Bazı şeyler vardır, anlatmakla oğrenilemez; ancak yaşamakla oğrenilir. Yaşamayan bilmez. Cocuğa ateşin yaktığını ne kadar anlatırsanız anlatın, onu tatmadıkca, acısını hissetmedikce gercek manada ateşin ne olduğunu anlayamaz.
Yaşamadıkca zararının tam olarak anlamanın mumkun olmadığı hususlardan biri de şohret ve paradır. Bilhassa genclerimiz bu iki arzuya kavuşmak ve “sanatcı” olmak icin maddi-manevi pek cok değerlerini feda ediyorlar. Halbuki “Dışı seni, ici beni yakar” misali arzulardır bunlar.
Bu arzuların zararlarını Sevgili Peygamberimiz bakınız kısa ve oz olarak nasıl ifade buyuruyorlar: “Mal ve şohret hırsının insana vereceği zarar, iki ac kurdun bir koyun surusune saldırdığı zaman vereceği zarardan daha coktur.” “Bir vadi dolusu altını olan, bir vadi dolusu daha ister!” (Buhari, Rekaik 10)
Akıllı insanlar, dinimizin bildirdiği nasihatlerden, başkalarının tecrubelerinden istifade etmesini bilirler. Kucuk cocuklar ve ahmaklar ise kendileri tecrube etmedikce gorduklerine, başkalarının tecrubelerine inanmazlar.
Şimdi sozun burasında şan-şohret sahibi bir hanım sanatcımızın yaşadıklarını, şohret ve paranın insanı ne hale getirdiğini kendi ağzından sunmak istiyorum. Bu roportajı magazin yazarı Kenan Ercetingoz yapıyor. Sanatcımız şu ibretlik sozleri soyluyor:
“Bu para denilen illet, insanı hakikaten yoldan cıkartır. Yani deli gibi para harcarsın, 55 metrelik yat yetmez 75 metre alırsın. Evin icinde 10 hizmetci yetmez 20’ye cıkarırsın. Budur yoldan cıkmak. Sokaktaki ac insanı unutuyorsun. Dinini unutmaya başlıyorsun. Ben hayatımda domuz eti yemedim, ama benim cevremdeki herkes domuz eti yiyordu ve ben bunu gordukce midem bulanıyordu. Para bende, oyleyse guc bende oluyorsun. Yaratanını unutuyorsun. Ve O da bir gun sana oyle bir tokat atıyor, ‘kendine gel’ diyor.
Şimdi, o luks hayatı değil, eski gunlerimi ozluyorum. Biz bir apartman dairesinde, uc oda bir salon bir dairede oturuyorduk. Keşke o kadar paramız olmasaydı. Keşke tekneler, ucaklar hicbiri olmasaydı. İşte insanlara bunu anlatamıyorum.
Manevi duygularını yitiriyorsun. Maddi duygular on plana geciyor. Nerede olduğun değil, kiminle olduğun onemli. Sen bir cadırın icinde cok sevdiğin bir insanla yaşıyorsan, o cadır sana saray gibi gelir. Ama sen bir sarayın icinde tek başına yaşıyorsan o saray sana hapishane gibi geliyor. Yani maddiyat one cıktıkca kibirleniyorsun. İnsanları hor gormeye başlıyorsun. Yani bu para denilen illet, insanı hakikaten yoldan cıkartıyor.”
Bunlar bir sanatcının ağzından dokulen ibretlik ifadeler. Satır aralarındaki pişmanlık ifadelerini eminim siz de yakalamışsınızdır. O yuzden genclerimize şunu soyluyoruz: “Gencler, aman dikkat! Ekranlarda gorduğunuz ışıltılı hayatlara sakın ozenmeyin.”
Geriye pişmanlıklar, gunahlar ve acılar kalabilir
Unlu manken ve sinema oyuncusu Yaşar Alptekin’in “Namazla Yeniden Doğdum” ismiyle kitaplaştırdığı donuş hikÂyesi de ibretlerle dolu... İşte onun dilinden dokulenler:
“Mankenlerin ve sanatcıların şohret oldukları donemde nasıl yaşadıkları, ne yaptıkları cok ilgi ceker ve merak edilir. Ama ya sonra?
Coğu kez unutulur gider. Hele de eskiyen mankenlere hayatın ne yaptığıyla bugunlerde, bunca debdebe arasında kac kişi ilgilenir ve kac kişi boylelerinin yaşadıklarından suzulup kalanlardan kendisine bir ders cıkarır, bilemiyorum. Tek bildiğim, bu dunyaya geldim ve gidiyorum.
Bazen buyuk bir toplulukta, bir camiada tek kişinin yaşadığı her şey, orada bulunanların tamamının yaşadığı ve yaşayacağı her şeyin ozeti olabilir. Cunku şohret, tek kişilik bir hayat değildir! Şohret, bir insanın bedeninde kalabalıkların bir yone doğru akışı gibidir. Alkışlayan ya da yuhalayan o kalabalıklar, size, yani şohretinize bakarken, kendilerinde yaşadıkları ve yaşayamadıkları her şey adına yapıyordur bunları.
Bu hÂldeyken geriye donup hayatıma goz attığımda, cevremdeki bazı kişilerin biraz da alaycı bir uslupla sordukları, ‘Yaşar Alptekin bu kadar iş yaptı, bu kadar populer oldu; ona şohret, para, kadın, itibar ve her turlu nimet sunuldu. Peki, o şimdi bunlardan neye sahip oldu, elinde avucunda ne kaldı geriye’ sorusuna tum kalbimle verdiğim cevap şu:
Oncelikle ben bu Âleme sahip olmaya değil, şahit olmaya geldim. Benim icin cok şeye sahip olmaktan ziyade, en az şeye ihtiyac duymak onemli. Eski hayatımdan bugune pişmanlıklar, gunahlar ve acılar kaldı. Bunun bilincinde olup tovbe ederek kazandığım tecrubelerle hidayet yolunda ilerlemek, Rabbimin bana bağışladığı en buyuk lutuf…
Benim yaşadıklarımı okuyan genclerin, ‘Aaa, biz de 30'a-40'a kadar gonlumuzce yaşayıp sonra hidayete erip sıyrılırız’ demelerinden korkuyorum! Cunku bu hayatta kimsenin yarın ne olacağı belli değil…
Ayrıca ben, eski hayatımdaki para, şohret, kadın gibi, genclerin ilgi duyacağı imkÂnları elimdeyken terk ettim. Benim bulunduğum mankenlik ve oyunculuk ortamında 50-60 yaşına kadar aynı hayatı surdurenler var. Ben, ‘Artık bu şekilde yaşayamam, yaşım da ilerledi. Bari hidayete ereyim’ diye duşunmedim. Tam tersine, 42 yaşındaydım ve pekÂla aynı hayatı surdurebilirdim. Ancak imanın, namazın ve Allah'a kul olmanın guzelliği, gecmişimdeki her turlu cekicilikten daha cazip ve tatlı geldi.
Dunum ve bugunumle yaşadığım her şey, inişlerim ve cıkışlarım bana gosterdi ki, aldığım her nefes bir sonraki nefesle birlikte hukmunu yitiriyor... Hayat da bir podyuma benziyor. Moda dunyasında duzenlenen defilelerde nasıl her elbiseyi giyip cıkartıyor ve yeni kreasyonlarla yeni yeni elbiseler taşıyorsak, alıp verdiğimiz her nefes de tıpkı ustumuzde taşıdığımız farklı elbiseler gibidir.
Bilhassa genc kardeşlerime sesleniyorum; cunku gencler, sanat ve sinema dunyasındaki ışıltılı hayata ozenebiliyorlar... Eğer o hayat, insanı mutlu etseydi, eğer aklını, ruhunu, kalbini, duygularını doyursaydı, ben o debdebeli ve tantanalı yaşamı bırakıp Yunusvari, dervişane bir hayata sığınmazdım...
Yanlış anlamayın! ‘İslam'ı yaşamak’ demek, dunyayı, sanatı, eğlenceyi bırakmak demek değil; sadece secici olmak, dinimize uygunluğuna dikkat etmek demek. Zaten meşru daire, keyfimize ve zevkimize yeter; haram eğlencelere girmeye hic gerek yok...
Ben de mankenliği, televizyonu ve sinemayı tamamen terk etmedim; ama secici davranıyor, dinimize uygun olmasına dikkat ediyorum. Sonucta sanat da bir tebliğ aracı değil mi? Hakkını vererek, ihlasla yaparsak sevap bile kazanabiliriz!”
“Basın hurriyeti” ifadesi altına sığınıyorlar
Ne yazık ki gunumuzde acık sacıklık ve ahlaki hassasiyetlerin kaybedilmesi adeta modernliğin on şartı olarak kabul ediliyor. “Bu mustehcendir, edebe aykırıdır, zararlıdır” gibi tepkiler gosterenler de gericilik ve cağ dışılıkla suclanıyor. Bu yaklaşım, mustehcenlikle mucadelede Turkiye’nin en buyuk acmazlarından birini oluşturuyor.
Dunyanın her yerinde basın ve medya hurdur, sansur edilemez. Basın hurriyeti, medyanın doğru, tarafsız ve guvenilir yayıncılık yapmasının teminatıdır. Bu anlamda, basın ozgurluğu, basın kuruluşlarına tanınmış bir ayrıcalık değil, halkın anayasal bir hakkı olan “haber alma ozgurluğunun” bir gereğidir.
Ancak, mustehcen muhtevalı yayınlar sadece haberlerle sınırlı değil. Reklamlar, diziler, filmler ve bir cok programın basın hurriyeti ile ne ilgisi olabilir ki?
Mustehcen muhtevalı yayınların denetlenmesi basın hurriyetini kısıtlamaz. Basın hurriyeti, mustehcen icerikleri ne kadar yayınlayabildikleriyle olculemez. Cunku mustehcen icerikler olmadan da yayıncılık yapılabilir. Nitekim toplum değerlerine uygun cercevede yayın yapan bircok gazete, dergi, televizyon ve radyo mevcuttur.
Medya kuruluşları, mustehcenlikle mucadeleyle ilgili yasal duzenlemelere “basın hurriyeti engelleniyor” şeklinde karşı cıkmak yerine, once kendilerine bakmalı; toplum duzenini, kultur ve değerlerini gozetip gozetmediklerini duşunmelidirler.
Keza, yasalar basın ve medyaya hurriyet tanımış, fakat bu kuruluşların kamu hizmeti yapan kuruluşlar olduğunu da belirtmişlerdir. Kamu hizmeti sunan yayınlar, kultur ve değer paylaşımını sağlayan, birlik ve beraberliği pekiştiren nitelikte olmalıdır. Bu cercevede, mustehcen muhtevalı yayınlar, kamu hizmeti anlayışına da ters duşmektedir.
Fuhşun en guclu silahlarından birisi: İnternet
Teknolojik buluşlar, iki yuzu keskin kılıc gibidir. En carpıcı ornek atom bombası, nukleer enerji… Faydalı şekilde kullanılmadığında binlerce, milyonlarca insanı ve canlıyı yok etmektedir. Televizyon ve internet de bu anlamda değerlendirilmelidir. Yanlış kullanıldığında pek cok istenmeyen neticeyi beraberinde getirecektir.
Oncelikle teknolojinin onemli bir buluşu olan televizyona hazırlıksız yakalandık. Batı’nın alt yapısı buna musaitti. Okuma alışkanlıkları yeterli duzeydeydi ve en onemlisi de alışkanlık haline gelmişti. Bunun icin Batı’nın bunyesine bizdeki kadar zarar vermedi. Dengeli olarak ve ihtiyac miktarı kadar izleniyor, zaman boşa harcanmıyor.
Bizde ise, okuma alışkanlığı kazanılmadan televizyon girdiği icin, zaten cılız olan kitap okuma alışkanlığı neredeyse tamamen yok oldu. Dengeler alt ust oldu, televizyonkolik hale geldi halkımız. İhtiyac olsun olmasın, yatana kadar televizyon başından ayrılmıyor insanımız. Bu da, sosyal ilişkileri bitiriyor.
Zamanımızın teknolojik harikası olan internet icin de durum aynı. Yine hazırlıksız yakalandık. Fakat internet, gunluk hayatımızın vazgecilmez bir parcası haline geldi. Her alanda bundan en iyi şekilde yararlanmamız gerekiyor. Bugun gercek manada bir ticaret, bir eğitim, internetsiz mumkun değil.
Ancak ne yazık ki, internet nedir, ne değildir, nasıl istifade edilir, faydası-zararı nedir, oğrenmeden internet denizine acıldık. Yuzme bilen az bir kesim bundan istifade edebilmekte, geri kalanlar ise boğulmak uzere...
Yeni bağımlılık turu: İnternet kafeler
Cumhuriyet Universitesi’nin yaptığı bir araştırma, bu acı gerceği gozler onune seriyor. “Yeni bağımlılık turu: İnternet kafeler” konulu araştırmada, internet kafelere gidenlerin yuzde 43’unun “chat” yaptığı, yuzde 26’sının değişik bilgisayar oyunları oynadığı, yuzde 7’sinin film izlediği, yuzde 19’unun internet ortamında gezindiği ortaya cıktı. Chat yapanların ise, yuzde 36’sı arkadaş bulmak, yuzde 14’u flort, yuzde 34’u sıradan konuları konuşmak, yuzde 6’sı da cinsellik amaclı...
İnternet kafelerde, internete oyun oynamak amacıyla girenlerin yuzde 54,5’i şiddet iceren oyunları oynarken, yuzde 22’si zek oyunlarını tercih etmekte. Sporla ilgili oyunları oynayanların oranı ise yuzde 19. Şiddet muhtevalı oyun oynayanlara, sıradan bir oldurme olayı “cekici” gelmemekte; parcalayarak, acı cektirerek oldurme oyunları tercih edilmekte.
İnternet kafelerdeki ucuncu etkinlik olan internet gezintisinde ise, en fazla dikkati ceken siteler, mustehcen siteler. Gezgincilerin yuzde 24’u oyun, yuzde 23’u kultur-sanat, yuzde 20’si mustehcen siteleri ziyaret ederken, eğitim amaclı sitelere girenlerin oranı ise yuzde 4.
Bilginin paylaşımı ve iletişimi konusunda, yeni ufuklar acan internet, yerinde kullanılmadığı durumlarda tehlikeli bir silaha donuşmekte; bazıları icin tutku duzeyini aşan internet, uyuşturucu bağımlılığı etkisini gostermektedir.
Son yıllarda hızla coğalan internet kafelerde, mevzuat ve denetim eksikliğinden dolayı belli bir standart oluşturulamadığından, soz konusu işletmeler modern bir tesisten cok, olabildiğince sağlıksız koşulların hukum surduğu mekÂnlar olarak karşımıza cıkmaktadır.
Bir annenin feryadı
İnternet kulturumuz, bilgimiz yok diye de teknolojinin bu nimetini kotuleyemeyiz, goz ardı edemeyiz. Bunun zararını, faydasını oğrenip, faydalı hale getirmeliyiz. Bugun bilgisayar asrındayız, bunsuz yapamayacağımıza gore gerekli tedbirleri almak zorundayız.
Sadece biz değil, gelişmiş Batı’da da bilgisayar-internet alışkanlığı, eğitimcileri tedirgin etmeye başladı. Avrupa’da, sivil toplum orgutleri, gencleri adeta esir alan bilgisayar tutkusuna karşı kampanyalar duzenliyor. Almanya’da duzenlenen “Benim bilgisayarım yok, ama bir suru arkadaşım var!” kampanyasındaki slogan dikkat cekici.
Evinde kendine ait bir bilgisayarı olup da butun gununu ekran başında geciren gencler kolay arkadaş edinemiyorlar. Zamanla asosyal ve problemli bireyler haline geliyorlar. Bilgisayar oyunu, internet gezintileri, cocukları, gencleri sosyal hayattan giderek koparıyor. Bilgisayar-internet kulturune yabancı olduğumuz icin, bircok ekonomik, sosyal sıkıntılara sebep oluyor. Gazetelere kadar intikal ediyor bu olumsuzluklar.
Bu olumsuzluklara bakıp, bilgisayarı kaldırmak yerine, olumsuzlukları ortadan kaldırmak gerekir; bunun icin de genclerimizi bilinclendirmemiz gerekiyor. Boyle yapmazsak faturası ağır olur. İşte size bilincsiz bir kullanıcının sebep olduğu olay.
Zavallı bir anne feryat ediyor:
“Oğlumuz internetin faydalarını anlattığında her şey kulağa hoş geliyordu, ta ki internetin tutsağı haline gelene kadar! Telefonumuz, gelen yuklu telefon faturaları ve kendi imkÂnlarımızla odenmesi mumkun olmayan borclar nedeniyle kesildi.
Bu arada bilgisayar bozuldu. Eğer tamir ettirmezsek oğlumuz bu alışkanlıktan kurtulur, diye duşunup cok sevinmiştik, ama boşuna sevinmişiz. İnternet kafeler gec saatlere kadar acıkmış. Oralara gittiği ilk gun eve gece ikide geldi. İnternetin başına oturduğunda zaman mefhumunu unutuyor, paralar da suyunu cekiyor, para dayanmıyor.
Boylece bir yıl gecti. Biz cok ustune gitmedik, ara ara uyardık, ama oğlumuz sarhoş gibiydi, etkilenmiyordu. Sonunda iflas ettik. Para bulamayınca bizden habersiz babasının iş arkadaşlarından para almaya başladı. Borclarımızı odeyebilmek icin varımızı yoğumuzu satılığa cıkardık. Bize verdiği zararlar, yararlarını coktan aştı.
22-23 yaş insan hayatının en uretken donemidir. Bu olaydan sonra oğlumun okul hayatı sondu. İş hayatı yok, calışmıyor. Genclik en guzel cağını bu aletin başında geciriyor. Bu imkÂn, nasıl faydalı hale getirilebilir, bunun icin kurum ve kuruluşlar neler yapabilir? Yetkili kuruluşlar buna bir care bulmak zorunda…”
Olcu kacırıldığında daha başka yan tesirleri de cıkıyor internetin... Bunları da magazin yazarı Aykut Işıklar’ın kaleminden ozetleyelim:
“İnternet iyi guzel de, gezgin olmayı tadında bırakmak gerekiyor. Acıkcası bağımlısı olmanın pek cok zararı var. Once eşinizle aranızı bozabiliyor. Son zamanlarda pek cok hanım, eşinin kendisinden daha cok, internet ile ilgilenmesinden şikÂyetci. İkinci plana itilmekten, unutulmaktan, ilgisizlikten yana dertliler. Kendisini, eşinin metresi olarak hissedenler bile var.
Bazı arkadaşlarım da, ‘Ne cumartesimiz kaldı, ne pazarımız... Zaten yuzunu zor gorurduk, şimdi hic gormez olduk’ diyor. Doğrusu duşunulmesi gereken toplumsal bir olay. Acaba toplum bilimcilerimiz internet ve aile yaşamı hakkında ciddi bir araştırma yapıyor mu? Ben sadece duyduklarımı iletmekle yetineceğim. İnternet yuzunden eşine daha az zaman ayıran beylerin olduğu kesin.” (Mehmet Oruc, Huzurun Kaynağı Aile, s. 54)
Chat arkadaşlığı ne kadar doğru?
Gunumuzde kısa zamanda cok hızlı bir şekilde yaygınlaşan, hayatın her kesiminde, alışverişten ticarete, kurum ve kuruluşların orgutlenmesinden propagandalara, reklamlara, ciddi araştırmalardan eğlenceye ve en onemlisi aileye kadar her alan icinde yer alan bilgisayar ve internet ile insanlık yeni bir gelişim yaşamaktadır.
Dinimiz, tum dunya nimetlerini hizmetine verdiği insanlığın eriştiği yeniliklere, keşiflere karşı durmaz. Cunku Yuce Allah, insanın bilmediği ama var olan butun ilimleri ve bilinmezleri bilen olarak, insanın gozlemleri ve deneyleri ile bilmesini istediği, ona takdir ettiği bilimi, istediği zamanda kuluna (insana) oğretir.
Başka bir deyişle; insan bir bilgiye calışarak ve cabalarının semeresi olarak Allah’ın ihsan etmesiyle kavuşur. Durum boyle olduğuna gore din bilime, tekniğe, buluşlara, yeniliklere neden karşı gelsin ki!
Ancak dinimiz buluşların, yeniliklerin insanlığın yararına kullanılmamasına, onların aracılığı ile insanların zarar gormesine ve Allah’ın emir ve yasaklarının ciğnenmesine karşıdır. Gunumuzun yeniliği internet ile insanlar bilgiye kolay ve guvenilir bicimde ulaşıyorlar. Birbirlerinden bilgi alışverişinde bulunuyorlar. Bilgi, ihtiyacı olan kişilere kısa zamanda, kolaylıkla ve iyi niyetli ciddiyet ortamında ulaşmış oluyor.
İnsanların bu şekilde birbirlerinden bilgi alışverişinde bulunmaları ve aralarında kurulan bu amacı belli, seviyeli, saygın ilişkileri din yasaklamaz. Fakat ne yazık ki butun internet ilişkileri bu olculerde değil. Bir grup ilişkiler var ki; sadece merak, heyecan, macera, ilgi ve tatmin arayışı ile cinsiyet uzerine kurulup surduruluyor.
Bu tur internet arkadaşlıkları –ki “sanal arkadaşlık-hayal arkadaşlık” isimleri ile masumlaştırılmak istense de– gerek amac boyutuyla, gerek icerik (konuşulan konular), gerek gizlilik ve halvet (tenhaya cekilme) boyutuyla ve en onemlisi kurulmuş yuvalara verdiği zararlar boyutuyla dinen caiz (uygun) değildir. Cunku burada bilgi edinmek adına temiz bir niyet ve şeffaflık yok. Aksine cinsiyet gudusunun, insanı kurallardan sıyırarak tatminini sağlayacağı zevkleri amac haline getirdiği bir ilişki var.
İnsanın ahlaki kişiliği, başıboş ve sorumsuz bu ilişkiden buyuk zarar gormektedir. Bu ilişki bir hastalık gibi cocukları, gencleri, yuva sahibi eşleri sarıp sarmalayıp icine cekiyor. Onları sahip oldukları aileden, cevreden koparıyor. Psikolojisi ve ahlak değerleri altust olmuş bir şekilde boşluğa fırlatıyor.
Ahlak yozlaşmasına kapı aralıyor
İnternet arkadaşlığı icin; “Sanal ortamda gercekleştiğinden gercekle karıştırılmaması gerekir” gibi ifade kullanılması artık mumkun değil. Cunku olayların boyutları, gelişimleri ve sonucları, her acıdan iyice incelendiğinde, ortada toplumun 14-34 yaş grubunu tehdit eden buyuk bir cinsî ahlak yozlaşması tespit edilecektir.
Cinsî ahlakta iffet ve namusun korunmasını esas alan İslam dini, kadın ve erkeğin iffet ve namuslarını korumalarını emretmekle beraber (Nur, 24/32-33) insan fıtratının gerektirdiği cinsel ihtiyac ve arzularının tatminini gormezlikten de gelmez; bilakis bunu son derece tabii karşılayarak ihtiyaclarının karşılanabileceği meşru yol olarak evliliği işaret eder.
Bu konuda bize Rum Suresi’nin 21. ayeti cok acık ve net bir şekilde ışık tutmaktadır. İffetlerini koruyan, evlilik ici meşru cinsel ilişki ile yetinen, mutlu ve mesut olmayı başaran mu’minlerden de ovguyle soz edilmektedir. (Mu’minun, 23/5-6)
Ayrıca evlilik girişimleri yapan eş adayları icin; birbirlerini yakınlarının yanında (halvet olmaksızın) gormelerini, bakmalarını (şehvet olsa bile), tanımalarını, konuşmalarını, karşılıklı şartlarını belirtmelerini uygun gormektedir.
Sozun burasında fıkıhta “halvet” denilen mesele uzerinde durmakta fayda var. Aralarında devamlı evlenme engeli bulunmayan bir erkek ile bir kadının bir yerde baş başa kalmaları İslam hukukuna gore halvet terimiyle ifade edilir.
Hadislerde, aralarında nikÂh bağı veya devamlı evlenme engeli olmayan kapalı bir mekÂnda baş başa kalmaları yasaklanmıştır. Bir hadiste, Efendimiz “Kim Allah’a ve ahiret gunune iman ediyorsa, yanında mahremi olmayan bir kadınla yalnız kalmasın; cunku boyle bir durumda ucunculeri şeytandır” (Muslim, Hac, 74) buyurmuştur.
Boyle bir durum karşı cins icin tahrik edicidir. Zinaya veya dedikoduya ve tarafların iffetlerinin zedelenmesine yol acabilir. O yuzden bu hususa bilhassa dikkat edilmeli.
Sonuc olarak; hangi yaşta olursa olsun her ergen Musluman, Yuce Allah’ın emir ve yasaklarını ciğnemesine basamak teşkil edecek, hataları davet edici davranış ve ilişkilerden kendini korumasının kulluk gorevi olduğunu unutmamalıdır.
“Evliyim, ama chat yapıyorum!”
Sozun burasında bir mailden bahsetmek istiyorum. Maili yazan kişi şunları soyluyor:
“İş yerinde, arkadaşlar chat yapmanın zevkli olduğunu ve muhakkak denemek gerektiğini ısrarla bahsettiler. İnsanlardan cok etkilenen biriyim ve denedim. Bu esnada internette biri ile tanıştım. Başlangıcta zararsızdı, birbirimize terapi gibi oluyordu. Onun bir takım sıkıntılarına cozum bulmam hem karşımdakini hem de beni rahatlatıyordu. Muhatabım da benim yazılarımdan cok etkilendiğini soyleyip her gun guzel hoş sozler yazarak beni cezp etti.
Şu an sadece yazışıyoruz o kadar; ancak aile ilişkimin bundan zarar gormesini istemiyorum. Israrla goruşmek istiyor. Sadece yazıştığım biri ile bu tur bir ilişkide gunaha girmiş miyimdir? Goruşsem, aslında istemiyorum, ama haram olur mu? Ben neden boyle bir durumu devam ettiriyorum? Gecmişte yaşadıklarım olabilir mi? Bu durumdan kurtulmak icin ne yapmalıyım?”
Bir kişinin karşı cinsten birisiyle internet ortamında olsa dahi boylesi tehlikeli ilişkiler kurması elbette doğru değil. Oncelikle bunu soylemiş olalım.
Kişinin bu durumu devam ettirmesinin sebeplerinden birisi gecmişinde eşiyle ilgili yaşadığı negatif deneyimler olabilir. Bilincaltında saklı intikam duygusu kişiye bunu yaptırıyor olabilir. Bunun dışında merakla başlamış ve zamanla alışkanlığa donuşmuş bir davranış olabilir. Sebebi ne olursa olsun duyguların hoşnut olduğu fakat mantığın rahatsız olduğu bu durum, ruhu ikilemde bırakacak ve birtakım ruhsal sıkıntılara davetiye cıkaracaktır.
Bu konudan kurtulmak icin oncelikle empati kurulmalı. Sonrasında atılacak en buyuk adım kararlı olmak ve bu kararlılığı chat yapılan bireye hissettirerek bu duruma bir son vermek olacaktır. Tabii bununla birlikte kişinin eşiyle hÂlihazırda yaşadıkları bu duruma son vermeyi engelliyor olabilir. Bu sebeple eş ile birebir paylaşımları artırmak ve eş olma roluyle onunla birlikte daha fazla zaman gecirmek gerekir.
Chat’layan yuvalar!
Gunumuzde chatleşmek maalesef bir ceşit sanal beraberlik haline geldi. Adam, saatlerce bilgisayar başında oturup hanımını, cocuklarını bir kenara itip başka bir Âlemde geziyor. Eşiyle ilgileneceğine, onun can yoldaşı olacağı yerde, gidiyor bilgisayarla arkadaşlık ediyor. Daha doğrusu bilgisayardakilerle... “Bu yaptığın uygun mu?” dediğin zaman da, “Ben faydalı olmak icin yapıyorum” deniyor.
Bir kere, en buyuk hatamız, faydalı olmaya evden başlamak yerine “el”den başlamak... Evdekiler dururken, eh nefsimize de hoş geliyor, once “el”lerle uğraşıyoruz. Kişinin once kendisine, ailesine, sonra da diğer yakın cevresine, daha sonra da uzak cevresine faydalı olması gerekir. Şimdi, chat hastalarına sormak lazım:
Elinizi vicdanınıza koyun ve itiraf edin, eşinizle cocuğunuzla mı daha cok meşgulsunuz, yoksa bilgisayarınızla mı? Bazı chat hastası erkekler diyebilir: “Benim eşim benimle ilgilenmiyor, ben de o yuzden chatlerde surunuyorum.” Yapmayın, siz gercek manada eşinizle ilgilendiniz de o sizinle ilgilenmedi mi? Bu kabul edilebilir bir mazeret değildir.
İnsanların kadın olsun erkek olsun, ilgiye, sevgiye ihtiyacı vardır. Siz verirseniz, alırsınız; ilgi, sevgi karşılıklı olur. Arkadaşlık, sevgiyi paylaşmak gibi değerlerimizi TV ve bilgisayar olduruyor, guzelim aile yuvaları buzdolabına donuyor adeta. Chat yuzunden kocasının yuzunu goremeyen, bunun icin ruhî dengesini bozan cok kadın var.
BekÂrlara gelince; art niyetli olanları bir tarafa bırakıp olayı iyimser bir şekilde ele alacak olursak, bunlar da genelde evlilik hayali ile chatleşiyorlar. İşi ileri goturup tanıştıktan sonra da hayal kırıklığına uğruyorlar. Cunku iki taraf da tam durust davranmıyor chatte... Sanki chatleşme yalan uzerine kurulmuş. Erkek kadın, kadın erkek numarası cekiyor. Daha nice yalanlar; her şey tozpembe...
Chatte tanışılan bir kişiyle gercek bir evlilik kurulamaz. Maalesef dunya acımasızlaştı, guven duygusu yok oldu. Chatte tanışıp mutlu bir yuva kuranlar var demeyin, bu sadece bir kumar olur. O ancak binde birdir. Binde birin size isabet etmesini mi bekliyorsunuz? İnternet uzerinden tanışıp evlenen ciftler, sonra farklı dunyaların insanı olduklarını anladıklarında geride pişmanlıktan başka şey kalmıyor. Balın zehiri kıvrandırmaya başlıyor ve acı bir netice tecrube hanesine yazılıyor.
Chat gerceği aslında bu kadarla da bitmiyor, chat vakti oldurmekten pek de oteye gecen bir şey değil. Ve oldurduğu şey sadece vakit de değil; insanın ailesiyle, akrabasıyla, arkadaşlarıyla ilgisini hatta sevgisini de olduruyor. Hangi iş olursa olsun, yapılmasındaki zararı faydasından coksa, o işi yapmamak aklın gereğidir. Buna gore tum chatciler; elinizi vicdanınıza koyup duşunun; eksiniz mi fazla, artınız mı? Tamam mı, devam mı? Kararınızı buna gore verin!
Sanal birliktelikler aileyi tehdit ediyor
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi gunumuzde sanal birliktelikler artıyor. Aslında bu, tamamen fantezilerden oluşan, gercekle bağlantısı olmayan, ici boş, kandırıcı, kendini, karşısındaki kişiyi tatmin edecek bir “obje” haline getirici son derece cirkin bir durum.
Bunun icin, utangaclık, sıkıntı, eşiyle işlerin yolunda gitmemesi, aradığı gercek mutluluğu bulamadığı icin ne yaptığını bilememe gibi bahaneler one surulebilir.
Hatta başkalarına sorarsa ayıp olur diye duşunup merak ettiği soruların cevabını bulmak icin yapılmış bir hata; once merakla başlayıp sonra kendine hÂkim olamayarak devam etme; kendi tipini beğenmeyip aşağılık kompleksi yaşadığı icin, sanal ortamda birliktelik yaşarsa kendisini daha iyi hissetme gibi daha pek cok gerekce sayılabilir.
Sanal birliktelikler, ilk etapta kişiyi duygusal olarak tatmin ettiği ve karşılıklı kimseden kimseye zarar vermediği (!) icin tercih ediliyor. Kadınlar ve erkekler, birbirlerini hic tanımadan sanal ortamda rast gele birbirleriyle tanışıyorlar ve bir sure sohbetten sonra başlıyorlar: Eğitimli-eğitimsiz, evli-bekar, yaşlı-genc fark etmiyor. Bircoğu farklı bir kimliğe burunup kendi gercek kişiliğini sakladığı icin, ekran başında rahat rahat herşeyi yaşıyorlar.
Başlangıcta cok fazlasıyla işlerine gelen bu durum, zaman icinde psikolojilerinin bozulmasına neden oluyor. Yapılan davranış, kendi icinde duzenli ve dengeli bir formda olmadığı icin, ilerleyen zamanla birlikte en hafifinden “sucluluk psikolojisi”ne neden oluyor. Neden sucluluk psikolojisi?
Cunku ne kadar sanal olursa olsun, herkes bal gibi biliyor ki yaptığı şey yasak ilişki. Buna bir anlamda zina da diyebilirsiniz. Gunluk yaşamında “namus timsali” edalarıyla dolaşan bu kişiler, kendi sanal Âlemlerinde ağızlarına bile almak istemedikleri kelimeleri kendilerine yakıştırdıklarının farkında… Bu nedenle bilincaltı vicdan devreye giriyor ve “Sen ne yaptığının farkında mısın?” diyor. Ustelik muhatabının kim olduğunu bile bilmeden…
Aslında bu, bir ruhsal bozukluktur. Boylelerinin en kısa zamanda tedavi olması gerekir. “–mış gibi” yaşamak, gercekten koparak sanalda var olmaya gayret etmek, psikolojik bir sorunun varlığına işaret eder. Ve yitirilen değerlerin…
İnsan kendisini harama goturecek meraklarından korumalı. Kendi nefsine zulmeden zalimlerden olmamaya ozen gostermeli. Kendi sınırlarını belirlemeye calışmalı. Sınırlarını zorlayacak veya kişiyi yanlışlık yaptığı duygusuna goturecek faaliyetlerden uzak durmalı. Cunku insan bir kez bulaşınca, kendisini oradan kurtarması zorlaşıyor. En baştan sapmamaya gayret edin. Oturup kendinizi suclamak yerine, durtulerinizin aksine kurek cevirin yeter.
Mehtap Kayaoğlu
__________________
Ozenti Genclik
Dini Bilgiler0 Mesaj
●13 Görüntüleme