Kalbiniz Nasıl…?

Karanlık simaların ağız dolusu kahkahalar ile mazlumlara yaptıkları işkencelere şahit Mekke.Oyle ki artık tahammul sınırları zorlanırken,her gecen gun artıyor zulumler inanan yureklere karşı.Dillerde hep aynı dua,kalplerde hep aynı arzu Şahadet…

Kızgın kumlar uzerine yatırılmış mazlumlar.Havada savrulurken ıslık sesi cıkartan
kırbaclar insafsızca iz bırakıyor,Rabbe kavuşacak bedenlerin cehresinde. “Ehad,Ehad”
sesleri yankılanıyor arş-ı ala’da.Sumeyye (r.anha) son bir defada zikrederken inandığı
yaratıcının adına,sinesinde vuslat habercisi mızrağın ağırlığını hissediyor.Namutenahi
ufuklara civilenmiş bakışlar “Sana geliyorum Ey Dost” dercesine bir mana taşırken,
şahadet gelinliğini giyiyor şanlı şehit.
“Onlara oluler demeyin,onlar diridirler” ilahi beyanının terennumleri ile uğurlanıyor ebedi yolculuğuna,ummetin ilk şehidi olma bahtiyarlığına eren Hz.Sumeyye (r.anha).Hz.Yasir (r.a)

one bukulmuş başını doğrultamıyor.Yaşlı gozlerle,dilinde dualarla uğurluyor eşini ebediyet yolculuğuna.Kim bilir kac defa goz goze gelmiştir seven gozler.Kim bilir Sumeyye kac defa
kitli kalmıştır eşi Yasirin gozlerinde.Kim bilir kac defa vedalaşmıştır hayatı paylaşan sineler.
Karanlıkları dahi korkutan cehreler Yasirin yanında şimdi ve yine aynı teklif kufrun lisanı dillerde. “Vazgec bırakalım seni,Rabbim lat ve uzza dersen (Haşa) salarız seni,Sende eşin Sumeyye gibi olmek zorunda kalmazsın,gel akılsızlık etme,vazgec”…

Cesaretin dahi kıskanacağı,cevik iradenin ibaresini taşıyan bir bakış ve Hakk’tan başkasını zikretmeyen bir lisan ile,zalime korku mazluma umut olan haykırış şimdi, Yasirin ağzından dokulen hecelerde. “Allah tan başka ilah yoktur ve Muhammed (s.a.v) O’nun kulu ve Resuludur”…

Kudurmuş kopek misali şimdi ebu cehiller,ebu lehebler…Ve sonra…

Defalarca inip kalkan mızrak,son kelimelerinde imanını tazeleyen Yasirin kalbini parcalıyor.
Aralanan dost kapısından herkesin imreneceği makamlara bir yolculuk başlıyor şimdi Yasir ailesi icin.
Hz.Ammar ki,oda bağlandığı kutukte elinden gelen tek şeyi yapıyor ve sessiz sessiz ağlıyor, gozlerinin onunde hunharca oldurulen ailesi icin.(Oyle ya gozunuzun onunde sırf inandıkları icin turlu turlu işkence goren,eziyete maruz kalan ailenizin feryatlarını işiteceksiniz.Ama sabredeceksiniz.Daha sonra cok sevdiğiniz canınız,kanınız, anne ve
babanız gozunuzun onunde defalarca mızraklanıp param parca edilecek,yetmezmiş gibi elleri ve ayakları develere bağlanıp ters yonlere koşturularak bedenleri param parca edilecek ve siz sabredeceksiniz.Seni anlamak bizim icin mumkun değil ey Ammar.
Senin lisanında zikrettiğin
iman hakikatlerinin derecelerine ulaşmak ne mumkun.Hele hele bizim gibi rahat yataklarında, ekranların karşısında,kalplere kitlenmiş dunyalık kasalar ile meşgul olan bizler icin zor cok ama cok zor senin neden sabrettiğini anlamak.

Uykumuzdan bir turlu feragat edip kalkamazken sabah namazlarına,iş yoğunluklarını bahane edip secdesiz bırakırken tum gunun vakitlerini, bayram ve cumalar adına senenin haftasında ayında hatırlar iken Rabbi (c.c),biz algılayamayız senin dava şuurunu.Anlayamayız seni…)

Demirden bir gomlek giydiriyorlar Hz.Ammar’a.Kızgın colun kavuran sıcağına bırakılıyor uzerine giydirilen demir gomlek ile.Yapılabilecek her eziyete maruz kalıyor genc sahabi.En sonunda takat ucurumun kıyısından intihar edince,tahamul sınırlarının tel orgulerini aşınca lisanen bir kabul ediş, Hz.Ammar’ın kıpırdayan dudaklarından cıkan sessiz fısıldayışda.

(Biz ufak bir sıkıntıya maruz kaldığımızda,bir musibet başımıza gelince dilimizde ne sitem haşa ne isyanlar yukseliyor. “Hep benimi bulur boyle şeyler” diye nice serzenişler.)

Serbest bırakıyorlar Hz.Ammar’ı.Vucudun da yitirilmiş takatine rağmen,duşe kalka koşmaya başlıyor Hz.Ammar.Yonunu,rotasını (bizim coğu zaman unuttuğumuz) sevgilinin adresine doğru yonlendiriyor.Gozyaşları ıslatıyor gectiği yolları.İc dunyasının yangınları velveleye veriyor cihanı.Ve son bir hamle ile Allah’ın Resulunun onune atıyor kendini.
-Ben bittim Yaresulallah,ben tukendim…
-Sana boyle ne yaptılar,ne oldu ya Ammar, diyor sevgililer sevgilisi.
-Bana cok işkence yaptılar,anne ve babamı gozumun onunde oldurduler,tukendim ve onların dediğini dedim,kabul ettim onların dediklerini,ben bittim efendim….diyor Hz.Ammar.
Allah’ın Resulu soruyor,genc sahabeye.
-Kalbin nasıl ya Ammar.Kalbin nasıl…
Hz.Ammar (r.a)’ın gozlerinde kılcımlar,ağlayan gozlerinde beliren yeni bir umutla haykırıyor;
-Kalbin diyor Yaresulallah kalbim sana aşk ile dolu,Rahmana sevgi ile dolu,imanla dolu…
Kainatın sevgilisi mujdeliyor kalbi kırık Ammar’a.
-Kalbin hz Ammar kalbin onemli.Allah (c.c) kalblere bakar.Eğer sana yine aynı işkenceyi yaparlarsa onların elinden kurtulmak icin yine aynı şeyi soyleyebilirsin,diyor Yuce Nebi (sav)
Şimdi otelere ulaşan bir soru yankılanıyor zamanda.
“Kalbin Nasıl,Kalbin Nasıl” diyen bir soru bu.

Hayatımız da ki bu kadar kolaylıklar,lutfedilen sağlık ve sıhhatimiz,bizlere bahşedilen yaşam ve hazineler icerisinde en kıymetli ve bize doğuştan ikram edilen İMAN…
Bizi Yaratana karşı kulluktan alıkoyan hangi gecerli bir bahanemiz var ki,bu kadar rahatız.Sanki bu bahane zincirlemesi icerisinde sadece kendimizi kandırdığımız gerceği neden goz ardı ediliyor.Dunyalık her şeye bulurken nice vakitler,neden Allah (c.c)’ın istediği kulluk şartlarını yapmaya dair vakitle bulamıyoruz.

Yoksa kazandığımız dunyalıklar hesap gununde bizden kendimizi kurtarmak icin kabul edilecek bir fidye mi?
Sorgu ve sualde Allah’ın emirlerine tercih ettiğimiz dunyalıklar mı kurtaracak bizi.

Soylermisiniz “ Fe Eyne Tezhebun” nereye bu gidiş.Şimdi soyler misiniz;
**** Kalbiniz Nasıl****
__________________