Bir grup felsefeci,
“Şems-i Tebrîzî” hazretlerine geldi bir gun.
Bir tanesi one cıktı:

- Size, uc suÂlimiz var.
...
- Peki sor bakalım.
O esnada “bir kerpic” vardı mubareğin elinde.
Onunla talebesine teyemmum dersi veriyordu.
Felsefeci sordu:

- “Allah vardır, gorunmez” diyorsunuz.
Peki gorunmeyen şeye nasıl inanıyorsunuz?
- PekÂlÂ, ikinciyi sor.
- “Şeytan ateşten yaratıldı” dersiniz.
Sonra da, onun ateşte yanacağını soylersiniz.
Hic ateş, ateşi yakar mı?

- Ucuncu suÂlin nedir?

- “İslÂmda kul hakkı var.
Âhirette, hakkı olan hakkını alacak” dersiniz.
HÂlbuki bırakın insanları kendi hÂllerine.
Canları ne isterse, yapsınlar.

- Başka var mı?

- Hayır, yok.

O zaman buyuk velî, elindeki kerpici kaldırıp adamın başına vurdu.

Adamın başı acıdı tabii.
Ve koşup kadıya şikÂyet etti.
Kadı, (hÂkim) hazret-i Tebrîzî’yi cağırdı mahkemeye.

- Bu kimseye vurdunuz mu?

- Evet.
- Nicin vurdunuz?
- Uc sualine tek cevap verdim.
- Nasıl yÂni?
- Bu adam; “Gorunmeyen Allaha nasıl inanıyorsunuz?” dedi.
CevÂben kerpicle vurup acıttım başını.
Gostersin başının acısını.

Kadı felsefeciye dondu.
- Ne diyorsun?
- Başım acıdı, ama gosterilmez.
Buyurdu ki:
- Allah da vardır, ama gorunmez.

Ve devam etti:
- Bu adam; “ŞeytÂn, ateş cinsinden olunca Cehennem ateşinden zarar gormez”, diyor.
HÂlbuki kendisi de topraktan yaratıldı.
Bu kerpicle nicin başı acıdı?

Sordu yine:
- Bu kişi, “Âhirette hesap falan yok.
Bırakın, kim ne isterse yapsın”, diyor.
MÂdem oyle, benim canım ona vurmak istedi ve vurdum. Nicin size şikÂyet ediyor?

Felsefeci mahcuptu.
Başını onune eğdi.
Ve îmanla şereflendi.



__________________