220. Ebu Hureyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine gore, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

"Muflis kimdir, biliyor musunuz?" diye sordu. Ashab:

- Bizim aramızda muflis, parası ve malı olmayan kimsedir, dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

"Şuphesiz ki ummetimin muflisi, kıyamet gunu namaz, oruc ve zekat sevabıyla gelip, fakat şuna sovup, buna zina isnad ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını dokup, şunu dovup, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve uzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin gunahları kendisine yukletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir" buyurdular.[1]

Acıklamalar

İnsanlar arasında muflis, parası ve malı bulunmayan veya pek az olan kimse diye bilinirse de, Peygamber Efendimiz, hakiki muflisin bunlar olmadığını acıklamıştır. Cunku bu durum, daha sonra zengin olmakla ortadan kalkabilir veya olumle sona erebilir. Gercek muflis ise hadiste bildirilendir. Boyle kimseler tamamen mahvolmuş, helak olmuş, ahirete goturduğu hayır ve hasenattan elinde hic bir şeyi kalmamıştır. Bunların butun iyilik ve sevapları, uzerlerinde hakları olanlara ve alacaklılarına verileceği gibi, gunahları da onların uzerlerine yuklenecek, sonra da cehen*neme atılacaklardır. Gercek zarar ve ziyan, hakiki iflas işte budur. Boyleleri ahiret yoksulu sayılırlar.

Hz. Peygamber'in "muflis kimdir?" tarzındaki sorusu, toplum tarafından onun kelime olarak bilinen manasını acıklamak değil, onları irşad etmek, aydınlatmak gayesi taşımaktadır. Nitekim, Allah Resulu'nun muflisin ahiret hayatıyla ilgili olan gercek anlamını onlara acıklamasından bunu anlamak mumkun olmaktadır.

Kişinin namazı, orucu, zekatı ve benzeri ibadet ve taatları onun iyilik kazanmasını ve sevap elde etmesini sağlar. Ancak, cennete girmek icin bunlar yeterli olmaz. Emredilen ibadet ve taatlarla birlikte, hatta bunlardan daha onemli olarak dinin haram kıldığı, nehyettiği şeylerden sakınılması icab etmektedir. Ozellikle maddî ve manevî yonu itibariyle, kulların haklarına tecavuz, amme mallarına hıyanet, Allah'ın affetmeyeceğini bildirdiği buyuk gunahlar arasındadır. Bu nevi gunahları işleyenler, dunyada hak sahipleriyle helalleşip tevbe etmedikleri takdirde, ahirette hak sahipleri onlardan haklarını alacak ve Allah'ın huzurunda hesaplaşacaklardır.

Başkasına sovmek, hakaret etmek, kotu soz soylemek, iftira etmek, namuslu insanların namusuna dil uzatmak, haksız yere birinin malını yemek, kanını dokmek, insanları dovmek, her nevi zulum ve haksızlık, iyilikleri ve onlardan elde edilen sevabı ortadan kaldırır, sahibini cehenneme surukler.

Kıyamet gununde odenecek bir mal ve mulk yoktur. Dolayısıyla haksızlıkların karşılığı haksızlık yapanın iyi amellerinin sevaplarının alınması, uzerinde hakkı olanların gunahlarının haksızlık yapanların uzerine yukletilmesi şeklinde olacaktır. Orada hicbir hak zayi olmayacak, kimseye en kucuk bir zulum ve haksızlık yapılmayacaktır.

Hadisten Oğrendiklerimiz

1. Kul hakları başta olmak uzere, her turlu haramdan sakınmak gerekir.

2. Kul hakları, maddî ya da manevî olabilir.

3. Kişinin ibadet ve taatleri, uzerinde bulunan kul haklarını affettirmez.

4. Kul hakları, ibadet ve taatin ve her ceşit iyiliğin sevabını ortadan kaldırabilir.

5. Gercek muflis, ibadet ve taatı olduğu halde, uzerinde bulunan haklar sebebiyle, bu amellerin sevabı hak sahiplerine verilince, kıyamet gununde cehenneme girmeyi hak edenlerdir.


--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muslim, Birr 59. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyamet 2
__________________