
Suyun buharlaşması, katı maddelerin gaz, sıvı ve buhar haline donuşmesi, atomun parcalanıp enerji dalgaları ve kuantlar haline gelmesi, yıldızların karadelikler halinde ortaya cıkmaları gibi, hayatımızda ve kainatta gorulen alemden gorulmeyene doğru bir faaliyet, bir akış ve bir hamle mevcuttur.
Bu İlahi icraatı tersine duşunduğumuzde ise, gorulmeyenden gorulene ve bilinmezden de madde olarak muşahede edilir hale gelmeye doğru bir akışın varlığını gozlemek mumkundur. Gazlar sıvı olur; kristalleşir cisim olur; buharlaşan su zerrecikleri, "Bizi yok zannetmeyin, gorulmuyoruz ama, kaybolmadık" der gibi, damlalar haline gelip başımızı ıslatır; gok tarlasındaki pamuk yığınları, yer aynasına kar ortusu olarak yansır...
Hatta, buhar halinden cıkan su, daha da kesafet kazanayım ve şekillenip goruneyim diye buz olur, demirden de olsa kabını parcalar. Beynimizde planladığımız nice gorunmezler, dış aleme intikal edip gorunur ve maddi vucut kazanırlar.
İşte, gorunmeyen varlıklar olan melek, cin ve ruhaniler de, her ne kadar kendilerine has yapılarıyla bu alemde gorulmeseler bile, bu aleme has vasıtaları kullanıp, kılıf ve elbise giyerek gorunebilirler. Meleklerin ve cinlerin bu şekilde gorunmelerine "temessul" diyoruz. Kur'an, temessulu anlatırken (Meryem, 19/17), "(Melek, Meryem Validemiz'e) "tastamam bir insan şeklinde temessul etti." der.
Eski donemlerde cinler ve melekler insanlara gorunebildiği gibi, bu zamanda da gorunebilir. Nitekim bunyesi musait olan bazı insanlar cinlerle irtibat kurarak onları gormektedir. Bazı veli kullar da melekleri gormesi mumkundur. Bunlar tamamen Allah'ın iradesi ile olabilir.
Efendimiz (sav)'e vahiy getiren melek, bazen kendine has keyfiyetle, bazen bir muharip şeklinde, bazen de daha başka suretlerde geliyordu.
Beni Kureyza uzerine yuruneceği zaman Cebrail (as), tozu toprağı ustunde bir muharip suretinde gelmiş ve "Ya Rasulullah, siz zırhlarınızı cıkardınız, fakat biz melekler taifesi cıkarmadık." demişti.
Yine aynı melek, bazı zaman oluyordu ki, Dıhye (ra) suretinde geliyor, bazı zaman da, dini talim maksadıyla uzerinde hic de yolculuk emaresi taşımayan bir misafir kıyafetinde geliyor ve "İman, İhsan, İslam nedir?" şeklinde sualler sorup, verilen cevapları "Doğru" diye tasdikleyip gidiyordu...
Cinler ve şeytanlar da, melek gibi temessul edebilir. Huseyin Cisri'ye gore, Allah'ın (cc) kendilerine verdiği yaratılış bicimi sayesinde havadan, esirden veya benzeri bir maddeden istedikleri kadar alıp yoğunlaştırarak istedikleri şekle sokar ve o şekli adete bir elbise yapıp, o elbise icinde insanlara gorunurler.
İmam Şibli, Ebu Ya'la'nın beyanına dayanarak, cinlerin ve şeytanların kendi kendilerine şekil değiştiremeyeceklerini, buna guc ve takatlarının olmadığını, fakat Allah'ın (cc) kendilerine oğrettiği kelime ve isimlerden adeta şifre vazifesi yapan birini soylediklerinde, Allah'ın (cc) onları bir şekilden diğer şekle, bir halden başka bir hale soktuğunu belirtir. Bu, kendi aleminden başka bir aleme, o aleme ait bir vasıta ile gecebilmek icin sanki sınırda soylenmesi gereken bir kelime, gosterilmesi şart bir vize ya da askerin gecit icin sorduğu parola gibidir. Cinler ve şeytanlar, kendi kabiliyet ve iradeleriyle bu tebdil-i kıyafeti (transformasyon) yapamazlar; yapmaya kalkıştıklarında, bunyeleri parca parca olur ve hayatiyetlerini kaybederler.
Cinlerden olan şeytan da, insan kılığına girebilir. Nitekim, onun Bedir Savaşı oncesi Necid'li bir yaşlı suretinde Kureyş'e gelerek, kurdukları tuzak icin onlara tahrik edici fikirler verip, careler tavsiye ettiği rivayet edilir. Aynı şekilde bir başka defa, ganimetlere nobetcilik yapan bir sahabinin şeytanı ganimete zarar vermek isterken yakaladığı ve onun yalvarıp yakarması karşısında da salıverdiği nakledilir. Hadise ucuncu defa tekerrur edince şeytan, kendisini Allah'ın Rasulu'ne goturmeye karar veren sahabiye, "Bırak da, sana bizden korunup, emniyette olacağınız şeyi soyleyeyim." der, Sahabi,
- O nedir, diye sorunca da,
- Ayetu'l-Kursi, cevabını verir.
Bu hadise kendilerine intikal edince Efendimiz (sav),
- Habis yalancıdır, ama doğru soylemiş, buyururlar.
Cinler, insan kılığında gorunebilecekleri gibi, hayvan şeklinde de gorunebilirler. Yılan, akrep, sığır, merkep ve kuş kılığına girdikleri de anlatılmaktadır. Nitekim, Nahle Vadisi'nde Efendimiz (sav), onlardan biat kabul ederken, akrep ve kelb gibi herhangi bir hayvan kılığında gorunmemeleri veya kendi suretlerinde, ya da daha başka munis bir surette tezahur etmeleri teklifinde bulunmuş, ummetine de,
"Siz evinizde boyle bir haşere gorduğunuzde, ona once uc defa 'Allah rızası icin git!..' deyin; belki o cin arkadaşlarınızdan olabilir. Eğer gitmezse, o zaman cin değildir; zarar verecekse, oldurebilirsiniz." buyurmuşlardı.
Bu, bir bakıma iki ayrı taifenin, iki ayrı cinsin veya iki ayrı sınıfın mukavelesi gibiydi ki, onun bu teklifine karşı cinler de,
"Ummetin her şeye besmele ceker, her şeyi kapatır ve muhafaza ederse, biz onların yiyecek ve iceceklerinden ne yer, ne de iceriz."
şeklinde soz vermişlerdi. Tabii ki, cinlerin bizim yediklerimizden nasıl istifade ettiklerini bilemiyoruz. Belki havasından, belki kokusundan, belki de muteaffin keyfiyetinden istifade etmektedirler.
Nitekim bir hadis-i şerifte,
"Tezek ve kemiklerle taharetlenmeyiniz; cunku onlar cin kardeşlerinizin yiyecekleridir." buyurulur.
KAYNAK
__________________