İndiği donemden gunumuze kadar gencliğini ve tazeliğini muhafaza etmiş olan yuce kitabımız Kur'Ă‚n-ı Kerim, aslı olduğu gibi muhafaza edilen tek mukaddes kitaptır. Cunku o, İlĂ‚hî koruma altındadır.
Muslumanlar, ilk gunden itibaren Kur'Ă‚n'ı anlamak icin gayret sarfetmişlerdir. Onu en başta, vazifelerinden birisi de Kur'Ă‚n'ı tebyîn olan Hz. Peygamber'den (s.a.s.) sorarak oğrenmişler, daha sonra gelenler sahabeden, arkadan gelenler sahabeden oğrenenlerden, daha sonrakiler ise kendi gayret ve uğraşıları, tedarus ve tezakur yolları ile oğrenmişler ve anlamaya calışmışlardır. Asırların gecmesiyle, Kur'Ă‚n'ı anlama, yani tefsîr metodları da değişmiştir. Başlangıctan zamanımıza kadar lugat, belĂ‚gat, edeb, nahiv, fıkıh, mezheb, felsefe, tasavvuf ve daha pek cok yonlerden tefsîrler meydana getirilmiş, bu farklı tefsîrler farklı usûller takip etmiştir. Hedef, okuyup anlaşılması ve ona gore yaşanması icin gonderilen bu ilĂ‚hî kitabın her seviyeden insanın anlayışına sunulması ve ondaki mĂ‚nĂ‚ zenginliklerinin ortaya cıkarılması olmuştur.
I. TEFSÎR TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ
A. Tefsîr'in Istılahî MĂ‚nĂ‚sı
Âlimler, ıstılahî acıdan ceşitli tefsîr tariflerinde bulunmuşlardır:
"Tefsîr, Allah kelĂ‚mının acıklamasıdır." yahud "Tefsîr, Kur'Ă‚n lĂ‚fızlarının ve mefhumlarının acıklayıcısıdır." (el-Hûlî 1995, 13)
Diğer bir tarife gore ise; "tefsîr, insan gucu ve Arapca dil bilgisinin verdiği imkĂ‚n nispetinde Kur'Ă‚n metninin mĂ‚nĂ‚sından bahseden bir ilimdir." (KĂ‚tip Celebi 1971-72, 1/427)
Tefsîrin Ă‚limler arasındaki yaygın anlamı: "Kur'Ă‚n-ı Kerim'in mĂ‚nĂ‚larını keşfetmek, ondaki muşkil ve garîb lĂ‚fızlardan kastedilen şeyi beyan etmektir." (Lisanu'l-Arab; TĂ‚cu'l-Arûs; Zerkeşî 1972, 2/147; Zerkanî, 1/471) Ancak bu mĂ‚nĂ‚da tefsîr kelimesi yalnız Kur'Ă‚n'a has bir acıklama olmayıp, ilmî, edebî ve fikrî eserlerdeki acıklama ve izahlar icin de kullanılır. BeyĂ‚n ehline gore tefsîr kelimesi, kapalı ve anlaşılmaz olan sozun kapalılığını giderip acıklayacak şekilde sozu uzatıp fazlalaştırmaktır. (Tehavenî 1984, 2/1115-1116)
"Tefsîr; insan gucunun yettiği kadarıyla Kur'Ă‚n-ı Kerim'de Allah'ın muradını araştıran bir ilimdir". (el-Beyumî, 3/4)
Tefsîr ilminin konusu, butunuyle Kur'Ă‚n Ă‚yetleridir. Bu ilmin gĂ‚yesi; gerek bu dunyada, gerekse Ă‚hirette kişilerin selĂ‚mete ve saadete ulaşmalarını sağlamak icin Allah'ın kitabını onun ifĂ‚de etmek istediği maksada yakın olarak anlamak, anlatmak ve faydalı sonuclar cıkarmaya calışmaktır.
B. Kur'Ă‚n-ı Kerim'in Tefsîrine Duyulan İhtiyac
Kur'Ă‚n-ı Kerim, "mĂ‚nĂ‚sı acık bir Arapca ile" (ŞuarĂ‚ Sûresi, 26/195) Cenab-ı Hak tarafından Peygamberimiz?e vahyedildi.
Selîkaları bozulmadığı icin, Kur'Ă‚n'ın indiği devrin Arapları lûgat bakımından Kur'Ă‚n'ı anlıyorlardı. Ancak, lûgavî mĂ‚nĂ‚ları bilmekle birlikte, lĂ‚yıkıyla anlayamayacakları meseleler de vardı. Hadislerden de anlaşılıyor ki, Kur'Ă‚n-ı Kerim'deki bazı kelime ve Ă‚yetler hususunda bazı sahabiler, gerek Hz. Peygamber'e ve gerekse Ă‚lim sahabilere muracaat ederdi. Bir taraftan muteşabih Ă‚yetler, diğer taraftan Arap alfabesinin o zamanki buyuk noksanlığı olan hareke ve noktaların bulunmayışı, nihayet muhtelif kıraatların mevcudiyeti, Kur'Ă‚n-ı Kerim'in bazı yerlerini tefsîr etmek ihtiyacını zaruri kılmıştır. (Okic 1995, 144-145)
Kur'Ă‚n, mu'minlerin şahsî ve ictimaî hayatlarını duzenlemek gayesiyle teşriî hukumler vaz? ediyordu. Bu hukumleri istinbat etmek, sadece Arapcayı bilmekle mumkun olmaz. Onda muteşĂ‚bih Ă‚yetler, muphem bırakılan hususlar, tahsisi murad edilen umumî hukumler vardır. Bu sahalarla alĂ‚kalı Ă‚yetleri lĂ‚yıkıyla anlamak, o mevzularda yuksek bir ilmî seviyeye bağlıdır. Bir kısım muhim vasıflarını hulĂ‚sa ettiğimiz boyle bir kitabın, herkes tarafından kolayca ve incelikleriyle anlaşılması elbette kolay değildir. Bu sebeple Ashab-ı Kiram, umumiyetle Kur'Ă‚n'ı en iyi anlayan insanlar idiyse de, iclerinde, tabiatıyla, seviye farkları vardı. Kur'Ă‚n'la meşguliyet, Peygamber?le musĂ‚hebet, aklî muhĂ‚keme kabiliyeti, Arap dili ve şiirine vukuf, tarihi malûmat derecelerine gore Kur'Ă‚n hakkındaki bilgileri de farklı oluyordu. TemĂ‚yuz ettikleri sıfatlarına rağmen en ileri gelenlerinin dahi anlayamadıkları Ă‚yetler oluyorduı. Bundan dolayı Kur'Ă‚n'ın acıklanmasına ihtiyac vardı. (Yıldırım 1983, 17-20)
Ayrıca Dîn-i İslĂ‚m, yalnız bir zamana, yalnız Arap kavmine mahsus değil, butun mustakbel zamanlara, kavimlere de şĂ‚mil, umumî bir dindir. Binaenaleyh, Kur'Ă‚n'ın mĂ‚nĂ‚sından her Musluman kavmin bihakkın istifĂ‚de etmesi bir vecîbedir. Bu istifĂ‚de ise, ancak tefsîr vĂ‚sıtasıyla kĂ‚bil olabilir. Bu sebeple Kur'Ă‚n-ı Kerim'in guzelce anlaşılması icin salĂ‚hiyet sahibi, dinî ilimlerde ve sĂ‚irede mutebahhir olan İslĂ‚m Ă‚limleri tarafından tefsîrler yazılmasına dĂ‚imĂ‚ ihtiyac vardır. (Bilmen 1973, 1/105-107)
C. Hz. Peygamber'in (s.a.s.) Kur'Ă‚n'ı Tefsîri
Yuce Allah'ın rahmet ve hikmeti, ilahî Kitabı insanlara vahiy sûretiyle gondermeyi iktiza ettiği gibi, vahye mazhar olan Peygamber'in de onu bizzat acıklamasını istemiştir. Allah'ın kitabının mĂ‚nĂ‚ ve ahkĂ‚mını, Peygamber'in izah etmesi bundan dolayı gereklidir. Cunku Kur'Ă‚n-ı Kerim'deki hakikatleri bize en iyi oğretecek, bizzat kendisine kitap gelen mumtaz zĂ‚t Hz. Peygamber'dir (s.a.s.). O, Kur'Ă‚n tefsîrinin aslı ve esasıdır. Zira Kur'Ă‚n O?na indirilmiştir. O, mutlak olarak Kur'Ă‚n'ı insanlar icinde en iyi bilen ve en iyi anlayandır. Bu bakımdan O, mubelliğdir ve tebyinle mukelleftir. Bu hususlar Ă‚yetlerde acık olarak belirtilmiştir. (Maide Sûresi, 5/67; Nahl Sûresi,16/44; NisĂ‚ Sûresi, 4/105)
Şimdi de Hz. Peygamber'in tefsîrinin ozelliklerinden bahsedelim:
Hz. Peygamber'in (s.a.s.) tefsîri, Kur'Ă‚n'ın mucmel olan Ă‚yetlerini tafsil, umumî hukumlerini tahsis, muşkilini tavzih, neshe delĂ‚let etme, muphem olanı acıklama, garip kelimeleri beyan, tavsif ve tasvir ederek muşahhas hĂ‚le getirme, edebî incelikleri muhtevî Ă‚yetlerin maksudunu bildirme gibi belli başlı kısımlara taalluk eder. (Yıldırım 1983, 31)
AhkĂ‚ma, Ă‚hiret ahvaline, kısas ve ahbĂ‚ra ait bazı hususlar vardır ki, Kur'Ă‚n'da zikredilmezler. Bunların tefsîri Peygamberimize bırakılmıştır. "Biz sana da Kur'Ă‚n'ı indirdik. TĂ‚ ki insanlara, kendilerine ne indirildiğini acıkca anlatasın." (Nahl Sûresi,16/44) Ă‚yetiyle, Hz. Peygamber acıklamakla mukellef kılınmıştır. O?nun beyanı kavliyle, fiiliyle ve ikrarıyla olurdu. (a.g.e., 33-34)
Kur'Ă‚n'daki hukumlerin ekserisi kullî olduğundan, o kullî hukumleri izĂ‚h ve acıklamak icin dĂ‚ima Sunnet'e ihtiyac duyulmuştur. Başlangıctan beri Sunnet, İslĂ‚m teşrî'nin ikinci kaynağı olmuştur. (Cerrahoğlu, 1/46-47)
Allah Resûlu?nun Kur'Ă‚n'ı tefsîr ettiğini, muhtelif hadis mecmualarındaki rivĂ‚yetlerden oğrenmekteyiz. O'nun bu tefsîri, hadis mecmualarının "KitĂ‚bu't-Tefsîr" bolumunu oluşturmuştur.
D. Sahabe Devrinde Tefsîr
Hz. Peygamber'den sonra tefsîr sahasında en buyuk rolu Sahabe yuklenmiştir. Cunku SahĂ‚be, sarsılmaz imanları, hĂ‚diseleri izlemeleri ve sebeb-i nuzûle vakıf olmaları sebebiyle Kur'Ă‚n'ı en iyi anlayan topluluk idi. İslĂ‚m'a davette, Hz. Peygamber'in ilk muhĂ‚tabı olan bu muhterem zĂ‚tlar, O'ndan her zaman, imanlarını kuvvetlendirecek feyzi almışlar, gerek Kur'Ă‚n'ın, gerekse Hz. Peygamber'in emirlerine derhal itaat ederek, Hz. Peygamber'den Kur'Ă‚n'ın mĂ‚nĂ‚sını ve tatbikĂ‚tını oğrenmişler, oğrendikleri sûreyi ezberleyinceye ve anlayıncaya kadar uzerinde durmuşlar, iyice bellemeden başka sûreye gecmemişlerdir. (Cerrahoğlu 1962, 9/34-36)
Yalnız hepsinin Kur'Ă‚n'ı anlamada eşit seviyede olmadıkları da gozlenmiştir. Sahabenin bilgi ve kultur yapısıyla Arap dil ve edebiyatına vĂ‚kıf olma husûsundaki yetişkinlik dereceleri, ayrıca Hz. Peygamber'in yanında devamlı bulunma veya bulunamama durumları boyle bir anlayış farklılığını getirmiştir. Bunun icin de, en bilgili ve en kulturlu olanlar tefsîr ile meşgul olabilmişlerdir. (Okic 1995, 145)
Sahabe, Kur'Ă‚n Ă‚yetlerini tefsîr ederken Kur'Ă‚n'ın kendi beyanına ve Hz. Peygamber'den işittikleri ve gordukleri bir şey olup olmadığına bakıyorlardı. Hakkında nass mevcut olanlar uzerinde konuşmuyorlardı. Bunların dışındaki tefsîrine ihtiyac duydukları Ă‚yetlerin acıklanmasında re'y ve ictihada başvuruyorlardı. Coğunlukla Ă‚yetlerin sebeb-i nuzûllerini anlatmak sûretiyle tefsîr yapmışlardır. İctihatla yaptıkları tefsîrde dil ve din yonu ağırlık kazanmıştır. Âyetteki muşkili halletmek icin farklı metodlar takip ederek, farklı goruşleri ortaya koymuşlardır.
SahĂ‚beden, Kur'Ă‚n tefsîrine dair en cok rivĂ‚yette bulunan ve tefsîr alanında un kazanan şu kişileri sayabiliriz:
Ali ibn Ebî TĂ‚lib (40/660); Abdullah ibn Mes'ûd (32/652); Ubeyy ibn KĂ‚'b (19/640); Abdullah ibn AbbĂ‚s (68/687); Ebû Musa'l-Eş'arî (44/664); Zeyd ibn SĂ‚bit (45/665); Abdullah ibn Zubeyr (73/692). (Ayrıca ayrıntı icin: Zehebî, 1/57/59; Cerrahoğlu, 1/69-75, 86-90)
E. TĂ‚biîler Devrinde Tefsîr
Gerek Hz. Peygamber (s.a.s.), gerekse Dort Halife devrinden itibaren, yeni fetihlerle İslĂ‚m devletinin sınırları Arap Yarımadası?nı aşmıştı. Fethedilen her beldeye İslĂ‚m'ı oğretmek icin muallimler, asayişi temin etmek icin de valiler gorevlendiriliyordu. Bu şekilde muhtelif şehirlere dağılan SahĂ‚be, oralarda ilmî hareketlere başlamıştı.
İslĂ‚m Dini'nin hukumran olduğu beldelerde, sahabenin guzîde bilginleri, tedrîs halkalarını kuruyor ve etraflarına toplanmış olan tabîûndan oğrencilerine Kur'Ă‚n'dan anladıkları ve Hz. Peygamber'den oğrendikleri tefsîri oğretiyorlardı. Bilhassa Muslumanların yaşadıkları bircok bolgede, fitnenin zuhuruyla ihtilafların artması, goruş ve kanaat farklılıkları neticesinde grupların ortaya cıkması, her grubun, haklılığını isbat etmek icin oncelikle Kur'Ă‚n'a sarılması, bazan yanlış ve bozuk te'villerle halkın yanıltılmaya calışılması... gibi sebepler, Sahabe'den bazılarının yaptığı uzere, Kur'Ă‚n'ın tefsîri hakkında ihtiyatlı davranmak ve mes'ûliyetinden korunmak gĂ‚yesiyle Tabiûn'dan bazılarının da karşı cıkmasına rağmen Kur'Ă‚n'ın makûl ve doğru bir şekilde tefsîr edilmesine şiddetli ihtiyac duyuluyordu. İşte bu ve buna benzer daha başka sebeplerden dolayı Sahabe'nin ileri gelen Ă‚limlerine muracaat sıklaşıyor, onların cevrelerinde Kur'Ă‚n ve Hadîs tedrîs ediliyordu. (Duman 1992, 133)
Bu faaliyetin tabiî sonucu olarak, hocaları Sahabîler, oğrencileri tĂ‚biîler olan mektepler (medreseler) oluştu.
1.Mekke Medresesi. 2.Medîne Medresesi. 3.Irak (Kûfe) Medresesi. (İbn Teymiyye 1988, 78-79)
TĂ‚biîler buralarda tefsîr ve ilmî hayata yeni bir hareket kazandırmışlardır. Bu uc tefsîr okulu ayrı bolgeler ve ayrı şahıslar tarafından kurulduğu icin, aralarında ayrılıklar bulunduğu gibi muşterek taraflar da mevcuttur. (Ayrıntılı bilgi icin: es-Suyutî, 2/242; ez-Zehebî, 1/99-132)
F. TĂ‚biîler Devrinden Sonraki Tefsîr
Sahabe ve TĂ‚biîn rivĂ‚yetleriyle başlayan tefsîr ilmi, tedvîn edilinceye kadar boyle devam etmiştir. Yani ilk asırlarda tefsîr ilmini hadis ilminin bir kolu olarak gormekteyiz. Fakat muteakip asırlarda rivĂ‚yet tefsîrinin yanısıra dirĂ‚yet tefsîri de gelişmeye başlamış, boylece hicrî ikinci asırdan itibaren hadis ilminden bağımsız olarak tefsîrler meydana getirilmiştir. Sozlu rivĂ‚yet karakterinden dolayı Hz. Peygamber ve Sahabe donemine "tefsîrin birinci merhalesi"; hadisin bir cuz'u olma ozelliğiyle TĂ‚biîler donemine "tefsîrin ikinci merhalesi" denilmiştir. Tefsîr, Etbau't-TĂ‚biîn doneminde mustakil bir ilim huviyeti kazandığı icin bu devre de, "tefsîrin ucuncu merhalesi" olarak değerlendirilmiştir. (ez-Zehebî, 1/140; Cerrahoğlu, 1/174)
Tefsîrin mustakil bir ilim huviyetini kazandığı Etbau't-TĂ‚biîn doneminde her bir Ă‚yet, mushaf tertibi gozetilerek tefsîr edilmiştir. İlk tefsîrlerin coğu kaybolmuş ve bize kadar ulaşmamıştır. Bu bakımdan Taberî?nin (310/922) tefsîri bu eski tefsîrleri koruyan tefsîrler kolleksiyonu sayılmıştır. (Cerrahoğlu 1991, 269-270)
II. TEFSİR CEŞİTLERİ
Kur'Ă‚n Tefsîrindeki Farklılığın Sebepleri
Kur'Ă‚n tefsîrindeki farklılıkların, biri Kur'Ă‚n'ın yapısı, muhtevası ve uslûbundan, diğeri de mufessirlerin goruş, duşunce ve tavırlarından kaynaklanan iki ana sebebi bulunmaktadır.
Bunlardan birincisi: Kur'Ă‚n'ın, insan hayatının butun yonlerini ihtiva etmesi ve insan butunluğune dair bilgiler vermesi, yani Kur'Ă‚n'ın muhtevasında yer alan bilgilerin, cok yonlu ve cok gayeli, bir de bu bilgilerin, aynı zamanda cok mukemmel şekilde sunulmuş olmasıdır. Hem indiği asrın ve daha sonraki asırların realitelerine uygun kavramların secimi, hem de bu kavramlarla ifade edilen bilgilerin koordinasyonundaki mukemmellik, Kur'Ă‚n tefsîrinde farklılıklar meydana getirmiştir. Kur'Ă‚n-ı Kerim'in lĂ‚fzından kaynaklanan ihtilĂ‚flar denince de akla muteşĂ‚bih Ă‚yetler gelmektedir. MuteşĂ‚bihlik, kendi yapısı icabı, farklı anlayışları icinde barındırmakta, farklı anlayışlar da farklı yorumlara yol acmaktadır. Buna, ayrıca şunları da ilĂ‚ve edebiliriz:
Kıraat farlılığından doğan ihtilaflar; i?rap yonunden hasıl olan ihtilĂ‚flar; musemmanın tek, ismin birden fazla olması sebebiyle ihtilĂ‚f; kelimenin lugat mĂ‚nĂ‚sında dilcilerin ihtilafları; Ă‚yette ıtlĂ‚k ve takyîd ihtimalinin bulunması sebebiyle ihtilaf; Ă‚yette, hakîkat veya mecazî mĂ‚nĂ‚nın kasdedilmesi ihtimalinden doğan ihtilĂ‚f; Ă‚yetin mĂ‚nĂ‚sının umum veya husus ifade etmiş olmasından doğan ihtilĂ‚f; kelimenin zait olup olmadığından doğan ihtilĂ‚f; hukmun mensuh olup olmaması konusundaki ihtilĂ‚f; Hz. Peygamber ve seleften farklı rivĂ‚yetlerden doğan ihtilĂ‚f; Ă‚yet icerisindeki kelimelerin takdim ve te'hiri sebebiyle ihtilĂ‚f; zamirin merciinin Ă‚yette acıkca belli olmaması sebebiyle ihtilĂ‚f. (Duman 1992, 186-189; misaller icin bkz: Kırca, 39-42)
İkincisi ise: İnsandan ve insanın yapısından, goruş, duşunce ve tavırlarından kaynaklanmaktadır. Mufessirin bir insan olarak fıtrî yapısı, hususi kabiliyetleri, bilgi yoğunluğu, temayulleri, on bilgili veya on yargılı olup olmaması, idealleri, siyasî, iktisadî ve sosyal olayların kendisine olan etkisi vs. gibi sebebler, mufessirin Kur'Ă‚n'a yoneliş ve bakış acısını şekillendiren ve bir olcude tayin eden etkenlerdir. Bu etkenler de, Kur'Ă‚n tefsîrinde farklılıkları ortaya cıkartmaktadır. (Kırca, a.y.)
Şimdi de tarihî surec icinde ortaya cıkmış tefsîr ceşitlerini kısaca tanıtalım:
Tefsîrciler, otedenberi tefsîr ceşitlerini genellikle "rivĂ‚yet tefsîri" ve "dirĂ‚yet tefsîri" olmak uzere iki ana bolumde ele almışlardır. (KĂ‚fiyeci, 54; Bilmen 1973, 1/107; Sofuoğlu 1981, 263) Bunlardan birincisi Kur'Ă‚n-ı Kerim, Resûlullah'ın (s.a.s.) sunneti, Sahabe ve TĂ‚biûn sozlerine dayanan tefsîrdir. Bu kaynaklarla yapılan tefsîre "rivĂ‚yet tefsîri" denildiği gibi, "naklî tefsîr" veya "me'sûr tefsîr" de denilir.
İkincisi yani "dirĂ‚yet tefsîri" ise, Arap dili ve edebiyĂ‚tı, dinî ve felsefî ilimler ile ceşitli musbet ilimlere dayanan tefsîrdir. Bu usûl ile yapılan tefsîre de "dirĂ‚yet tefsîri" veya "rey ile tefsîr" ya da "ma'kûl tefsîr" denir.
Biz, şimdiye kadar genellikle tercih edilen bu taksimden biraz farklı bir taksim yapmak istiyoruz. Oncelikle tefsîri: 1. Mevdûî/Konulu tefsîr ve 2. Mevziî/tecziî/Ă‚yet Ă‚yet tefsîr olmak uzere ikiye ayırmak, daha sonra da bunları kendi aralarında taksime tabi tutmak istiyoruz.
1. Mevziî*/tecziî/Ă‚yet Ă‚yet tefsîr: Bu tefsîr ceşidi de kendi arasında bolumlere ayrılır: a.Tahlîlî tefsîr, b. İcmĂ‚lî tefsîr, c. MukĂ‚ren/karşılaştırmalı tefsîr.
Tahlîlî tefsîr de kendi arasında bolumlere ayrılır: a.RivĂ‚yet tefsîri, b.DirĂ‚yet tefsîri.
DirĂ‚yet tefsîri de kendi arasında iki kısma ayrılır: a.Mutlak dirĂ‚yet tefsîri. Yani hicbir goruş ile kayıtlanmamış tefsîr. b.Mukayyed dirĂ‚yet tefsîri. Belli bir goruşun hĂ‚kim olduğu tefsîr.
Mukayyed dirĂ‚yet tefsîri de kendi arasında birtakım kısımlara ayrılır:
a. Tasavvufî/Sûfî tefsîr, b. Felsefî tefsîr, c. Fıkhî tefsîr, d. Fennî tefsîr, e. Edebî-İctimaî tefsîr, f. Lugavî tefsîr, g. Tarihî tefsîr, h. Fırka tefsîrleri, ı. İlhĂ‚dî tefsîr.
Şimdi de bunlar hakkında kısaca bilgi verelim.
1. Mevziî/Tecziî/Âyet Âyet Tefsîr
Kur'Ă‚n-ı Kerim Ă‚yetlerinin, mushaf tertîbine gore Ă‚yet Ă‚yet ve sûre sûre tefsîr edilmesine Tefsîru'l-Mevziî denir. Bazıları buna teczîî (Sard, 7-9) ve taklîdî de (Fûde 1985, 45) demişlerdir. Bu ceşit tefsîrde, Ă‚yetlerin mushaftaki tertibine riĂ‚yet edilir. Her Ă‚yetin belli bir mevzii, yani yeri ve mekĂ‚nı olduğu icin bu ceşit tefsîre "mevziî tefsîr" ismi verilmiştir. Bazıları ise bu ceşit tefsîre "muselsel" (Şarkavî 1980, 106) "atomik tefsîr, geleneksel metod" (Kırca 1993, 190) isimlerini vermişlerdir
Bu ceşit tefsîrde mufessir, baştan sona mushafla birlikte ilerler. Onun bolumlerini, kısımlarını, parcalarını daha onceden tesbit ettiği metoda gore acıklamaya calışır. Âyetleri olaylarla, goruşune gore, yahut rivĂ‚yetlerle, veya soz konusu başka Ă‚yetle mefhum ve ıstılahta ortak yanı bulunan başka Ă‚yetlerin mutĂ‚lĂ‚asıyla acıklamaya calışır. Boylece tefsîr edilmek istenen Kur'Ă‚n parcasının anlamına imkĂ‚n nisbetince ışık tutmaya calışırken bu tefsîr metodlarının tumunde, yalnız soz konusu edilen Kur'Ă‚n parcasının kapsamına girdiği siyak nazar-ı itibara alınır.
Daha once de belirtildiği gibi Ă‚yet Ă‚yet yapılan bu tefsîr ceşidi tahlîlî, icmĂ‚lî ve mukĂ‚ren olmak uzere uce ayrılır.
A. Tahlîlî Tefsîr: Kur'Ă‚n Ă‚yetlerinin mushafın tertibine gore sûre sûre ve Ă‚yet Ă‚yet tefsîr edilmesidir ki, mufessir, Ă‚yetleri butun yonleriyle araştırıp hedeflerini ortaya cıkarır. (el-Kumî 1982, 16)
B. İcmĂ‚lî Tefsîr: Kur'Ă‚n Ă‚yetlerinin icmĂ‚lî olarak (kısaca) tefsîr edilmesidir. Tefsîrî tercemeye benzer. Bu ceşit tefsîrde de mushaf tertibine gore sûre sûre ve Ă‚yet Ă‚yet tefsîr yapılır. Oncelikle garib kelimelerin ve cumlelerin mĂ‚nĂ‚ları verilir, birazcık ilim sahibi olanların anlayabileceği şekilde Ă‚yetlerin hedefi zikredilir ve Ă‚yetler arası irtibat belirtilir. (el-Omerî 1986, 41)
C. MukĂ‚ren Tefsîr: Turkce olarak "karşılaştırmalı tefsîr" diyebileceğimiz bu ceşit tefsîr metodu şoyledir: Mufessir tefsîrini yapacağı Ă‚yetin tefsîri icin daha once yazılan tefsîrlere muracaat eder. Onların Ă‚yet hakkındaki goruşlerini araştırır. Mufessirlerin değişik tefsîr metodları ile yaptıkları tefsîrlerini karşılaştırır. Bu goruşler icinde itimad ettiği goruşu alır, beğenmediği goruşleri terk eder. (a.g.e., 44)
A.Tahlîlî Tefsîr
Tahlîlî tefsîr de ikiye ayrılır: 1.RivĂ‚yet tefsîri. 2.DirĂ‚yet tefsîri.
1. RivĂ‚yet Tefsîri: Kur'Ă‚n-ı Kerim, Resûlullah'ın (s.a.s.) sunneti, Sahabe ve TĂ‚biûn sozlerine dayanan tefsîrdir. Bu kaynaklarla yapılan tefsîre "rivĂ‚yet tefsîri" denildiği gibi, "naklî tefsîr" veya "me'sur tefsîr" de denilir. RivĂ‚yet tefsîrleri bize, Ă‚yetlerin mĂ‚nĂ‚larını, kırĂ‚at vecihlerini, muhkem veya muteşĂ‚bih olduklarını, nuzûl sebeplerini, nĂ‚sih ve mensûhunu bildirdiği gibi, gecmiş ummetler ve onlarla ilgili Ă‚yetler hakkında da bilgi verir. Bu tur bilgiler, daha ziyĂ‚de hadîs, siyer, megĂ‚zi ve tarih kitaplarında yer alır. Bu ceşit tefsîr, başlangıcta rivĂ‚yetle başlamış, Hz. Peygamber'den SahĂ‚beye, onlardan da TĂ‚biîlere intikĂ‚l etmiştir. Daha sonra rivĂ‚yetler toplanmış, tefsîrler tedvîn edilmiştir.
Şimdi en meşhur rivĂ‚yet tefsîrlerinin isimlerini muellifleriyle birlikte zikredelim:
1. İbn Cerîr et-Taberî, CĂ‚miu'l-BeyĂ‚n an Tefsîri'l-Kur'Ă‚n. 2. Ebu'l-Leys Semerkandî, Tefsîru Ebi'l-Leys. 3. el-VĂ‚hidî, el-Vecîz fî Tefsîri'l-Kur'Ă‚ni'l-Azîz. 4. el-Begavî, MeĂ‚limu't-Tenzîl. 5. İbn Atiyye, el-Muharraru'l-Vecîz fî Tefsîri KitĂ‚bi'l-Azîz. 6. İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'Ă‚ni'l-Azîm. 7. CelĂ‚leddin es-Suyutî, ed-Durru'l-Mensûr fi't-Tefsîr bi'l-Me'sûr.
2. DirĂ‚yet Tefsîri: DirĂ‚yet tefsîri, rivĂ‚yetlere munhasır kalmayıp Arap dili ve edebiyĂ‚tı, dinî ve felsefî ilimler ile ceşitli musbet ilimlere dayanılarak yapılan tefsîrdir. Bu kaynaklarla yapılan tefsîre de "dirĂ‚yet tefsîri" veya "rey ile tefsîr" ya da "ma'kûl tefsîr" denir. Zehebî'nin ifadesine gore re'y ile tefsîr, mufessirin, Arap sozlerini, konuşma şekillerini, Arapca lafızların mĂ‚nĂ‚larını ve delĂ‚let vecihlerini, cĂ‚hiliyye devri şiirinden yararlanarak, nuzûl sebeplerine de vĂ‚kıf olarak Kur'Ă‚n Ă‚yetlerinin nĂ‚sih ve mensûhunu ve tefsîr bilgininin muhtac bulunduğu diğer konuları bildikten sonra Kur'Ă‚n'ı ictihĂ‚d ile tefsîr etmekten ibĂ‚rettir. (ez-Zehebî, 1/255) Yani dirĂ‚yet tefsîrinde asıl bahis mevzûu olan husûs, şahsî hamûleye ve kabiliyete dayalı olarak goruş ve ictihĂ‚ddır.
Bir Ă‚yet hakkında onu acıklayan bir Ă‚yet veya bir hadîs bulunmadığında, tabiî olarak re'y ve ictihĂ‚dla tefsîr edilir. Bu durumdaki mufessirin, tefsîr usûlune gore kendisi icin şart olan ilimleri oğrenmiş olması gereklidir. Aksi takdirde, mucerred re'y ile yapacağı tefsîr, Kur'Ă‚n'a ters duşeceğinden makbûl değildir.
DirĂ‚yet tefsîri kendi arasında ikiye ayrılır: 1. Mutlak DirĂ‚yet tefsîri. 2. Mukayyed DirĂ‚yet tefsîri.
2a. Mutlak DirĂ‚yet Tefsîri: Kendisinde muayyen bir goruşun, meselĂ‚ sûfî, felsefî veya fennî goruşun hĂ‚kim olmadığı dirĂ‚yet tefsîridir. (el-Beyumî, 16) Şimdi de bu tarzda yazılmış birkac onemli mutlak dirĂ‚yet tefsîr ve mufessirlerini zikredelim: 1. Fahruddin er-Razî, MefĂ‚tîhu'l-Gayb (Tefsîr-i Kebîr). 2. KĂ‚dî Beyzavî, EnvĂ‚ru't-Tenzîl ve EsrĂ‚ru't-Te'vîl. 3. Nesefî, MedĂ‚riku't-Tenzîl ve HakĂ‚kiku't-Te'vîl. 4. Ebussuûd Efendi, İrşĂ‚du'l-Akli's-Selîm ilĂ‚ MezĂ‚ye'l-Kur'Ă‚ni'l-Kerim.
2b. Mukayyed DirĂ‚yet Tefsîri: Kendisinde muayyen bir goruşun, meselĂ‚, sûfî, felsefî, fıkhî, edebî-ictimaî goruşun hĂ‚kim olduğu tefsîrdir. Mukayyed dirĂ‚yet tefsîri kendi arasında kısımlara ayrılır. Şimdi de mukayyed dirĂ‚yet tefsîrinin bu kısımlarını kısaca acıklayalım.
a. Sûfî/Tasavvufî Tefsîr
Peygamber Efendimiz?in vefatından sonra ozellikle fetih hareketleri sırasında yeni Musluman olanların da etkisiyle dinî yaşayışta bazı farklılıklar ortaya cıkmıştır. Bu da, fert ve toplum seviyesinde kurulan dengelerde bazı değişiklikleri beraberinde getirmiş, birtakım sosyo-kulturel ve sosyo-ekonomik sebeplerin de etkisiyle ibadete fazla duşkunluk, uzlet, dunyadan uzaklaşma ve zuhd hayatı gibi davranışların on plana cıktığı gorulmuştur. Bu duşunce ve davranışlarda bulunan kişiler, insanları kendileri gibi duşunmeye ve yaşamaya teşvik etmek icin en kolay ve en kestirme yolun Kur'Ă‚n'ı, kendi anlayışları istikametinde yorumlamak olduğunu gorerek Kur'Ă‚n'a yonelmişlerdir. Neticede bu hareket, Kur'Ă‚n'da yer alan bazı ahlakî kavramları batınî bir mĂ‚nĂ‚ ile yorumlamaya calışmıştır. Boylece Kur'Ă‚n lafızlarının biri zahirî, diğeri de batınî olmak uzere iki ceşit yorumu ortaya cıkmıştır.
Tasavvuf, nazarî ve amelî olmak uzere ikiye ayrılır. Her iki kısmın goruşlerine uygun olarak iki ceşit sûfî tefsîr meydana gelmiştir. 1.Nazarî sûfî tefsîr, 2.İşĂ‚rî sûfî tefsîr.
1. Nazarî Sûfî Tefsîr: Kur'Ă‚n'ı, tetkiklerine ve felsefî goruşlerine dayandırıp, onu arzu ettikleri şekilde mĂ‚nĂ‚landırma ekolu olarak ortaya cıkmıştır. (Zehebî, 2/340; Ateş 1974, 167)
2. İşarî Sûfî Tefsîr: ZĂ‚hir mĂ‚nĂ‚sı ile bağdaştırılabilen, sulûk erbabının bilebileceği birtakım anlamlara ve işĂ‚retlere gore Kur'Ă‚n'ı tefsîr etmektir. Burada, nazarî sûfî tefsîrde olduğu gibi sûfî mufessirlerin on fikir ve yargıları yoktur. Mufessir, bulunduğu makamda icine doğan ilhĂ‚m ve işĂ‚retlerle Ă‚yetleri mĂ‚nĂ‚landırmaya calışır. Kalblerine doğan bilgiyi kapalı bir uslûp ile, remiz ve işĂ‚ret yoluyla ifade ederler. Yaptıkları tefsîrlere de tefsîr değil, işaret adını verirler. Bunun icin tasavvufî tefsîre "işarî tefsîr" adı verilir. Diğer bir ifade ile bu tefsîr, ilk anda akla gelmiyen, fakat tefekkurle, Ă‚yetin işaretinden kalbe doğan mĂ‚nĂ‚ları ihtiva eder. İşarî tefsîrler, makbûl ve makbul olmamak uzere iki gruba ayrılırlar. (Zerkanî, 1/546-556; Kayhan 1991, 92) Bazı tasavvufî tefsîrlere ornek olarak şunları zikredebiliriz:
1. et-Tusterî, Tefsîru'l-Kur'Ă‚n'i'l-Azîm; 2.Sulemî, HakĂ‚iku't-Tefsîr; 3.Muhammed el-Kuşeyrî, LetĂ‚ifu'l-İşĂ‚rĂ‚t.
b. Felsefî Tefsîr
Felsefenin İslĂ‚m dunyasında yayılıp gelişmesini muteĂ‚kıben İslĂ‚m'ın bazı itikĂ‚dî mes'elelerini felsefî yorumlarla acıklama gayretleri gorulmeye başladı. Bunun sonucunda -diğer bazı tefsîr faĂ‚liyetlerinde muşahede etmiş olduğumuz gibi- Kur'Ă‚n Ă‚yetlerinin felsefî terminoloji ile izah edilmesi gayreti ortaya cıktı. Boylece, "felsefî tefsîr" diyebileceğimiz bir anlayış belirdi. Ancak bu anlayışın taraftarları Kur'Ă‚n'ın felsefî olarak izahını ihtiva eden tam bir tefsîr yazmış değillerdir. Daha cok munferid Ă‚yetlerin felsefî yorumunu hedef alan birtakım calışmalar goze carpmaktadır. Bu calışmanın ilk orneklerini unlu filozof Kindî'de gormekteyiz. (Karlığa, Cetiner 1988, 16/198) Tefsîrle en cok ilgisi tesbit edilen İbn SinĂ‚ ise, felsefede Farabî ve İhvĂ‚n-ı SafĂ‚'yı tamamlamıştır. (Ayrıntı icin: Zehebî, 2/419-431; Turgut 1991, 289-293)
c. Fıkhî Tefsîr
Fıkhî tefsîr, Kur'Ă‚n-ı Kerim'in amel yani ibĂ‚dĂ‚t ve muamelĂ‚t yonleri ile meşgul olan, bu konu ile ilgili bulunan Ă‚yetleri acıklayan ve onlardan hukumler cıkarmaya calışan bir tefsîr koludur. Bu nevi tefsîrin gayesi, İslĂ‚m'ın ilk temel kaynağı olan Kur'Ă‚n'ın ihtiva ettiği amelî hukumleri, kĂ‚ide ve prensipleri ortaya cıkarıp onları acıklamak ve onların nasıl uygulanacaklarını gostererek, insanlara dunya ve Ă‚hiret saadetini temin etmektir. Fıkhî Tefsîr, Kur'Ă‚n'ın inzĂ‚li ile beraber başlamıştır. (Gungor 1996, 51-52) Genellikle Kur'Ă‚n-ı Kerim tefsîrlerinde az veya cok olarak, Kur'Ă‚n'ın ahkĂ‚mına taalluk eden Ă‚yetlere temĂ‚s edilir. Fakat onun sırf bu yonune temas eden mustakil fıkhî tefsîrler de yazılmıştır. (Zehebî, 2/432-473; Ebû Huzeyfe 1988, 49-52) Bu tefsîrleri de, "AhkĂ‚mu'l-Kur'Ă‚n", "Fıkhu'l-Kur'Ă‚n", "Tefsîru ÂyĂ‚ti'l-AhkĂ‚m" adları altında gormemiz mumkundur. Butun bunlar, isimleri değişik olsalar da, Kur'Ă‚n Ă‚yetlerinin fıkhî yonden yapılmış tefsîrleridir.
Fıkhî tefsîr sahasında yazılan eserlerin bazıları: 1.eş-ŞĂ‚fiî, AhkĂ‚mu'l-Kur'Ă‚n; 2.Ebû Bekir el-CassĂ‚s, AhkĂ‚mu'l-Kur'Ă‚n; 3.Ebû Bekr ibn Arabî, AhkĂ‚mu'l-Kur'Ă‚n; 4. el-Kurtubî, el-CĂ‚mi'u li AhkĂ‚mi'l-Kur'Ă‚n.
d. Fennî Tefsîr
Kur'Ă‚n'ın fennî tefsîrinde, Kur'Ă‚n'ın butun ilimleri ihtivĂ‚ ettiği esası, ağırlık noktasını teşkil eder. Bu yolu benimseyen kimselerin nazarında Kur'Ă‚n, dinî itikadî ilimleri ihtivĂ‚ etmekle beraber, onun diğer ceşitli ilimleri de kapsadığı fikri revac bulur. Kur'Ă‚n'ın dinî ilimler dışındaki tecrubî ilimlerle olan munasebeti, onlara olan tesiri, insanları onları oğrenmeye teşviki gunumuzde yeni ortaya cıkmış değildir. İslĂ‚m'ın ilk devirlerinden beri bu fikirleri savunanlar hep var olmuş ve bu konuda risĂ‚le, kitap ve tefsîrler yazılmıştır. Her zaman ve her yerde meydana gelen bir hareketin tasvipkĂ‚rları bulunduğu gibi, o hareketi benimsemeyen hattĂ‚ ona mahĂ‚lefet eden cereyanlar da meydana gelir. Fennî tefsîr hareketi de bazı mutekaddimîn ve muteahhirîn tarafından makbul gorulmemiş ve tenkide uğramıştır. (Ayduz 2000, 67-100)
e. Edebî-İctimaî Tefsîr
1. İctimaî Tefsîr: Asrımızda yeni bir tefsîr tarzı olarak kabul edilen ekolun en belirgin ozelliği, Onun ictimaî sahaya bakan yanlarını one cıkararak, hidĂ‚yet gayeli tefsîre konu edilmesidir. Kur'Ă‚n, toplum icin inmiştir. Bu yuzden tefsîr edilirken, cağın ictimaî problemleri Kur'Ă‚n Ă‚yetlerinin ışığında cozume bağlanmalıdır. Yani tefsîrin konusu insan, insanın hidĂ‚yeti, ictimaî meseleler olmalıdır. Bu eğilime "İctimaî Tefsîr Ekolu" denilmesinin nedeni budur. Bu eğilime mensup olanlara gore onceki tefsîrler, fantazi turunden bazı konuları one cıkarmış hayattan uzak tefsîrlerdir. Kimi isrĂ‚iliyyĂ‚ta dalarken, kimi dil kuralları uzerinde durmuştur. Kimi de mezhebî kavgalar ve nazarî catışmalarla doludur. Halbuki tefsîr, Musluman'ın gunluk hayatını ilgilendiren meseleleri ele almalıdır. (Şimşek 1995, 36) Cunku, Kur'Ă‚n'da yer alan bilgilerin onemli bir bolumu insanın insanla olan ilişkilerine, bir başka ifade ile fert-toplum ilişkilerine aittir. Nitekim Kur'Ă‚n'da insanın sosyal yapısından, aile nizamından, evlenme ve boşanmadan, muhtaclara yardımdan, miras ve ozel mulkiyetten, kabileler ve milletlerarası ilişkilerden ve farklılıklardan, yonetim biciminin dayandığı kurallardan, savaş ve barıştan ve daha pek cok sosyal konulardan bahsedildiği gorulmektedir.
Tasvip edilen ve edilmeyen yonleriyle ilim cevrelerinde tahlile tĂ‚bi tutulan bu tefsîr hareketinin mumessili Muhammed Abduh'tur. Daha sonra Reşid Rıza, Mustafa el-Meraği, Seyyid Kutub, Said Havva ve Mevdudî gelmektedir. (Ayrıntılı bilgi icin: Zehebî, 2/547-609; Ebû Huzeyfe, 56-62)
2. Edebî Tefsîr: Edebî tefsîre yonelenler, Kur'Ă‚n'ın belĂ‚gat, muhteva zenginliği, ihtiva ettiği esasların insanlığa yetmesi, gaybî haberler ihtiva etmesi, daima yeni kalması, Hz. Peygamber'in arzusuna gore değil de, Cenab-ı Allah'ın takdirine gore gelmesi gibi konuları ele alırlar. Ayrıca Kur'Ă‚n'ın dil ve uslûbuyla birlikte, inişini, Mushaf hĂ‚linde toplanmasını ve tabiat ilimlerini ilgilendiren yanlarını da mevzu edinirler. Buna Kur'Ă‚n'ın i'cĂ‚zını, yani az lafızla cok mĂ‚nĂ‚ ifade etmesini de ilave edebiliriz. Kur'Ă‚n'ın i'cĂ‚z yonu uzerinde duranlar, daha ziyade onun belagatı, dil ve uslûbu uzerinde yoğunlaşmışlardır.
__________________
Tefsir Ekolleri
Dini Bilgiler0 Mesaj
●23 Görüntüleme