


Bahce Sahiplerinin Duşundurdukleri…
Bir şerefeli, iki şerefeli, uc şerefeli minarelerin dibinde yıllar once yarım araba ateş tuğlasıyla orulmuş, ic duvarları rutubette cağ atlamış ve ustu toplama saclarla kaplanmış 0 artı 1 gecekondular… Kocaman kubbeleri olan, ustu kurşunla kaplanmış, ici pahalı mozaik ve cinilerle suslenmiş camilerin onunde kucağında ayağı cıplak bebesiyle dilenen kadınlar… Devlet butcesinden dine diyanete ayrılan meblağların dışında, her Cuma gunu dolup taşan camilerde, o camiyi daha da buyutmek, falanca kuran(!) kursunu daha da buyutmek, filanca cemaatin mescidini daha da buyutmek, daha da buyuyen o camilerin daha da buyuyen masraflarına katkı vermek icin toplanan daha da buyuk paralar… Allah adına az ya da cok veren sayısız insan…
Bu işler boyle olmasaydı da… O camilerde her Cuma o mahalledeki en az uc camide toplanan paralarla bir yoksul aile ayağa kaldırılsaydı… Bir gun bir borclu ozgurleştirilseydi… Bir diğer gun bir okuyamayan okutulsaydı… Bir başka gun bir işsizin derdine derman olunsaydı… Obur hafta birinin kirası odenseydi… Diğer hafta birine bir rızık tezgÂhı acılsaydı… Bir hafta o mahallede Turkce Kuran dağıtılsaydı… Bir gun caresiz bir hastanın masrafları karşılansaydı…Bir gun bir yaşlı cift sevindirilseydi… Acaba birkac yıl icinde o mahallede bugunku kadar dert kalır mıydı!!!
Hep camilere mi salvolar… Hayır! Biz kendi mahallemizi iyi bildiğimizden… Başka mahalleler de elbet var şu topraklarda ve şu dunyada…
İcleri altından haclarla, tunctan İsa heykelleriyle suslenmiş daha buyuk, daha buyuk kiliselerin koşesinde elindeki şarap şişesiyle sızmış derbeder ihtiyarlar… Kiliseler icin bağış sepetleri, maaşlardan kesilen vergiler ve rakamı dudakları ucuklatacak bağış kampanyaları… Tarihi ve korunaklı havraların kenarındaki sokakta kurulmuş pazarda tezgÂh altlarından kıvırcık ve patates toplayan kadınlar… Onunde bağdaş kurmuş kocaman Şiva heykelleri olan koskocaman tapınakların mermerlerinde uzerindeki yırtık pırtık bir bez parcasıyla secde etmiş, zayıflıktan kurumuş Hint fakirleri… Dunya, ibadethanelere bağışladığı paralar ile Tanrı’sını satın alabileceğini zanneden bir yığın akılsız insanla dolu. Havuzlara, nehirlere ve su kuyularına atılan bozuk paraları saymıyorum bile. Dindarlarla da bitmiyor… Anıtmezarlarda taşları opturen bir tuhaf milliyetcilik goruntuleri ve ceşitli –izm’ler ve –cilik’ler adına toplanan ve harcanan mallar, paralar… Anıtların ve heykellerin onunde haklı ya da haksız direnirken, gercekte ne yaptığından habersiz ve odediği fahiş ev kirasından artan cebindeki son kuruş harclığını karikatur dergilerine, sprey boyalara ya da dort sayfalık –izm gazetelerine veren, tutuşturulmuş oğrenciler ve işciler de var.
İnsanlar bunları da gormeli elbette… Herkes gorduğunu, yaşadığını biliyor… Biz evimizdeki copu daha iyi biliriz. Camidekini onun icin ozellikle soyluyoruz. Herkes kendi copunu dokmeli… Herkes kendi evinin onunu supurmeli ki mahalleler cicek acsın. Taştan kocaman binalar değil, yeryuzunun tamamı Allah’ın mescidi olur işte o zaman. Allah’ın kitabında “neden camiye yardım etmiyorsunuz, buyuk camiler neden yapmıyorsunuz?” diye bir cumlesi yok… Aksine “Hayır!” diyor “Siz yetimi yedirmiyorsunuz, siz yoksulu doyurmuyorsunuz, siz muhtaca yardım etmiyorsunuz.”
Sadece dinler ve –izm’ler yoluyla değil destekleşmeye ve barışa ihanet… Kime yardım ettiklerini, nedense doğru durust bir turlu goremediğimiz bircok yardım kuruluşunu da, tum bu saydıklarımıza ekleyelim. Ceşitli bahanelerle toplanan paraların az bir kısmı bile eğer ihtiyac sahiplerine gitse, bir ulkede kimsenin ac ya da yoksun kalacağını hic zannetmiyorum. Ekonomik hayatın tam icinde de boyle. Mal ve hizmet yoluyla somurenler de bitmiyor. Orneğin bedava ya da cok cuzi olması gereken ve havadan son derece duşuk maliyetle tv gibi yayını yapılabilecek internet ve dijital haberleşme teknolojisi yok mu da, halen hem oğrenciler hem aileler kabarık internet ve iletişim faturaları oduyor? Şu internete ve telefona gereğinden fazla odenmiş paraların yoksullukla mucadele icin harcandığını duşunun az biraz. Birkac danışıklı firma, akbabalar gibi nasıl da uşuştu şu toplumun uzerine de, yıllardır koparıp koparıp duruyor, iletişim satıyorum diyerek! Yoksa birileri hala doymadı mı? Ne mide varmış birilerinde! Nasıl bir işkembe bu!!!
Keynes teorileri de umarım yakında coker… Ekonominin tanımı da! Acaba kaynaklar mı sınırlı olan, yoksa kaynaklar sınırsız da insanlar mı onları sahiplenip, şu fakirler bahcemize girmesin diyerek cit cevirip sınırlandırıyorlar!!! Yoksa yağmuru da ekonominin kuresel kurmayları mı yağdırıyor!!! Şu gezegeni yorungesinde onlar mı ceviriyor!!! İlahları ile kandırmayan, Allah’ı hakkıyla anabilen kimse mi kalmadı şu dunyada tepemize dikilenlerde!!!
Gerci suc mışıl mışıl uyuyanlarda… İnsanlar kendisini mi duzeltiyor da toplum duzelebilsin! İnsanlar edindikleri ilahları bırakmıyor ki Allah’ı anlayabilsin! Soze gelince Allah, icraata gelince parayı tanrı edinenler sadece parası cok olanlardan cıkmıyor. Kendisine zulmeden, insanın ta kendisi! Herkesin, kendi capı kadar tanrısı var. Capı kadar calıyor. Capı kadar yığıyor. Acıkınca da tanrısını yiyor.
Kaynak
__________________