YETİŞ YA MUHAMMED!...’ -SAV-
‘Ruh gucu’nun zaferi
Canakkale’de, tarihimizin en parlak zaferlerinden birini kazanmamızda etkisi olan faktorlerin başında, harbin “manevî cephesinde” yaşanan bazı mucizevî hÂl veya hadiseler gelir.
Soz konusu manevî cepheye, Canakkale Harbi’ni Osmanlı adına kaleme alan resmî tarihci Binbaşı Mehmed Nihad şoyle işaret eder: “Harpte asıl olan bilhassa maneviyattır. Bunun aksini kabul etmek; Canakkale mudafaasının cinnet olduğuna hukmetmektir.”
Aynı gerceğe, son donem Osmanlı yazarlarından Cevdet Kerim: “Bu hÂdise; maddenin iman ve vatanperverlik huzurunda iflas edip eğilişinin en canlı bir numunesidir.” tespitiyle temas ederken, Mehmet Âkif de şu manzum ifadelerle parmak basar:
“Turk askeri ne celik tabyalar ister, ne siner hasmından. Onun goğsundeki kat kat iman, alınabilecek gibi bir kale değildir.”
Mustafa Kemal Paşa ise Mehmetciğin hangi muazzam “ruh gucuyle” carpıştığını şoyle belirtir: “MutekÂbil siperler arasında mesafemiz 8 metre; yani olum muhakkak!. Birinci siperdekiler hicbiri kurtulmamacasına kÂmilen duşuyor; ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şÃ‚yÂn-ı gıpta bir itidÂl ve tevekkul ile biliyor musunuz? Okumak bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bu, Turk askerindeki ruh kuvvetini gosteren şÃ‚yÂn-ı hayret ve tebrik bir misÂldir. Emin olmalısınız ki, Canakkale Muharebesi’ni kazandıran bu yuksek ruhtur!...”
Harbin, manevî cephesiyle alakalı kesitlerden biri de “Peygamber Efendimiz’in (sav) harbe katılımları, Mehmetciğe manevî teşvik ve destekleri”dir. O’nun davasını, asırlar boyunca uc kıtada bayraklaştıran, Sancak-ı Şerif’ini Viyana onlerine kadar taşıyan, “Haremeyn’inin HizmetkÂrı” olmayı şeref telakki eden ve nihayet O’na ve kutsal topraklarına sonsuz bir muhabbet ve hurmet besleyen soylu ceddimizi/milletimizi, dara duştuğu bu en felaketli anında “vefalıların en vefalısı” Kutlu Nebi, elbette ki yalnız bırakmazdı.
Bu durum aynı zamanda, Enbiyalar/Şuheda Yurdu mubarek vatanımızın manevî koruma altında bulunduğunu ve her başımız sıkıştığında “ilahî inayetin” bizimle beraber olduğunu ispatlayan ebedî delillerdendir. Gelibolu sırtlarındaki olum-kalım savaşının hangi kanlı safhasında, nurlu Nebi’nin (sav) yardımımıza koşup, “kutsî himmeti”ni adeta hayat iksiri gibi imdadımıza nasıl yetiştirdiğini gosteren işte dort hÂdise:
“Zahmet ettin Ya Resullallah!”
Kara savaşlarının ilk gunlerinde, ileri hatlarda bulunan 26. Alay, kendinden dokuz misli kalabalık duşman askerine karşı kahramanca mucadele ediyordu. 27 Nisanda, Morto koyundan Fransız birlikleri Kerevizdere’ye doğru taarruza gecmişlerdi. Birliklerimize acil takviye gerekiyordu. Takviye birliklerden 5. Tumene bağlı 17. Piyade Alayı, deniz yoluyla Kilya’ya gelmişti. Yarbay Hasan Bey de birliklerinin onunde Kerevizdere’de, Fransızlarla her gun kanlı catışmalara soyunuyordu.
11 Temmuz gunu de şiddetli catışmalar cereyan etmişti. Hasan Bey, siperlerde dolaşırken bir Fransız askeri dikkatini cekmiş ve kıpırdanmasından yaralı olduğunu duşunmuştu. Yarbay Hasan, dininin verdiği yuce ahlÂk ve şefkat hissiyle, yerde yatan askere yardım etmek icin yaklaştı. Tam yarasının olup olmadığını araştırırken; olu numarası yapan duşman askeri birden elindeki kasaturayı Yarbay Hasan Bey’in goğsune saplayıverdi. Hasan Bey, goğsunden oluk oluk kan aktığı halde yere yığıldı. Askerler mudahale etmiş, ancak gec kalmışlardı.
Hasan Bey’in gozleri buğulanmaya, guzel cehresi solmaya başlamıştı. Birden silkindi ve gozleriyle ufku takip etmeye koyuldu. Gozleri sanki oteleri seyre koyulmuştu. Askerlere fısıltıyla “Beni ayağa kaldırınız.” dedi. Komutanlarının son emrine uydular ve koltuklarına girerek kaldırdılar. Ustu başı kan icinde son demlerini yaşamakta olan Yarbay Hasan Bey, “Lailahe illallah Muhammedun Resulullah” dedi ve yuzunde derin bir tatlı tebessum belirdi. Dudaklarından son olarak şu sozler dokuldu: “Nicin zahmet buyurdunuz ya Resulallah!..” Ruhunu teslim ettiğinde, nur yuzunde ince bir huzur ciceklendi; gozlerini sonsuzluğa daldırmış sukun icinde yatıyordu.
“Ben, Canakkale’deyim!”
HÂdise, 1928’de Medine-i Munevvere’de, Cemal Oğut Hoca ile Peygamber Efendimiz’in (sav) turbedarı arasında gecer. Turbedar, tam bir Osmanlı hayranıdır. Cemal Oğut Hoca, bir gun sorar: “Nicin bu derece Osmanlı muhabbeti? Neden Allah ve Resulunun muhabbeti, Osmanlı’yı sevmeyi gerektirir?” Turbedar, duraksamadan cevap verir: “Osmanlı’yı, İslÂm namına sevmek icin şu hatıram sana yeter de artar:
“1915 yılı haccında, Hindistan ulemasından Allah dostu bir zat, Resulullah’ı ziyaret icin Medine’ye teşrif etmişti. Kendisiyle tanıştık ve uzun uzun sohbet ettik. Fakat bir turlu gozunun yaşı dinmiyordu. Bu huznun gunlerce gecmediğini gorunce sebebini sordum:
- Burası Cennet bahcesi, Resulullah’ın mescidi, makamı... Neden bu ziyaret sizi sevindirmiyor; yoksa gozunuzden akan sevinc gozyaşları mı? Gozyaşları daha da coğalan Hindistanlı Âlim şu cevabı verdi:
- Keşke goz yaşlarım gonlumun sevinclerini yansıtmış olsaydı! Bunca yıl sonra nasip oldu, o ‘Guzeller Guzelini’ ziyarete geldim. Yanında, yakınında ozlem giderecektim. Fakat muşahede ettim ki, Resulallah makamında değil... Resulullah nicin burada değil? Yoksa, benim kalp gozum mu korelmiş? Resulullah’ın varlığını neden hissedemiyorum? Hangi hatam, hangi gunahım onunla olmaya, onunla dolmaya engeldir? İşte, geldim geleli bu duşuncelerle perişanım!
Alim zatın bu sozleri uzerine hayretler icinde kaldım, ne diyeceğimi bilemedim. Bir şey soylemeden yanından ayrıldım. Gec vakitte yatağa uzandım ve gece ruyamda Hz. Peygamber’i gordum. Gun boyu kafamı meşgul eden duşunceler şimdi Hz. Peygamber’in acıklamasıyla dağılacaktı.
Hz. Muhammed (sav) bana şunları soyledi: “Evet, hissedilen doğrudur. Ben şimdi Medine’mde değilim, Canakkale’deyim... Cok zor durumda olan asker evlatlarımı yalnız bırakmaya gonlum razı olmadı. Şimdi onlara yardım ediyorum.”
“Sizi Canakkale’de korudu!”
Menderes, 1955’te Hindistan’a bir resmi ziyaret duzenler. Temaslarını tamamladıktan sonra yetkililere, bir Âlim zatı ziyaret edip duasını almak istediğini bildirir. Halbuki, bu Hintli Âlim yanına gelen coğu kimseyi kabul etmemekte ve goruşmemektedir.
Bir hayli yol alıp muşkulat cekildikten sonra, Âlimin uzlet mekÂnına varılır. Kendisine, Turkiye’nin Başbakanı’nın ziyarete geldiği haber verilir. Alim zat gelenleri kabul eder; ama pek de hoşnut değildir. Menderes uzaklardan geldiklerini ve kendisinden dua talep ettiklerini soyler. Hintli Âlim, soylenenlere itibar etmez ve asıl dua merkezinin İstanbul’da Eba Eyyub el-Ensari’nin makamı olduğunu soyler ve ekler:
“O, Resulullah’ın mihmandarıdır, seckin sahabelerinden biridir... İstanbul’un manevî fÂtihi ve sahibidir. Boyle bir yÂriniz varken, ta buralara dua icin gelmeniz uygun mudur? Sen git, o mubarek zatın himmetini iste; onun şefkat ve şefaatine sığın... Biz onun ayağının tozu bile olamayız. Siz, Guzeller Guzeli’nin himayesini gormuş bir millete mensupsunuz. O, sizi Canakkale’de, İstiklÂl Harbi’nde ruhaniyetiyle korumuştur. Bunun şuurunda olunuz...”
Menderes’le konuşan bu Âlim kimdi? 1915 yılında hacca giden ve Hz. Peygamberi makamında muşahede edemeyip, gozyaşları icinde gunlerce ıstırap ceken o Hintli Âlimden başkası değildi.
“Yetiş Ya Muhammed!”
Dr. Hikmet Arda naklediyor: “1.Tabur Kumandanı Binbaşı Lutfi Bey, uzun boylu, zayıf ve babacan bir zattı... Seddulbahir’de bizim karşımızda Fransız kıtaları vardı... Bir gun yine bir olum kalım harbine tutuşmuştuk. Duşman askerleri sel gibi hucuma kalktılar... Kac dakika gecti, hatırlamıyorum; muthiş bir ‘Allah, Allah!’ nidası kulaklarımızı yırttı. Başlarında, o mutevazı ve dindar kahraman, Tabur Kumandanı Lutfi Bey...
Askerlerin başına gecmiş ve “Yetiş Ya Muhammed! Kitabın gidiyor!” diye naralar atarak ileri atılmıştı. Peşine takılıp kukreyen aslanlarla, siperlerimizi tekrar duşmandan geri almıştı... Korkunc bir ruyadan uyanır gibiydik... Sonra haber aldım ki, Binbaşı Lutfi Bey, Canakkale’den sonra İran’da şehit olmuş. Allah rahmet eylesin.” (Amin)
Kaynakca:
MevlanzÂde Rifat; Turk İnkılabının İcyuzu, Haz: Metin Hasırcı, İstanbul, 1993, Pınar Yayınları.
M. İhsan Genccan; Canakkale Savaşlarından Kan Cicekleri, İstanbul, 2003.
Vehbi Vakkasoğlu; Bir Destandır Canakkale, İstanbul, 2004, Nesil Yayınları.
İbrahim Refik; Canakkale’nin Ruh Portresi, İstanbul, 1998.
Talha Uğurluer; Canakkale Savaşları, İstanbul, 2003, Kaynak Yayınları.
İSMAİL COLAK
__________________
YETİŞ YA MUHAMMED!...’ -SAV-(Cok guzel bir yazı)
Dini Bilgiler0 Mesaj
●14 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- YETİŞ YA MUHAMMED!...’ -SAV-(Cok guzel bir yazı)