Soru:İslam'da tesaduf ya da şans var mı ?
- Tesaduf: Rast gelme, bir şey kendiliğinden olma, tedbirsiz meydana gelme gibi anlamlara gelmektedir. Bunlardan yaratıcıyı inkar ederek kendiliğinden olma anlamında kullanılırsa elbette şirk olur.
Ancak islam toplumunda muslumanların kullandığı anlamda asla şirk olmaz. İnsanlar bunu, habersiz, duşunmeden karşılaştım anlamında kullanıyor. Yani Allahın bilmesine aykırı olarak değil, kişilerin anlaşma ve duşunce alanına gore tesaduf denildiğinden şirk değildir. Bununla beraber yanlış anlamaya meydan vermemek icin tevafuk kelimesini kullanmak daha iyi olur.
Tevafuk: Bir birine uygunluk, muvafık oluş, Nizamlanmış bicimde bir birine uygun olmak.
Gunluk hayatta tesaduf kelimesini cok kullanmamıza rağmen, gercekte tesaduf yoktur, tevafuk vardır. Yaratılışta ve devam eden hadiselerdeki pek cok noktadaki benzerlikler tesaduf değil, tevafuktur.
CenÂb-ı Hak şu muazzam kÂinatı yaratırken, hem yaratıcının tek olduğunu gostermek, hem de kÂinattan daha iyi istifade edilmesini sağlamak icin bir cok tevafuklarla yaratmıştır.
MeselÂ, atom ile guneş sisteminin birbirine bir tevafuku ve benzerliği vardır. Modelleri birbirine benzer. Atomun ortasında cekirdek etrafında da elektronlar doner. Guneş sistemi de aynı şekildedir. Ortada guneş, etrafında da gezegenler doner. Misaller coğaltılabilir.
Âlemlerin Rabbi ibda ve ihtira sanatını yani icadını gostermek icin her iki sistemde de detayda pek cok harika farklılıklar yaratmıştır. Fakat ilminde sonsuz modeller olmasına rağmen ikisinde de, aynı modeli kullanmıştır. Bunun birinci sebebi elbette tevhid muhrudur. Bu tevafuk zerreyi ve guneş sistemini yaratanın Allah olduğunun ve şirkin mudahalesinin imkÂnsız olduğunun ilÂnıdır.
İkinci bir husus ise bu tevafuk biz insanlara bir kolaylıktır. Guneş sistemini bilen bir ilim adamı, atomu incelerken, ister inanclı olsun ister olmasın, peşinen zihnindeki model ile atomu ve elektronları inceleyecektir. Model ve tevafuktan istifade ile yapılan bu tarz calışmalar bilim dunyasına cok şeyler kazandırmıştır.
Yine el ve ayak parmaklarının ve diğer uzuvlarının birbirine tevafuku da kÂinattaki tevafuklardan birisidir. Aslında CenÂb-ı Hak, Hz. Âdem’i on parmaklı yaratarak, matematiği de yaratmıştır. On sahifelik de bir talimat vermiştir. Parmak sayısı sayesinde tum medeniyetler birbirinden haberli habersiz onlu sayı sistemini kullanmıştır.
Yine insan vucudunun veya ciceklerin ve meyvelerin ve diğer mahlûkatın simetrik olması da, guzellik ve estetikteki CenÂb-ı Hakkın hakimiyetinin ve isimlerinin tecellisinin bir gostergesidir.
Yine heykeltıraşların ve ressamların sanatlarının icrasında asırlardır kullandığı altın oranlar, CenÂb-ı Hakkın adl ve hakem isminin birer tecellileridir. Bu tevafuklar eski cağların ilim adamları ve filozofları tarafından da biliniyordu. Bunu fark eden geometrinin kurucularından biri “Allah daima geometri kullanır” demiştir.
Gercekten kÂinata bu gozle bakılırsa, yuzumuzde, gozumuzde; ağacta, meyvede; atomda, guneşte; ve yorungelerinde velhasıl kÂinatın tamamında gizli bir pergel ve cetvelin ve diğer geometri aletlerinin surekli calıştığını fark ederiz. Zaten Kur’Ân-ı Kerim’deki bir cok ayette de, CenÂb-ı Hak “Biz her şeyi olcuyle yarattık” demektedir.
Zerreleri ve guneşleri başıboş ve olcusuz bırakmayan Âlemlerin Rabbi, elbette insanların tum fiillerini de kontrol etmekte ve amelleri, zerrelerde gosterdiği aynı hassas olculerle, hesap gununde değerlendirecektir. Yani dunyadaki matematik, ahiretteki matematiğin bir gostergesidir.
2- “Halk arasında “Şansım yÂver gitti”, “Şans bana guldu”, “Şansım yardım etti”, “Şanslı olarak dunyaya gelmişim” gibi tÂbirler musbet mÂnÂda, işi yolunda olan, aksiliklerle karşılaşmayan kimseler tarafından; “Bizde şans mı var”, “Şanssızın biriyim”, “Şansım olsaydı bu hale duşmezdim” gibi sozler de menfi mÂnÂda sık sık tersliklerle karşılaşan, hayatını tesaduflere bağlayan kimselerce kullanılır. Toplum icinde de “şans” kelimesi daha cok kumar, piyango, toto gibi cevre ve kuruluşlarca tekrar edilir. “Şansınızı deneyin”, “iyi şanslar” bunun icin tekrarlanır.
“Şans” musbete kullanıldığı halde, daha cok “menfî” icin kullanılır. “Şans”a guvenen, umit bağlayan kişinin nasıl bir duşunce ve psikoloji icinde bulunduğu şans mefhumunun mahiyetini anlatmaya kÂfidir. “Şans”la iş gormeye başlayan insan kendisini boşlukta hisseder, tesaduflere inanır, sabah-akşam kalbini, ruhunu, hatt hayatını bir stres, bir heyecan, bir telÂş icinde bırakır. İstediği olmaz, arzu ettiği netice cıkmazsa huzursuz olur,sıkıntıya kapılır, morali bozulur, gunlerce o hÂlin ezikliğinden kendisini kurtaramaz.
Bu durumdaki bir insan kendisini neden bu derece “şans”a kaptırmıştır? Sebebi gayet acıktır. Anne sutunden mahrum olan cocuk nasıl yalancı naylon memeye sarılırsa; bu kişi de “kader, tevekkul, kısmete rıza” gibi gercek dayanak noktalarını bilemediği, goremediği icin “şans” gibi mevhum, belirsiz, boş bir yere dayanmıştır.
Halbuki İslÂmiyet insanları hic boşlukta bırakmamıştır. Onların boş şeylere, mahiyeti mechul dşuncelere kapılmasına musaade etmemiş, meydan vermemiştir.
İslÂmda “şans, talih” gibi sozlerin yeri yoktur. Dinimizde “kader vardır, tevekkul vardır, Allah’ın gelene rıza vardır.” Bunun da kaynağı îmandır. Mu’min, Allah’a îman eder, kadere boyun eğer, hÂdiseler karşısında bocalamaktan kurtulur, ne ile karşılaşırsa karşılaşsın îmanın kuvveti ve nuru ile onları aşar. “^İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkulu, tevekkul saadet-i dÂreyni iktiza eder” sozunden de anlaşılacağı gibi îman eden insan tek guc ve kudret sahibi olarak Allah’ı “bir” bilir. Ona teslim olur. Ona tevekkul eder, sırtını o kudrete dayar; neticede de iki dunya mutluluğuna kavuşur.
İmanlı insan gucludur, “kÂinata meydan okuyabilecek” bir cesÂrete sahiptir. Kendisini yoktan var eden, dunya gibi yaşayacağı bir Âlem hazırlayanp hayat, sıhhat, huzur gibi madde ile olculemeyecek nimetler ihsan eden, sÂdece dunyayı değil, guneşi, milyarlarca yıldızı, kÂinatı elinde tutan bir Rabbinin olduğuna inanır. Yaratıcısının kendisini boş yere yaratmadığını bildiği gibi, boşlukta bırakıp bir “tesaduf” oyuncağı halinde bırakmadığını da bilir. Dunyaya ilk goz actığından, hayata gozlerini kapayıncaya kadar gecen omur, dakika ve saniyelerinin Allah tarafından bilindiği, programlandığı ve tespit edildiği inancını taşır. Bununicin tesadufe inanmaz, bel bağlamaz, ona dunyasında yer vermez. Başına iyi de gelse, kotu de gelse Allah’ın bilgisi altında olduğunu idrak eder. Hep gayreteni harcar, butun vesile ve sebeplere başvurur; sonunda kendisini, kendisinden daha iyi bilen ve duşunun Yaratıcısına tevekkul eder, neticeyi ondan bekler. İlÂhî programda (kaderde) ne varsa onun tecellisine Razı olur.
Fakat, tevekkul etmeyip, “tesÂduf” ve “şans” icinde cırpınan insan oyle mi? O, ya elinden geleni yapmaz, hicbir guc sarfetmez veya bunları yapsa bile bir Kudrete dayanmaz; neticede ne olur? “KÂinatın dilenciliğinden”, yÂni herşeye, her gorduğune el, avuc acmaktan, guc farz ettii şeyler karşısında acze duşmekten, “hÂhideseler karşısında titremekten”, “hodfuruşluktan”, yani kendisinde birşeyler tevehhum etmekten, “maskaralıktan”, “şekavet-i ebediyeden”, yani ebedî hayatı kaybetmekten “tazyikat-ı dunyeviyye hapsinden” kurtulamaz.1
İşte tevekkul, Allah’a guvenme ve ondan gelene rıza gosterme gibi duyguları zayıf olan kimseler şansa, yıldızlara, burclara, talih gibi luzumsuz, mÂnÂsız ve boş şeylere bel bağlar, “yıldızı duşukmuş”, “yıldızı yuksekmiş” gibi bÂtıl inanclara saplanır.
1. Sozler, s. 292-2.
Mehmed Paksu
__________________
||İslamda Şans, Tesaduf yoktur.||
Dini Bilgiler0 Mesaj
●26 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- ||İslamda Şans, Tesaduf yoktur.||