar var ki, İslÂm Âlimleri hadiscilerin goruşunu tercih etmekle beraber yine de meseleyi Allah'ın ilmine havale etmişlerdir.

Ebû TÂlib'in olumunden uc gun sonra da Hz. Hatice, ruhunu teslim etmişti. Hz. Hatice annemiz, sevgili Peygamberimizin vefakÂr hayat arkadaşı idi. O, dunyada Peygamberimize ilk iman eden kişi olmak bahtiyarlığına kavuşmuş, en sıkıntılı zamanlarında Rasûlullah'ı teselli etmiş, desteklemişti. Peygamberimiz acı, tatlı başına gelen butun işlerde onu hemen yanı başında bulmuştu. Peygamberimiz, bu ornek İslÂm kadınını kendi elleriyle kabrine indirdi.

Peygamberimiz, Hz. Hatice'yi takdirle ve rahmetle anardı. Onun hatırasına, cok hurmet ederdi. Hz. Ali'nin naklettiğine gore Peygamberimiz, Hz. Hatice hakkında şoyle buyurmuştur:

"Bu ummetin kadınlarının en hayırlısı Hatice'dir" (Muslim, Sahih, VII, 336).

Onuncu yılda peşpeşe gelen bu iki olum olayı Peygamberimizi ve muslumanları cok uzduğu icin bu yıl İslÂm tarihcilerince "huzun yılı, gam ve keder yılı" olarak ifade olunmuştur. Ebû talib, Kureyş'in işkencesine karşı Peygamberimizi koruyor; Hz. Hatice ise teselli ediyor, sevgili eşine daima yardımcı oluyordu. Bu iki seckin insanın olumunden sonra Kureyş muşrikleri Rasûl-i Ekrem'i guc durumlarda bırakmak icin baskı ve zulumlerini daha da arttırdılar.

İki musibetin, boyle bir biri peşi sıra gelişi nedeniyle Peygamberimiz (s.a.s): "Bu ummet uzerinde, şu gunlerde toplanan iki musibetten, ben, hangisine en cok yanacağımı bilemiyorum!" demekten kendilerini alamıyorlardı.

Peygamber Efendimiz (s.a.s) amcası Ebû Talib'in vefatından sonra gunlerce evinden dışarı cıkmamış ve hep evinde oturmuştu. Pek az dışarı cıktığı olmuştu.

Ebu Talib'in olumunden sonra muşrikler icin engel kalmamıştı. Artık Peygamberimiz (s.a.s)'e cok rahat saldırabiliyorlardı .

Kızlarından birisi, hemen koşup Peygamberimizin başındaki tozu toprağı, ağlaya ağlaya yıkarken, Peygamberimiz, "Kızım ağlama! Ağlama! muhakkak ki, Allah babanı, koruyacak, savunacaktır. Kureyş muşrikleri; Ebu Talib, olmedikce bana hoşlanmadığım bir şeyi yapmağa, pek muvaffak olamamışlardı" buyurarak, Ebû Talib'in olumune uzulduğunu belirtmiştir .

kaynak:islam ansiklopedisi
__________________