Kanallarında kuğuların, martıların ve ordeklerin gezindiği, guvercinlerin bu gezintiye kıyılardan eşlik ettiği, yemyeşil meralarında mubarek hayvanların tesbih ederek dolaştıkları bir koy kadar şirin kucuk bir ulke olan Hollanda'da Musluman olmuş bir Hollandalı ile tanıştık.

Yeşil gozleri, beyaz teni ve kumral saclarıyla tipik bir Hollandalıyı, pırıl pırıl bir cehreyle gormek pek alışılmış bir şey değildir. Bir arkadaşın evindeki sohbette karşılaştığımız bu "milyonda bir" talihliyle konuşmaya başladık:

- İsminiz?

- Yusuf.

- Maşaallah... Peki, nicin bu ismi tercih ettiniz?

- Yusuf Aleyhisselam-ı kuyuya atmışlar. Annem babam da beni 15 yaşımda sokağa attı.

Bir anne ve babanın hayatlarını daha iyi yaşamak icin evlatlarına tekmeyi yapıştırmalarını biz istesek de anlayamayız. Ama o boyle şeylerde cok karşılaştığını ima edercesine, dudağında acı bir tebessum, bir tekme işareti yaparak anlatıyordu nasıl evden atıldığını.

- Peki ya sonra?

- Sonra ben cok kotu işlere girdim, hapishaneye duştum. Allah'a dua ediyordum, "Allah'ım ne olur kurtar beni, hangi din guzelse onu sectir bana" diye. Havasının soğuk, binaların soğuk, insanların soğuk olduğu bu ulkede boyle bir manzarayla karşılaşmak, sarp yamaclarda tek tuk biten ciceklerle karşılaşmak kadar hayret vericiydi. Hapisten cıktıktan sonra dinleri araştırmaya başladım.

Bir gun Muslumanlar'ın daveti uzerine gittiğim bir sohbette masanın uzerinde Kur'an-ı gordum. Kur'an adeta konuşuyor, "Oku, oku beni" diyor, bir mıknatıs gibi beni kendisine cekiyordu. Daha sonra aldığım Kur'an mealini okudukca gozum gonlum acıldı ve hidayet bana nasip oldu.

Yusuf Musluman olduktan sonra İslam'ı yaşamak icin cok gayret sarf etmiş; fakat maalesef etrafındaki eski kotu arkadaşları onun peşini bırakmamışlar. Yalnız kalan Yusuf eski gunahlara meyleder gibi olmuş. İcine tekrar duştuğu zulmetlerden nasıl bir ikazla cıkarıldığını Yusuf şoyle anlattı:

- Tekrar gunah işlemeye başladığım zaman kendimi ateşin icine duşmuş gibi hissettim. Sanki vucudum yanıyordu. Garip şeyler duymaya başlamıştım: "İnneke fi zulumat" (Sen karanlıklardasın) sesi kulaklarımda yankılanıyordu. Ne zaman gozum harama kaysa "İnnallahe semian basira" (Allah herşeyi işiten ve gorendir.) sesini duyuyordum.

Bundan sonra Yusuf bu cevreyi terk etmesi gerektiğine karar verir.

Bu arada bir gun, terasa bıraktığı motosikletinin uzerine komşusunun cocuğu cıkar, cocuk duşer ve ayağını incitir. Yusuf ise evde her şeyden habersiz, yeni sunnet olmuş, yalnız başına kalmaktadır:

- Birden yine bir ses işittim: "Yusuf, kalk Allah'a dua et, seni oldurmeye geliyorlar." Ben de dua ettim:

- "Allah'ım, şu şu arkadaşları benim evime gonder" dedim.

Psikolojik rahatsızlıkları olan komşusu, birkac kişiyi yanına alıp elinde bir zincirle kapıya dayanmış. Tam o sırada isim isim saydığı o arkadaşları gelmiş, kendisini kurtarmışlar.

Yusuf, hayatının duzene girmesi icin Musluman birisiyle evlenmesi gerektiğini duşunmuş. O sıralarda evliliğiyle alakalı uc ruya gormuş. Birincisinde bir arkadaşıyla birlikte ucakla Turkiye'ye gidiyorlar. İkincisinde hanımının evini, kendisini ve isminin Fatma veya Fadime olduğunu, ucuncusunde ise hanımıyla babası arasında bir tartışma goruyor.

Aradan bir muddet gectikten sonra bir Turk arkadaşı, evlilik hususunda kendisine yardımcı olmak istediğini soyluyor ve birlikte ucakla Turkiye'ye gidiyorlar. Konya'da birkac kişiyle goruşuyor, fakat Yusuf ruyasındaki evi ve hanımını bulamıyor. Daha sonra bir koyden bir ailenin kızıyla goruşturmeye karar veriyorlar.

Yusuf arabayla koye geliyor ve daha arabadan inmeden kızın ismini soruyor. Fatma olduğunu, bazen de Fadime diye diye hitap ettiklerini oğrenince sevincinden "Allahu Ekber!" deyip sıcrıyor.

Evde, mustakbel gelinin ikram ettiği kahveyi icerken cok utandığını, buram buram terlediğini soyledi. Eski hayatını duşununce, onu değiştiren dinamiklerin ne kadar sağlam olduğunu bir kez daha tasdik ettik.

Evlilikten sonra gorduğu ruyalardan hanımına da bahsetmiş. Hatta babasıyla aralarında gecen tartışmayı bile cumle cumle nakletmiş. Hanımı da:

- "Sen nereden biliyorsun bunları" diye şaşkınlığını ifade etmiş. Kaderin garip bir cilvesi olarak kendisi de hep Avrupalı bir Musluman'la evlenmek icin dua edermiş.

Yusuf başından gecen bir hadiseyi daha anlattı:

- Bir gun Almanya'daki bir arkadaşımı cok ozledim. Fakat bende adresi yoktu. Yine de Almanya'ya gittim. Bir taksiye bindim ve taksiciye beni herhangi bir camiye goturmesini soyledim. Caminin onunde inip kaldırımda yururken arkamdan bir ses işittim: "Yusuf, ne arıyorsun burada?" Arkadaşım bana sesleniyordu.

Bu tur garip hadiselerden ve daha onceleri duyduğu seslerden oldukca etkilenmiş olmalı ki, bir ara doktoruna bunların sebebini sormuş. Doktor, halusinasyon deyip geciştirmiş. Bize de sebebini sordu:

- "Samimiyet ve ihlas" dedik.

Samimiyette cevresine de oldukca tesir etmiş. Bir gun bir Turk arkadaşına:

- "Sen cuma Muslumanısın" demiş. Arkadaşı boyle bir şeyi, sonradan Musluman olmuş birinden işitince vurulmuşa donmuş. Aradan cok gecmeden o da beş vakit namaz kılmaya başlamış.

Bir gece ruyasında şeytanı gormuş, şoyle anlattı ruyasını:

- Elinde suslu suslu yuzukler vardı. İnsanlar sıraya girmiş elini opuyordu. Ama ben opmedim.

Yusuf, dunyanın suri ve fani guzelliklerinin insanı tatmin edemeyeceğini idrak etmiş. Şimdi dunyaya değil, Allah'a teslim olmuş kardeşlerini hararetle kucaklıyor.

Hayatın gecmiş ve gelecek aynaları arasındaki yansımaları kaderi cilveler halinde tezahur etmiş. İlkokula giderken Arapca harfleriyle "Allah", "Allah" yazdığını şimdilerde fark ettiğini soyledi. (Yusuf Alan)

Not: ALıntıdır..

__________________