10:13, 26 Eylul 2011 Pazartesi

Cocuğun eğitiminde, oyunun rolunun onemi yeni yeni keşfedilirken Muhyiddin-i Arabi Hazretleri bunu 8 asır oncesinden keşfetmiş. Oğrencilerine tasavvuf yolunu oğretmek ve onları arif olmaya davet etmek icin oyle bir oyun icat etmiş ki…
Kitapcıda, rafların birinde gorduğumde adını ilk bakışta Satranc-I Urefa olarak okudum. Sonra dikkatli bakınca “satranc” kelimesinin aslında “şatranc” olduğunu gordum. Gorevli bana kısaca oyunu anlattıktan sonra hem daha iyi bilgi sahibi olmak icin kitabı ve elbette oyunu oynamak icin de levhasını ve sayı fırıldağını aldım.
Satranc= şeriat+ tarikat+hakikat+ marifetŞatranc-ı Urefa, Muhyiddin-i Arabi
Hic duşundunuz mu “satranc” kelimesi hangi anlamı ifade eder. Kitaptan oğrendiğim bu bilgi beni şaşırttı doğrusu. Satranc kelimesi Sanskritcede caturanga demekmiş. Bu bileşik kelimedeki catu ‘dort’, ranga ise ‘yol’ anlamına geliyormuş. Yani satranc, tasavvufta dort yolu ifade ediyormuş: Şeriat, tarikat, hakikat, marifet.
“Şatranc-ı urefa” yani “ariflerin satrancı” satranctan farklı. Buna bir oyun demek bile cok zor. Şatrancın levhası, “Sevgili”ye kavuşma cabası icinde zor ve meşakkatli gecen dunya hayatının kuşbakışı bir haritası gibi. Rabbimize ulaşmak icin yurumek zorunda olunan yolda, onumuze cıkacak sayısız hamleden yalnızca yuz tanesini işaret ediyor. Tasavvuf yolunda bu yuz hamleden sonra “Visal”e ulaşılabiliyor.
Oklar yukseltiyor, yılanlar duşuruyor
Oyunun levhasında, kelimeler dışında yılanlar ve oklar da mevcut. Yılanlar nefsin rezil hallerini temsil ederken, oklar ise yolcularını yuksek mertebelere cıkarmak gorevini ustleniyor.
Oklar; CefÂ’dan SafÂ’ya, Fırsat’tan Kuy-i cÂnÂn’a (sevgilinin mekanı), Aşk’tan Sahra’yı cunûn’a (mecnunlar sahrası), AzÂr’dan (sitem, naz) Nazar’a (bakış), TisyÂr’dan (maddi ve manevi bir yolculuğa cıkarma) Terehhum’e (merhamet etme), Ahlak-ı Hamide’den (iyi ahlak) CemÂl’e, SadakÂt’ten FerÂh’a (gonul huzuru), Aşk-ı mecazîden Aşk-ı Hakikî’ye, Vefa’dan EsrÂr’a (sırlar), Mucahede’den (nefsi terbiye etme kararı) MuşÃ‚hede’ye, Mahv’dan (kişinin benliğini yok etmesi) İzzet’e, Sabır’dan Maksud’a ve en muhimi de Muhabbetten VisÂl’e ansızın ulaşmak kolaylığını sağlıyor.
Levhada bulunan yılanların başları “sohbet-i seg (dost olmayanlarla duşup kalkma), istiğn (dunya malına tenezzul etmeme), kin, hased, rakip, ağyar (sevgili dışındakiler), akıl, nifak, sevda, kemÂl, celÂl, kazÂ, gurur” kelimelerinin uzerinde. Sayı fırıldağında cektikleri sayı kadar ilerleyen oyuncular bu kelimelerden birine gelirse yılanın kuyruğuna gidiyor. Yılanların kuyrukları da “teessuf, rec (dileme), dûzah (tuzak, cehennem), mihnet, adavet, kavga, nedamet (pişmanlık), ta’n-ı hulk (birinin huyunu ve davranışlarını ayıplama), zeval (tukenme), hacÂlet (utanma), rıza, zillet” kelimelerinin uzerinde. Mesela şatrancta “celÂl” kelimesinin uzerine gelen oyuncu hemen 3 basamak alta “hacÂlet” kelimesine donuyor.
Şatranc levhasının iki yanında da iki buyuk yılan var. Bunlardan sağda olan yılanın başı “gurur” kelimesinde. Cekiliş sonucunda cıkan sayıya gore bu kareye gelen oyuncu ilk karedeki “zillet”e yani oyunun başına donuyor. Soldaki yılanın başı ise “kaza” kelimesinin uzerinde. O kareden sonra vuslata ulaşacak olan oyuncu ilk sıranın sonunda bulunan “rıza” kelimesine donuyor.
Şatranc-ı Urefa, Muhyiddin-i ArabiSon kareden once Visal’e ulaştıran tek bir kare var: 87. kare: “muhabbet”. Sayı fırıldağından 87. kareye getirecek bir sayı isabet ettiğinde oyuncu diğer kareleri atlayarak “visal”e ulaşıyor.
Şatranc-ı urefa tekrar nasıl ortaya cıktı?
Yusuf Cağlar, bir gun İsmail Kara ile karşılaşıp vapurda koyu bir sohbete dalar. Vapur sahile yanaştığında İsmail Bey, “Ah ne cabuk gelmişiz, VisÂl’e ulaşıp sahil-i selamete ermişiz. Oysa VisÂl bahsi pek uzundur… Bu bahis, fezÂilden ve rezÂileden bahseden yuz kelime sonunda Âriflerin kavuşmak cabasında oldukları yeri işaret eden bir ‘şatranc’ gibidir. Yalnızca Âriflerin bildiği bir yoldur şatranc-ı urefa” der. Yusuf Cağlar, İsmail Kara’nın bu sozlerinden sonra duşunur ve bir zamanlar icinde yılanların ve okların olduğu yuz kelimelik bir levhayı sahaflardan aldığını hatırlar. Kısa bir aramadan sonra kitapları arasında bu levhayı bulur, Şatranc-ı Urefa yayına hazırlanır. Oyunun levhası ve nasıl oynanacağına dair kitap Zaman Kitap tarafından meraklılarına ulaşıyor.
Hem tasavvuftaki mertebeleri hem de bircoğu kullanılmadığı icin unutulan 100 kelimeyi tekrar oğrenmek icin bu oyun cok ideal.
kaynak : http://www.dunyabizim.com/?aType=haber&ArticleID=7462
__________________