
Zuhd, Allahu Teala'nın yasakladığı şeylerden kacınıp dunya varlığına ve lezzetlerine rağbet etmemek; Hakk'ın rızasına ve ahiret nimetlerine kavuşmak icin calışmaktır.
Zuhd, kazancı, calışmayı terk ederek atalet ( tembellik ) icinde olmak değildir. Zuhd elde butun eşyayı bırakmak, bunları kullanmamak değil, elinde olan dunyalığa kalben bağlı olmamak, dunya malını elde etmek icin meşru olmayan yollarla başvurmamaktır. İbn-i Mubarek (rah.), kendisine "zahid" diye hitab edenlere demiştir ki: " Ben nasıl zahid olabilirim; zaten hicbir şeye sahip değilim. Zahid, Omer bin Abdulazizdir ki, kendisine dunya saltanatı verildiği halde ona rağbet etmemiştir."
Zuhdun uc mertebesi vardır.
Birincisi: Haramı terk etmektir. Bu avamın zuhdudur.
İkincisi: Dunya malından ihtiyaca yetecek kadarından fazlasını terk etmektir. Bu da havassın; secilmişlerin zuhdudur.
Ucuncusu ise masivayı; insanı Cenab-ı Hak'tan gafil bırakacak olan her şeyi terk etmektir. Bu da secilmişlerin secilmişi olan havassu'l-havassın zuhdudur.
Allahu Teala'dan gafil bırakmayan ve israf etmeden harcanan bir dunya varlığı Allahu Teala'nın ihsanıdır ve makbuldur. Bundan dolayı da Cenabı Hakk'a hamd ve şukur etmelidir. Başkalarına muhtac olmamak icin helalinden kazanmak, vera ve takva esaslarındandır. Musluman icin dunya varlığı esasında kotu değildir. Aksine insanlar bu dunyada bulundukca calışmaya, kazanmaya mecburdurlar.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Bir musluman, helalinden kazanmak maksadıyla calışıp yorgun bir halde gecelerse, gunahları bağışlanmış olarak gecelemiş olur." buyurmuşlardır.
Ashab-ı Kiram'dan bircokları servetlere sahiptirler. Talha ve Zubyr hazretlerinin bir hayli servetleri vardı. Kufe'de, Basra'da, Medine-i Munevvere'de muhteşem konaklar yaptırmışlardı. Halbuki bu zatlar son derece zuhd ve takva sahibi idiler. Servetleri ibadet ve itaatlerine mani olmuyordu. Bu zatlar Aşere-i Mubeşşere'den idiler. Cennetle mujdelenmiş olmaları dunyayı terk etmelerini icab ettirmiyordu.
__________________