Biz Kime Benziyoruz?


Hendek savaşında ustun zekÂsıyla savunma taktiği veren, on kişinin kazdığı hendeği aynı surede tek başına kazabilen seckin sahabi Selman-ı Farisî’yi Ensar ve Muhacir “O bizdendir” diyerek paylaşamıyorlardı. Allah Resulu (s.a.v.) Ensar ve Muhacir arasındaki bu tatlı cekişmeyi gorerek, hem bu işi tatlıya bağlamak, hem de Selman’ı taltif etmek uzere şoyle dedi: “Selman bizdendir, ehl-i beyttendir”Bu soz hem ortamı rahatlatmış, hem de Selman (r.a.)’ı mutlu etmişti.


Cocukluğunda ateşperest, sonra Hristiyan, daha sonra kole olan ve sonunda Medine’de Peygamberimizi gorup, Farslılardan ilk Musluman olma şerefine nail olan Selman (r.a.) hangi ozellikleriyle Efendimizin ailesi arasına katılma şerefine nail olmuştu? İşte Selman’ı yucelten ornek vasıflarından bazıları:

Hz. Omer devrinde MedÂyin’e vali olan Selman (r.a.) yonetim işleri icin kendine bir buro, makam edinmedi. İşlerini duvar golgelerinde hallederdi.
Vali olduğu halde, kendisi icin bir ev yapmak isteyenlere: “Elimi uzattığımda tavanına, yatıp uzandığımda duvarına ayaklarım değecek kadar olsun” demişti.
Vali olduğu halde, kıyafeti o kadar fakirÂne idi ki gorenler onu hamal sanır, yuklerini taşıtırlardı. Selman (r.a.) gayet memnuniyetle yukleri taşırdı.


Devlet hazinesinden para almaz, eliyle orduğu sepetlerin kazancıyla gecinirdi. Bir dirheme aldığı kamış parcalarını sepet olarak orer, 3 dirheme satar, birini hammadde borcuna, birini coluk cocuğunun rızkına, birini de infÂka ayırırdı.
Selman (r.a.) manevi kardeşi Ebu Derd (r.a.)’a ibadette zuht ve takvÂnın orta yolunu gostermiş, “Kardeşim Allah’ın senin uzerinde bir hakkı var, bedeninin hakkı var, ailenin hakkı var, her hak sahibine hakkını vermelisin” diyerek, ibadet edeceğim diye coluk cocuğunu ihmal eden kardeşine yol gostermişti.


Kısacası Selman (r.a.) ibadette, takvÂda, tevazuda, dunyaya gonul bağlamamakta, guzel ahlÂkta her haliyle Rasulullah Efendimize (s.a.v) benzemek istemiş ve ehl-i beytten olma şerefine nail olmuştu. Maneviyatta Hz. Ebu Bekir efendimizden sonra silsilede yerini almıştı.

Peki biz kime benziyoruz?


İşyerlerimizdeki luks teşrif edilmiş burolarla kime benziyoruz?

Evlerimizdeki her gecen gun artan luks ve ihtişamla kime benziyoruz?


Kılık-kıyafetimizle kime benziyoruz?


Yemede-icmede yaptığımız israflarla kime benziyoruz?


Biriktirdiğimiz dunyalıklarla kime benziyoruz?


İbadet hayatımız kime benziyor?


AhlÂkımız kime benziyor?


Duşunelim… Ya da bu soruları başka turlu soralım:

Hicbir Hıristiyanın, “nasıl olsa et yiyoruz, Kurban bayramında Muslumanları taklit edelim de hayvan keselim” dediğini duyan var mı?

“Soğukta uşuyoruz, nasıl olsa giyiniyoruz, bari Muslumanlar gibi sıkıca giyinelim” diyen Hıristiyan kadın goren var mı?


“Eğlence icin bahane arıyoruz, Hicrî takvime gore yılbaşına denk gelen gunde biz de eğlence yapalım” diyen Hıristiyan, Yahudi veya başka bir dinde bir insana rastlayan var mı? Benzer ornekleri coğaltmak mumkun.


Onumuzde, sevgili Peygamberimiz ve O’nun yetiştirdiği, her biri yıldız şahsiyet olan AshÂb-ı Kiram model olarak dururken biz kime benzeyelim?

“Kişi sevdiğiyle beraberdir” hadis-i şerîfi Allah Resulunu, AshÂb-ı Kiram’ı ve Allah dostlarını sevenler icin mujde olduğu gibi, yaşantısında gayri muslimlere benzemek isteyenlere de tehdit değil midir?

İbadette bile Yahudilere benzememek icin, Âşûra gunu oruc sayısını değiştiren bir Peygamberin ummeti olarak,

yaşantımızda gayri Muslimleri taklit edersek, yarın Resûlullah’tan hangi yuzle şefaat isteyeceğiz? CenÂb-ı HÂk bizleri şaşırtmasın, her iki cihanda dostlarıyla beraber olmayı nasip eylesin.
Ahmet Başer

__________________