ZekÂt, Allah rızası icin yapılan iyilik veya verilen şey, sadaka insanın malından sırf Allah rızası icin muhtac olanlara temlik edilmek uzere cıkardığı bir vergi turu anlamında bir fıkıh terimi. ZekÂta, mu'minlerin Allah'ın emirlerine uymadaki sadakatlarini gosterdiği icin "sadaka" da denilmiştir. Coğulu sadakÂt'tır. Sadaka kavramında uc temel ozelliğin bulunması gerekir: İhtiyac, mulkiyetin nakli ve temlîkin Allah icin olması.

Sadaka, yukumlunun durumuna gore farz, vacib veya nÂfile hukmunde olur. Sadakanın farz olan kısmı zekÂttan ibaret olup; tarım urunlerinin zekÂtı olan oşru; hayvanların, ticaret mallarının, altın, gumuş ve diğer nakit paraların zekÂtı ile, define ve madenlerin zekÂtını kapsamına alır. ZekÂt verileceği yerleri belirleyen Âyetteki "sadakÂt" coğul olarak butun bu ceşitleri kapsar. "ZekÂtlar; ancak, yoksulların, miskinlerin, zekÂt tahsili işinde calışanların, kalpleri İslÂm'a ısındırılmak istenenlerin, kolelerin, borcluların, Allah yolunda cihad edenlerin ve yolcuların hakkıdır. Bu, Allah tarafından farz kılınmıştır" (et-Tevbe, 9/60).

Bu Âyetlerde de zekÂtın farz olan bu ceşidi yer alır: "Namazı kılın, zekÂtı verin" (el-Bakara, 2/43); "Mu'minlerin mallarından zekÂt al ki, onları temizleyip mallarını coğaltasın" (et-Tevbe, 9/103); "Hasat gunu urunun hakkını odeyin" (el-En'Âm, 6/141). Hz. Peygamber'in ceşitli hadislerinde farz olan zekÂt emredilmiştir: "İslÂm beş temel uzerine kurulmuştur. Bunlardan birisi de zekÂt vermektir" (BuhÂrî, İmÂn, 1, 2; Tefsîru Sure, 2/30; Muslim, İmÂn, 19-22; Tirmizi, İmÂn, 3; NesÂî, İmÂn,13). Diğer yandan Hz. Muhammed (s.a.s), Muaz b. Cebel (r.a)'i Yemen'e vali olarak gonderirken kendisine şoyle buyurmuştur:

"Onlara bildir ki, Allah TeÂl kendilerine zekÂtı farz kılmıştır. Zekatı oranın zenginlerinden al, yoksullarına ver" (BuhÂrî, ZekÂt, l; Tevhîd, 1; Ebû DÂvud, ZekÂt, 5; NesÂî, ZekÂt, 46; İbn MÂce, ZekÂt, 1).

Diğer yandan zekÂtın farz oluşu uzerinde butun muctehitler goruş birliği icindedir. Ashab-ı KirÂm zekÂt vermeyenlerle savaşılması gerektiği konusunda ittifak etmiştir. ZekÂtın farz olduğunu inkÂr eden kimse dinden cıkar (ZekÂt icin bk. Hamdi Donduren, Delilleriyle İslÂm İlmihali, İstanbul 1991, s. 483-550).

Fıtır sadakası vacib hukmunde bir sadaka turudur. Bu, Ramazan ayının sonuna yetişen ve aslî ihtiyaclarının dışında en az nisap miktarı bir mala mÂlik bulunan her hur muslumanın yoksullara vermesi gereken bir sadakadır. Buna kısaca, "fitre" denir ki, fıtrat sadakası, yani sevap icin verilen yaratılış atıyyesi anlamına gelir. Abdullah b. Abbas (r.anhumÂ)'dan rivÂyete gore şoyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.s) orucluları gereksiz ve cirkin sozlerden arındırmak ve yoksullara yiyecek sağlamak icin fitreyi farz kılmıştır. Fitreyi kim bayram namazından once oderse, bu makbul bir zekÂt, kim de namazdan sonra oderse, herhangi bir sadaka olur" (BuhÂrî, ZekÂt, 70, 71, 77; Muslim, ZekÂt, 12, 13, 16; Ebu DÂvud, ZekÂt, 18, 20; NesÂi, Zekat, 31, 33; İbn Mace, Zekat, 21).

Ebu Said el-Hudrî (r.a)'den rivayet edilen bir hadiste fitre verilebilecek maddeler ve miktarları şoyle belirlenir: "Biz fitre zekÂtını, Allah'ın Rasûlu aramızda iken, yiyecek maddelerinden bir sa', hurmadan bir sa', kuru uzumden bir sa', keşden yine bir sa' olmak uzere bunlardan birisini esas alarak veriyorduk. Ben yaşadığım surece vermeye devam edeceğim" (Ahmed b. Hanbel, III, 73, 98). Sa' bir ağırlık birimi olup, şer'î olcuye gore 2912, orfi olcuye gore ise 3328 gramdır. Bazı fakihlere gore buğday cinsinde fitre miktarı yarım sa'dır. Burada yoksulların yararına olan ve daha ağır olan orfî olceği tercih etmek daha faziletlidir (Fıtır sadakası icin bk. Sadaka-ı Fıtır mad.).

Farz olan zekÂtla, vacib olan fitre miktarları belirli bulunan sadakalardır. Birincisinde nisab'a mÂlik olduktan sonra bir yıl gecmesi, ikincisinde ise, sadece nisaba malik olmak şarttır. Bunların dışında sıkıntı ve zarûret icinde bulunan muslumana ihtiyacını giderecek olcude yardım etmeyi bildiren bir sadaka daha vardır ki; bunun miktarı, sıkıntıyı giderecek olcuye gore ortaya cıkar. Kur'Ân-ı Kerîm'de şoyle buyurulur: "Yuzlerinizi doğuya ve batıya cevirmeniz iyi olmak demek değildir. Fakat iyi olan, Allah'a, Âhiret gunune, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden, malını sevmesine rağmen hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve kole azadına veren, namaz kılan ve zekÂt verendir" (el-Bakara, 2/ 177). Burada Cenab-ı Hak, miktarı belli olan zekÂtla birlikte yakınlara, yetim ve duşkunlere yapılacak malî bir yardımdan da soz etmiştir ki; bunun şart ve miktarını sıkıntıda olan yoksulun hali belirler.

Sadaka geniş anlamıyla nafile olarak yapılan hayır ve hasenÂtı, insan ve hayvanlara yapılan iyilik, lutuf ve ihsanları, hatta insanların gonlunu hoş eden guzel soz ve davranışları kapsamına alır. Sadaka-i cÂriye, vakfedilmiş sadaka ile diğer hayır ve hasenÂt bu niteliktedir.

Sadaka-i cÂriye, surekli ecir getiren sadaka anlamına gelir. Bir hadiste surekli ecir kaynağı olan ameller şoyle belirlenir: "İnsan olduğu zaman amel işlemesi kesilir. Ancak uc şey bundan mustesnadır. Sadaka-i cariye, kendisinden yararlanılan ilim veya kendisine hayır dua eden salih cocuk" (DÂrimi, Mukaddime, 46). Bu hadiste zikredilen sadaka-i cÂriye; yol, kopru, ceşme, mescid, yoksullar icin aş evi, hastahane ve okul gibi hayır yerlerini kapsamına alır. İnsanlar bu gibi yerlerden yararlandığı surece, bunları yaptıranlar, yapılmasına sebep olanlar, yol gosterenler ve destek olanlar, gerek sağlıklarında ve gerekse vefatlarından sonra ecir almaya devam ederler.

Yararlı bir ilim bırakan da, bu ilimden, kitaptan, keşif ve icattan toplum yararlandıkca, mu'min olmak şartıyla, surekli olarak ecir alır. Nitekim ilim, irfan ve irşatlarıyla toplumda iyi bir cığır acanın buyuk mukafatına kotu cığır acanın da gunahına hadiste şoyle yer verilir: "Kim iyi bir cığır acarsa, bununla amel edenlerin ecri kadar ecri bu cığırı acan alır. Kotu bir cığır acan da, bununla amel edenlerin gunahı kadar gunahı yuklenir" (Muslim, İlim, 15; ZekÂt, 69; NesÂî, ZekÂt, 64; İbn MÂce, Mukaddime,14; DÂrimî, Mukaddime, 44; Ahmed b. Hanbel, IV, 357, 359-361, 362). Dine ve topluma yararlı bir cocuk yetiştirmek de, toplum bu cocuktan yararlandıkca, onun yetişmesinde katkısı bulunan anne, baba, hoca gibi kimselerin surekli ecir almalarına bir sebeptir.

Vakfedilen gayri menkuller de sadaka-i cariye niteliğindedir. VakıfnÂmedeki esaslara gore, hayır yonu işletildiği surece, vakfedene ecir gelmeye devam eder. Onceki asırlarda buyuk han, hamam, medrese, dukkÂn ve carşıların vakıf olarak topluma kazandırılması, mÂliklerinin surekli bir ecre nail olma istekleri yuzundendir.

NÂfile Olan Sadakalar

İslÂm'da farz ve vacib olan sadakalardan başka, kapsamı cok geniş bir sadaka anlayışı vardır. Mal veya parayı tasadduk etme yanında, mu'min kardeşine aracına binerken veya inerken yardımcı olmak, guler yuz veya tatlı dille onun gonlunu hoşnut etmek gibi pek cok fiil ve davranışlar sadaka olarak nitelendirilmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.s), Ebû Zer (r.a)'i tasaddukta bulunmaya teşvik ederek şoyle buyurmuştur: "Şu Uhud dağı altın olarak elime gecse ucuncu geceyi ondan bende bir dinar bulunduğu halde gecirmek istemem. Yalnız borc odemek icin ayırdığım dinar bunun dışında olur, -Onune, sağına ve soluna sacma işareti yaparak- Onu Allah'ın kullarına bu şekilde dağıtmak isterim. Şuphesiz malı cok olanlar, kıyamet gunu sevabı en az olanlardır. Yine yoksullara tasaddukta bulunma işareti yaparak, bu durumda olanlar mustesnadır" (Muslim, ZekÂt, bab: 9, H. No: 32).

Farz ve vacib sadaka dışındaki sadaka kapsamının genişliğini şu hadiste gormek mumkundur: "İcinde guneş doğan her gun, insanların her bir mafsalı icin kendilerine bir sadaka gerekir. MeselÂ; İki kişinin arasında adaletle hukmetmen bir sadakadır. Hayvanına binmek isteyen bir kimseye yardım ederek, hayvana bindirmen veya eşyasını hayvana yuklemen bir sadakadır. Guzel soz bir sadakadır. Namaza giderken attığın her adım sadakadır. Gelip gecene sıkıntı veren şeyleri yoldan kaldırman bir sadakadır" (BuhÂrî, Sulh, 11; CihÂd, 72,128; Muslim, ZekÂt, 56; MusÂfirîn, 84; Ebû DÂvud, Tatavvu', 12; Edeb,160; Ahmed b. Hanbel, II, 316, 350, IV, 423, V, 178). Bu hadiste, "sulÂmÂ" parmak kemikleri demektir. Ancak burada vucuttaki tum kemik ve mafsallar kastedilmiş, kemiklerin insanın oturup kalkması ve hareket etmesi icin ne kadar gerekli olduğuna dikkat cekilmiştir. İşte boyle bir nimete karşılık farz olan sadaka yerine, gunluk bir takım hayra yonelik hareket ve davranışların bu nimetin sadakası olduğu belirtilmiştir. Burada nimetin şukur borcunun hafifletildiği gorulur. Namaza giderken her adımın sadaka sayılması, her adım karşılığında bir derece yukseltme ve bir gunah affetme anlamındadır (Ahmed Davudoğlu, Sahihi Muslim Terceme ve Şerhi, İstanbul 1977, V, 374).

Diğer yandan başka hadislerde, insanlara iyiliği emretmenin (Tirmizi, Birr, 36; Muslim, MusÂfirîn, 84; Ebû Davud, Tatavvu', 12), Allah'a hamdetmenin ve O'nu tesbih etmenin bir sadaka olduğu belirtilmiştir (Muslim, Mûsafirîn, 84). Bir kimseye yol veya adres tarif etmek sadaka sayıldığı gibi (BuhÂrî, CihÂd, 72; Ahmed b. Hanbel, V,154), gonul alıcı yumuşak soz (BuhÂrî, Cihad, 72, Edeb, 34; Muslim, ZekÂt, 56), bir ağac dikenin bu ağacından insan veya hayvanların yemesi ya da yararlanması da sadaka sayılmıştır (Ahmed b. Hanbel, VI, 362).

Sadakanın En Faziletlisi:

Ceşitli ameller arasında fazilet bakımından farklar bulunduğu gibi, ihtiyac sahiplerine yapılan yardım ve tasadduklarda da bir sıra gozetilmiş; oncelikli tasadduk alanları belirlenmiştir. Gercekten kişinin cok yakınında, belki aile fertleri arasında buyuk sıkıntı icinde olanlar varken, uzakta olanlara yardım etmeye kalkışması maslahata uygun duşmez. Bu yuzden yardım ve infaka en yakınından başlamak prensibi getirilmiştir.

Hz. Peygamber şoyle buyurmuştur:

"Bir kimsenin sarfedeceği en faziletli dinar, kendi aile fertlerine infak ettiği dinarla, Allah yolunda hayvanına ve yine Allah yolunda cihad edecek olan arkadaşlarına harcadığı dinardır" (Muslim, ZekÂt, 38; Tirmizi, Birr, 42; İbn Mace, CihÂd, 4; Ahmed b. Hanbel, V, 279, 284). Yine Rasûlullah (s.a.s), Allah yolunda harcanan, bir kole azadı icin sarfedilen, bir yoksula verilen veya ailenin gecimi icin yapılan harcamaları zikrettikten sonra, bunların sevap bakımından en ustununun aile fertlerine yapılan harcamanın olduğunu belirtmiştir (Muslim, ZekÂt, 39). Bu hadislerde zikredilen aile fertlerinden maksat (iyÂl); bir kimsenin nafakası kendisine ait olan cocukları, eşi, annesi, babası ve hizmetcisidir.

Sadakanın en sevilen maldan verilmesi daha faziletlidir. Kur'Ân-ı Kerim'de; "Siz sevdiğiniz mallardan infÂk etmedikce iyilik ve taate nail olamazsınız" (Âlu İmrÂn, 3192) buyurulur. Bu Âyet inince Ebû Talha (r.a), Rasûlullah (s.a.s)'e gelerek şoyle dedi: "Benim en cok sevdiğim malım Beyrah adındaki bahcemdir. Bu malım Allah icin sadakadır. Onun Allah nezdinde sevabını ve Âhiret azığı olmasını dilerim. Ey Allah'ın elcisi; onu istediğin yere sarfet! ". Bunun uzerine Hz. Peygamber, bu kararının cok kÂrlı bir yatırım olduğunu belirttikten sonra, bahcesini hısımlarına vakfetmesini bildirdi. Bunun uzerine Ebû Talha (r.a) onu hısımları ve amcasının oğulları arasında taksim etti. Başka bir rivayette, bahcenin verildiği kimselerin HassÂn b. SÂbit ile Ubey b. Ka'b (r.anhumÂ) olduğu belirtilir (Muslim, ZekÂt, 42, 43).

Kadının yoksul olan kocasına tasaddukta bulunması teşvik edilmiştir. Hz. Peygamber bir gun kadınlara hitab ederek; Ey kadınlar topluluğu zinetlerinizden de olsa sadaka verin" buyurmuştu. Bunun uzerine Abdullah'ın karısı Zeyneb ile Ensardan bir kadın Allah'ın elcisine gelerek kocalarının yoksul olduğunu, onlara sadaka vererek destek olup olamayacaklarını sordular. Bunun uzerine Hz. Peygamber bu iki kadın icin şoyle buyurmuştur: "Onların ikisine de ikişer ecir vardır. Akrabalık ecri ve sadaka ecri" (Muslim, ZekÂt, 45).

Ebû Hanife ile Hanbelîlerde tercih edilen goruşe gore, bir kadın zekÂtını yoksul bulunan kocasına veremez. Cunku bu takdirde zekÂt nafaka yolu ile kadına geri doner (el-KÂsÂnî, BedÂyiu's-SanÂyi', II, 40; el-MeydÂnî, el-LubÂb, I, 156; İbn Âbidin, Reddul-MuhtÂr, II, 87). Onlara gore, bazı hadislerde zengin olan sahabe hanımlarının kocasına destek olması nafile sadaka niteliğindedir. Ebû Yusuf, İmam Muhammed, ŞÃ‚fiî ve MÂlik'e gore ise, kadının yoksul bulunan kocasına zekÂt vermesi caizdir. Dayandıkları delil, Hz. Peygamber'in, Abdullah b. Mesud'un karısı Zeyneb (r.anhÂ)'e verdiği şu cevaptır:

"Kocan ve cocuğun tasadduk etmeye en lÂyık olan kimselerdir" (Ebû DÂvud, ZekÂt, 44; TalÂk, 19; bk. Hamdi Donduren, Delilleriyle İslÂm İlmihali, İstanbul 1991, s. 549).

Bir mu'minin tasaddukunu sevdiği mal cinsinden yapması, Cenab-ı Hakkın rızasını kazanmaya sebep olur. Halife Omer b. Abdulaziz cuvallarla şeker alır, tasadduk ederdi. Bunun yerine nicin para dağıtmadığı sorulunca, şu cevabı vermiştir: "Ben şekeri cok severim. Bu yuzden sevdiğim şeyi tasadduk etmek istedim" (A. Davudoğlu, a.g.e., V, 352).

Anne babaya muşrik bile olsalar yardımda bulunmak gerekir. Nitekim Esm binti Ebi Bekir (r.anhÂ) şoyle demiştir: "Annem yanıma geldi, kendisi Kureyş devrinde Rasûlullah (s.a.s) onlarla anlaşma yaptığı zaman henuz muşrik idi. Ben Hz. Peygamber'e gelerek, "Annem bana rağbet gostererek yanıma geldi. Kendisine yardımda bulunayım mı?" dedim. Hz. Peygamber; "Evet annene yardımda bulun" buyurdular (Muslim, ZekÂt, 49, 50; Ebû Davud, ZekÂt, 34; Ahmed b. Hanbel, VI, 344, 347). Rivayete gore Hz. Ebû Bekir, Esma'nın annesi Kuteyle'yi cahiliye devrinde boşamıştı. Kuteyle Hicretten sonra Medine'ye kızı EsmÂ'nın yanına gelmişti. Kendisine kuru uzum ve yağ gibi hediyeler getirdi. Fakat Esm bu hediyeleri almaktan ve onu evine kabul etmekten kacındı. Hz. Peygamber'in izin vermesi uzerine de onu evine aldı (BuhÂrî, Hibe, 29, Cizye,18, Edeb, 8; A. Davudoğlu, a.g.e., V, 363, 364).

Olen Kimse Adına Sadaka Vermek Caiz midir?

Bazı ibadet ve taatların olen bir kimse adına yapılması mumkun ve caizdir. Bunların sevabı oluye ulaşır. Olu nÂmına verilen sadakalar başta gelir. Hz. Peygamber'e bir adam gelerek şoyle demiştir: "Ey Allah'ın elcisi! Annem ansızın oldu, vasiyet de etmedi. Oyle sanıyorum ki, konuşmuş olsa sadaka verilmesini vasiyet ederdi. Acaba onun adına ben sadaka versem, anneme sevap olur mu?" demiş. Hz. Peygamber; "Evet" cevabını vermiştir" (BuhÂrî, CenÂiz, 95; VesÂyÂ, 19; Muslim, ZekÂt, 51; Vasiyye, 12, 13; Ebû DÂvud, VesÂyÂ, 15; NesÂî, VesÂyÂ, 7).

Hz. Enes (r.a), Rasûlullah (s.a.s)'e; "Biz olulerimize dua ediyor, onlar adına sadaka veriyor ve haccediyoruz. Acaba bunların sevabı onlara ulaşıyor mu?" diye sormuş, Allah elcisi şoyle cevap vermiştir: "Şuphesiz, onlara ulaşır ve onlar sizden birinizin hediyeye sevindiği gibi ona sevinirler" (Sahih-i Muslim Terceme ve Şerhi, V, 366).

Hanefilere gore, bağışlanan her ceşit ibadetin sevabı olulere ulaşır. Ancak olen kimse namına zekÂt, adak, hac gibi mali yonu olan ibadetleri ifa etmek mumkun ise de; namaz, oruc gibi ibadetleri onun namına ifa yeterli değildir. Bunların bizzat hayatta iken ifası gerekir. Cunku bu ibadetler, ferdi, beden ve ruh bakımından olgunlaştırır, olumlu etkileri bizzat bunları yapanların kendilerinde gorulur. Başkalarının bunları yapmasıyla asıl yukumlu uzerindeki fayda sağlanmış olmaz.
__________________