İbadetler icinde ilk once farz kılınan namazdır. Namaz imanın alÂmeti, Mu’min’in nuru ve miracıdır. Namaz kılan kul, Allah TeÂlÂ'nın huzurundadır. Namaz dinin hayatıdı, Namaz cennetin anahtarıdır.
Peygamber Efendimiz (sav) “Kim ki namazı kılarsa dinin direğini dikmiş olur. Kim ki namazı terk ederse dinin direğini yıkmış olur” buyurdu. Kainatta en yuksek hakikat imandır. İmandan sonra da namaz gelir. Allah (cc) Kur’an’da yuzden fazla yerde namazı emretmiştir. Hz. Rasulullah (sav) Efendimiz İslam’ın beş şartını sayarken kelime-i şehadet’ten yani imandan sonra namazı zikretmiştir. (hud 114.)

Eğer ki namazdan daha onemli bir ibadet olsaydı Allah TeÂl (cc) ondan bahseder ve meleklerini de o ibadetle sorumlu tutardı. Oysa Hz. Peygamber’in (sav) bildirdiğine gore yaratıldıkları gunden beri Allah’ın buyukluğu karşısında kimi rukûda, kimi secdede ve kimi de kıyamda ibadet eden melekler vardır. İslam’ın temel şartlarından biri namazdır. Kelime-i Şehadet’ten sonra İslÂm’ın en onemli ruknu namazdır. Bir gun Rasulullah (sav) Efendimiz’in yanında namazdan bahsedilince şoyle buyurdu: “Her kim onu korursa, o kendisi icin kıyamet gunun de bir nur, mahşerde kendisine cennetin yolunu gosteren bir rehber ve buyuk bir kurtuluş vesilesi olur. Ama kim ona devam etmezse, onun icin ne nur, ne rehber, ve ne de kurtuluş vesilesi olur. O kişi kıyamet gununde, Karun’la, Firavun’la, Haman’la ve Umeyye bin Halef’le beraber cehennemin en kotu yerinde olur” (Musned: 6587, 2/574)

Cenab-ı Allah alemleri yaratmadan evvel ruhlarımızı yaratmış ve Kur'an-ı Kerim'deki Ayetinde bildirdiği ''Ben sizin rabbiniz değil miyim?'' sorusuna insanların ruhları ''Bela'', yani ''Evet Rabbimizsin'' diyerek cevap vermiş ve secdeye kapanmışlardır. Boylelikle ruhlarımızın ilk ibadeti Allah TeÂlÂ'ya secde ederek başlamıştır. Secde, sadece namazda bulunan bir ibadettir. Namaz, bu nedenle kulu Allah TeÂlÂ'nın rahmetine ulaştıran en faziletli ibadettir. Meleklerin ve cinlerin ilk imtihanı Oruc’la, Zekat’la, Hac’la ve Allah yolunda Cihat’la olmadı, onların imtihanı bir bedele mÂl olmayan “secde” ile emredilmeleri oldu.

Bunca mahlukatın icinde şeytan nefsine cok ağır gelen bir emirde olsa dişini sıkıp sabretmedi ve itaatsizliğinin sebebi olarak cennetten kovuldu. Allah bizi boyle durumlara duşmekten muhafaza etsin. Cebrail (as) vahyin geldiği ilk gunlerde Peygamber Efendimiz (sav)’e abdest almayı ve namaz kılmayı oğretti. Allah TeÂlÂ, Rasulu’nun gonlune hoş edecek bir ibadeti emretmekle O’nu sevindirmiş ve yuzunu guldurmuştu. Âlemlerin Efendisi (sav), buyuk bir sevinc icinde evine dondu. Allah’ın kendisine olan buyuk ikramını zevcesine haber verdi ve ona da abdest alıp namaz kılmayı oğretti. (Hz. Muhammed Mustafa (sav) 1, 228)
Namaz, dinin direği, muminlerin miracıdır. Hz. Peygamber (sav) namaz icin: “Gozumun nuru” buyurdular.
Namaz, amellerin en faziletlisi olarak bildirilmiştir. İbni Mes’ud (ra) şoyle dedi: Rasulullah (sav)’e:
– Hangi ameller daha faziletlidir? diye sordum.
– “Vaktinde kılınan namaz” buyurdu. (Riyazu’s- Salihin No: 1076)
İmandan sonra en onemli amel namazdır. Namazı kılmayan ve onemsemeyen bir kimsenin Allah’ın diğer emirlerine ve yasaklarına saygılı olması beklenilemez. Kur’an’ın namazı emreden bircok Âyetinin yanında Peygamber Efendimiz’in namaz konusundaki sayısız hadisleri de bu gerceği ortaya koymaktadır.
Bu hadiste de dikkatimizi cekmesi gereken en onemli husus, namazın vaktinde kılınmasıdır. Cunku vakti cıktıktan sonra kılınan veya kazaya kalan namazın fazileti ve sevabı eksilir.

Bundan dolayı sebepsiz yere namazların vaktini geciktirmek, veya olağanustu bir mazeret olmadıkca kazaya bırakmak caiz değildir. Alimlerimizin namaz uzerinde hassasiyetle durmalarının sebebi, bu ibadetin butun amelleri ve hayırları kapsayıcı bir ozellik taşımasındandır. (Riyazu’s- Salihin, 5, 252) Namaz, ergenlik cağına girmiş akıllı her Musluman’a farz olan bir ibadettir. Namaz kılmanın maddi ve manevi bir cok faydası mevcuttur. Ancak biz muslumanlar olarak namazı ve Allah Teala’nın diğer emirlerini faydası olduğu icin değil Rabbimiz (cc) emrettiği icin yaparız. Bu ibadetlerimizin karşılığını da yanlızca Allah Teala’dan bekleriz.Namazı terk etmek, kılmamak cok buyuk gunahtır. Hz. Peygamber (sav): “Kıyamet gununde kulun hesaba cekileceği ilk ameli onun namazıdır.” (Riyazu’s- Salihin No: 1083)

Atalarımızda “Kıl beşi, kurtar başı” demişlerdir. Namazını hakkıyla kılana Allah’ın rahmeti ve affı vardır. Namaz insanın maddi ve manevi temizliğine vesile olmaktadır. Ayet-i kerimede: “Muhakkak ki, namaz, hayÂsızlıktan ve kotulukten alıkoyar.” (Ankebût 29/ 45) Bu okuduğumuz ayet-i kerimenin mealinde de belirtildiği gibi namazı hakkıyla kılan ve namazda Allah Teala’nın huzurunda olduğunu bilen kimsenin gunah işlemesi oldukca zordur. Sonuc olarak Namaz kılan Musluman Rabbimizin merhametine mazhar olacağından da kotuluklerden uzak kalacaktır. Namaz, insanların durust olması ve kotuluklerden uzaklaştırılması icin en etkili ilactır. Zira Namazı duzgun olanın diğer amelleri de duzgun olur…

İcinizden “Ama hocam cok yakından tanıdığım bir arkadaşım var, namaz kılıyor ama butun kotulukleri yapıyor” diyebilirsiniz.Demek ki O insan namaza kalıbıyla geliyor da, kalbiyle gelemiyor. Kalbiyle dukkÂnda, evde veya bir dalaverenin peşindedir. Ondan dolayı namaz o insana faydalı olmuyor. Alimlerimiz “Kılınan namaz, eğer ki kotulukten alıkoymuyorsa, o namaz Allah’ın razı olduğu bir namaz değildir. Ve o namaz, kişinin Allah’a yaklaşmasına değil, ancak kulun Allah’tan uzaklaşmasına sebep olur” demişlerdir.

MÂnevî zenginlikleri elde etmenin ilk şartı, namazda ciddi ve istikrarlı olmaktır. Nitekim Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de:“Namaz muminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır” buyurmaktadır. (Nisa 4/ 103)

Hikmetine ve onemine binaen Âdem (as)’dan itibaren butun inananlar namaz kılmakla emir olunmuştur. Musluman bir insan "Dinde zorlama yok, ben namaz kılmam” diyemez. “Din de zorlama yoktur” hukmu başka dinde olan kimselere zorla İslam’ı kabul ettirme anlamındadır. Zira, iman gonul ve kalp işidir, insanların kalp ve gonullerine baskı ile zorlama ile bir şeyi kabul ettiremezsin. Baskı ile ancak o insanları iki yuzlu, munafık yaparsınız, gercek iman ancak severek ve isteyerek gercekleşir. Mesela bir Alman vatandaşını zorla Turk vatandaşı yapmak, sonrada Turk kanunlarına onu uymaya zorlamak haksızlık ve hukuksuzluk olur. Ama bu vatandaş kendi ozgur iradesi ile Turk vatandaşlığına gecip Turkiye’ye yerleşirse o zaman Turk kanunlarına riayet etmek mecburiyetindedir. Kimse kalkıpta “ben falanca ulkenin vatandaş olurum, ama onların kanunlarına uymam” diyemez.

Bir kimse severek ve isteyerek Musluman olduktan sonra Muslumanlığın emir ve yasaklarını yerine getirmek zorundadır. Merhum Necip fazıl bu soz icin şoyle der; “Din de zorlama yok,insan hurdur elbette… İster dunya da pişer,isterse ahirette…” Tıpkı demin ki verdiğimiz ornekte olduğu gibi “Musluman’ım ama faiz yerim, zina yaparım, kumar oynarım, namaz da kılmam, din de zorlama yok, kimse bana karışamaz” demek, tıpkı “Turk vatandaşıyım, ama Turk kanunlarını takmam kimse de bana ceza veremez” demek gibidir ki, bu da gercekten ahmaklık olur.

İslÂm toplumunun bozulmasının başlangıcı namazı aksatmakla, terk etmekle başlıyor. Sonra nefsin arzu ve isteklerinin arkası kesilmiyor. “Nicin namaz?” Sorusuna Rabbimiz cevap veriyor: Muhakkak ki, namaz, hayÂsızlıktan ve kotulukten alıkoyar. (Ankebût 29/ 45) Namazı eda etmek itaat; terk etmek ise isyandır. Muminler her hal ve şartta namazlarını kılmakla mukelleftirler. Kur’an-ı Kerim’de namazı terk edenlerin ahiretteki durumları şu şekilde haber verilir: “Nihayet onların peşinden oyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yuzden ileride sapıklıklarının cezasını cekecekler”(Meryem 19/ 59) Ayet, namazı terk etmenin buyuk gunahlardan biri olduğunu ve boyle bir kimsenin Allah tarafından cezalandırılacağını haber veriyor. Cunku namaz kılmamak ve nefislerin arzusuna uymak sapıklık ceşitlerinden biridir.

İyi terbiye edilmemiş bir nefis insanı coğu kere kotuluk ve cirkinliklere, şehevî ve hayvÂnî duygulara uymaya yoneltir. Bu sebeple nefsin arzu ve isteklerine boyun eğmemek, dinimizin oncelikle uzerinde durduğu terbiye unsurlarının başında gelir. “Ancak tovbe eden, inanan ve iyi iş yapanlar, onlar cennete girecekler ve hic haksızlığa uğratılmayacaklardır.” (Meryem 19/ 60) Burada şuna dikkat etmemiz lazım; İnsan ibadetlerini ihmal etmiş, nefsinin arzularına uymuş olsa bile, hatasını anladığı anda Allah’a yonelip tovbe ederse, Allah, kullarının samimiyetle yapmış oldukları bu tovbeleri kabul eder ve hicbir kuluna en ufak bir haksızlık dahi yapmaz. (Riyazu’s- Salihin, 3, 243- 244)

“Kim bir namazı unutursa, onu hatırladığında hemen kılsın; onun bundan başka keffÂreti yoktur.” (Muslim, MesÂcid, 314) bu hadisin beyanına dikkat edilmezse, dağ gibi yığılacak namaz borcları, neticede kulu Âhiret perişanlığına mustehak eder. (İslÂm İman İbadet, 260) Namaz, mu’minin miracıdır. Kulluk vazifesinin en muhim olanlarındandır. Duşmanla savaş esnasında dahi terk edilmez. Allah (cc), kendisine secde edenlerin gunahlarını affeder cunku Hz. Peygamber (sav) “Namaz kılan kişi buyuk gunahlardan sakındığı zaman, bir vakit namazından, diğer vakit namazına, cuma namazından haftaya cumaya kadar, Ramazan’dan diğer Ramazan’a kadar, aralarındaki gunah ve kotulukleri ortulur” buyurmuştur. (Muslim taharet:5)

Namaz konusunda şu hususu da hic unutmamalıyız. Allah Rasulu (sav) mubarek dillerinde kelimeleri tam telaffuz edemeyecek derecede hastalığı ağırlaşıp son nefeslerini vermek uzere olduğu anda dahî tekrarladığı: “Namaza, aman namaza dikkat ediniz!” nasihatı… İşte bu nasihata kulak verip namazın hakikatini idrak eden Mu’minler, onu gozlerinin nuru hÂline getirirler. Namaza durduklarında bu fÂnî Âlemden sıyrılıp ruhaniyete burunur, ilÂhî vuslat tecellilerine nail olurlar. (İslÂm İman İbadet, 265)

Allah dostlarından birisi abdest almaya gidince rengi değişirdi.

Onu goren birisi “sana ne oluyor? Abdest almaya başladığında halin değişiyor” dediğinde şoyle cevap verdi: “Ben kimin karşısında durmaya gittiğimi cok iyi biliyorum” İslamın dorduncu halifesi Hz. Ali (ra) namaz icin kalktığında yuzunun rengi değişir ayağı sendelerdi. Ona “sana ne oluyor” diye sordular. “Vallahi! Cok ağır bir emaneti eda vakti gelmiştir. Onu Allah (cc) goklere ve dağlara teklif etti de onlar kabul etmediler. Ben bu emaneti yuklendim..” Kıldığımız namazlar O buyuklerin kıldıkları namazların neresinde… Unutmayalım ki yaptığımız her eylemin ahirette bir karşılığı vardır. Bazı namazlarımız Allah katında kabul edilmez, bazı namazlar Allah’ın (cc) ofkesini kazandırır, bazı namazların beden eğitiminden başka bir faydası yoktur. Bazı namazlarımızda Allah katında kabul gorur ve bizi O’nun katında Muttaki yapar. Onemli olan Allah’ın (cc) beğenisini kazanacak bir namaz kılmamızdır… Namazda eller kulaklara goturulerek alınan tekbir, Allah’tan başka her şeyin arkaya atılıp, doğrudan Allah’a yonelmenin bir ifadesidir. Peygamber Efendimiz (sav) :

“Kul namazda başka şeylere yonelmedikce Allah (cc) yuzunu kulunun yuzune cevirir.” Buyuruyor. (buhari) Gonul ehli olan Allah dostları, namazdan uzak olanları îkÂz sadedinde şoyle buyurur:“Mal, mulk ve servetin cokluğundan gaflete duşup namaza yanaşmayanlar, KÂrûn’la haşrolacaklar; saltanat ve idÂreden dolayı yanaşmayanlar, Firavun’la haşrolacaklar; yuksek devlet memurluğundan oturu yanaşmayanlar, HÂmÂn ile haşrolacaklar; ticÂret ve kazanctan dolayı yanaşmayanlar da Peygamber duşmanı olan Ubey bin Halef ile haşrolacaklardır…”

İnsanoğlu, imtihan icin geldiği bu gurbet diyÂrından ayrılırken, ebedî bir Âlemin kapısından iceri girmektedir. Ancak o Âlemin iki kapısı vardır ki, biri husrÂn yurduna diğeri saÂdet yurduna cıkar. Kulun hangi kapıdan gececeği ise, onun butun bir omrunun sonunda ki “son nefesi‟ belirler.
Bu bakımdan omrumuzun her Ânı, son nefes endişe ve heyecanı icinde olgunlaşmış bir guzellik ile gecmelidir ki, o an, saÂdete cıkan kapıdan ebediyet Âlemine kanat acabilelim. Onun icin bu fÂnî olan dunya hayÂtımızda Allah’ın (cc) emir ve yasaklarına riayet ederek son nefes husûsunda dikkatli ve uyanık olmak zorundayız. Gercekten de Âhiretteki hÂlimizin ne olacağına dÂir ilk ve net işÃ‚ret, son nefesteki hÂlimizde ortaya cıkmaktadır. Guzel bir kul olarak bu fÂnî Âleme ved edebilmek icin sayılı olan nefesleri son nefese hazırlamak mecburiyetindeyiz. Hadîs-i şerîfte buyrulur:“Kişi yaşadığı hÂl uzere olur ve olduğu hÂl uzere haşrolunur.” (MunÂvî, Feyzu‟l-Kadîr Şerhu‟l-CÂmii‟s-Sağîr, V, 663)

Beş vakit namazlarını eda etmeyenlerin son nefeste imanlarını muhafaza etmesi cok zordur.

Cunku gunluk hayatımızda Allah’ı anmazsak, gunde beş vakit namaz kılmazsak, rabbimizi bu kolay ve rahat zamanımızda aklımıza getirmezsek o zorlu olum anında mı hatırlayacağız boyle bir şey eşyanın tabiatına aykırı olduğu gibi insanın fıtratına da ters duşuyor. Rabbimiz bize şimdi nasip etmediği gibi o zamanda nasip etmeyecektir. “Her kim Rahman'ın zikrinden yuz cevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostu olur. Şuphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan cıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. Nihayet kıyamet gunu bize gelince, arkadaşı olan şeytana: "Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki mesafe kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kotu arkadaşmışsın!" der. Onlara: "Bugun pişmanlık duymanız size hicbir fayda sağlamayacaktır. Cunku siz kendi nefsinizin emirlerine uyarak nefsinize zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız." denir.”(Zuhruf 36/39)

Bir başka Âyette ise cehennemdekilere Sizi buraya sokan nedir? diye sorulduğunda onların: Biz namaz kılanlardan değildik. (Muddessir 74/ 42) diyecekleri ifade edilir. Rabbimiz bizi uyarıyor: “Ey insanlar! Allah’ın va’di gercektir, sakın dunya hayatı sizi aldatmasın.” (FÂtır 35/ 5) “Ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın.” (FÂtır 35/ 5) Allah’ın va’di ebedi olarak kalacağımız Âhiret alemi ve oradaki ceza ile mukÂfattır. Bu sebepten dolayı İnsan, bu dunyada “gunumu gun edeyim de yarın ne olursa olsun” deme umursamazlığı icinde olamaz. Akıllı insan, bu dunyaya dalıp uhrevî vazifelerini unutmaz; dunya icin Âhiretini feda etmez; şeytanın hile ve tuzaklarına kapılmaz; “nasıl olsa Allah mağfiret sahibidir, rahmeti sonsuzdur” diyerek gunahlara, ahlÂksızlıklara ve duşukluklere dalamaz. Allah TeÂl bizleri bu konuda uyarmaktadır. (Riyazu’s- Salihin, 3, 179)

Sizi dunya ve ahiretinizi kurtaracak bir seferberliğe Namazlarınızı kılmaya cağırıyoruz. Kılıyorsanız dort elle sarılmaya hic kazaya bırakmamaya, hic kazaya bırakmıyorsanız da huşûyu keşfetmeye calışmalım. Şuphesiz ki hamd Allah’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ister ve O’ndan af dileriz. Nefislerimizin ve amellerimizin kotuluklerinden O’na sığınırız. Allah kime hidayet ederse onu saptıracak kimse yoktur; kimi saptırırsa onu da hidayete getirecek kimse yoktur.
__________________