Yenilmez Armada Vakıfbank ile Avrupa Şampiyonu olan oyunculardan Bahar Toksoy, bu durumu kafalarına takmadıklarını oyunlarını oynadıklarını soyluyor. Toksoy, 2020'de sahada olmayı hedefliyor... Kadınlarda Şampiyonlar Ligi Şampiyonu, ‘Yenilmez Armada’ Vakıfbank’ın ve Milli Takım’ın başarılı orta oyuncusu Bahar Toksoy’la keyifli bir soyleşi gercekleştirdik. Vakıfbank ozelinden sporun ve voleybolun farklı hallerini konuştuk. ‘Kadın-bayan’ tartışması ile ilgili goruşlerini de oğrendiğimiz 1988 doğumlu genc oyuncu, Vakıfbank’ın yeni salon projesini de bizim aracılığımızla oğrenmiş oldu. İstanbul’un 2020 adaylığı da gecen yaz Milli Takım’la Londra’da olimpiyat deneyiminin bir parcası olan Bahar’la konuştuğumuz konular arasındaydı. İşte dokumu... Yenilmez bir takımın parcası olmak, ‘yenilmez’ olmak nasıl bir duygu? Bu sene namağlup devam ediyoruz ama takımı etkileyen yada "evet biz ‘yenilmez’iz" dediğimiz bir durum yok ortada. Cunku biz gercekten her seferinde onumuzdeki maca bakıyoruz. Onumuzdeki 10 mac değil, onumuzdeki ilk maca bakarak, ardından bir sonrakini kazanmak icin calışıyoruz. Takımda "yenilmez’iz" hissi yok acıkcası. Elbette cok mutluyuz ama başarıdaki kilit nokta bu: Namağlup havasına hicbir zaman girmedik. Şu an tek eksik Dunya Kulupler Şampiyonluğu kaldı. Aklınıza geldiği oluyor mu? İnşallah gelmez diye duşunuyoruz! O cok zor bir turnuva cunku. Cok uzun suren, macların arasında cok gun olan, evden cok uzak kaldığımız bir turnuva. 2011’de Doha’ya gittik, cok zordu. Keşke hava şartları olarak daha duzgun bir yerde olsa, biz Katar’a gittiğimizde neredeyse her gun serum yedik. Dışarı cıkıyorsun cok sıcak, iceri giriyorsun her yerde klima, salona girdiğimizde titriyorduk! Bu olayın sıcaklığıyla mı soyluyorum bilmiyorum ama Turk spor tarihinin gorduğu en başarılı takım olduğunuzu duşunuyorum. Akıl almaz bir iş yaptığınız. Yıllardır basında "başarı yok, ilgi yok" gibi bahanelerle fazla yer bulamıyordunuz. Fakat şu an ki durum başka. Basının şu oynanan voleybola layık olması gerekiyor. Basın size layık olabiliyor mu? Ne duşunuyorsunuz, memnun musunuz? Yani, acıkcası cok da değilim. Mesela biz şampiyon olduk, ertesi gun her yerde haberimizi okuduk ama bir sonraki gun Galatasaray tur atladı, Schalke’yi yendi. Ben dort sayfa Galatasaray haberi okudum. Sonrasında bizim haberimizi gormedim. Sonucta biz onların tur atladığı kupayı kazandık. Bu basketbolda başarılsa da etkileri surer ama voleybolda olunca biraz daha eksik kalıyor gibi geliyor bana. Ama şunu da belirtmeliyim elbette; eskiye nazaran bu durumlar cok daha iyi bu da bir gercek. Bu ilgide ve başarıda taraftarın artan desteğinin bir payı var mı, veya varsa ne kadar? Başarı yanında ilgi ve alakayı getiriyor. Siz ne kadar başarılı olursanız insanlar o kadar merak ediyor, izlemek istiyor, canlı gormek, o atmosferi tatmak istiyor. Ozellikle bu sezon bizi şaşırtan bir seyirci var. Taraftar grupları da oluşmaya başladı. Evet, bu Eczacıbaşı ile başladı. ‘Tigers’ taraftar grubu olarak. Bizim de bandomuz var, cok seviyoruz bandomuzu. Bir de şunu sormak istiyorum: Turkiye’de sporda genelde bir kaos ve dramaya rastlanır. Son anda kazanılır, eldeki mac gider gelir veya son saniyede kaybedilir fakat siz dramadan cok uzaksınız. Final-Four’da iki macınızı da cok net kazandınız. İnanılmaz bir şekilde bu sezon 36 macta 36 galibiyet aldınız ve yalnızca 17 set verdiniz. Bu konsantrasyon nasıl sağlanıyor takım icinde? Orneğin ben 36’da 36 yaptığımızı, bu rakamı, ertesi gun Twitter’dan oğrendim. Biz takip etmiyoruz gercekten. Bir sonraki macımızı nasıl kazanacağımızı, hangi taktikle mucadele edeceğimizi duşunuyoruz. Galibiyetler de ust uste gelince de takım olarak kazanmayı oğrendik. Bu galibiyetle gelen bir his. Tıkandığımız noktada ne yapacağımızı, sakin kalıp hangi doğru kararları vereceğimizi cok kolay secebiliyoruz artık. ‘Kazanmayı oğrenmek’ diyoruz biz buna takım icinde. Ornek vermek gerekirse; biz antrenmanları genellikle sayıyla yapıyoruz. İlk 6 cıkacak takım belli bir farktan geliyor ve seti cevirmeye calışıyor. Doğal olarak bu tarz bir antrenmanın etkileri de sahada goruluyor veya macın icerisinde oyuncular tıkandığında, ki bu olabilen bir şey, teknik ekibe donduğumuzde soyledikleri bir kac şey bizi en doğruya yoneltiyor. Dediğim gibi takım artık kazanmayı biliyor. İnşallah galibiyet serisi sezon sonuna kadar devam eder. Giovanni Guidetti’nin bu beşinci sezonu fakat kadro nispeten yeni bir kadro. Naz Aydemir geldi, Joanna Brakocevic geldi, Saori geldi. Takımdaki arkadaşlık ortamı nasıl? Herkes birbirini sevmek zorunda değil ama takımda oyle bir havamız var ki, tam bir aile ortamı. Herkes birbirine tahammul ediyor, katlanabiliyor, alttan alabiliyor. Cunku kadınız sonucta, dakikamız dakikamızı tutmuyor. Bir gun ben gulerken, ertesi gun delirmiş bir şekilde antrenmana gelebiliyorum. Ama arkadaşlar olarak birbirimizi ne kadar tolere edersek o kadar aile olabileceğimizi anladık. O yuzden cok sorunsuzuz. Calışmalarımız cok keyifli geciyor. Tum teknik ekiple inanılmaz keyifli calışıyoruz. Hepsi bizim daha iyi konsantre olabilmemiz icin calışıyor. Etrafımızda dort donuyorlar diyebilirim. Namağlup olma durumu cok da onemsenmiyor yani takım icinde? Acıkcası, kaybedip kaybetmemek değil olay. Biz şu an normal sezonu birinci tamamlayıp, Play-Off’lara birinci başlayıp, sezon sonunda da kupayı kaldıran takım olmak istiyoruz. Bu arada yeniliriz belki ama hedefimiz sezon sonunda kupayı kaldırmak. Ufak detaylara donmek gerekirse; Brakocevic ile aranda bir oje diyaloğu olduğundan bahsetmiştin. Onemli maclara cıkmadan once sureceğin ojeleri o seciyormuş. Boyle bir uğurunuz vardı. Devam ediyor mu, ediyorsa oldukca başarılı bir uğur olmuş anlaşılan? Onu biz aştık. Ben tıkanıp tırnağıma surecek oje bulamadığımda yine ona danışıyorum ama eskisi gibi ‘hep o soylesin ben yapayım’ diye bir durum yok. Yine de cok fikir verir bana. Başka ne gibi uğurlarınız oldu? Saymakla bitmez. Mesela Gozde’nin her pozisyonda rituelleri vardır. Yanındaysam elimi sıkar, Gizem’e vurur. Herkesle ayrıdır. Mactan once radyo acarız. Mesela finalde herkes, yarı final macında giydiği kıyafetleri, coraplardan, formaya, kolumuzdaki bilekliklere kadar, yıkadı kuruttu ve aynı kıyafetlerle cıktık maca. Benim ojelerim her mac değişir, kafama uc yıldır aynı tokayı takarım, diğer arkadaşların da uğurlu tokaları var. Guidetti’ye de bulaştı mı uğur yapma alışkanlığı? Onun da var uğurları. Mesela her set yeni bir su acardı. Actığı su o set sonunda bitmese de, bir sonraki sete yeni bir şişeyle başlardı. Ben herkesle mactan once cakarım, en sona Guidetti’yi bırakırım. Ayrıca sıramız her zaman aynıdır, daha cok var saymamı ister misin! Giovanni (Guidetti) her zaman elindeki dosyayı havaya atıyordu. Şimdi tablet var atamıyor artık. Hatta final macında elinde tabletle goğsunun uzerinde kayıyordu tablete bir şey olmasın diye! 2011’de Avrupa Voleybol Şampiyonası’nda bir de aynı sene Dunya Kulupler Şampiyonası’nda ‘en iyi servis atan oyuncu’ secildin. Tahmin edilmesi zor ve riskli bir servis tekniğin var. Bu konuya ne kadar yoğunluk veriyorsun? Acıkcası cok yoğunluk veriyorum, cok kafamı yoruyorum, o yuzden de istikrarlı bir servisim yok maalesef! Ben daha once cizgiye yakın atıyordum servisi ve cok dışarı kacıyordu. Bir Polonya deplasmanında Giovanni, "Git geri, gidebildiğin kadar geri git, vur bakalım oradan ne oluyor" dedi. Denedik ve o macta cok guzel tuttu, dort-beş sayı aldık. Servisleri, evet, riskli kullanıyorum ama bu biraz da psikolojik bir iş. Oyun icinde takım arkadaşların var yanında. Bir hata olsa telafi edilebiliyor ama serviste yalnız başınasın. Telafisi olmayan bir şey. Bu durum beni biraz geriyor herhalde. ‘Allah ne verdiyse servisi’ diyorum hatta kendi servisime! Her yerde Vakıfbank altyapısında yetiştiğin geciyor. Evet, boyle bir hata var. Ben İzmirliyim. Karşıyaka’da voleybola başladım. Karşıyaka altyapısında yetiştim, oradan Yeşilyurt’a transfer oldum. Orada da altyapıda oynadım. Bir kere yazıldı oyle gitti. Bir ara da uzun zaman beni Eskişehirli olarak bildiler. Vakıfbank’ın sitesi Eskişehir yazmış bir şekilde! Turkiye’de profesyonel sporcu olmayı secmek cok zor bir karar. Bu surecte 16-17 yaşlarında ‘ben yapamayacağım galiba, universite eğitimini mi secsem’ şeklinde bir ikilemle karşılaştın mı? Ben o konuda biraz şanslıydım. Voleybola yetenekliydim. Okul takımında bir şekilde oynuyordum. Karşıyaka’ya gittiğimde beni tabiri caizse ‘havada kaptılar’. Yaşım kucuk, boyum uzun, teknik bilmesem de voleybola bir el yatkınlığım vardı. Cok kolay oğreniyordum her şeyi. O yuzden ben hicbir zaman ‘olacak mı, olmayacak mı’ sorusunu yaşamadım. Benim en zorlandığım durum İzmir’i bırakıp İstanbul’a transfer olmaktı. Cunku aile bolunecekti, ev bolunecekti. Ailem buyuk fedakarlıklarda bulundu. Bunlar pek goz onunde olmayan ince detaylar. Benim annem ben İstanbul’a geldim diye peşimden altı ay İstanbul, altı ay İzmir’de kalıyordu. Babam calışıyordu, emekli oldu geldi. Ablamla birlikte kalıyordum, gocebe hayatı yaşıyorlardı. Ancak, gecen sene İstanbul’a taşındılar. Onların fedakarlığı anlatmakla bitmez. Genc yaşında şu an Turkiye’nin en onemli orta oyuncularından birisin. Senin saha ici gelişiminde, gozlemlediğin, izlediğin oyuncular oldu mu? Ben Vakıfbank’a geldiğime ilk 6’da oynamıyordum. Cok kucuktum ama Kinga Maculewicz, Maja Poljak, Christiane Furst gibi dunyada isim yapmış mevkiimin oyuncularıyla antrenmana cıktım ve bu inanılmaz bir katkı sağladı bana. Onlar belki durup bir şey anlatıp, oğretme durumunda olmadılar ama mesela Maja Poljak vuruyor, ben blok yapmaya calışıyorum. Bu bile, inanılmaz geliştiriyor, ki beni asıl geliştiren de bu oyuncularla antrenman yapmak oldu. Ote yandan Giovanni Guidetti, benim icin cok onemli bir antrenor. Tek tek oyuncularıyla ilgilenen, onların gelişmesi icin kafa yoran bir antrenor, onunla calışmayı cok seviyorum. Yani butun bu etkenler, cabalıyorsanız sizi bir yere taşıyor. Umarım daha uzun yıllar bu takımın bir parcası olurum. Cok merak ettiğim bir konu da hÂl devam eden ‘bayan mı, kadın mı’ tartışması hakkındaki duşuncen. Kuluplerin resmi siteleri, federasyon ‘bayan’ kelimesinde ısrar ediyor. Bu seni rahatsız ediyor mu, yoksa cok da fazla ilgilenmiyor musun? Acıkcası beni cok da ilgilendirmiyor. Eğer ‘erkek’in karşılığı ‘kadın’sa bu kullanılmalı lakin voleybol dun icat edilmiş bir spor değil. Boyle bir yanlış varsa ortada, en başından itibaren buna ‘kadın’ olarak başlanmalıydı. Bu bir yanlışlık değilse de bugune kadar ‘bayan’ olarak gelmiş bir şeyi değiştirmek icin boyle bir tartışma yaratmak anlamsız. Bize, soylendiğinde kulak aşinalığı olduğu icin ‘bayan’ daha normal geliyor. ‘Kadın’ kelimesinden nefret ettiğimiz icin veya boyle bir kelime kullanılmamalı diye değil. Ben cok da onemsemiyorum bu konuyu. 2020 adaylık sureci ile ilgili ne duşunuyorsun. Guclu bir adayız. Surec seni heyecanlandırıyor mu? Heyecanlanıyorum elbette. 2020 benim voleybol kariyerimin son yıllarına denk gelecek. İnşallah o kadroda olabilirim. Cok isterim oyle bir heyecanı yaşamak. Zira Londra’da Britanya takımına olan ilgiyi gorduk, aklıma geldikce tuylerim diken diken oluyor. Kendi ulkemde boyle bir şey yaşamayı cok isterim. Ve şuna inanıyorum ki; olimpiyat İstanbul’u inanılmaz bir şehir haline getirecek. Bu kupanın da bize bir adım daha attırdığı inancındayım. Son soru epey gecikmiş bir soru olacak ama sozu acılmışken sormak istiyorum, Londra deneyiminizden bahseder misin biraz? Londra cok guzeldi. Macı, antrenmanı, olimpiyat koyunde kalmak muazzam bir deneyim. İlk gun halter antrenmanı yaptık. İceriye girdiğimizde inanamayacağın kadar cok sporcunun, hep beraber, rakip olsalar bile, sarılmaları, birbirlerine calışmalarında yardım etmeleri ve aynı catı altında, aynı amac icin calışması harika bir şeydi. İnşallah tekrar yaşarız bunu. Onumuzde 2016 Rio var, bayan basketbol da iyi bir grafikte. Umarım diğer takım sporları da, erkekler de bu başarıyı ve deneyimi yaşarlar. Cunku bu Turkiye’de spor potansiyelini artıracak bir şey. Duşunsenize, erkek basketbol takımı olimpiyata gidiyor. Şu anda 12-13 yaşındaki cocuklar onların yerinde olabilmek icin canla başla calışacaklar dolayısıyla sporcu potansiyeli de artacaktır. Bahar’a da surpriz oldu! Roportaj sırasında bizimle bulunan Vakıfbank’ın spor iletişiminden sorumlu yoneticisi Levent Evkuran, Vakıfbank’ın bir salon projesi olduğunu acıkladı. Bir kac hukuki prosedur sonrasında inşaatına başlanacak CEV standatlarına uygun 7 bin 500 kişilik salonun yeri ise sır gibi saklanırken, bizim vesilemizle gelen bu guzel haber Bahar Toksoy’a da surpriz oldu. Bahar "Ben de ilk defa duyuyorum, cok mutluyum" dedi. Voleybolunsesi
__________________