İnsanoğlu başına bir hastalık ya da musibet geldiğinde hemen ‘Niye ben?’ ya da ‘Yine mi ben?’ der. Başına gelenlerin Rabb’inden değil, belki nefsinden geldiğini unutuverir. O halde bir hastalık ve musibet karşısında kulun duruşunun nasıl olması gerektiğine bakmakta fayda var.
Hayatı butun guzelliği ve neşesiyle yaşarken, acaba huzur ve sağlığının bir gun elinden gideceğini hic duşunmuş muydu? Kendisine bir omur bicildiğinin, nefes aldığı surece başına bir takım olumsuzluklar da geleceğinin farkında mıydı? Kim bilir! Derken kadın bir gun hic beklemediği bir zamanda ve ustelik her şey yolundayken cok sevdiği eşinin hasta olduğunu oğrendi. Eşinin kanser olabileceğini soylemişti doktor. O anda adeta dunya başına yıkılmıştı. Bir yandan detaylı tetkikler yapılırken, bir yandan, eşindeki belirtileri duşunuyordu. İnternetten hastalığa dair bir şeyler oğrenmeye calışıyor, okudukca ağlıyor, ağladıkca daha da derin bir boşluk onu icine cekiyordu. Detaylı tetkiklerin ardından kucuk şeyler dışında eşinin sağlıklı olduğu teşhisi konuldu. Sonuc tam tersi de olabilirdi. Bu misalde değişmeyen şey ise hasta olabileceğimiz gerceği ile coğumuzun yakasını kurtaramadığı perişan olma ve ‘Niye biz?’ hali. Oyleyse bir insanın başına musibet, bela ya da hastalık geldiğinde tavrının nasıl olması gerektiği uzerinde durmak gerekiyor.
Bir yaprağın dalından duşmesine varıncaya kadar kainatta cereyan eden butun hadiseler gibi musibet, afet, hastalık ve bel gibi maruz kaldığımız sıkıntıların arkasında Musebbibu’l-Esbab olan Cenab-ı Allah’ın kudret elinin olduğu Âşikar. Cunku cuz’î-kullî hicbir hadise, Rabbin izni ve emri dışında meydana gelmiyor. İlahiyatcı-yazar Mustafa Yılmaz, başımıza gelenlerin feraset ve metanetle değerlendirilememesini hadiselere dar bir perspektiften bakılmasına bağlıyor. Oysa Cenab-ı Hak hadiselerin evveline, Âhirine, ic ve dış yuzlerine birden bakıp birden goruyor. Ona gore musibet zannettiğimiz nice şeyler haddizÂtında bizim icin birer bel değil, belki birer lutuf hukmunde.

‘Size bir musibet geldiyse bilin ki bu nefsinizdendir’

Başımıza gelen uzucu hadiselerin ilk olarak kendi gunahlarımız sebebiyle geldiğini duşunmenin onemine dikkat cekiyor Dr. Mustafa Yılmaz. CenÂb-ı Hakk’ın Kur’an-ı Kerim’de yer alan, “Eğer size bir musibet geldiyse bilin ki bu nefsinizdendir. Eğer bir hayır isabet ettiyse bilin ki bu da Allah’tandır.” beyanını hatırlatıyor. Yılmaz, insanın bu doğrultuda nefis muhasebesi yapması gerektiğini soyluyor. Bir de başına gelen musibetlerin sebebini dışarıda arayan ya da bir başkasına bağlayanlar var ki bu tamamen bir aldanma olmalı. Bu tutum problemlere cozum olmak bir yana, cozumu geciktirmekten başka bir işe de yaramaz. Hz. Omer’in işaret buyurduğu gibi her fert kendini kontrol etmeli ve ‘‘Başıma gelen bu belÂ, acaba hangi gunahım sebebiyle geldi?’’ demeyi oğrenmeli.


Her musibete karşı ‘İnn lillah ve inn ileyhi rÂciûn’diyebilmeli

Başımıza gelen musibet ya da hastalıklar hususunda bakış acımızı belirleyen bir diğer husus da Rabbimize gerektiği olcude teveccuh edemediğimiz gerceği. Allah’ın bize verdiği her turlu nimetin, malın, mulkun, evladın ve bulundurduğu yerin hakkını veremeyip bir de ustune şukursuz davranınca musibetlerin uzerimize gelmesi kacınılmaz oluyor. Başına musibet gelen insan bir an bile olsun isyana kapılmadan, salim bir duşunceyle, gelen her sıkıntının Rabbine karşı şikÂyet değil aksine hamd ve minnet duygularıyla dopdolu olmalı. Mustafa Yılmaz bunu bir hadisle anlatıyor. Efendimizin sadık yÂrenlerinden Abdullah İbni Abbas Hazretleri şoyle bir hadis-i şerif nakleder: “Her kim bir musibete uğradığında istirca’da bulunur yani ‘İnn lillahi ve inn ileyhi rÂciûn / Biz Allah’a aidiz ve ona doneceğiz’ demek suretiyle Rabbine yonelir ve sığınırsa Allah, o musibetten kaynaklanan yarayı sarıp sarmalar. O kişiye guzel bir akıbet hazırlar. O musibeti izale buyurup onun yerine cok uygun ve kulunun da hoşnut olacağı şartlar yaratır.” (TaberÂnî, Mu’cemu’l Kebir, 12/255) Hadiste nakledilen ifade, “Sabırlılar o kimselerdir ki başlarına musîbet geldiğinde, ‘Biz Allah’a Âidiz ve vakti geldiğinde elbette O’na doneceğiz’ derler.” mealindeki Bakara Suresi’nin 156. ayetinde de zikrediliyor.


‘Sen benden razıysan cektiğim belalara hic aldırmam’

Musibetler karşısında başta Nebiler Serveri (sas) olmak uzere bircok peygamber, sahabe ve veli zatların da duruşu biz kullara ornek olacak nitelikte. İnsanlığın İftihar Tablosu, bilhassa Mekke doneminde cok buyuk musibetlerle karşı karşıya kalır. Kavmi tarafından yalanlanır, işkencelere maruz bırakılır, olumle tehdit edilir ve hatta kendisine komplolar kurulur. Diğer taraftan, kendisinin, ailesinin guzîde fertlerinin ve ashab-ı kiramın esaretten işkenceye, hastalıktan olume kadar pek cok imtihanına şahit olur. Fakat Rehber-i Ekmel Efendimiz, hicbir zaman kaderi tenkit anlamına gelebilecek bir şikÂyette bulunmaz. Belki cok incindiği anlarda MevlÂ-yı MuteÂl’e hÂlini arz ederek O’nun rahmetine sığınır. Bir umitle gittiği Taif’ten taşlanarak kovulunca, CenÂb-ı Hakk’a el acarak soylediği sozler hem pek hazin hem de kulluk ÂdÂbı adına ibret alınacak bir ornek: “Allah’ım, gucsuzluğumu, zaafımı ve insanlar nazarında hakir gorulmemi Sana şikÂyet ediyorum. Ya Erhamerrahimîn! Sen hor ve hakir gorulen bicarelerin Rabbisin; benim de Rabbimsin.. beni kime bırakıyorsun? Kotu sozlu, kotu yuzlu, uzak kimselere mi; yoksa işime mudahil duşmana mı? Eğer bana karşı gazabın yoksa Sen, benden razıysan, cektiğim bel ve mihnetlere hic aldırmam. Uzerime coken bu musibet ve eziyet, şayet Senin gazabından ileri gelmiyorsa, buna gonulden tahammul ederim. Ancak afiyetin arzu edilecek şekilde daha ferah-feza ve daha geniştir.”

‘Vardır bunda da bir hayır’ demek en etkili cozum


Burcu Almaz (Psikolog):

İnsanoğlu genelde kaderci yaklaşım dediğimiz bir tarzda sorunlara yaklaşıyor. Yani ‘Ne yapayım başıma gelmiş cekmek zorundayım ama niye ben?’diyor. Biz bunun yerine ‘Her şerde bir iyilik-hayır vardır’ şeklinde duşunmeleri icin telkinde bulunuyoruz. Yani insanın başına bir kotuluk-felaket gelmiş olabilir, fakat bu son değil. Buradan da cıkarılması gereken bir ders olduğuna inanmak onemli. Cozum surecinde ise soruna odaklanmak kişiye olumsuz bakış acısı kazandırır. Bu sebeple sorunun cozumune odaklanmayı başarmak kolay olmasa da, ilk etapta musibet olarak algılanan hadisenin ustesinden gelmeye yardımcı olur. Yani ‘Niye boyle oldu, benim başıma niye boyle şeyler geldi?’ yerine ‘Başıma boyle kotu bir durum gelmiş olabilir ama ben bundan en az zararla nasıl kurtulurum, nasıl cozum yolları uretebilirim, belki de bu bana nasıl bir deneyim kazandırabilir?’ duşuncesi hakim olur. Kişinin zararını en aza indirgeyerek sorunu cozmesi cok onemli. Cunku kişide zarar ne kadar fazla olursa sorunun yıpratıcılığı ve kalıcılığı o kadar fazla olur.

__________________