Yaşadığımız Ramazan-ı Şerif, bizlere fevkalade değerli alışkanlıklar kazandırıyor, dinî titizlik ve hassasiyetler elde etmemize sebep oluyor.
Oyle ki coğu insanlar Ramazan'da kazandıkları bu onemli dinî aşk ve şevke ruhu gibi sahip cıkıp benimsiyor, bir daha bırakmaksızın omur boyu dindarlığını surdurme bahtiyarlığı kazanıyor. Boylece ebedi hayatını bir Ramazan vesilesiyle kurtarma mutluluğuna kavuşuyor.
Ne var ki herkes boyle bir şuura sahip cıkamıyor, bir de bakıyorsunuz ki Ramazan boyunca kazandığı cok değerli dinî hassasiyetini Ramazan'dan sonra bayramlık elbise cıkarır gibi cıkaranlar da oluyor, Ramazan oncesi eski ilgisizlik ve bilgisizliğine tekrar donuyor, sanki Ramazan'da hicbir dinî hassasiyet kazanmamış gibi ibadetsiz ve itaatsiz hale kendinî bırakabiliyor.
İşte bu eski ihmal ve ilgisizliğe tekrar donuş, fevkalade acı ve duşundurucu oluyor.
Halbuki Allah Resulu Efendimiz'in (sas), Ramazan sonrasında eski ihmale duşmemek icin yaptığı ikazlarının bizi duşundurmesi gerekiyor. Buyuruyor ki:
- Allah icin yapılan ibadet ve amellerin en makbulu, en devamlı olanıdır! İsterse o devamlı amel az olsun; yeter ki devamlı olsun! Yani Ramazan'a mahsus kalmasın.
Diyelim ki, bir insan Ramazan boyu beş vaktine beş daha ilÂve etmiş, elinden tesbihini, başından takkesini duşurmeyen bir sofu insan hÂline gelmiş, ama bu titizlik ve dikkat, sadece Ramazan ayına mahsus kalmış, Ramazan'dan sonra tesbihler, seccadeler sandığa, dinî titizlik ve hassasiyetler de gelecek Ramazan'a bırakılmış...
İşte bu tutum, Allah yanında makbul olan tutum değildir. Allah'ın insanlara ihsan ettiği el, ayak, goz, kulak akıl nimeti nasıl sadece Ramazan ayına inhisar etmiyor, omur boyu insan onları kullanıyorsa, Rabb'inin emirlerine olan bağlılığı da Ramazan ayına mahsus kalmamalı, omur boyu devam edip son nefese kadar surmelidir.
Hatta bu dinî mukellefiyetler bizde hava, su gibi vazgecilmez ihtiyac haline gelmiş olmalıdır. Nasıl insan havasız, susuz yaşayamazsa, biz de dinî mukellefiyetlerimizi yerine getirmeden yaşayamaz hÂle gelmeliyiz.
Kendinî İslÂmi hayata boylesine alıştıran bir mumin, dindarlığını Ramazan'a inhisar ettiremez, Ramazan'dan sonra gomlek cıkarır gibi dinî hayatı cıkarıp eski gaflet gomleğini giyer hale gelemez. Belki Ramazan'da kazandığı guzellikleri benimser, onunla omur boyu dinî hayatını surdurme bahtiyarlığına kavuşmuş olur.
Onun icin 'Ramazan gitti, dinî hayat bitti' denemez. Ramazan gider; ama dinî hayat devam eder. Cunku biz sadece Ramazan Musluman'ı haline gelemeyiz.
Suleymaniye baş imamı merhum Sadık Efendi'nin verdiği şu Ramazan Musluman'ı misalini her bayramda acı bir tebessumle hatırlarım.
Bayram namazından sonra yaklaşan biri, elini opmek istediği hocaefendiden helallik isteyerek der ki:
- Hocam, ay boyunca teravihimizi kıldırdınız, hakkınızı helal edin. Gelecek Ramazan'da yine goruşmek uzere haydi Allah'a ısmarladık, kalın sağlıcakla!..
Bayram namazında camiden boyle ayrılan zat, muhtemelen omzunda seccadesi, başında takkesi ve elinde de tesbihiyle evinin yolunu tutar, kapıya gelince de seslenir:
- Hanım al şu seccadeyi, takkeyi, tesbihi.. sandığın en derin yerine sakla. Gelecek Ramazan'da bunlar bana yine lazım olacaktır. O zaman hepsini de eksiksiz isteyeceğim senden...
Evet bu tip Muslumanlık, Efendimiz'in (sas) tavsiye buyurduğu Muslumanlık değildir elbette.
- "Efdalul amali edvemuha!" Amellerin efdali devamlı olanıdır, Ramazan'a mahsus kalıp da kesileni değildir...
Bu itibarla bizler Ramazan Musluman'ı goruntusune giremeyiz. Bizim Muslumanlığımız omur boyudur, son nefesimize kadar devam eder ...
Ahmet şahin
__________________
Muslumanlığımız omur boyudur, Ramazan ayı boyu değil.
Dini Bilgiler0 Mesaj
●22 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Muslumanlığımız omur boyudur, Ramazan ayı boyu değil.