Kuran’ı Rehber Edinenlerin İtikadı Bozuk mu?…
Bizlere itikadınız bozuk gibi sozler edilse de, ben peygamberimizin Kuran’da tarif edilen ahlakını ornekle onlara guzel soz soyleyerek başlamak istiyorum. Bu yazımı, cok değer verdiğimiz ve Allah şahittir ki samimi olduklarına gonulden inandığımız eski ama eskimeyen arkadaşlarımız icin yazıyorum. Sevinc ve memnuniyetle goruyorum ki halen geleneksel din anlayışına bağlı kaldıkları halde mevcut inanışlarını onayabilmek adına da olsa samimi olarak Kuran ayetlerinin anlamlarını oğrenme gayretine girenler var. Bir kıpırdanış var. Ozellikle cok sevdiğimiz tanıdık ve arkadaşlarımızın bu yonelişi, Allah’ın en doğru yoluna ulaşabilmeleri adına bir adım olur hevesi ve umidindeyim. İşte bu kardeşlerimiz Kuran ile yetinmenin yeterli olmadığını, hadislere inanmanın ve bu yolla geldiği kabul edilen peygamber sunnetlerini uygulamanın şart olduğunu duşunerek bir takım ayetleri samimiyetle bizim onumuze suruyorlar. Oysa Kuran’da sunnet sadece Allah’ın sunneti olarak gecer. Ayetlerin ışığını gordukten sonra acığıyla gizlisiyle, buyuğuyle kucuğuyle, kesiniyle şuphelisiyle butun şirklerden ve şirk olasılıklarından yuz cevirerek Kuran ehli olmayı, sadece gunumuzde yayılmakta olan bir goruş olarak değerlendirenlerin yanıldığını, bunun din hesabının verileceği gunun esası olduğunu, her donemde boyle muminlerin var olduğunu, peygamberimizin de Kuran ile yetindiğini bizzat Kuran kendisi ispatlıyor.
43 Zuhruf 43,44 O halde sen sana vahyedilen buyruklara sımsıkı sarıl, muhakkak ki sen DOSDOĞRU YOLDASIN. Bu ZİKİR (Kur’Ân) hem sana, hem milletine guzel bir namdır, şereftir. İleride ondan dolayı sorguya cekileceksiniz.
İşte bizler de ileride ondan sorguya cekileceğimizi biliyor, Kuran’a sımsıkı sarılıyor ve Allah’ın izniyle dosdoğru yola adım atmış olduğumuzu iliklerimize kadar hissediyoruz. Bu yolda her fırsatta ettiğimiz dualarımızda, ilmimizi ve ilmimizle beraber imanımızı artırmasını Allah’tan istiyoruz. Allah’a bizi daha kolay ulaştıracakları zannıyla hicbir yaratılmışın ardından gozlerimizi kapatarak gitmiyor, gercekten ilim sahibi olduğunu duşunduğumuz insanlara bile (onların da insan olmalarından oturu hata yapabilecekleri gerceğini goz ardı etmeyerek) olduğundan fazla kıymet bicmemeye calışıyoruz. Kuran Muslumanlığını son gunlerde yayılmakta olan bir itikat eksikliği ve bir bidat zanneden arkadaşlarımız etraflarına iyi bakmayı başarabilirlerse, Muslumanların yuzyıllardır hangi bidat bataklıkları icerisinde bırakıldığını anlayabilirler.
Kuran’daki “elciler arasında ayrım gozetmeyin” manasındaki acık ayetlere rağmen peygamberimizi İsevilerin peygamberi ile yarışa sokan gozuyaşlı hocaefendiler, Kuran’a insanların yaklaşmalarını desteklemeleri gerektiği halde, yayılmakta olan tehlikeli bir goruş olarak değerlendirip “Kuran Muslumanlığı diye bir sapıklık cıktı!” diyerek kimin avukatlığını yapıyorlar acaba? Pardosulu ebucehiller, peygamberin Allah’ın perdesi onunde arkasında Cebrail’den ustun olduğunu gosterme gayretiyle, onu tanrılaştırırken hangi kovulmuşun ağzından konuşuyorlar acaba? Dini sadece bir ruhsal meditasyon ve rehabilitasyon zannettirerek kul edindiklerinin hayatla bağlarını koparan ve Geylani’yi, Gazali’yi, Mevlana’yı ve benzerlerini İsrailoğullarına gelen peygamberlerle yarıştıran tasavvuf liderleri Allah yerine kimlerden medet umuyorlar ve umduruyorlar acaba? Ali ve ehli beyt sevgisini abartan dedeler insanları, Kuran’ı tebliğ eden peygamber gerceğinden uzaklaştırmıyorlar mı? Kuran’ı rafların arkasına atıp korpe beyinlere risalelerle doğru yolu bulacaklarını empoze eden abiler ellerindeki kulliyatı ne kadar abarttıklarını goremeyecekler mi? Habire ellerini acıp donenlerle mi, habire ezbere Kuran okuyanlarla mı, Mevlana’nın felsefi sozlerine Kuran ayetlerinden daha cok atıf yapan ve kendine kullar edinen şeyh efendilerle mi, tuvalete girmeden once bile, kilise gorduğunde bile Arapca okunacak bir dua icat edip masum insanları obsesifliğe surukleyenlerle mi, guslu (yıkanmayı) ayine donuşturenlerle mi, etrafına topladığı manken kızlarla mehdiliğini ilan edenlerle mi, uydurduğu muşrik kitaplarıyla insanlara tam (!) ilmihaller sunanlarla mı, kendi uydurdukları hadislerle “dinden doneni oldurmeyi vacip” sayanlarla mı, keci ayetleri ile kadınları taşlayıp oldurenlerle mi, Allah adına dunyayı kana boyayanlarla mı doğru yolu bulacağız? Soyleyin bana sapık olan Kuran’a guvenenler mi?
Kuran’a guvenenlere birazcık dikkat edin, sonra da diğerlerine. Onyargılarınızı yıkıp bakın bizim gibi muminlere. Kuran’ı rehber edinenler sadece tebliğ peşindedir. Bidat sonradan uydurulan şeylerdir. Hicbir şey uydurmuyoruz biz. Dinin ozune donuyoruz. Her sozumuzu Allah’ın şahitliğinde Kuran’da gosterme peşindeyiz ve Kuran’da olmayan şeyleri anmaktan bile rahatsız oluyoruz. Kuran’daki hukumleri gostererek başka hukumlerin yanlışlığını ortaya koymaya calışıyoruz. Sırat-ı Mustakim dosdoğru yol değil midir? Her fırka en doğru yol bizimkisi diyerek birbirleri ile kavga ederlerken, mezhep savaşları yaparlarken Kuran’da (yukarıdaki ayetlerde de) bu dosdoğru yol zaten acıklanmıştır. O da vahyedilen buyruklara sımsıkı sarılmaktır. Donun bakın… Arapca diye diretiyorsanız aşağıya bakın. Latin harflerini beğenmedim diyorsanız acın orijinal harflerinden okuyun. Nasıl okursanız okuyun, yeter ki anlamak icin okuyun.
43 Zuhruf 43,44 Festemsik billezı uhıye ileyk inneke ala SIRATIM MUSTEKİYM. Ve innehu leZİKRul leke ve li kavmik ve sevfe tus’elun
Dinini fırka fırka yapanlarsa doğru yol diye binlerce başka hukum anlatırlar, hatta dayatırlar. Kuran’ı rehber edinenler hatırlattıkları Kuran’dan ve Allah’ın yolundan oturu para istemez, menfaat temin etme peşine duşmezler. Diğerleri ise bağış alırlar, adak kurbanlar kesmek uzere para toplarlar, yardımları somururler, sozde zekÂt fitre toplarlar, umre adı altında turizm satarlar, tesettur adı altında kendi urunlerini pazarlarlar, bildiğimiz kapital duzenini destekleyecek şekilde dini atıflar golgesinde ticaret yaparlar. Kendi yazdıkları kitaplarının icindekinden cok kitaplarının manevi değerini ovup yuceltirler, daha cok satması icin kampanyalar duzenlerler. Web sitelerindeki reklam ve linklere goz gezdirin, kurdukları televizyon kanallarında yaptıkları reklamları gorun bakın insanların dindarlıklarından faydalanarak daha neler neler satarlar.
Kuran’ı rehber edinenler Allah’ın ayetlerine karşı gelmezler, diğerleri ise ayetleri yanlış meallerle, hadislerle, ictihatlarla, hikÂyelerle tahrif ederler. Gecmişte olduğu gibi saltanatı icin kardeşini oldurse ona kılıf bulacak bir hadis, oğlunu oldurse ona kılıf bulacak bir ictihat bulurlar. Ama kendilerini onayan meali tahrif edilmemiş bir ayet bulamazlar.
Kuran’ı rehber edinenler surekli Kuran’ı savunurken diğerlerine dikkat edin mezheplerini ya da tarikatlarını, cemaatlerini savunurlar ve bu duzenin yıkılma ihtimallerini dinin yıkılması, dinin elden gitmesi olarak izah ederler. Oysa Kuran Muslumanı icin dinin yıkılması diye bir şey yoktur. Cunku din sadece Allah’ındır. Dinde hizipleşmenin, mezhepleşmenin olmadığının farkına varan Kuran Muslumanı yıkılan ve kandırılanın aslında insanlar olduğunu bilir ve tek derdi peygamberimiz gibi tebliğ yoluyla insanları Kuran’a davet etmektir. Diğerleri ise bazen onunu arkasını okumadan cımbızla secerek ayet bulduklarını sanırlar. Bak bu ayet peygambere itaat etmemizi istiyor, sen nasıl hadisleri inkÂr edersin derler. Ancak o ayetlerin onunde arkasında, itaatin nasıl olması gerektiğini anlatan ayetleri goremezler. Elci ile nebi kelimelerini birbirinin yerine istediklerini onayacak şekilde kullanırlar. Bunu yaparken Kuran’ın kendi kendini acıklayan bir kitap olduğunu unuturlar.
Kuran’ı rehber edinenler en cok Allah’ı overler, butun ovguleri O’na yoneltirler. Diğerleri ise Allah’tan cok peygamberi, Allah’tan cok evliyaları, Allah’tan cok velileri, Allah’tan cok şeyhlerini, Allah’tan cok şairleri, Allah’tan cok liderlerini overler. Kuran’ı rehber edinenler kitaplar arasında en cok Kuran’ı overken, diğerleri Kuran’dan cok risaleleri, Kuran’dan cok mesnevileri, Kuran’dan cok mevlitleri, Kuran’dan cok hadisleri, Kuran’dan cok ilmihalleri, Kuran’dan cok kendi elleriyle yazdıklarını overler. Kuran’ı rehber edinenler dinlerini overken, diğerleri dininden cok mezheplerini, dininden cok tarikatlarını, dininden cok dergÂhlarını, dininden cok cemaatlerini, dininden cok rivayetleri overler. Kuran’ı rehber edinenler dinini oğrenip uygulamada başkasını değil kendi nefislerini yenmek icin yarışırlarken, diğerleri kendilerinden cok peygamberleri yarıştırır, kendilerinden cok evliyaları yarıştırır, kendinden cok peygamberlerle evliyaları yarıştırır, kendilerinden cok peygamberle Allah’ı yarıştırır, kendilerinden cok kimi evliyalarla Allah’ı yarıştırır. Kuran’ı rehber edinenler Peygamberimizi severek ona husnu zanla empati yapıp, onu anlayıp, onu iftiralardan korumaya calışırken, diğerleri peygamberimiz adına hadis uydurarak ona iftiralar savuranları, sahabe diyerek, veli diyerek, alim diyerek, Allah dostu diyerek korumaya calışırlar.
Gercekten sevdiğimiz ve umitle Kuran’a yoneleceklerini beklentisiyle dua ettiğimiz bazı arkadaşlarımız Peygambere inanmak ama sozlerini ve fiillerini yok saymak itikadi bir bozukluktur diyorlar. Zira Allahu TeÂl Kuran-ı Kerim’de bizlere “Peygambere isterseniz uyun istemezseniz uymayın” demiyor, kesin bir şekilde peygamberimize itaati emrediyor, diyorlar ve bazı ayetleri buna ornek gosteriyorlar. Sanki Kuran’ı rehber edinenler Allah’ın elcisine uymuyorlar, onun yolunda gitmiyorlarmış gibi! Oysa hadislere onem atfetmemek Peygambere onem atfetmemek değildir. Peygamberimizi iftiralardan korumak onun gercek niyetinden sapmak değildir.
Kuran’ı rehber edinenler hadise bakmıyor değil, bakmaz değildir! Bakar! Ve o hadisi okuduğunda genellikle icine yapılmış olan ilaveyi, varsa şirki ve hatta ne maksatla soylenmiş olabileceğini bile fark ederler. Cunku Kuran’ı okumuş ve etud etmiştirler. Eğer hadis bir ayete atfen soylenmişse hangi ayete atfen soylendiğini coğunlukla fark eder ve varsa yanlışlığı apacık gorurler. Ama Kuran’ı okumayan kişi “acaba yanlış mı” diye değil “ya bu hadiste yazan doğruysa!” diye vesvese yapar. “Bunu uygulasam, kabul etsem ne cıkar” diye duşunur. Eğer kabul etmezse imanını riske sokacağını zannedip “Allah benim iyi niyetli olduğumu bilmiyor mu?” der. Allah Kuran’ı koruyorken peygamberin sozlerini mi korumayacak diye akıl yurutur. Allah elbette adaletlidir. İyi niyetli oluşu ve kalplerin kunhunu elbette bilir. Ona gore de muamele edeceği şuphesizdir. Ancak Kuran’ı okumayan ve oğrendiklerini Kuran suzgecinden geciremeyen kişi şunu unutur: Allah o kişinin Kuran’daki ayetlerden haberdar olmayarak istemeyerek de olsa imanına hasar verdiğini de bilmektedir. Ve Allah o kişinin bilmeden, idrak etmeden, zanna itibar ettiği kadar Kuran’a itibar etmediğinin, soz konusu hadis dosdoğru bile olsa tahkiksiz iman ettiğinin de farkındadır. O halde asıl risk olan, hadise din diye guvenmektir.
Halen sadece Kuran’ı rehber edinenlerin yanlış yolda olduklarını, tehlikeli sularda yuzduklerini duşunen arkadaşlarımızın Kuran ayetlerinden secerek iyi niyetlerle bize gosterdikleri, peygamberimize itaatin belirtildiğini soyledikleri ayetlere bakalım şimdi.
3 Al-i İmran 31,32 De ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve gunahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. De ki: Allah’a ve RESULUNE itaat edin. Eğer yuz ceviririlerse şuphesiz Allah, kÂfirleri sevmez.
Ali İmran 31 ve 32’de Allah’a ve elcisine itaat gecer. Allah’ın elcisine itaat Allah’ın emrine itaattir. Elci, adı ustunde; kendiliğinden ayrıca emir vermez. Temsil ettiği makamın mesajını iletir. Ve bu ayetlerin ardından Meryem’in annesinin ve Meryem’in sadece Allah’a bağlanışı anlatılır. Bu tesaduf değildir. Burada Allah’ın iyi kullarının ve peygamberlerin dinlerini sadece Allah’a yonelttiği anlatılarak onlara uymanın ne demek olduğu belirtilmiş olur.
3 Al-i İmran 35 Hani İmran’ın karısı: Rabbim, karnımda olanı, HER TURLU BAĞIMLILIKTAN OZGURLUĞE KAVUŞTURULMUŞ OLARAK sana adadım, benden kabul et. Şuphesiz işiten, bilen Sensin Sen, demişti.
Bazı meallerde kasıtlı olarak “elci” kelimesinin yerine “peygamber” kelimesinin kullanıldığını goruyoruz. Oysa doğrusu elci ya da resuldur. Demek ki Kuran’ı Arapca okumalı diye diretip, Turkce okursanız anlamı değişir diyenlerin bile bircoğu Arapcasından bir fayda sağlayamamışlar. Diyeceksiniz ki elci de peygamber de aynı kişi değil mi? Evet peygamberimiz hem elci hem de nebi, ancak Allah bizim ne halt edeceğimizi bildiği icin “uyun” dediği zaman “resul” kelimesini kullanıyor. Cunku resulun din adına soylediği sozleri Allah’ın vahyettiği, iletmesini istediği sozleridir, peygamberin sozleri ise sadece kendisini bağlayan sozleridir ve hem din adına hem de doğal yaşamı adına olabilir. Peygamberimiz her insan gibi bir insan olarak hayatta her turlu konudan bahisle konuşmuştur. İstemeden de olsa hatalı şeyler de soyleyebilmiş olma ihtimali vardır. Allah bize peygamber sozlerinin bile din olmadığını, sadece resul (elci) sıfatıyla konuştuğu şeylerin din olduğunu anlatıyor.
3 Al-i İmran 32 Kul etıy’ullahe ver RASUL fe in tevellev fe innellahe le yuhıbbul kafirın
Allah, resul kelimesini kullanarak bu hataları sıfırlıyor ve Kuran’ı bir başka cihetten de korumuş oluyor. Bu mesajı alabilmek icin Kuran’ın dışındaki geleneksel inanışlardan sıyrılmak şarttır. Kirli bilgiler kulaklarımızda ağırlık, gozlerimizde ve kalplerimizde perdedir. İşte Al-i İmran 132’de de, 32’nci ayette olduğu gibi yine Allah’a ve ELCİSİNE itaatten bahsedilir.
3 Al-i İmran 132 Allah’a ve RESULUNE itaat edin, ki merhamet olunasınız.
3 Al-i İmran 132 Ve etıy’ullahe ver RASULE leallekum turhamun
Bu bahisten sonra 134 ve 135’inci ayetlerde peygamberimizin ve iyi bir kulun vasfı acıklanır. İtaatten kasıt anlaşılır. Buradan da anlıyoruz ki “Hadislerin Kuran’a ihtiyacından cok, Kuran’ın hadislere ihtiyacı vardır” diyen sulugozlu buyuk hocaefendiler yanılıyorlar ve tum ilimlerine rağmen Kuran’ın kendi kendini acıkladığından bihaberler. Eğer bihaber değilse kasıtlılar demektir. O daha da duşunulesi bir durum olur! Bakın ayet nasıl da iyi bir muminin vasıflarını anlatıyor. Birileri hadislerde peygamber nasıl davranmış, biz de oyle davranalım diye arayadursun bakalım…
3 Al-i İmran 134,135 O muttakîler ki bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, kızdıklarında ofkelerini yutar, insanların kusurlarını affederler. Allah da boyle iyi davrananları sever. O muttakiler ki cirkin bir iş yaptıklarında veya kendi nefislerine zulmettiklerinde, peşinden hemen Allah’ı anar, gunahlarının affedilmesini dilerler. Zaten gunahları Allah’tan başka kim affeder ki? Bir de onlar, bile bile işledikleri gunahlarda ısrar etmez, o gunahları surdurmezler.
One surulen ayetlerden Al-i İmran 164’te ilginc ve parmak basılması şart olan bir durum var. Anlaşılması gereken peygamberimizin ayetleri insanlara OKUDUĞU, ve peygamberimize ait ornek alınası vasıfları iken ayetteki “hikmet” kelimesi bazı tahrifci mealcilerce “sunnet” diye cevrilerek Kuran’a bir başka saldırı yapılıyor. Bunu goren masum kardeşlerimiz de daha onceden inandırılmış oldukları şeyleri “sunnet” kelimesi ile doğruladıklarını duşunuyorlar. Oysa “hikmet” sozde ve davranışta tam ve doğru isabet, lafzı az manası engin soz ve derin anlayış kabiliyeti, bilgelik gibi anlamlara gelir. Ne kadar manidar değil mi? Bugun olduğu gibi yuzyıllardır sadece Kuran’ı rehber edinenler de ayetlerdeki hikmeti gormeye calıştılar ve calışıyorlar. Diğerleri ise ayetlerin derinliğine uydurulmuş hadislerle ve sozde Allah dostu evliyaların kerametleriyle inmeye calışıyor.
3 Al-i İmran 164 Le kad mennellahu alel mu’minıne iz bease fıhim RASULEM min enfusihim yetlu aleyhim ayatihı ve yuzekkıhim ve yuallimuhumul KİTABE vel HIKMEH* ve in kanu min kablu le fı dalalim mubın
3 Al-i İmran 164 Gercekten Allah, kendi iclerinden birini, onlara Âyetlerini OKUMASI, Onları her turlu kotuluklerden arındırması, Kendilerine KİTAP ve HİKMETİ oğretmesi icin RESUL yapmakla, muminlere buyuk bir lutuf ve inÂyette bulunmuştur. Halbuki daha once onlar besbelli bir sapıklık icinde idiler.
Bakın peygamberimiz icimizden biriymiş. Anlayana o kadar manidar ki… Daha da manidar olanı ise peşinden geliyor. Hemen peşinden gelen 165,166,167’nci ayetler sanırım insanların icine duştuğu durumu yeterince gozler onune seriyordur. Cunku bu ayetlerde gecmişten verilen ornekleri gunumuze izduşumu yaptığımızda, gercekten iman edenlerle Kuran ayetlerini cevirirken tahrif eden munafıkların ve iman ettiğini zannederken munafıkların sozlerinden etkilenen aldanmışların ayrımı yapılıyor. O “sunnet de sunnet” diyen kardeşlerimiz şu ayetlerin uzerinde biraz duşunurlerse umit ediyorum yaptıkları hatanın buyukluğunun farkına varacaklardır. Kuran’ı rehber edinen bircoklarımız gibi… Bircoğumuz da sizin gibiydik, farklı değildik. O yuzden sizi cok iyi anlıyoruz.
3 Al-i İmran 165,167 HÂl boyle iken, duşmanlarınızın başına iki mislini getirdiğiniz bir bela sizin başınıza gelince: “Bu nereden geldi?” mi diyorsunuz? De ki: “Bu felÂket sizin yuzunuzdendir.” Muhakkak ki Allah her şeye kadirdir. İki ordunun karşılaştığı gun başınıza gelen musîbet Allah’ın izniyle olmuştu. Bu da O’nun muminleri ayırd etmesi, munafıklık yapanları da meydana cıkarması icin idi. O munafıklara: “Gelin, Allah yolunda savaşın veya hic olmazsa duşmanınızın size ve ailelerinize saldırmasını onleyin!” denildiğinde: “Biz savaş olacağını bilseydik size katılırdık.” dediler. Doğrusu o gun onlar imandan ziyade kufre yakın idiler. ONLAR AĞIZLARIYLA KALPLERİNDE OLMAYAN ŞEYLERİ SOYLUYORLARDI. Ama Allah onların gizlediklerini pek iyi bilir.
Onumuze surulen itaat ayetlerinden bir diğeri de Nisa 59. Bu ayet tek başına alındığında Allah’a, resulune (elcisine) ve bunun yanında “sizden olan emir sahiplerine” de itaatten bahsedildiği gorulur. Aynı meal tahrifi burada da yapılmış, resul yerine peygamber kelimesi kullanılmıştır. İnanmayanlar icin onun da okunuşunu buraya koyalım bakalım. Daha da olmazsa gidin yine orijinalinden bakın.
4 Nisa 59 Ya eyyuhellezıne amenu etıy’ullahe ve etıy’ur RASULE ve ulil emri minkum fe in tenaze’tum fı şey’in fe rudduhu ilellahi ves RASULİ in kuntum tu’minune billahi vel yevmil ahırv zalike hayruv ve ahsenu te’vıla
4 Nisa 59 Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; RESULE itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa duşerseniz, artık onu Allah’a ve RESULUNE dondurun. Şayet Allah’a ve ahiret gunune iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuc bakımından daha guzeldir.
Bu ayetteki “emir sahipleri” sozu bircok mezhepci tarafından, ozellikle tasavvuf şeyhleri tarafından ve siyasi dinciler tarafından acımasızca kullanılır. Oysa bahsedilen emir sahipleri “bizden olan, bizim gibi, mumin gibi dindar olan” emir sahipleridir. Ne demek istediğimi onundeki ve arkasındaki ayetleri alarak okuyalım şimdi, daha iyi anlayacaksınız.
4 Nisa 58 Hic şuphe yok Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hukmettiğiniz zaman adaletle hukmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne guzel oğut veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, gorendir.
Demek ki emaneti ehline teslim edecekmişiz. Devlet teşekkullerinin başına, hukukun başına, oğrenci işlerinin başına, turizm işlerinin başına, sanat işlerinin başına, ekonominin başına, icişlerine, dışişlerine, temsil makamlarının başlarına yakınımızı, eşimizi, dostumuzu, paydaşımızı, yoldaşımızı, mezhepdaşımızı, meşrepdaşımızı değil işin ehlini, işi bileni getirecekmişiz. Hukmedildiği zaman da adaletle hukmedilecekmiş demek ki. Bizden olan olmayan diye ayırıp karşımızdakinin duşuncesini beğenmediğimiz icin değil gercekten suclu ise iceri tıkacakmışız. Onlar bize yapmamış bile olsa biz onlara hakla hukukla hukmedecekmişiz ki farkımız olsun. Suclularla anlaşıp, sucluların şahitliğiyle işini yapanları yargılamayacakmışız ve haksız yere toplumun onune atmayacakmışız demek ki. Populist konuşmalarla taraftarımızı artırmak icin gercekleri saptırmayacakmışız demek ki. Vatan evladıyla vatan hainini ayırt edecekmişiz. Zenginleri kayırıp vatandaşı azarlamayacakmışız. HÂkimleri kendi cemaatimizden secmeyecekmişiz demek ki. Bununla Allah bize ne guzel oğut veriyormuş. O her şeyi biliyor ve goruyormuş. İşte gercekler bunlarmış. Anlayana…
4 Nisa 59 Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; RESULE itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa duşerseniz, artık onu Allah’a ve RESULUNE dondurun. Şayet Allah’a ve ahiret gunune iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuc bakımından daha guzeldir.
Bizden olan emir sahiplerine itaat edeceğiz elbette. Ama ya bizden olmadıklarını anlamış ve bizdenmiş gibi davrandıklarına şahit olmuşsak! Oyle lafla dindarlık olmaz. Peygamberin izinde olduğunu iddia eden siyaset cevreleri bana dindarlığın resmini cizebilirler mi? Nasıl ki peygamberimiz “ilk kaldırdığım faiz amcamın faizidir” demişse takip edilen dindar siyasetciler de peygamberin izinden gidip “ilk kaldırdığımız faiz şu devlet bankasının faizidir” diyebilirler mi? Diyemezler. O halde benden olduklarını iddia edemezler. Makam ve rant peşindeki hicbir siyasetci daha kendileri dinlerinden bihaberken kalkıp beni dindarlığa davet edemez.
Eğer emir sahiplerinden bir diğer kastın din adamları olduğunu iddia eden varsa bu zaten İslam’a aykırıdır. Cunku dinimizde ve tum tevhid dinlerinde din adamlıkları sonradan uydurulmuştur. Acık şekilde bidattir. Din adamlığı diye bir sınıf yoktur. Diğer bir kasıt bilim adamları olabilir. Gercek bilimin peşinde ve kendi ihtisas alanlarında, işinin ehli olan bilim adamlarına saygı duyup, bilimi almak, kullanmak ve ustune koymak herkesten once Musluman’ın gorevidir. Keşke oyle olsaydı da bugunku İslam Âlemi bu cahillik batağında olmasaydı. Devam ediyoruz…
4 Nisa 60 Baksana hem sana indirilen hem de senden once indirilen kitaplara inandığını iddia eden o munÂfıkların yaptıklarına! Kalkıp azgın şeytanın onunde muhakeme olmak istiyorlar. Halbuki onlara o şeytanı reddetmeleri emri verilmişti. Şeytan da onları haktan busbutun saptırmak ister.
Baksana diyor işte Allah “Hem sana hem daha onceki indirilenlere inandığını soyleyen o munafıkların yaptığına. Şeytan onları doğruluktan busbutun saptırmak isterken şeytanın onunde muhakeme olmak istiyorlar” Ben demiyorum Allah diyor. Boyle olanlar planlarını duşmanlarla yapar, bizim yanımızda bizden olduğunu soylerken, duşmanlarıyla baş başa kaldıklarında “muhakkak ki biz sizinle beraberiz” derler. Siz duşunun, kime isabet ettirirseniz ettirin. Umarım uyanırız.
Gelelim one surulen ayetlerden Nisa 65’e. Bu ayette peygamberimizin hakem yapılıp sonra hukme munafıkların boyun eğmeyişi anlatılır.
4 Nisa 65 Hayır oyle değil; Rabbine andolsun, aralarında cekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hukme, iclerinde hic bir sıkıntı bulmaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkca, iman etmiş olmazlar.
Hemen sonra gelen Nisa 66’da kastın yine Allah’ın hukmu olduğu, yani elcisinin vereceği hukmun de Allah’ın ayetinin tebliği olduğu anlaşılır. YAZILI olan şey OĞUT olarak isimlendirilmiştir ayette. Oğudu veren de BİZ oznesi olduğuna gore… Ayet cok cok acık. Ama anlamak isteyene.
4 Nisa 66 Eğer gercekten BİZ, onlara: Kendinizi oldurun ya da yurtlarınızdan cıkın, diye YAZMIŞ OLSAYDIK, onlardan az bir bolumu dışında, bunu yapmazlardı. Onlar, kendilerine verilen OĞUDU yerine getirselerdi, bu şuphesiz onlar icin hayırlı ve daha sağlam olurdu.
Bir diğer ayet Nisa 69. Burada Allah’a ve resulune itaat edenlerin kimlerle olduğu goruluyor. Bunlar nebiler, sıddikler, şehidler ve salih kişilerdir. Demek ki nebilik bile insani sıfatlar arasında sayılıyor. Aynı ayetin icerisinde Resule itaat, Nebiye arkadaş oluş. O kadar manidar ki… Resule itaatten kasıt hadis, sunnet değildir. Munafıkların onun yoluna donmesi gerektiğidir. Onun yolu da Kuran yoludur.
4 Nisa 69 Ve mey yutıılahe ver RASULE fe ulaike meallezıne en’amellahu alehim minen NEBİyyıne ves SIDDIKıyne veş ŞUHEDAi ves SALİHıyn ve hasune ulaike RAFIKA
4 Nisa 69 Kim Allah’a ve RESULUNE itaat ederse işte onlar, Allah’ın nimetlerine mazhar ettiği nebîler, sıddîkler, şehidler, salih kişilerle beraber olacaklardır. Bunlar ne guzel ARKADAŞLAR!
Buradan şeyhlik muessesine işaret cıkarmaya calışmak da abesle iştigaldir. Cunku burada arkadaşlıktan bahsediyor Allah. Ne şeyhlik muridlik ne de astlık ustluk ilişkisi vardır. Arkadaşlık hiyerarşik bir duzen değildir. Munafıklıktan vazgecip Allah’ın ve elcisinin yoluna donenlerin odullendirileceği bahsinin devamı olan bir ayettir. Bir sonraki ayet gercekleri goz onune biraz daha sermektedir.
4 Nisa 70 Bu lutuf ALLAH’tandır. Bilen olarak ALLAH yeter.
Demek ki kimin Allah’a ve elcisine itaat edip etmediğini, kimin oteki dunyada kime arkadaş olacağını, Allah’ın bilmesi yeterliymiş. Kimin munafık kimin mumin olduğunu da elbette en iyi o bilir. Kuran Muslumanı olmayı dinsizliğe kopru gorenler hangi curuk koprulerden gecmekte olduklarına, gozlerini ayaklarına cevirip şoyle bir baksınlar.
4 Nisa 80 Mey yutıır RASULE fe kad etaallah ve men tevella fe ma erselnake aleyhim hafıyza
4 Nisa 80 Kim RESULE itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim itaatten yuz cevirirse aldırma, zaten seni uzerlerine BEKCİ GONDERMEDİK ki!
One surulen ayetlerden bir diğeri de Nisa 80. Bunu one surenler bilmeden ve samimi olarak aynen diğer ayetlerdeki gibi peygambere itaat yazan mealleri okumuşlar. Bu inceliği umarım artık fark etmişlerdir. Cunku bu ne tesaduftur ki Kuran’ı illa ki Arapca okunmalı diye ileri surenlerin mealleri kendilerinin tahrif ettiğini ve baktığımızda Arapcaya da ihanet ettiklerini goruyoruz. Bu ayette ayrıca şu bekci kelimesi de cok manidar. Peygamberimiz uzerimize bekci gonderilmemiş. Bu kadar anlam butunluğu olur. Peygamberimize ruyalarında risalelerini ve şeyhliklerine haleflerini onaya cıkaranlara da duyurulur… Kuran tamam ama yanında illa ki sunnet diyenlere de uzerinde duşunmeleri tavsiye olunur…
7 Araf 156 Bize bu dunyada da, ahirette de iyilik yaz, şuphesiz ki biz Sana yoneldik. Dedi ki: Azabımı dilediğime isabet ettiririm, RAHMETİM İSE her şeyi kapsamıştır ONU korkup sakınanlara, zekÂtı verenlere ve BİZİM AYETLERİMİZE İMAN EDENLERE yazacağım.
7 Araf 157 Ellezîne yettebiûner RESULEN NEBİYyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrÂti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhÂhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibÂti ve yuharrimu aleyhimul habÂise ve yedau anhum ısrahum vel aglÂlelletî kÂnet aleyhim, fellezîne Âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn NûRELLEZî UNZİLE meahu ulÂike humul muflihûn(muflihûne).
7 Araf 157 Onlar, Ummi PEYGAMBER RESULE uyanlardır. Yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılıdır ki O onlara marufu (iyiliği) emrediyor, munkeri (kotuluğu) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yuklerini, sırtlarındaki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, saygı gosterip duşmanlarına karşı yardım edenler ve ONUNLA BİRLİKTE İNDİRİLEN NURU izleyenler, işte kurtuluşa erenler bunlardır.
One surulen diğer Araf suresi ayetlerinde de Allah nebi derken bile yine Resul sıfatını ekliyor ve onunla birlikte indirilen nura (vahyedilene) uyanların korunacağını soyluyor. Hala anlayamayacak mıyız?
7 Araf 158 Kul y eyyuhen nÂsu innî RESULULLAHİ ileykum cemîanillezî lehu mulkus semÂvÂti vel ard(ardı), l ilÂhe ill huve yuhyî ve yumît(yumîtu), fe Âminû billÂhi ve RESULihin NEBİYyil ummiyyillezî yu’minu billÂhi ve kelimÂtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn(tehtedûne).
7 Araf 158 De ki: Ey insanlar, ben ALLAH’IN sizin hepinize gonderdiği bir ELCİSİyim. Ki goklerin ve yerin mulku yalnız O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur, O diriltir ve oldurur. Oyleyse Allah’a ve ummi PEYGAMBER RESULUNE iman edin. O DA ALLAH’A VE ONUN SOZLERİNE İNANMAKTADIR. Ona iman edin ki hidayete ermiş olursunuz.
Sadece Allah’a ve Allah’ın sozlerine inanmalıyız. Hala da anlayamayacak mıyız?
10 Yunus 104-106 De ki: Ey insanlar! Eğer benim dinimden şuphede iseniz, iyi bilin ki, ben sizin Allah’tan başka ibadet ettiğiniz şeylere asla ibadet etmem; lÂkin sadece ve sadece, sizin ruhunuzu teslim alacak olan Allah’a ibadet ederim. Bana muminlerden olmam emredildi ve yuzunu, ozunu Allah’ı bir tanıyarak dine ver ve sakın muşriklerden olma. Sakın Allah’tan başka, sana ne fayda ne zarar vermeyecek olan putlara yalvarma, şayet boyle yaparsan, o takdirde kesinlikle zalimlerden olursun, diye talimat verildi.
Ve one surulen diğer ayetler… Hem Arapca hem Turkce…
24 Nur 63 La tec’alu duaer RASULİ beynekum ke duai ba’dıkum ba’da kad ya’lemullahullezıne yetesellelune minkum livaza fel yahzerillezıne yuhalifune an emrihı en tusıybehum fitnetun ev yusıybehum azabun elım
24 Nur 63 ELCİNİN DAVETİni, aranızda herhangi birinin diğerini davet etmesi gibi tutmayın. Allah sizden eften puften ozurler gostererek sıvışıp gidenleri biliyor. Onun emirlerine aykırı davrananlar, başlarına bir felaketin gelmesinden veya acı bir cezaya carpılmaktan sakınsınlar.
33 Ahzab 70,71 Ya eyyuhellezıne amenuttekullahe ve kulu kavlen sedıda. Yuslıh lekum a’malekum ve yağfir lekum zunubekum ve mey yutııllahe ve RASULehu fe kad faze fevzen azıyma
33 Ahzab 70,71 Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve hep doğru soz soyleyin ki Allah da işlerinizi ve hallerinizi duzeltsin, gunahlarınızı affetsin. Kim Allah’a ve RESULUNE itaat ederse, pek buyuk bir mutluluk ve başarıya nail olur.
59 Haşr 7 Ma efaallahu ‘ala RESULihi min ehlilkura felillahi ve lirRESULi ve liziylkurba velyetama velmesakiyni vebnissebiyli key la yekune duleten beynel’ağniyai minkumve ma atakumurresulu fehuzuhu ve ma nehakum ‘anhu fentehu vettekullahe innallahe şediydul’ıkabi.
59 Haşr 7 AllÂh’ın, o kent halkından, ELCİSİne verdiği ganimetler, Allah’a, ELCİYE, (ona) akrab olanlara, yetimlere, yoksullara (yolda kalan) yolcuya Âittir. T ki (o mallar), icinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. ELCİ size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah’tan korkun. Cunku AllÂh’ın azÂbı şiddetlidir.
(Yazılarımızda verdiğimiz ayetlerin Turkce mealleri farklı meallerden orijinal anlamına en uygunları secilmeye calışılarak alınmıştır. Tek bir meale bağlı kalınmamıştır. Latin harfleri ile yazılan orijinal metinler iki farklı kaynaktan derlenmiştir. Hata ihtimaline karşı Kuran’dan okunması en doğru telafuzu verecektir.)
Son olarak cokca ileri surulen şu abdest ve namaz hususuna da değinmek istiyorum. En cok ileri surulen “eğer sadece Kuran’a uyarsak nasıl abdest alıp nasıl namaz kılacağız?” klişesi Kuran’dan haberdar olmayanların sığındığı son sığınaktır. Bunu bize soyleyenlerin bircoğu namazlarını kılarken kıyamda, rukûda, rukûdan kalkarken, secdede, oturuşta okudukları ayet ve dualarda itiraf edemeseler de ne dediklerinin anlamını genellikle bilmeyenlerdir. Oysa Kuran’da abdestin de namazın da tarifi vardır. Abdest ve (yıkanmak manasına gelen) gusul ayetleri zaten cok acıktır. Namazla ilgili ise bircok ayet vardır. Bu ayetler bir araya getirildiğinde namazın nasıl kılınacağı hususunda hicbir tereddut kalmamaktadır. Ve unutulmamalıdır ki namazla ilgili olarak Allah, Kuran-ı Kerim’de en buyuk vurguları manaya ve ne dediğini bilerek kılmaya yapmaktadır. Vakitler, rekÂt sayıları ve kılınış bicimi gibi diğer hususlar okuyan icin anlaşılması zor olan şeyler değildir. Zor olan kirli bilgilerden sıyrılıp o namazı hakkıyla ifa edebilmektir. Maalesef insanlar kendi doğrularını Kuran’la tasdik etmeye calışıyor, tasdik etmediklerini Kuran’da bulamadıkları icin kitabı eksik goruyorlar. Kuran’ın duzelticiliğini goz ardı ediyorlar. Oysa Kuran din adına her şeyi acıklamış, eksiksiz ve kendini acıklayan bir kitaptır. Bununla ilgili, yani namazla ilgili bircok husus Kuran’ı rehber edinenlerce daha once defalarca acıklanmış olduğu icin uzerinde daha fazla durmuyorum. Ancak unutulmamalı ki en doğrusu her zaman icin Kuran’dadır. Siz Kuran’ı okumayı başarabilirseniz sorularınızın cevabını orada rahatca bulabilirsiniz. Ustune ustelik Kuran’ı namaz konusunda eksik gorenler bilmelidir ki bugun camilerde kılınan namazı baştan sona kadar anlatan ve acıklayan tek kaynaklı bir hadis yoktur. Birbiri ile celişen ya da sadece matematiksel sevap hesabı yapan hadisler bu konuda da coğunluğu oluşturmaktadır.
İşte Kuran’ı rehber edinen bizleri yanlış yolda zanneden arkadaşlarımız… Evet; bugun Kuran’ı rehber edinen bircoklarımız gibi sizinle aynı yollardan gectik. İsterseniz bizi tekfir etmeye devam edin ama bilin ki biz size kotu bir şey soylemiyoruz. İmanımız Allah bize lutfettiği surece sağlam ve kalbimiz daha once hic olmadığı kadar mutmaindir. Bilmediğimiz dualara amin demiyor, anlamını bilmediğimiz şeyleri ne namazda ne başka yerde soylemiyoruz. İclerinde şirk sozleri gecen ilahileri dinlemiyoruz. Muslumanlarla değil şeytanın vesveseleri ve nefsimizle savaşıyoruz. Peygamberimizi de cok seviyoruz ama bize hidayet nasip eden Allah’ı her şeyden cok seviyoruz. Sadece ona şukrediyor, sadece ondan yardım diliyoruz. Koyun gibi gudulmeyi bırakıp sadece O’na kul oluyoruz. Biz Kuran’da olan hicbir şeyi reddetmiyoruz. İşimize gelen ya da gelmeyen diye ayırmıyoruz. Biz tebliğ ettiğimiz Kuran ayetlerinden ve sizleri uyarmamızdan oturu sizden hicbir şey istemiyoruz. Yazdıklarımızdan, soylediklerimizden dolayı ne para, ne makam, ne ustunluk ne de insanlar tarafından takdir edilme beklemiyoruz. Tek istediğimiz sevdiğimiz insanların da uyanması ve hak dine yonelmesi. Ne olur icinde bulunduğunuz batağı fark edip tovbe ederek tevhid dinine donun. Allah’ın ipi olan Kuran’a, sadece Kuran’a sarılın ki dosdoğru yola ulaşasınız. Hic endişe etmeyin, bunu yaptığınızda Allah sizi butun acabalarınızdan ve şeytanın fısıltılarından kurtaracak ve koruyacaktır. Eğer icinize vesvese duşurduğumuzu duşunuyorsanız bize uymayı da askıya alın ve bu kadar dininize sahipseniz secdeye kapanıp gerekirse yarım saat Allah’tan size en doğru yolu gostermesini dileyin. Uc tane “SubhaneRabbiyelAla” ile geciştirmeyin. O’ndan yardım dileyin. Biz kendimiz icin istediğimizi sizin icin de istiyoruz. Haydin kardeşlerimiz, dosdoğru yola… Kuran yoluna… Sizden tek istediğimiz bu.

Kaynak

-Okuyanlara faydalı olmasını umuyuorum..
__________________