Ummetimin fesadı zamanında kim sunnetime temessuk ederse (yapışırsa ), ona yuz şehid ecri vardır.”1



Bida‘ların ve dalaletlerin İslam toplumunu istila ettiği ve toplumda hukmettiği zaman, sunneti seniyyeye yapışan yuz şehid ecri kazanabilecektir. Tabii ki Kur'an’ın hakikatları ile sunnet-i seniyyenin prensipleri birbirinden ayrılmaz. Ummet icinde bidatların revacta olduğu, coğunluğun bidatların ve dalaletlerin istilasında bulunduğu bir zaman; gercekten cok riskli, cok tehlikeli bir zamandır. Bir amelde tehlike arttıkca sevap fazlalaşmaktadır. Boyle tehlikeli bir zamanda, başta iman hakikatlerine, İslÂm’ın hukumlerine Kur'an’ın anlaşılmasına, sunnetin ve İslÂm’ın hayata kazandırılmasına hizmet pek buyuk bir hizmettir, hatta normal şartlarda bir şehidin yaptığı fedakarlıktan daha buyuk fedakarlıklar ister ki, bircok şehidin sevabı kadar sevap gerektirebilsin. Cunku şehit bir anda bir fedakarlık gosterip canını Allah yolunda verirken boyle bir atmosfer icinde iman hakikatlerine, Kur'an’a, Sunnet-i Seniyyeye hizmet eden birisi hayatının her gununde buyuk fedakarlıklarda bulunabilmektedir.

Demek oluyor ki, zaman şiddetlendikce, fitneler arttıkca amellerin sevapları da artacaktır. Ayrıca bu hadis-i şerifte bir sunnete uymak icin buyuk bir teşvik vardır.

Hadiste gecen temessuk (sunnete yapışma) kelimesi, şu manaları icermektedir: (2)



1) Temessuk kararlılık, sebat ve ısrardır.
2) Temessuk de devamlılık vardır.
3) Temessuk butune sahip cıkmaktır.
4) Temessuk karşılıklı guclerin mucadelesini yansıtır.



Ammar b. Yasirden:


“Ummetim mubarek bir ummettir, evveli mi yoksa sonu mu daha iyidir bilinmez.” (3)

Burada ummetin ilki ile sonu arasında bir benzerlik kuruluyor. Nasıl ilk zamanlar islamı yaşamak icin buyuk zorluklar, işkenceler cekilmiş, ilk sahabeler muşrik toplumda yadırganmış, tahkir edilmiş, kınanmış, Rasulullaha Mecnûn denilmiş, ona uyanlar ceşitli sıkıntılara işkencelere maruz kalmışlar. Toplumda garipsenmişler, akılsızlıkla suclanmışlar, hatta vatanlarından surulmuşler. Butun bu meşakkatlerin, acıların, ıstırapların sevabı ve kazancı da bir o kadar cok olmuş. İşte ummetin sonu yani ahir zamandaki muminlerin durumu da ilklerine benzeyecek ve onlara yakın olacak. Ummet ifsad olacak, bozulacak, yabancı kulturler ve sapık fikirler her yerde kendini gosterecek. Boylece, İslam’a sarılanlar, sunnete ve Kuran’a hizmet edenler, toplumda garipsenecek, tahkir edilecek, herkes onları tenkit edecek, onlar topluma uyumsuzlukla suclanacak, hatta toplumdan dışlanmaya calışılacaklar. Coğunluğun maddi manevi engelleyici baskısı altında, zor şartlarda işlenen salih amellerin de sevabı cok olacak, zorluk artınca sevap artacak.

İlk devirde Mekke ve Medine hayatında Muslumanların maruz kaldığı sıkıntıların, eziyetlerin benzerleri, son zamanlardaki samimi Muslumanlara da yapılacak. Surgun, işkence, vs. gibi eziyetler gorecekler. Sokağa cıkamayacaklar. Onlara yapılan butun eziyetler, butun işkenceler berekete, manevi kazanca vesile olacak. Rutbeleri yukselecek. Ahir zamanın garipleri de bunlar olacak. (4) Bu noktadan sahabelerle benzerlikleri olacak.

Cunku Resulullah (asm) bir hadis-i şerifinde ashabına hitaben:




“Siz oyle bir zamandasınız ki, icinizden kim emredildiklerinin onda birini bırakırsa helak olur, sonra oyle bir zaman gelecek ki, o zamanda yaşayanlardan kim emrolunduğunun onda birini yaparsa kurtulacaktır.” buyurur. (5)

Bu hadis te dinin onda birini yapmak kemiyet olarak deği keyfiyet olaraktır.

Yani İman hakikatleriyle birlikte namaz, oruc v.s. ibadetleri ifa etmede ve genel olarak dini yaşamada, sahebelerin yaptığının onda biri keyfiyetinde yapmak ahir zamandaki Muslumanlar icin yeterli olacaktır.

Yoksa , namaz, oruc, kelime-i şehadet, zekat ve iman hakikatlerinden birini (mesela; sadece kelime-i şehadet getirmek) yapıp diğerlerini terk etmek değildir

Buna benzer bir hadiste şoyledir:



“Ummetim, evveli mi sonu mu daha hayırlıdır kesin bilinmeyen yağmur gibidir.” (6)

Resulullah (asm)’ın burada yağmur kelimesini secmesi manidardır. O ummetini, faydalı, menfaatli, yağmur yuklu bulutlardan bardaktan boşanırcasına yağan bir yağmura benzetmektedir. Ummetin evveli bu hayırlı yağmurun başı, ahiri de bu faydalı yağmurun sonudur.

Ayrıca, Resulullah (s.a.v) sahabelerle ahir zamanda gelecek fıskın, gunahların, kebairin, şerlerin zuhurunda, dinin hukumlerini uygulayacak kimseleri hayır cihetinde sahabelere benzetmektedir.

Resulullah (asm.) birgun sahabelerine:



“Ah keşke bana doğru, havuza gelen kardeşlerimi bir gorsem de, iclerinde şerbetler olan kaselerle onları karşılasam. Cennet’e girmeden once, onlara (Kevser) havuzumdan icirsem.”

Bu sozleri uzerine ona denildi ki:
“Ey Allah’ın Resulu biz senin kardeşlerin değil miyiz?”

O şoyle cevap verdi:



“Sizler benim ashabımsınız (arkadaşlarımsınız). Benim kardeşlerim de beni gormedikleri halde bana inananlardır. Mutlaka ben Rabbimden sizinle ve beni gormeden iman edenlerle gozlerimi aydınlatmasını istedim.” (7)

Bir başka benzer hadis-i şerifte de şoyle buyurur:

“Mutlaka kardeşlerime kavuşmamı arzuladım.” (Bunun uzerine kendisini dinleyenler) şoyle dediler:
“Biz senin kardeşlerin değil miyiz?”

O şoyle cevap verdi:



“Sizler benim ashabım ve kardeşlerimsiniz. Benden sonra da beni gormedikleri halde bana inanan bir topluluk gelecektir.”

Bir zaman gectikten sonra da şoyle buyurdu:



“Ey Ebû Bekir, senin beni sevdiğini duyduklarından dolayı seni seven bir kavmi sevmek istemez misin? Sen de Allah’ın kendilerini sevdiği kimseleri sev.” buyurdu. (8)

Bu hadis-i şeriflerde de, Resulullah (asm.) ahir zamanda, ummetin fesadı zamanında, ihvanlarının (kardeşlerinin) bulunacağından soz ediyor. “Kardeşlerim” dediği kimselere iştiyak duyuyor. Ahirette kevser havuzu başında iken havuza doğru gelecek sağlam imanlı kardeşlerini gormeyi cok istiyor, onlara kevser havuzundan su dağıtmayı arzuluyor.

Şu halde Peygamber’in (asm.) iştiyakına, hasretine sebep olan o kimselerin herhalde, fedakar, sadık, metin, İslam icin kendini ortaya koyabilen, butun itilme-kakılma, horlanma, kınanmalara karşı yılmadan, aldırmadan Resulullah (asm)’ın ve ashabının yolunda olabilen kimseler olması gerekir. Bunlar Resulullah (asm)’ın kardeşleridir. O, bunlara “kardeşlerim”, ashabına “arkadaşlarım” unvanını veriyor.

Hz. Peygamber (asm)'in kardeşlerim dediği bu bahtiyarların, O’nu gormeden kuvvetli bir imanla O’na ve getirdiklerine inanmaları son derece onemlidir.

Ayrıca bu kimselerin onemli bir ozelliği, Hz. Ebû Bekiri (ra) Resulullah (asm)'ı sevdiğinden dolayı sevmek veya, Ebu Bekir (ra.) gibi, Rasulullah (asm)’ı seven sahabeleri sevmektir.

Sahabelerin haline bakılırsa, onlar da ilerde gelecek bu iman erlerine, hidayet nurunun aydınlığından sapmayanlara karşı buyuk bir ilgi duyuyorlar. Bu kimselerin Cennete girmeden once kevser havuzu başına geleceklerinden bahsedildiğine ve Resulullah (asm)’ın onlara olan iştiyakına bakılırsa, onlar Resulullah (asm)’tan sonraki tehlikeli donemde gelmelerine rağmen, imanlarını muhafaza edecekler, imanla kabre girecekler, cennetlik olacaklardır. (9) Yani Resulullah (asm.) onların imanla kabre gireceklerini haber vermektedir.

Kaynaklar:


1. el-Bağavi, Huseyin b. Muhammed eş-Şafi, Mesabihu’s-Sunne, I-II, Beyrut, ty. I, 40, no: 130; el-Munavi, Abdurra‘uf, Feyzu’l-Kadir, I-VI, Beyrut, ty. VI, 261. (no: 9171-9172); Ummetin bozulduğu zaman sevapların coğalağı konusu icin bk. Taftazani, Mesud b. Omer, Serhu’l-Makasıd, I-V, Beyrut 1988 I, 308; el-Heytemi, Ahmed b. Hacer, es-Savaiku’l-Muhrika, Kahire 1385, s. 210.
2. el_Kamûsu’l-Muhit III, 329; el-Mu’cemu’l-Vasit s. 869; el-Mufredat, s,469.
3. Kamûzu’l-Ehadis s. 83, 1151. hadis. (İbn-i Asakir, Amr b. Osmandan mursel olarak); Kandehlevi Muhammed b. Yûsuf, Hayatu’s-Sahabe I-IV, Konya 1983, II, 599; Subulu’s-Selam IV, 127; es-Savaiku’l-Muhrika s. 211.
4. Sunenu İbn-i Mace, II, 1306, (no: 3956), 1309 (no. 3988); 1320 (no: 4014: dindarlık elde kor tutmak kadar zorlaşacak. Ayrıca bela bakımından en şiddetli kimseler nebiler olacak bk. Aynı eser II. 1334 (no: 4023): Mukafatın buyukluğu belanın buyukluğu nisbetindedir. Bela katlandıkca ecir de katlanır. Aynı eser II, 1334 (no: 4031, 4032).
5. Ramûzu’l-Ehadis s. 136, 1753. hadis (Tabarani filkebir, İbn-i Adiy, Ebû Hureyre’den).
6. el-Cami‘li Ahkamil-Kuran, IV, 172; Bulutların ceşitleri ve sehab icin bk. II, 222 (Burada bir yağmur meseli ile muminle kafirin durumu anlatılmaktadır. Bk. A’raf Suresi, 57-58); İbnu Mace, Muhammed b. Yezid, Sunenu İbn-i Mace I-II, İstanbul, ty. II, 1319, no: 3987; es-Savaiku’l-Muhrika s. 211, Subulu’s-Selam IV, 127.
7. Ramûzu’l-Ehadis s. 361, 4460 hadis (Ebu Nuaym, İbn-i Omer’den) Ayrıca bk. Hak Dini IV, 2731 (Yuns suresi 62. ayeti ile ilgili olarak Evliyaullah’a havf, huzun olmayacağı acıklanırken benzer bir hadis-i şerifin mealinden soz edilir): Hayatu’s-Sahabe. II, 567-568 (iki uzun hadisle buradaki hakikata temas ediliyor.
8. Age. s. 461. 5719 hadis. (İbn-i Asakir Bera b. Azib’den).
9. Benzer hadisler icin bk. el-Metalibu’l-Aliye, 4241, 8424, Muslim, Taharet, 395 Kenu’l-Ummal, 345, 84.


----------------------------------------------------

Soru: Şu hadis hakkında bilgi verir misiniz? "Bir zaman gelir ki; o zamanın muslumanları, bugun yaptığınız ibadetlerin onda birini yapsa, ahirette azaptan kurtulur." Var mıdır boyle bir hadis? İnsanları tembelliğe suruklemez mi?

Cevap:
Bahsedilen rivayet şoyledir:

Ebû Hureyre radıyallÂhu anh’ın rivayetine gore, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle dimiştir:

“Siz oyle bir zamandasınız ki size emredilenin onda birini terk eden helak olur. Sonra oyle bir zaman gelecek ki o zaman da kendine emredilenin onda birini yapan kurtulur.” (Tirmizi, Fiten, 79)

Tirmizî bu hadisle ilgili şunları soylemiştir:

“Bu hadis garîb olup bunu sadece Nuaym b. Hammad’ın, SufyÂn b. Uyeyne’den rivayeti olarak bilmekteyiz.”

Garîb hadis, senedinin bir veya birkac tabakasında rÂvî adedi bire duşen hadistir.

Bu hadisin rivayet zincirinde yer alan Nuaym b. HammÂd, hemen hemen butun hadis munekkitleri tarafından zayıf ve munker hadis rivayet etmekle tanınan ve rivayetlerinde cok yanılıp bunları birbirine karıştıran biri olarak tanıtılır. Bu kişinin rivayetlerinin delil olarak kullanılamayacağını, onun sunneti koruma gayretiyle hadis uydurduğunu soyleyenler de olmuştur. (Bkz: Ali Celik, “Nuaym b. HammÂd”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 33, s: 219. Nuaym b. HammÂd hakkında daha detaylı bilgi icin bkz: ez-Zehebî, Siyeru A’lÂmi’n-NubelÂ, 4. baskı, c: 10, s: 595-612, sıra no: 209)

Gorulduğu gibi hadis, senet yonunden zayıftır. Ayrıca kimse, zamanın bozulduğunu iddia ederek suclarının veya tembelliğinin ustunu ortemez. Allah TeÂl şoyle buyurur:

“Akıp giden zamana yemin ederim,

İnsan, hep ziyan icindedir.

Ama inanan, iyi işler yapan, sabrı tavsiye eden ve hakkı tavsiye edenler başka.” (Asr Suresi)

__________________