Bu konuda olur olmaz herkese muracaat etmek doğru olmaz. İlmine ve takvasına guvenilen ve hicbir maddi menfaat beklemeden, Allah rızası icin isanlara yardım eden ilim sahibi kişilerin tavsiyelerine gore de hareket edilebilir.
Buyuye maruz kişilerin sıkıntısını kaldırmak icin, yetkili bir kimsenin bunu kaldırmak icin uğraşmasında sakınca yoktur. Bu işi yaparken masraflar cıkıyorsa, bunların da o kişiye odenmesi caizdir. Ancak bu işi ticaret amaclı yapanların, ozellikle pazarlık yapanların Allah rızasından başka gayeler edindiği aşikÂrdır. Boyle bir şey yapmak caiz olmaz.
Kişinin Allah'a sığınması, iman ve ibadet konusundaki titizliği ile buyunun tesir etmesinde etkili olan şeytanın insana yaptığı telkinlere kulak asmaması, şeytanın insanlar uzerindeki etkisini azaltır ve buyunun tesirinden de korunmuş olur. Cunku şeytanın yaptığı, sadece telkin yoluyla korkutmak, şupheye duşurmek, vesvese vermekten ve temelsiz kuruntulardan, neticesi olmayan vaatlerden başka bir şey değildir. Nitekim, Kur'Ân-ı Kerim'de şoyle denir:
"(Şeytan) onlara soz verir ve onları umitlendirir; halbuki şeytanın onlara soz vermesi, aldatmacadan başka bir şey değildir." (Nisa, 4/120)
Âyette gecen "umitlendirme" ve "soz verme", bilindiği gibi geneldir. Ancak konumuzla ilgili olması da soz konusudur. Cunku insan, pek cok şey umar. Hatta kendini umduğu şeylere, yani beklenti ve umitlerine oylesine kaptırır ki, bazen kendi kendisini bile buyuler ve olmasını istediği şeyler icin buyuculere gider. Bu da yanlış olduğunu bile bile bu yola gitmesi ve şeytanın bu konuda kendisine teminat vermesiyle olur. Bu, genellikle haramlarda olur. Yani bir bakıma insan kendisinde buyu olduğunu, birilerinin bu işle ilgilendiğini duşunerek, hastalığı davet eder. Oysa, gercek oyle olmayabilir.
Nitekim Âyetlerde, "İman edip yalnız Rablerine tevekkul edenler uzerinde şeytanın bir hakimiyeti olmayacağı"ndan, "Ancak onu dost edinip Allah'a ortak koşanlar uzerinde hakimiyet kurabileceği"nden soz edilir. (Nahl, 16/99-100)
Hakimiyet kurma konusunda insanın, inanmanın yanı sıra ihlaslı olması da soz konusudur. Şeytanın, ihlaslı kimseler uzerinde bir hakimiyeti soz konusu olamayacağı, bu kimseleri Allah'ın koruyacağı belirtiliyor. Ancak "İhlassız ve tevekkulsuz kimselerden gucunun yettiklerini kandıracağı, davetiyle şaşırtacağı; suvarileri ve yayaları ile onları yaygaraya boğup; mallarına, evlÂtlarına ortak olabileceği, kendilerine vaatlerde bulunarak aldatabileceği" konusunda şeytana izin verilmiştir. (İsra, 17/63-65)
Bu da yaşamakta olduğumuz hayatın bir imtihan olmasından kaynaklanmaktadır. Yoksa tam bir yetki değildir. Zaten şeytan, insana boş kuruntulardan başka bir şey telkin etmez.
Acıkca anlaşılan odur ki, şeytanın, etkisi altına alıp rahatsız ettiği kimseler, onun kendisine sokulmasına zemin hazırlayan ve bu işe meydan veren kimselerdir. Zira şeytanın, Allah'ın halis kulları uzerinde kesin bir etkisi yoktur. Bunu yapmaya calışsa bile onlar, dua ve ibadetlerle, Allah'ın kitabını okumakla bu işin ustesinden gelirler. Zaten buyu ve buyuculuk yapanlar hakkında indirilen Âyetin sonunda da şoyle buyurulmaktadır.
"... Ama onlar, Allah'ın izni olmadan, buyu ile hic kimseye zarar veremez." (Bakara, 2/102)
Buyunun hakikat olduğu kabul edilince, herkese tesir etmesi de tartışılmaz. Ancak daha fazla tesir ettiği kimseler de mevcuttur. Bunlar da şeytanın vesvese ve evhamlarına onem veren ve bu tur şeylere acık olan kimselerdir. Boyle kimseler, daha cok kendi kendilerini bir saat gibi kurup hasta eder. Cunku şeytan, insana sadece vesvese verir ve yanlışı doğru olarak gostermek ister. Aslında hic de onemli olmayan ses veya goruntuleri kendince değişik şekillere ve seslere benzetenler evhamlı, itikadı zayıf, ibadeti ve zikri olmayan, Allah'a olan gorevleri konusunda gevşek davranan ve ibadetlerini ihmal eden kimselerdir. Nitekim, Âyette, bu hususlara işaret edilmektedir. (Hac, 22/52-55)
Butun bu saydıklarımızın dışında, buyunun tesir ettiği takva sahibi kimseler de yok değildir. Ancak, yuce Allah'a teslimiyet gosterilip tevekkul edildiği ve tam anlamıyla sığınıldığı, gunluk evrad-u ezkarlar okunduğu, gunluk ibadetlere titizlikle devam edildiği, her gun birkac sayfa Kur'Ân-ı Kerim ve Kur'Ân-ı Kerim'de Hz. Peygamber (asm)'in okunmasını tavsiye buyurduğu sure ve dualar okunduğu takdirde buyunun tesiri onlenebilir. Cunku kotu niyetli kimseler buyu yapsalar bile, herkesin ve her şeyin ustunde mutlak guc ve kuvvet sahibi Allah vardır ki, O'nun gucu dunyanın butun sihirbazlarının ve kendilerine yardımcı olan cinlerin ve şeytanların gucunden ustundur. Zira, kendisinde guc bulunduğunu iddia edenleri de yaratan Allah'tır. O dilemezse hicbir şey olmaz. Nitekim, Hz. Peygambere yapılan buyu konusunda Cenab-ı Hak (c.c.) "FelÂk" ve "Nas" surelerini indirip bunlarla dua edip kendisine sığınmasını istemiştir. Hz. Peygamber de oyle yaparak şifa bulmuştur. Boylece Peygamberimiz, buyuculerin gayretlerini neticesiz bırakmış ve arzularını kursaklarına tıkamıştır.
Nitekim,
"Takvaya erenler var ya onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerceği gorurler." (A'raf, 7/201)
Âyette işaret edildiği gibi, şeytani bir etki altına giren kimsenin ilk yapacağı şey, Allah'a sığınmak olmalıdır. Allah'ın emrettiği hususlar kısaca, kişinin helÂl ve haramları gozetmesi, dua ve ibadetlerine dikkat etmesi, maddî ve manevî olarak temiz, duygu ve duşunceler icerisinde, halis bir niyetle Allah'a muteveccih olmasıdır. Zira şeytan, kıyamet gunu vaatlerinin birer aldatmaca, gercek gibi gosterdiği şeylerin birer kuru yalandan başka bir şey olmadığını soyleyip işin icerisinden cıkacak ve buyuculerin ve peşinden gidenlerin hepsini yuzustu bırakacaktır. (İbrahim, 14/22)
Bakara sûresi'nin 102. ayetinden de anlaşılan odur ki, sihirlerin en buyuk tesiri, ruhlar uzerindedir; fikirleri bozar, kalpleri celer, ahlÂkı perişan eder, toplumların altını ustune getirir. Şu hÂlde, "sihrin aslı yoktur" diye aldanmamalıdır. Ve boyle sihirbazlardan sakınmalıdır.
Bununla beraber sihir ve buyu yapanlar, Allah'ın izni olmadıkca kimseye bir zarar veremez. Cunku gercek tesir ne sihirde ne sihirbazda ne tabiatta ne ruhta ne yerde ne gokte ne şeytanda ne de melektedir. Hakiki muessir, ancak ve ancak Allah'tır. Fayda ve zarar denilen şey de ancak O'nun izni ile meydana gelir. O hÂlde, her şeyden once Allah'tan korkmalı ve Allah'a sığınmalıdır ve bunlara karşı koymak icin de Allah'ın kitabına sarılmalıdır.
NÂS SURESİ'NİN KARANLIK GUCLERE VE BUYUYE KARŞI OKUNMASI
"De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine, İnsanların hukumdarına, insanların ilahına, O sinsi vesvesecilerin şerrinden. O ki, insanların goğuslerine vesveseler fısıldar. Gerek cinlerden, gerek insanlardan." (Nas, 114/1-6)
Gerek gorunup bilinen, gerekse gorunup bilinmeyen gizli duşmanlarımıza karşı okunan ve kendisiyle Allah'a sığınılan dua makamında bulunan ve "Muavvizat" denilen, Kur'Ân-ı Kerim'in son uc suresi, yani "İhlas, FelÂk ve Nas" sureleri, her derde deva niteliğindedir ve (deyim yerindeyse) bu uc sure, "Kur'Ân eczanesinin aspirinleri"dir. Bu sebeple, bunlarla Allah'a sığınmalı ve gecenin karanlığından, şeytanların, cinlerin, buyuculerin, vesvesecilerin şerrinden bunlarla korunmalıdır.
Malumdur ki, buyunun tesir etmesi, kişinin icinde bulunduğu psikolojik durumlarla, karamsarlık, evham ve şuphelerle de yakından ilgilidir. FelÂk ve Nas Sûresi'nde ise bu noktalara işaretle, normal durumlarda olduğu gibi, insanın başına boyle bir hal geldiğinde de yine sadece Allah'a sığınması istenmektedir. Nitekim, Kur'Ân-ı Kerim'de şoyle buyuruluyor:
"Boylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını duşman yaptık. (Bunlar), aldatmak icin birbirlerine yaldızlı sozler fısıldarlar."(En'am, 6/112)
Mealini verdiğimiz, bu Âyete gore; insanın her turlu tehlikeye acık olduğu, cinlerden ve insanlardan olan duşmanlarının gerek muhatap olduğu yaldızlı ve sihirli sozlerle, gerekse kitaplara dokulen ve asıl niyetlerinin ne olduğu bilinmeyen kurgu dolu yazılarla rahatca kandırılabileceğini gormekteyiz. Butun bunlara karşı da, dinlediği kimseyi Allah adına dinlemesi ve işine O'nun adıyla, "Euzu-Besmele" ile başlaması gerekliğini, okuduğu kitapları da hak namına okuyup, hakikate dair mesajlar almak kaydıyla ve yine "Euzu-Besmele" cekerek okuması gerektiğini anlıyoruz. Cunku şeytan, Allah namına başlanılıp bitirilen işlerde cok rahat parmak oynatamaz. Buyuculerin ve insanı kandırmak amacı guden bir kısım edebiyatcı ve felsefecinin kotu niyetleri de ancak bu yolla akim kalır. Yoksa bunların bu yollarla insanları aldatması, okuyucularını veya dinleyicilerini konunun ritmine kaptırıp buyulemeleri mumkundur. Zaten sapıtanların coğu da boyle saptırılmaktadır. İşte, buna binaen, bu uc surede, once İhlas Sûresi ile "Tevhid İnancı" telkin edilerek başlanması, FelÂk ve NÂs Sûresi ile de Allah'a sığınılması istenmektedir.
Nitekim, Hamdi Yazır, bu sureyi genişce tefsir etmiş ve bu surenin tefsirini yaparken Kurtubi'nin Ebu Zer'den naklettiği ilginc bir hadis-i şerifi de nakletmiştir. Ki, bu hadiste Hz. Peygamber (a.s.m.), "insan şeytanlarına" dikkat cekerek; "Sen insan şeytanından Allah'a sığındın mı?" (Hak Dini Kuran Dili, X/191) buyurmuştur.
Kısacası, gunluk hayatımızda dua ve ibadetlerimize dikkat eder, dualarla Allah'a sığınır ve gerektiği gibi yakın olursak, O’nun himayesine girer, buyuden ve buyuyu uygulayabilecek buyuculerden, habis ruhlardan korunmuş oluruz.
Bu calışmayı yaptığım sırada, daha onceleri de merak ettiğim bir medyumla tanıştım. Arkadaşlarımın da ısrarıyla, bana bir bakmasını istemiştim. Suya baktı, cinlerini cağırdı ve onlara, bende buyu olup olmadığını sordu. Sonra, birkac defa bir suya bir de bana baktı ve "Ne ile korunuyorsun?" diye sordu. Ben de "Nasıl yani?" diye karşılık verince, merakla, "Her gun ne okuyorsun?" dedi. Bunun uzerine, "Ne oldu ki?" deyince, bana, "Size pek cok kere buyu yapılmış, ama tutturamamışlar. Eğer bunları ozel bir dua ile korunmayan, normal bir insana yapmış olsalardı, şimdiye coktan işi biterdi!" dedi. Ben de her gun mutlaka "Cevşenu'l-Kebir" okuduğumu ve namazlardan sonra da sunnete uygun dua ve tesbihatlarımı yaptığımı soyledim.
Bu durumda, tedavi olmak icin, habis ruhlarla ilişki kurup yanlış işler de yaptığını bildiğimiz buyuculer yerine, doktorlara ve tıbba muracaat etmek gerekir. Dua ile yapılacak tedavilerde de Resulullah'ın (a.s.m.) tavsiye ettiği dualara, ayrıca, Kur'Ân'dan orneklerini verdiğimiz dualara başvurmak gerekir. Efendimizin (a.s.m.) kendisinin de yaptığı, Hz. Âişe'den (r.a.) rivayet edilen şu tavsiyeye uymak da en doğru davranış olur:
"Hz. Peygamber (a.s.m.), yatağına girdiği zaman, ellerine ufleyip Muavvizeteyn'i (Felak ve Nas sureleri) ve Kul Huvallahu Ehad'i okur, ellerini, yuzune ve vucuduna surer, bunu da uc kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman, aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi." (Buhari, Fedail-ul Kur’an, 14, Tıbb, 39)
Hz. Peygamber (a.s.m.), hastaları, tedavi etmek icin buyuculere gondermemiştir. Ya tıbba havale edip hekimlere gondermiş ya da Kur'Ân ve sunnet eczahanesine gondermiştir. Boylece evrensel şifalardan faydalanmasını istemiştir. Hem zaten Yuce Allah, Kur'Ân'ın, muminler icin bir rahmet ve bir şifa olduğunu bildirmiş (İsra, 17/82), manevi dertlerimiz icin başvuru kaynağı olarak da Kur'Ân'ı gostermiştir.
(bk. Arif ARSLAN, Buyu, Fal ve Kehanet)
__________________
Buyuyu bozmak icin bir hocaya gitmek caiz midir? Buyu nasıl etkisiz hÂle getirilir?
Dini Bilgiler0 Mesaj
●31 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eðitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Buyuyu bozmak icin bir hocaya gitmek caiz midir? Buyu nasıl etkisiz hÂle getirilir?