Allah TeÂl yeryuzunu, semaları ve onlardaki sayısız nimetleri yaratmış ve insanlığın hizmetine sunmuştur. Butun bu nimetlerden istifade etme hususundaki esas hukum onların mubah oluşudur; yani, hakkında yasaklayıcı bir hukum gelmemiş olan şeyler helaldir. Fakat, CenÂb-ı Hak bir kısım şeyleri yasaklamış ve bu umumî istifade iznini bazı hukumlerle sınırlandırmıştır.

Ayet ve hadislerin ortaya koyduğu hukumlerle yapılması kesin olarak yasaklanan şeylere "haram" denilmektedir. Haramları tayin eden doğrudan doğruya Hazreti ŞÃ‚ri'dir; bu acıdan, sırf Allah'ın emri olduğu icin onlara yaklaşmamak gerekmektedir. Bununla beraber, netice itibarıyla her haramın pek cok zararı olduğu ve onun yasaklanmasının sayısız hikmetlerinin bulunduğu da bir hakikattir. Herhangi bir haramı irtikap etmenin bazen maddî, bazen de manevî zararları olur. Mesela, bir lokma haramın, insanı inhirafa goturmesi ve hatta onun coluk-cocuğunun genel durumuna da tesir etmesi her zaman soz konusudur.

Hazreti RezzÂk-ı Kerîm, "Allah'ın size rızık olarak yarattığı şeylerden helal ve temiz olmak suretiyle yiyin!" (Maide, 5/88) mealindeki ayet-i kerimesiyle, nimetlerden istifadenin cercevesini beyan buyurmuş; helal ve temiz rızkın peşine duşulmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu itibarla, insan CenÂb-ı Allah'ın nimetlerinden afiyetle yiyip icebilir; fakat, hangi yolla olursa olsun her eline geceni kullanamaz. Yeyip ictiği şeylerin dinî bakımdan yasaklanmış veya şupheli şeyler olmamasına ve onlarda şunun bunun hakkının bulunmamasına dikkat etmelidir. Helalinden kazanmalı ve maddî-manevî tertemiz olan şeylerden -meşru dairede kalmak suretiyle- faydalanmalıdır.

Hakk'ın Mahbubu Nasırlı Eller

Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, "İbadet on parcadan muteşekkildir; bu on parcanın dokuzu helal rızkın aranmasındadır." buyurarak, haramı, helali gozetmenin ehemmiyetini nazara vermiş; daha pek cok hadis-i şeriflerinde, rızık teminine matuf sa'y u gayretleri ovmuş ve ummetini helal kazanca teşvik etmiştir. LÂl u guher bir beyanında, "Oyle gunahlar vardır ki, onlara ne namaz, ne oruc, ne de hac keffÂret olabilir, onları ancak gecim temini icin calışmak affettirir, siler goturur" buyurmuş; bir başka zaman da, "Calışmaktan elleri nasır bağlayan ve yorgun olarak uyuyan kimse mağfur olur, gunahlarından kurtulur!" mujdesini vermiştir.
Allah Resûlu (aleyhi ekmeluttehÂyÂ), alnının teriyle ailesinin iaşesini temin etmeye calışan herkesi takdir etmiş ve bu hususta her fırsatı değerlendirerek ashabını helal kazanca yonlendirmiştir. Mesela, bir gun Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) Sa'd b. Muaz (radiyallahu anh) ile karşılaşıp onunla musÂfaha yapmış (tokalaşmış) ve Hazreti Sa'd'ın ellerinin nasırlı olduğunu gorunce bunun sebebini sormuştur. Buyuk sahabi, "Ailemin ihtiyaclarını karşılamak icin calışmaktan boyle oldu!" deyince, Habîb-i Ekrem Efendimiz, "İşte Allah'ın sevdiği eller!.." buyurarak aziz dostunun nasırlı ellerini işaret etmiştir.
Yuce Rehberimiz, butun sozleriyle ve ornek hayatıyla gostermiştir ki; şu kısacık omur oyle de gececektir boyle de. İnanan bir insan, yaptığı işin zorluk ya da kolaylığından, itibarlı bir meslek olup olmadığından ziyade kazancının helal mi yoksa haram mı olduğuna bakmalı ve ne yapıp edip helal rızkını temine calışmalıdır. Gerekirse o, gidip bir yerde taş kırmalı ya da eline bir kurek alıp işsizlerin beklediği yerde beklemeli, sonra da fırsatını bulup birinin bahcesinin toprağını atmalı, diğerinin yolunu yapmalı.. ama mutlaka CenÂb-ı Hakk'ın meşru saydığı bir yolla iaşesini sağlamaya bakmalıdır. Evet, helal kazanma niyet ve gayretinde olduktan sonra icra edilen mesleğin turu ya da yapılan işin mahiyeti cok onemli değildir; bazı kimseler bir kısım işleri kucumseseler de, meşru her iş Hak katında makbuldur.

Kalbin KÂtili: Haram Lokma

Harama duşmeme hususunda azamî dikkat gostermek gerektiğini ifade eden Allah Resûlu (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde şoyle buyurmaktadır: "Helal de bellidir haram da; ancak bu ikisinin arasında, ikisine de benzeyen bir kısım şupheli şeyler vardır ki, insanların coğu bunları bilemez, ayırt edemez. Bu şupheli şeylerden sakınan insan dinini, ırzını ve haysiyetini korumuş olur; şupheli alanda dolaşan kimse ise, bir korunun kenarında hayvanlarını otlatan coban gibidir. Koru kenarında koyun guden cobanın koyunlarının her an koruya dalması muhtemel olduğu gibi, o da her zaman harama girme ihtimaliyle karşı karşıyadır. Biliniz ki, her melikin bir korusu vardır; Allah'ın korusu da haramlardır. Şu da bilinmelidir ki, cesette bir et parcası mevcuttur; o sıhhatli olunca beden de sıhhatli olur, o bozulunca beden de bozulur. İşte o, kalbdir!"
Binaenaleyh, Hak dostlarından biri şoyle demiştir: "Bazen haram bir lokma ile kalb oyle bir değişir ve başkalaşır ki, bir daha da eski halini alamaz. Butun gunahlar kalbi katılaştırır ve ozellikle gece kıyamına mani olur. Teheccud namazıyla ve gece ibadetiyle karanlıkları aydınlatmanın onundeki en buyuk engel haram lokmadır. Helal lokma da, başka hicbir şeyin yapamayacağı şekilde kalbe muspet tesir eder ve onu cilalandırır; kalbi iyiliğe ve ibadete sevkeder. Kalblerini murakabe halinde bulunduranlar, haram lokmanın ya da helal rızkın tesirlerini -İslam'ın şehadetinden başka- kendi tecrubeleriyle de bilirler."
Nimetlerden istifade etme hususundaki esas hukum onların mubah oluşudur; yani, hakkında yasaklayıcı bir hukum gelmemiş olan şeyler helaldir. Oyle gunahlar vardır ki, onlara ne namaz, ne oruc, ne de hac keffÂret olabilir, onları ancak gecim temini icin calışmak affettirir, siler goturur. Bazen haram bir lokma ile kalb oyle bir değişir ve başkalaşır ki, bir daha da eski halini alamaz. Butun gunahlar kalbi katılaştırır ve ozellikle gece kıyamına mani olur. Mubarek Kole

Bir devirde, Merv şehrinin kadısı, kızının evlilik cağına geldiğini duşunur ve ona layık bir eş aramaya başlar.
Dunurculer birer birer kapıya dayansa da kadı efendinin acelesi yoktur, adayları teker teker değerlendirir, biricik kızını vereceği en uygun insanı bulmaya calışır. O gunlerde kadı bir ruya gorur; ruyasında kendisine kızını "Mubarek" adlı kolesine vermesi soylenir. Aynı ruyayı birkac defa gorunce ve kolesini değişik şekillerde deneyip onun salih bir insan, hayırlı bir damat adayı olduğuna kanaat getirince, bu duşuncesini eşe-dosta acar. Bazıları daha munasip, asil ve zengin kimseler de bulunabileceğini soyleyerek kadı kızının bir koleye verilmesine razı olmasalar da, Merv kadısı kararını vermiştir. Kızının da rızasını alır, kolesini cağırır ve onları evlendirir.
NikÂhın uzerinden bir ayı aşkın bir sure gecmiştir ki, kadı efendi, kızının ve damadının hallerini sormak icin onları ziyaret edince, kızcağız "Babacığım, damadın cok iyi bir insan ama daha pecemi indirmedi, evlendiğimizden beri benden uzak duruyor; yediriyor, iciriyor, fakat elini elime surmuyor." der. Kadı bu hale taaccup eder, hemen damadını bulur ve ona bu davranışının sebebini sorar. Aldığı cevap karşısında kadı gozyaşlarına boğulur ve kızını doğru insana verdiğini gormenin sevinciyle şukur hisleriyle dolar. Damat şoyle der: "Efendim, ne olur alınmayınız, su-i zanda bulunduğumu zannetmeyiniz; fakat, siz şehrin kadısısınız, size cok gelen giden olur, evinize hediyeler yollanır; CenÂb-ı Hakk'ın bana bir emaneti ve hediyesi olan kızınızın o şupheli şeylerden yemiş olmasından korktum. Resûl-i Ekrem Efendimiz'in bedendeki haram bir lokmanın tesirinin ancak kırk gunde gececeğini soylediğini oğrenmiştim. Muhtereme eşimi hic değilse kırk gun alın terimle kazandığım helal lokmayla beslemek istedim; ta ki, HÂlık-ı Kerîm nasip ederse, evladımız salihlerden olsun."
Evet, bu bir menkıbedir; aynıyla olmuş mudur bilinmez. Evlenen herkesin boyle bir erbaîn cıkarması da gerekmez. Mubarek adlı o Hak erinin kırk gun beklemesi subjektif bir meseledir. Ne var ki, maneviyat Âleminin sultanlarından, buyuk veli Abdullah bin Mubarek işte o temiz izdivactan neş'et etmiştir.
HÂsılı, kendimiz ve cocuklarımız hakkında en cok korkmamız gereken hususlardan biri de haram yemek olmalıdır. Zira, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), "Haram lokma ile beslenip buyuyen bir insana ateş daha layıktır." buyurmuştur.

Evet, ibadetlerinin mûteber, dualarının makbul ve cocuklarının salih birer kul olmasını arzu edenler, helal dairesinden ayrılmamaya azamî îtîna gostermelidirler.

fethullah gulen
__________________