Helal Rızık – Salih Amel Munasebeti
Soru: Bir Âyet-i kerimede, “Siz ey peygamberler! Helal ve temiz şeylerden yiyip icin, salih amel işleyin! Zira Ben yaptığınız her şeyi bilmekteyim.” (Mu’minûn Sûresi, 23/51) buyruluyor. Helal rızık ile salih amel arasında nasıl bir munasebet vardır, izah eder misiniz?
Cevap: Kur’Ân-ı Kerim ve Sunnet-i Sahiha helal ve haram mevzuu uzerinde hassasiyetle durmuş; Kur’an ve Sunnet’i cok iyi bilen İslam Âlimleri de bu hassasiyeti ifade adına, Muslumanlığın helal ve haramı bilmekten ve ona gore yaşamaktan ibaret olduğunu soylemişlerdir. Veciz bir ifadeyle اَلدَّينُ اَلمْعُاَمَلَةُ “Din/Muslumanlık muamelattan ibarettir.” Hazreti Omer de (radıyallÂhu anh) bu hususun onemini şoyle ifade etmiştir: “Bir kimsenin sadece kıldığı namaza, tuttuğu oruca bakmayınız; konuştuğunda doğru soyluyor mu, kendisine bir şey emÂnet edildiği zaman emÂnete riÂyet ediyor mu, dunya ile meşgul olurken helÂl-haram gozetiyor mu, ona bakınız.” (Beyhakî, es-Sunenu’l-KubrÂ, VI, 288; Şuab, IV, 230, 326) Elbette ki, namaz, oruc, zekÂt, hac gibi mukellefiyetler Allah nezdinde cok kıymetli ibadetlerdir ve bunların pek cok fazileti vardır. Dolayısıyla hic kimse bunları hafife alamaz. Fakat bir insanın yiyeceğine, iceceğine, giyeceğine dikkat etmesi; gerek fert, gerekse umumun hukukuna tecavuzden sakınması ve hayatını hep hakperestlik cizgisinde goturmesi yani helal ve haramlar mevzuunda kılı kırk yararcasına bir hayat yaşaması Muslumanlık adına olmazsa olmaz bir meseledir ve denilebilir ki bunun layıkıyla hayata taşınması ferdî ibadetlerden daha zordur. O halde İslamı hakkıyla yaşayabilmek icin insan hep helali takip etmeli, helali araştırmalı, haramlara karşı dik durmalı, yılmamalı ve ne pahasına olursa olsun ağzından haram bir lokmanın gecmesine fırsat vermemelidir.
Buyuk insanların hÂl ve tavırlarına bakılacak olursa, onların bu konuda diğer insanlar icin ciddî bir rehber oldukları gorulecektir. Onlar oyle hassas hareket etmiş ve oyle bir irade ortaya koymuşlardır ki, CenÂb-ı Hak bilmedikleri durumlarda dahi onları haramlardan korumuştur. Evet, onlar icinde oyle insanlar vardır ki, bilmeyerek harama el uzattığında, elinin titremesinden veya nabzının atmasından onun haram olduğunu anlayıp elini geriye cekmişlerdir. Aynı şekilde bazıları yanlışlıkla ağzına haram bir lokma goturduğunde, uzun sure ağzında onu cevirip durmuş fakat bir turlu yutamamıştır. Bilmeden midesine boyle bir haram girdiğini oğrenenler ise, hemen istifrağ etmiş ve onu cıkarmaya calışmışlardır. Son soylediğimiz hususa misal olarak, hizmetcisinin cahiliye doneminde kÂhinlikten kazandığı parayla aldığı yiyeceği bilmeden yiyen Hz. Ebû Bekir Efendimizin ve yine zekÂt develerinin sutunu bilmeden icen Hz. Omer Efendimizin, bu ahvali oğrenir oğrenmez parmaklarını gırtlaklarına goturup midelerinde hicbir şey kalmayacak şekilde istifrağ ettiklerini hatırlayabilirsiniz. Demek ki, haram lokmaya karşı boyle bir hassasiyet ve dik duruş Muslumanlık adına cok onemli bir meseledir.
En Buyuk Terakki Vesilesi
Diğer yandan helal ve haramlara riayet etme mevzuu, Allah’ın emirlerine riayet etmenin ve O’na karşı saygı duymanın bir ifadesi olması itibarıyla da cok onemlidir. Hem bir insanın helali elde etme ve haramlardan da uzak durma adına ortaya koyacağı her turlu ceht ve gayret onun icin ayrı bir ibadettir. Bir Musluman’ın yasaklara karşı durması, bel ve musibetleri sabırla goğuslemesi menfî yonden bir ibadet sayıldığı gibi, onun helal rızık istikametinde gayret sarf etmesi de boyle bir ibadet sayılacaktır. Bunu, CenÂb-ı Hakk’ın
إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ
“Sozlerin en temiz ve en guzel olanı O’na yukselir. Onu da amel-i salih yukseltir.” (FÂtır Sûresi, 35/10) kavl-i kerimiyle irtibatlandırmak da mumkundur. Burada hamd, tesbih, tekbir ve salavat gibi mubarek kelimelerin ancak salih ameller vasıtasıyla Cenab-ı Hakk’a yukselecekleri ifade buyrulmaktadır. Demek ki, ister namaz, zekÂt, oruc gibi muspet olsun, isterse haramlara karşı ciddî tavır alma ve bu konuda ciddî bir gayret ortaya koyma gibi menfî olsun, her iki turuyle de ibadetler, Allah’a yukselecek olan kelimÂt-ı tayyibenin kolu kanadı mesabesindedir. Bu acıdan meseleye basit bir nazarla bakılmamalı, helal ve haramlar mevzuunda cok hassas hareket edilmelidir.
Evet, yiyecekler mevzuunda kirli olanla temiz olanı birbirinden ayırma, temiz şeylerin icine kirli olanları karıştırmama ve bu konuda olabildiğince hassasiyet gosterme insana ibadet sevabı kazandıracaktır. Mesela bir insanın kullandığı bir ilacın icinde ne olup olmadığına bakması, marketten aldığı bir gıdanın iceriğinde dinin haram kıldığı bir maddenin bulunup bulunmadığını araştırması, kasaptan aldığı etin İslÂmî usullere gore kesilip kesilmediğine dikkat etmesi ve kazancının tamamının helalden olmasına ehemmiyet vermesi manen onun terakkisine sebep olacağı gibi; bu konuda iradesinin hakkını vermemesi, dikkatsiz ve laubali davranması da onun manevî hayatını dumura uğratacak, latifelerini oldurecek ve manen batmasına sebep olacaktır.
MÂide Sûresi’nde,
سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ أَكَّالُونَ لِلسُّحْتِ
“(Onlar), hep yalana kulak kabartırlar ve aynı zamanda onların yedikleri de hep haramdır.”(MÂide Sûresi, 5/42) kavl-i kerimiyle, haram yeme, bir toplumun en kirli hÂli olarak resmedilmiştir. Âyet-i kerimede “suht” olarak ifade edilen haram rızık, insanın damarlarında dolaştığı surece, onun ibadet u taat ve duasının bile kabul olmayacağı bazı hadis-i şeriflerde ifade edilmektedir. Mesela Allah Resûlu’nden (sallallÂhu aleyhi ve sellem) rivayet edilen bir hadis-i şerifte bu hususa şu ifadelerle dikkat cekilmiştir:
مَنْ أَكَلَ لُقْمَةً مِنْ حَرَامٍ لَمْ يُقْبَلْ لَهُ صَلَاةٌ أَرْبَعِينَ لَيلَةً وَلَمْ يُسْتَجَبْ لَهُ دَعْوَةٌ أَرْبَعِينَ صَبَاحًا وَكُلُّ لَحْمٍ يُنْبِتُهُ الْحَرَامُ فَالنَّارُ أَوْلَى بِهِ وَإِنَّ اللُّقْمَةَ الْوَاحِدَةَ مِنَ الْحَرَامِ لَتُنْبِتُ اللَّحْمَ
“Kim haram bir lokma yerse, onun kırk gece namazı ve kırk sabah da duası kabul edilmez. Haramın besleyip buyuttuğu her et icin en layık olan yer cehennemdir. İyi bilinmelidir ki haramdan bir lokma bile eti besleyip buyutur.” (Suyutî, CÂmiu’l-ehÂdîs, 20/55; Ali el-Muttakî, Kenzu’l-ummÂl, 4/15)
Kursağında Haram Bulunanın Acı Akıbeti
Tirmizî’nin Ebû Hureyre’den rivayet etmiş olduğu başka bir hadis-i şerifte ise haramın olumsuz tesiri şu şekilde anlatılmıştır: Allah Resûlu (sallallÂhu aleyhi ve sellem) yolculuğu uzayan, ustu başı tozlanan, sacı başı dağılan ve bu haldeyken ellerini semaya kaldırıp, “Ya Rabbi! Ya Rabbi!” diye dua eden bir insanın hÂlini şu ifadelerle anlatmıştır:
وَمَطْعَمُهُ حَرَامٌ وَمَشْرَبُهُ حَرَامٌ وَمَلْبَسُهُ حَرَامٌ وَغُذِّيَ بِالْحَرَامِ فَأَنَّى يُسْتَجَابُ لِذَلِكَ
“Bu yolcunun yediği haram, ictiği haram, giydiği haramdır ve (netice itibarıyla) haramla beslenmektedir. Peki, bu hÂldeki bir kimsenin duasına nasıl icabet edilir ki!” (Muslim, ZekÂt 65; Tirmizi, Tefsir 3)
Başka bir hadiste ise helal ve temiz bir nafakayla hacceden kimsenin,
لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبَّيْكَ
“Emret ya Rabbi, buyur ya Rabbi!.. Cağırdın, biz de geldik y Rabbi!..” şeklindeki nidasına, semadan bir munadinin de,
بَّيْكَ وَسَعْدَيْكَ زَادُكَ حَلَالٌ وَرَاحِلَتُكَ حَلَالٌ وَحَجُّكَ مَبْرُورٌ غَيْرُ مَأْزُور
“Hoş geldin ne mutlu sana! Senin yiyeceğin helal, bineğin helal, haccın da gunahsız bir şekilde makbuldur.” sozleriyle mukabele edeceği; fakat pis ve haram bir nafakayla hacca giden ve لَبَّيْكَ diye nida eden bir kimsenin de bu nidasına semadan bir munadinin,
لَا لَبَّيْكَ وَلَا سَعْدَيْكَ زَادُكَ حَرَامٌ وَنَفَقَتُكَ حَرَامٌ وَحَجُّكَ غَيْرُ مَبْرُور
“Lebbeyk’in de sa’deyk’in de senin olsun; sen hoş gelmedin, safalar getirmedin! Senin yiyeceğin haram, nafakan haram ve haccın da makbul değildir.” sozleriyle karşılık vereceği ifade buyrulmuştur. (TaberÂnî, el-Mu’cemu’l-evsat, 5/251)
Evet, yiyip ictiği haram olan, kursağında haram bulunan, giydikleri ve bineği haram olan bir insanın, bunca haram icinde duası ve haccı nasıl kabul olur ki! Bunca haram icindeki bir insan nasıl olur da, “Rabbim! Senin emrine uyarak buraya geldim. Emrine ÂmÂdeyim. Rahmet ve mağfiretini umit ediyorum. Lutuf ve keremini bekliyorum.” diyebilir ki! Dese bile onun bu sozleri yağlı bir pacavra gibi yuzune carpılmaz mı? İşte bu acıdan yapılan ibadetlerin Allah’a yukselmesi adına helal dairede yaşama ve helal rızıklarla beslenmenin ehemmiyeti cok buyuktur. Soruda ifade edilen,
يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ
“Siz ey peygamberler! Helal ve temiz şeylerden yiyip icin, salih amel işleyin! Zira Ben yaptığınız her şeyi bilmekteyim.” (Mu’minûn Sûresi, 23/51) Âyet-i kerimesinde de bu hususa işaret edilmektedir. Yani bir insanın helal rızıklarla beslenmesinin, onun Allah’a karşı yapageldiği ibadet u taatin kabul olması adına ciddi tesiri vardır.
Burada bir hususa daha temas etmek faydalı olacaktır. Kur’an-ı Kerim’de bircok Âyet-i kerimede helal ve temiz rızıklardan yeme emredilmiştir. Bu ise daha başta insanın helali araştırma istikametinde ortaya koyacağı bir ceht ve gayrete bağlıdır. Esasen her haramın başka haramlara bir cağrı olması gibi, her sevap da aynı zamanda daha başka sevaplara davettir. Cunku her şey kendi cinsinden olan şeyleri talep eder ki, bunlar ona benzesin, onunla aynı karaktere sahip olsun ve ona arkadaş olsunlar. İnsanlar boyle olduğu gibi, davranışlarımız, işlerimiz, hareketlerimiz de kendilerine benzeyen şeylerin arkasından koşarlar. Bir ayette de işaret edildiği gibi, tabiatı itibarıyla kirli olan insanlar kirli şeyleri takip ederler; tabiatı itibarıyla temiz olan insanlar temiz şeyleri takip ederler. (Nur sûresi, 24/26) Şoyle de diyebilirsiniz: Temizlik, guzellik ve tayyibat, başka guzelliklere cağrıdır; pislikler, levsiyat ve habaset de hep pis şeyleri davet eder. Dolayısıyla insan, helalin peşinden gittiğinde ve bu konuda gayret gosterdiğinde zamanla hayır adına salih bir daire oluşacak ve o da hayatını bu istikamette surdurecektir. Bu acıdan daha baştan helal ve haram ayrımının iyi yapılması gerekmektedir.
Haramın Yaygınlaşması Bahane Olamaz
Maalesef gunumuzde genel itibarıyla helal-haramın birbirine karıştığı ve insanların bu konudaki hassasiyetinin zayıfladığı bir gercektir. Fakat insanın, bir başkasının bu konudaki ihmalinin, kendisine hicbir fayda getirmeyeceğini bilmesi gerekir. Hz. Pîr’in ifade ettiği gibi, “Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin obur tarafında pek esassızdır.” (On Dorduncu Soz) Bu acıdan, Âlemin haram yemesi, Âlemin harama bakması, Âlemin haram konuşması, Âlemin israf-ı kelamda bulunması, burada insan icin bir teselli gibi gorulse bile, otede bunun insana hicbir faydası olmayacaktır. Musibette başkalarıyla birlikte olmak, otede insanın musibetini hafifletmez. O halde mu’mine duşen vazife, ağzına koyacağı her lokmanın nereden geldiğini, nereye gideceğini ve başına neler acacağını iyi hesap etmesidir.
Unutmamak gerekir ki, insanın bu mevzudaki dikkatsizliği ve laubalice yaşaması, otede onun başına cok ciddi işler acacaktır. Orada insana arpanın yedide birinin dahi hesabı sorulacaktır. Vakıa biz arpanın yedide biri diyoruz ama Kur’an-ı Kerim,
فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ
“Kim zerre ağırlığınca hayır yaparsa onu gorecek, kim de zerre ağırlığınca şer yaparsa onu gorecektir.” (ZilzÂl Sûresi, 99/7-8) ifadeleriyle meseleyi atom ağırlığına bağlıyor. Buna gore atom ağırlığı bir hayrı olan onun karşılığını goreceği gibi, bu olcude bir şerri olan da yaptığının karşılığını mutlaka gorecektir. Evet, ağızdan cıkan kelimelerin, mideye inen yiyecek ve iceceklerin, kulağa giren sozlerin, goze takılan goruntulerin vs. hepsinin hesabı otede birer birer verilecektir. Burada insan ince hesaplara bağlı bir hayat yaşamazsa, ahirette cok ince hesaplar uzerinde durulur ve -Allah korusun- orada insanın iflahını keserler. O halde gunumuzde bu konudaki hassasiyetini kaybedenler yiyip ictiklerini, kazanıp harcadıklarını yeniden gozden gecirmeli ve kendileriyle yeniden yuzleşmelidirler.
Son bir husus olarak şunu ifade edeyim ki, sadece bir kısım laubali insanların gayr-i ciddi tavırlarına bakarak meseleyi karamsar bir tablo icinde ortaya koymanın da gereği yoktur. Bilhassa onde gorunenler bu konuda kılı kırk yararcasına bir hassasiyet sergiler ve hayatlarını bu cizgide surdururlerse onların bu hali, mutlaka dalga dalga cevrelerine yayılacak ve zamanla bu şuur ve hassasiyet butun topluma mÂl olacaktır. Yeter ki biz, şeklî ve surî Muslumanlıktan kurtulup duşunerek, taşınarak, engin derinliklere dalarak, her şeyin akını karasını, helalini-haramını, guzelini-cirkinini birbirinden tefrik etme azim, niyet ve kararlılığı icinde olalım!
__________________
Helal Rızık – Salih Amel Munasebeti
Dini Bilgiler0 Mesaj
●19 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Helal Rızık – Salih Amel Munasebeti