Yuce Allah Kur'an-ı Kerim'de: "Cin ve insi, (ille-i gĂ‚iye olarak Beni bilsin, irfanıma ersin ve) kulluk yapsınlar diye yarattım."(ZĂ‚riyĂ‚t, 51/56) buyuruyor. Her iş ve hareketin bir finalitesi vardır. Bu kevn u mekĂ‚nın yaratılması, duzene konması da, insan ve cinlere "Allah'a kulluk" teklifinin getirilmesi icindir. Şuuru ve iradesi olan herkes Allah'ı bilecek ve O'na kulluk yapacaktır. Bu, Allah'ın eşya ve hĂ‚diseleri yaratmasındaki -tabir caizse- ilĂ‚hî maksattır.
İbadet, CenĂ‚b-ı Hakk'ın emirlerini yerine getirip yaşama ve kulluk sorumluluklarını temsil etme mĂ‚nĂ‚larına gelir. Ubûdiyet ise, kul olma şuuru icinde bulunma şeklinde yorumlanmıştır.
İbĂ‚detin şer'î mĂ‚nĂ‚sı; hĂ‚lis bir niyetle, sevap beklemek uzere, Allah'a yakın olmayı duşunerek yapılan tĂ‚at demektir. İbadet dediğimiz zaman, hem tĂ‚at hem de kurbet, yani Allah'a yaklaşma mĂ‚nĂ‚sı bunun icinde duşunulur.
Cin ve insanların yalnızca Allah'a ibadet icin yaratıldığını duşunursek, kısaca; Allah'ın emrettiği şeylerin butununu yerine getirmenin ibadet etmek demek olduğunu soyleyebiliriz.
Halk arasında yaygın bir anlayışa gore ibadet; namaz, oruc, zekĂ‚t ve hacdan ibarettir. Boyle bir kabul hic şuphesiz sahihtir. Ancak şeklen ve sayı olarak ibadetin boylesine daraltılması, kavrayış acısından bir kısırlığa yol acar. Gercekte İslĂ‚m'ın şartları olarak saydığımız beş temel esas, ibadetin bir ozeti veya temel esasları olarak kabul edilebilir. Onları acıp yaydığımız ve diğer ibadet şekillerini de nazara aldığımız zaman butun bir İslĂ‚m Dini'nin tum gorkemiyle ortaya cıktığını goruruz.
İnsanın butun benliğiyle, butun duygularıyla, ic ve dış butun havassıyla, fikrî melekeleri, kafası ve lisanıyla Allah'a yonelmekten ibaret olan ibadet, sistemli bir hareket tarzıdır. Bu mĂ‚nĂ‚ya geldiği icin de ibadetin "tapmak-tapınmak" şeklinde tabir ve tercume edilmesine imkĂ‚n yoktur. Tapmak ve tapınmak; basit bir yoneliş, gercek şuur ve niyetten yoksun ve sistemsiz yapılan hareket veya hareketlerden ibarettir. Putperestlerin Allah'tan başka ilĂ‚h, mabûd ve Allah ile aralarında aracı kabul ettikleri canlı-cansız varlıklara, nesnelere perestişine, onların onunde eğilmesine dilimizde tapınma ve tapma dense bile, katiyen ibadet denemez. Cunku o, ZĂ‚t-ı Ecell-i A'lĂ‚'ya hastır. Evet, ibadet sadece O'na yapılır.
Kulluk Yapma, İnsanın Fıtratında Vardır
Din; adı, şekli ne olursa olsun, nasıl tarif ve tavsif edilirse edilsin, insanlık tarihinde her zaman ve her yerde gorulmuştur. Dinin bazı ortak ozellikleri vardır. Bunlar: İman, İbadet ve Cemiyettir. Demek ki din, bir insan ve cemiyet gerceğidir. Her nerede insan varsa orada din vardır. Fakat din, sadece bir inanc ve inanclar manzumesi değildir. İbĂ‚det, dinin cok onemli ayrılmaz bir ozelliğidir.
Evet kulluk, beşerin fıtratında vardır. Allah (c.c.), insanı yaratırken, kul olacak fıtratta ve kıvamda yaratmıştır. Ancak beşer, cok kere bunu kotu ve yanlış yere kullanmıştır. Taş, ağac, yıldız, ay ve guneş gibi ibadete aslĂ‚ liyakati olmayan, Allah'ın mahlûku Ă‚ciz, zayıf varlıkları kulluk makamından, Allah'a ortak tanıma derekesine duşurmuştur. İnsanların Hakiki Ma'bûd'u bulamadıklarında, bir suru sozde ma'bûdlar uydurarak onlara baş eğmeleri, bu fıtrî hĂ‚lden sapmaktan başka bir şey değildir.
İmĂ‚n, İslĂ‚m'ı dil ile ikrar, kalp ile tasdikten ibarettir. Ancak arzu edilen neticeyi elde edebilmek icin, imanın amel ile takviye ve desteklenmesi şarttır. Bir takım kimselerin "Kalbin temizliğine ve iyi niyete bakılır. İbadetler pek muhim değildir." demeleri, dinin, gostergelerini(şiarlarını) yıkmaktan başka bir mĂ‚nĂ‚ taşımaz.
İnsan hayatı, Allah'a karşı kulluk gorevinin yerine getirilmesiyle orantılı olarak anlam kazanır. Yuce Yaratıcımızın bizi sorumlu tuttuğu ibadetler, insanlığımızın, insan yonumuzun paslanmaması, devamlı parlaması icindir.
İnsan, hem beden hem de ruhtan meydana geldiği icin, Ă‚henkli ilerleme ve dengeli gelişme, insan kişiliğinin bu iki cephesine de eşit bir dikkat ve ozen gostermeyi gerektirir.
Kur'Ă‚n'a gore butun varlıklar ibadet etmektedir. Kur'Ă‚n-ı Kerim, bunu şoyle ifade eder: "Hic bir şey yoktur ki, Allah'ı tesbih etmesin." (İsrĂ‚, 17/44) Yine Kur'Ă‚n, uzayıp kısalmanın golgeye has bir ibadet, bir secde olduğunu bildirir. Secde etmek, bitki ve dalların da ibadetidir. Yıldızlar, dağlar, kuşlar, hayvanlar ve daha bircok yaratık, hepsi de kendilerine ozgu bir şekilde ibadet yaparlar. Hatta gok gurultusu bile, Allah'ı hamd ile tesbihtir.
KĂ‚inatta seckin bir yeri olan, akıl, fikir ve ustun yeteneklerle donatılan insan, yuksek bir gaye icin yaratılmıştır. Bu gaye de, Allah'ı bilmek ve O'na ibadet etmektir.
İbadetin Faydaları:
İbadet, yalnız Allah'ın emrini yerine getirmek ve O'nun rızasını kazanmak maksadıyla yapılır. Allah katında makbul olan ibadet, (hicbir menfaat duşuncesi olmadan) boyle hĂ‚lisane niyetle yapılan ibadettir.
İhlĂ‚s, yapılan ibadetin ruhu hukmundedir. İhlĂ‚ssız yapılan ibadet, ruhsuz, sadece kuru bir şekilden ibarettir. Allah katında hic bir değer ve kıymeti yoktur. İbadette ihlĂ‚s ise; ibadeti sadece Allah'ın bir emri olduğu ve rızĂ‚-yı ilĂ‚hîyi kazanmaya vesile bulunduğu icin yapmaktır.
Eğer dunyevî bir menfaat ve fayda, ibadet yapmaya sebep yapılsa, ihlĂ‚s kacar, o ibadet de bĂ‚tıl olur, yani, Allah katından kabul gormez.
Bununla beraber, Rabbimizin emirlerinde bircok hikmetler, bizim icin maddî ve manevî pek cok faydalar olduğunda da şuphe yoktur.
Bedenimizin gıdaya ihtiyacı olduğu gibi ruhumuzun da gıdaya ihtiyacı vardır. Ruhun en onemli gıdası sağlam bir iman, sonra da ibadettir. İbadetler, imanımızın guclenmesini ve ahlĂ‚ken olgunlaşmamızı sağlar. İbadetler ile beslenen iman ağacının meyvesi guzel ahlĂ‚ktır.
İbadete devam eden kimsenin kalbinde iman nuru parlar, Allah korkusu ve sorumluluk duygusu yerleşir. İbadet sayesinde icimiz kotu duşuncelerden, dışımız gunah kirlerinden arınır. Ayrıca bir Musluman, malî ibadetlerini yerine getirmek suretiyle diğer insanların da sevgisini kazanır.
Yaşadığımız muddetce yemeye, icmeye muhtac olduğumuz gibi omrumuzun sonuna kadar ibadet etmeye, manevî gıdaya da ihtiyacımız vardır. Yuce Allah (c.c.), şoyle buyurur: "Sana yakîn (olum) gelinceye kadar Rabbine ibadet et." (Hicr, 15/99)
Mu'min ibadet sayesinde, dunyanın maddî bağlarından kurtularak ruhen yukselir ve onundeki engeller ortadan kalkarak ebedî saadet yurdunun aydınlık yolu kendisine acılır.
İmanımızın gostergesi, ruhumuzun gıdası olan ibadetler; imanımızı kuvvetlendirir, icimizi kotu duşuncelerden, dışımızı gunah kirlerinden arındırarak, bizi ahlĂ‚k ve fazilet sahibi olgun bir mu'min hĂ‚line getirir. Boylece dunyada huzura, Ă‚hirette azaptan kurtulmamıza ve ebedî saadet yurdu olan Cennet'te sonsuz ve mutlu hayata kavuşmamıza vesile olur.
İbadetin fert ve cemiyete sağladığı diğer faydalar da şunlardır:
1. İmanî ve îtikadî bilgi ve hukumlerin insanda kokleşip yerleşmesi, meleke hĂ‚line gelmesi, ancak ibadet sayesinde mumkun olur.
2. İbadet, ferdî hayatın tanzîminde de buyuk rol oynar.
3. İbadetin fertleri birbirine kaynaştırmada ve cemiyette huzur ve Ă‚hengi sağlamada da buyuk rolu vardır...
4. İbadetin, insanın moral dunyası, ruh Ă‚lemi uzerinde musbet tesiri vardır...
5. İbadet, şahsî kemĂ‚lĂ‚t ve olgunluğa da en buyuk vesiledir.
Ve keza, ibadet; dunya ve Ă‚hiret saadetine vesîle olduğu gibi, Ma'bûd ile abd (kul) arasında pek yuksek bir nispet ve şerefli bir rĂ‚bıtadır.
Toprağın bağrındaki altınlık keyfiyetini kazanmasında ateş ve pota ne ise, insanın Cennet'e ehil hĂ‚le gelebilmesi icin de dunya ve kulluk da odur. Evet insanoğlu, hikmet elinin actığı yolu değiştiremeyeceğine gore, zorlardan zor ama o kadar da mukaddes olan bu vazifeyi bihakkın eda etmeye calışıp Cennet'e ehil hĂ‚le gelmelidir. Diğer bir ifade ile, Cennet'e ehil hĂ‚le gelmenin tek yolu kulluktur. Cunku, ubûdiyet insanın tasaffî etmesini temin eder, boylece Cennet'e ehil olacak bir hĂ‚le getirir.
İbadetin Şekli
Mevcudat icinde hicbir varlık gayesiz ve vazifesiz yaratılmamış ve hicbir canlı da rehbersiz bırakılmamıştır. Karıncayı meliksiz, arıyı beysiz, balıkları ve kuşları rehbersiz bırakmayan Allah (c.c.), elbette insanları da peygambersiz bırakmayacaktır. İnsanlar, akıllarıyla kĂ‚inatta cereyĂ‚n eden hĂ‚diselere bakıp, Allah'ı (c.c.) bulsalar bile, yaratılışlarındaki gaye ve hikmeti, nereden gelip, nereye gittiklerini bilemedikleri gibi ibadetlerinin keyfiyetlerini de peygambersiz bilemezler. Onun icin ibadet ederlerken gelişiguzel, sistemsiz değil; peygamberlerden oğrendikleri bir sistem ve olcu icinde, ciddî bir huşû ve hudû ile O'na karşı tekrîm ve ta'zimlerini arz ederler.
Evet ibadet, Allah'a iman ve ZĂ‚t-ı Ulûhiyet hakkındaki mĂ‚rifet ve buğu buğu bu mĂ‚rifetten yukselen muhabbet ve hayretle yapılması gerekli olan şeylerin, Cenab-ı Hakk'ın iş'ar ve irşadıyla yine O'nun emirlerine gore kanalize ve formule edilmesi demektir. Yani, Rabbimize karşı şaşkınca ve uygunsuz işler yapmamak icin, O'nun Ă‚yĂ‚t-ı beyyinĂ‚tının rehberliği ve Efendimiz'in neşrettiği ışıklar altında, matluba uygun kulluk yapmak gerekir.
İnsanın, Rabbisiyle munasebetinde asıl olan mĂ‚nĂ‚dır, ozdur, ruhtur. Fakat, onları taşıyan da lafızlardır, şekillerdir, kalıplardır. Bundan dolayı, mutlaka o lafızlara, kalıplara da dikkat edilmelidir. Esas alınan mĂ‚nĂ‚yı, mazmunu o kalıpların taşıması lĂ‚zımdır. Dolayısıyla, kalıp ve şekillerin hicbir mĂ‚nĂ‚sı yoktur denilemez.
İbadette Niyet
Allah'a karşı yapılan kullukta dengeli, olculu, O'nun tayin buyurduğu kıstaslarla hareket etmek şart olduğu gibi, niyet de şarttır. Niyetsiz yatıp kalkmak namaz değildir. Allah Resulu: "Nice ayakta duranlar vardır ki ayakta durmaları kendilerine yorgunluktan başka bir şey kazandırmaz ve nice ac duran, oruc tutanlar vardır ki, orucundan yanına kalan sadece aclık ve susuzluktur." buyurur. Demek oluyor ki, gonlun sadece O'na yonelmesi gerekir. O duşunulmeden verilen zekĂ‚t, zekĂ‚t; sadaka da sadaka değil, bir sacıp savurma ve Kur'Ă‚n'ın diliyle şeytana arkadaş ve yĂ‚r olmaktır. O'nun maksûd olmadığı emri bi'l-ma'rûf ve nehyi ani'l-munker, diyalektik yapmak ve insanları demagoji ile aldatmak demektir. O'nun maksûd olmadığı bir cihad, gosteriş ve Ă‚lĂ‚yişten ibaret, servet ve zaman heder etmek demektir. Demek ki, ibadetin ruhunda gaye Ma'bûd olacak ve abd, Ma'bûd'a teveccuh edecek, kulluk Ma'bûd'a yapılacaktır.
İslĂ‚m, ibadet sahasını bir hayli geniş tutmuştur. İslĂ‚m'da ibadet, sadece namaz ve Allah'ı zikretmekten ibaret değildir. Rabbin rızasını talep, emrini yerine getirmek icin yapılan her sĂ‚lih amel ibadettir. MeselĂ‚, yiyecek ve iceceğin ibadet niyetiyle yapılması şu şekilde olur: Allah'ın helĂ‚l kıldıklarını yerine getireyim; helĂ‚l ile iktifa edip harama kacmayayım ve Allah'ın bana farz kıldığı emirlerini yerine getireyim diye yemeyi icmeyi ve tenezzuh etmeyi niyet ederse ibadet olur. Bu niyetle yiyip icip kuvvet kazanan kimse,
Peygamberimizin "Kuvvetli ve bunyesi sağlam mu'min (ibadetini kusursuz yaptığı icin) bunyesi zayıf mu'minden daha hayırlıdır ve Allah nezdinde daha sevgilidir..." (Muslim, Kader, 34; İbn Mace, Mukaddime, 10; Ahmed ibn Hanbel, Musned, 2:366) mubarek hadîs-i şeriflerindeki senaya mazhar olur.
Nefsin istediği ve zevk aldığı butun bu hayatî emirler, boyle bir hĂ‚lis niyetle yapıldığında ibadet zumresine dahil ve sevaba vesile olur. Kul, butun bu zevk ve sefaların icinde yuzduğu hĂ‚lde niyeti Allah'ın rızasını kazanmak olduğu icin, her yaptığı ile Allah'a biraz daha yaklaşır. Bu temele dayanarak fukaha ve din Ă‚limleri, "SĂ‚lih niyet, Ă‚detleri ibadete cevirir." demişlerdir.
İbĂ‚det; irade, azim, niyet ve hulûsa gore aşağıdaki bolumlere ayrılır:
a. Sırf Cennet arzu ve iştiyakıyla îfa edilen ibadetler.
b. Cehennem korkusu ve endişesiyle yerine getirilen sorumluluklar.
c. MehÂbet, mehÂfet ve muhabbet duygusuyla ed edilen vazifeler.
d. Ma'bûd-abd, HĂ‚lık-mahlûk munasebetlerinin gereği olarak temsil edilen hizmetler..
Hangi şekliyle olursa olsun kulluk, insanın şerefinin rengi ve ona bahşedilmiş en buyuk pĂ‚yedir. Kulluktan daha yuksek bir pĂ‚ye ve bir mansıp yoktur.
İslĂ‚m Dininin İbadetlerdeki Ayrıcalığı
Bir kısım dinlere gore ibadet; dunya lezzetlerinden tam mĂ‚nĂ‚sıyla ayrılarak halktan ayrı yaşamaktan ibarettir. (Manastır hayatı yaşayan rahip ve rĂ‚hibelerin ibadeti gibi).
Başka birinde ise ibadet; ancak ozel mabetlerin hususî yerlerinde yapılan bir iştir.
Bir kısım dinlere gore ise ibadet, ancak din adamlarının riyasetinde yapılabilecek bir ozel iştir. Halk, kendi başına ve umumî yerlerde din adamlarının tavassutu olmadıkca ibadet yapamaz.
İslĂ‚m ise ibadeti, Allah ile kulları arasında vasıtalık yapan her turlu aracılardan kurtarmıştır. İnsan, Yuce MevlĂ‚ ile doğrudan doğruya munacat yapabilir inancını kabul etmiştir. İslam'da din adamları Allah ile kulları arasında bir vasıta olmadığı gibi, ibadet, ancak din adamlarının aracılığı ile kabul edilir inancı da yoktur. Allah katında Ă‚lim ve din adamları ile Ă‚lim ve din adamı olmayanlar, kulluk bakımından eşittirler. Ustunluk, ancak takva iledir.
İslĂ‚m, ibadeti vasıtaların tasallutundan kurtardığı gibi, mekĂ‚n kaydından da kurtarmıştır. İster ibadete tahsis edilmiş mescit, ister denizin ortasındaki gemi, isterse ev olsun, her mekĂ‚n İslĂ‚m nazarında -temiz olmak şartıyla- ibadete elverişlidir. İnsan her yerde ibadet etmek suretiyle kalbini Allah'a bağlayabilir. Resûlullah (s.a.s.): "Toprak (yeryuzu) bana mescit ve temizleyici kılındı." (Buhari, Teyemmum, 1; Muslim, MesĂ‚cid, 3) buyurmuştur. Yani, her yerde namaz kılınabileceği gibi, su bulunmadığı takdirde toprakla teyemmum ederek buyuk ve kucuk abdestsizliklerden kurtulunabilir.
İman-Amel Munasebeti
İslĂ‚m Dini'nde inanılması gerekli olan esaslar, bir kısım mucerret duşuncelerden ibĂ‚ret değildir. İslĂ‚m'da, iman edilmesi gerekli olan prensipler; bilinmesi, duşunulmesi, inanılması, benliğe mĂ‚l edilmesi, sonra da onlarla, Allah'a teslimiyete ulaşılması gerekli olan bir kısım hayatî değerlerdir. Bu hayatî değerler, en geniş mĂ‚nĂ‚sıyla, duşunce ve zikirle derinleşir, ibadetle beslenir, hatta muamelĂ‚t ve muaşerette nefsanîlik ve beşerî mulĂ‚hazalara girmemek icin, onlar da cerceve icine alınır. Boylece mu'min, her an iman dairesiyle munĂ‚sebet icinde olur ve imanın ana mihveri etrafında doner durur.
Ehl-i Sunnet'e gore ibadetler, imana dahil değildir. Amel, îmandan bir cuz değildir. Bu prensip, genel bir hukmun ifadesidir. Yani en son sınır olarak insan, hicbir amelde bulunmasa, hicbir ibadeti yerine getirmese bile, imandan cıkmış olmaz. Ancak ibadetlerden hicbirini inkĂ‚r etmemesi, hepsinin doğruluğuna inanması gereklidir. Goruluyor ki, inanmak ve tatbik etmek arasında bir fark vardır. Fakat bu durum, tekrar edelim ki, en son sınır olarak konmuştur. Gercekte ise, iman ile amel arasında cok sıkı bir munasebet vardır. Bir kişinin Musluman muamelesi gorebilmesi ibadetleriyle mumkundur. Bilindiği gibi, toplu olarak yaşayan Muslumanlar arasında birtakım hukumlerin tatbik edilmesi, dinin zĂ‚hire gore hukum vereceği kaidesinden hareketle, kişilerin yaşayışlarıyla ilgilidir. Musluman olduğunu gosterecek hicbir harekette bulunmayan bir insan icin elbette Musluman muamelesi yapılmaz. Kaldı ki, ibadetlerin hakikî yararı, var olan imanı koruması ve geliştirmesidir. Cunku imĂ‚n, İslĂ‚m'ı dil ile ikrar, kalp ile tasdikten ibarettir. O, sonsuz bir guc ve kuvvet kaynağıdır. Ancak istenen semereyi ve arzu edilen neticeyi elde edebilmek icin, imanın amel ile takviye ve desteklenmesi şarttır. Binaenaleyh, bir takım kimselerin "Dinde kalbin temizliğine ve iyi niyete bakılır. Namaz, oruc ve benzeri ibadetler pek muhim değildir; terk edilirse de bir zarar olmaz." demeleri, dinin alĂ‚met ve nişanlarını, gostergelerini (şiarlarını) yıkmaktan başka bir mĂ‚nĂ‚ taşımaz. Zira boyle kabul edildiği takdirde, herhangi bir munkir, en gozde bir Ă‚bid olduğunu iddia edebilir. Ayrıca, her ne kadar devrimizde meseleyi ayağa duşuren bir kısım kimseler "Kalbim temiz ve Allah'a inanıyorum." iddiasında bir muddet devam etmişseler de, bunların daha sonra baş aşağı gayyaya gittiklerine butun Ă‚lem şahit olmuştur. Evet iman; namazla, hacla, cihadla ve diğer ibadetlerle takviye edilmelidir.
ÎtikĂ‚dî ve imanî hukumleri kavi ve sabit kılmakla meleke hĂ‚line getiren, ancak ibadettir. Evet, Allah'ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle, vicdanî ve aklî olan imanî hukumler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve tesirleri zayıf kalır. Bu hĂ‚le, Âlem-i İslam'ın hĂ‚l-i hazırdaki vaziyeti şĂ‚hittir.
İnanan bir insanın inancını er-gec amel zeminine koyması şarttır.
İslĂ‚m'ın biri inanc, diğeri de amel olmak uzere iki yanı vardır. Bunlar, eskilerin ifadesiyle birbirinin "lĂ‚zım-ı gayr-ı mufĂ‚rıkı" yani ayrılmaz parcalarıdır. İnanc, dinî literaturdeki ifadesiyle itikat; Allah, Hz. Muhammed (s.a.s.), Kur'Ă‚n, Ă‚hiret gibi inanılması gerekli olan inanc manzumesindeki şeylere aksine ihtimal vermeyecek şekilde inanma demektir.
Amele gelince; Kur'Ă‚n'ın ifadesiyle "amel-i sĂ‚lih" yani eksiksiz, kusursuz, arızasız iş, bu da inancın yanında İslĂ‚m'ın ikinci onemli unsurudur. MeselĂ‚, ibadet, bu hususta "olmazsa olmaz" deyimi ile ifade edilebilecek bir yere sahiptir.
İnsanoğlu, hikmet elinin actığı yolu değiştiremeyeceğine gore, zorlardan zor ama o kadar da mukaddes olan bu vazifeyi bihakkın eda etmeye calışıp Cennet'e ehil hĂ‚le gelmelidir. Cunku, ubûdiyet insanın tasaffî etmesini temin eder, boylece Cennet'e ehil olacak bir hĂ‚le getirir.
İbadetler, itikada ait meselelerin bir yonuyle blokajı, bir yonuyle de onları inkişaf ettiren fakulteler gibidir. Zira ibadet olmaz ve gunumuzde cok yaygın bir kanaate gore hareket edilerek, din vicdanlara hapsedilirse -Allah korusun- inhiraf edip mahvolma ve tabiî ki bunun neticesi olarak dunya ve ukba hayatını kaybetme kacınılmaz olur. Evet insanın, değişik kaymalardan korunması ve inancını sağlama bağlaması ancak ibadetle mumkundur.
İnsan, ilmî araştırmalar neticesi Allah'a iman edebilir ama bu, nazarî bir imandır. Onun gercek imana donuşmesi ve imanla hedeflenen seviyeye yukselmesi, ancak ibadet u tĂ‚atle gercekleşebilir. Bu acıdan denebilir ki, ibadet tabiatının bir parcası hĂ‚line gelmeyen ve onda derinleşemeyen bir insanın kayması ve yoldan cıkması daima melhuzdur. Ve buradan hareketle, "İnanıyorum ama, icki de iciyorum veya namaz kılamıyorum." diyen insanların teminat kordonlarından birinin kopuk olduğunu soyleyebiliriz. Evet bu kişiler sozlerinde sadık iseler, imanlarını amel ile desteklemeli, yapageldikleri ibadetlerle Hakk kapısının Ă‚zad kabul etmez kulları olmalıdırlar ki, hakikî anlamda iman etmiş olsunlar.
Netice olarak denebilir ki, imanın, gonullerde hep taze olarak kalabilmesi ve bayatlayıp porsumemesi ibadete bağlıdır. İman, ibadet sayesinde hic eskimeden hep yeni kalabilir. Yoksa, ibadetsiz insanda, imanın son Ă‚na kadar dayanıp dayanamayacağı mechuldur.
__________________
İslam'da İbadet ve İbadet - Amel İlişkisi
Dini Bilgiler0 Mesaj
●23 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaţam & Danýţman
- Eđitim Öđretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- İslam'da İbadet ve İbadet - Amel İlişkisi