Bugunku bilim herşeyin madde ve enerjiden ibaret olduğunu ongoruyor.
Nevada Universitesi Oğretim Uyesi Prof. Dr. Yunus Cengel ise tabiattaki
herşeyin madde ve mana karışımı olduğunu soyluyor. Cengel, Einstein gibi gozlem ve muhakemeye dayandırdığı ve Elmas Teorisi adını verdiği teorisiyle
bilimde cığır acmayı hedefliyor.
Yeni teori şu: "Dunyada her şey madde ve mÂn karışımıdır. Yani dunyada
bir madde boyutu var. Fakat bir de madde olmayan bir suru şey var."
Muhakeme ve gozleme dayalı Elmas Teorisi'nin muspet ilimlere tamamen uygun olduğunu soyleyen Cengel, Einstein'ın da 1905'te, yayınlarını, muhakemeye
dayanarak yaptığını hatırlatıyor.
Elmasın, kurşun kalemlerde ic olarak kullandığımız grafit denen madde
ve sobalarda yaktığımız komurle aynı malzemeden olduğunu biliyor muydunuz?
Peki o zaman, torbası 10 YTL'ye satılan komur ile kucuk bir parcasına dahi
paha bicilemeyen elmasın farkı ne diye sorduğunuzu duyar gibi oluyoruz.
Bilim adamları, elmas ile komuru birbirinden ayıran ozelliğin, elmasta karbon
atomlarının duzlemsel bir tabaka yerine uc boyutlu bir kristal
oluşturacak şekilde dizilmeleri ve pozisyon almalarında olduğunu soyluyor. Daha acık ifade edersek, toprak altında yani karanlıkta komur ile elmas madeninin icerik olarak aslında hicbir farkı yok. Fark, her ikisinin ışıkla
buluşması ile ortaya cıkan durumda. Yani, elmasın, ışığı komur gibi emmeyip,
yansıtması ve ışıltılı bir hÂl almasında. Ve insanların da bu ışıltılı
hÂle yuklediği mana ve anlamda. Cunku elmasın paha bicilemeyen madde olması ve guzelliği de bizler icin buradan geliyor. Işıltılı hÂli bizler icin bir
anlam ifade etmeseydi, elmas da dunyanın en pahalı madenlerinden biri
olmayacaktı.Ancak bugunun bilim adamlarının genel goruşu, her şeyin kaynağının madde ve enerji olduğu yonunde. Dolayısıyla maddeye baktığımızda da temel yapısı itibariyle her atomda elektron, proton ve notron bulunuyor. O zaman her şey elektron, proton ve notrondan oluşuyor ve her şey madde ve enerjiye donuşebiliyor. Bu anlayışa gore altın da, demir de, komur, elmas ve taş da aynı şeyi ifade edecekti bizler icin. Bir ornek daha verelim. Elimizde
bir gul var. Uzeri de camurlu. Gul ve camuru laboratuvarda tahlil
ettirdiğimizde her ikisinin temel yapısının da madde olarak tamamen aynı olduğu rapor edilecekti bize: Elektron, proton, notron. Fakat gercekte her ikisinin de farklı olduğunu biliyoruz. Cunku gul bizim hislerimizi harekete
gecirebilecek kadar guzelken, camur tabiatta, kendisinden sakınılması
gereken bir madde olarak bilinmektedir. Peki o zaman gul ile camuru
birbirinden ayıran ve bilimin ıskaladığı şey ne?
Yeni teori şu: "Dunyada her şey madde ve mÂn karışımıdır. Yani dunyada
bir madde boyutu var. Fakat bir de madde olmayan bir suru şey var." İddiayı
dile getiren isim ise Amerikan Nevada Universitesi eski oğretim uyelerinden
Prof.Dr. Yunus Cengel. 20 yılı aşkın suredir ABD'de bilim adamı olarak
calışan Cengel, buna "Elmas Teorisi" diyor. Prof. Dr. Cengel, Elmas
Teorisi'nin, bilimin gereği olan gozleme dayalı olduğunu ifade ediyor. Yıllarca
gozlemlediklerini Elmas Teorisi ile dile getiren Cengel, boylece,
birbiriyle kuskun olan, hatta birbirinden uzak duran bilim ile dinin barışmasına
katkı sağlamayı amaclıyor. Barışırlarsa ne mi olacak? Yunus Cengel'in
deyimiyle,bilimin onu daha da acılacak.

Duanın iyileşmeye etkisi inceleniyor

Amerika'da tıp bunu başarmış. Mesela daha once kabul gormeyen
akupunktur tam anlaşılamamış olsa da tıpta kullanılıyor. Bizde 'kocakarı ilacları'
olarak bilinen bitkisel ilaclarla tedaviye de başlamış Amerikan tıp dunyası.
Son gelinen noktada Pensilvanya Universitesi, araştırılacak konular arasına
duayı da almış. Universite, duanın iyileşmeye etkisini inceleyecek.
Ancak,Prof. Cengel'in soylediğine gore tıp biliminin kat ettiği yola karşılık
fizik bu konuda hÂl kor. Yani maddenin dışında bir şeyin varlığını
kabul etmemeye direniyor. Cengel, geliştirdiği Elmas Teorisi'ne daha da
acıklık getirmek icin bu noktada bir ornek daha sunuyor: "Kitabı ele alalım.
Kitabımızın ağırlığı 100 gram olsun. Bunun 99 gramı kağıt, 1 gramı
murekkepten muteşekkil. Ve yanda da yine 99 gram ağırlığında boş kağıt
ile uzerine 1 gram murekkep dokulmuş bir malzeme olsun. İkisini
karşılaştırdığımızda, malzemesi tamamen aynı olmasına rağmen
ikincisinin kitap olmadığını soyleyeceğiz. Demek ki kitabı kitap yapan mÂnÂsıdır."

Din ile bilimin birbirine kusmesi Osmanlı'nın son donemlerine
dayanıyor. Aslında din ile bilimin kuskunluğu kilisenin meselesi. Ancak Turk bilim
dunyası da bu sorunla yıllarca boğuşmak durumunda kalmış. Ama bundan
once İslamiyet'te ilim ile din beraber yol almış. Hatta biri parlak olduğu
zaman diğeri de en parlak devrini yaşamış. Bu uzun bir sure boyle devam
etmiş.Aslında bu kavganın Avrupalılar icin haklı bir mucadele olduğunu
soyleyen Cengel'e gore onların ilerlemesine engel olan Hıristiyanlıktı: "Cunku
kilisenin bilim uzerine muazzam bir tahakkumu vardı." Bu aşamadan sonra
Avrupa, bilimsel duşuncenin gelişmesi icin dinden tamamen ayrılmaya
karar verdi. Onlara gore din ile bilim bir arada gitmeyecekti. Bilimin ozu
sorgulamak, gozlemlemekti. Hıristiyanlıkta ise papaz ne derse o
oluyordu.

Bilim onyargısız değil, dine karşı onyargılıdır

Devamını Yunus Cengel'den dinleyelim: "Avrupa Ronesans hareketi ile
bunu aştı. Ama Avrupa'da bilim adamlarının muazzam bir kuyruk acısı vardır;
bu bağnazlıktan, taassuptan, tahakkumden dolayı. O yuzden dine karşı belki
bir kin, nefret, duşmanlık gibi hisler kaldı. Sonucta bu ikisi ayrıldı ve
bilim muazzam şekilde gelişti. Ama muhalif olarak gelişti. Hatta onyargı o
kadar ilerledi ki, bugun inancı ima eden şeyler bile dışlanır. ABD'de bu
konuda tartışmalar cıkıyor."
Elmas Teorisi ile, yani varlıkların madde dışında bir de mÂn Âlemleri
olduğunun kabulu ile muhendislik Âleminde yeni bir cığır acacağını,
fizik dunyasında da calkantıya sebep olacağını belirten Yunus Cengel, teori
sayesinde insanların evrene, tabiata bakışının değişeceğini duşunuyor.
Şu anda riayet edilen "Her şey madde ve enerjidir. Her şeyin kaynağı da
madde ve enerjidir." bakış acısının da bırakılacağını kaydediyor. Cunku
sunumunun muspet ilimlere tamamen uygun olduğunu, gozleme, muhakemeye
dayandığını,muspet ilimlerde yerleşmiş hicbir kurala aykırı bir durumun
bulunmadığını soyluyor. Cengel teorisinin onunun acık olduğunu vurgulayarak şu orneği veriyor: "Einstein 1905'te, tamamen muhakemeye dayanarak yayınlarını yaptı.Şu anda 2005'teyiz. Birleşmiş Milletler 2005'i Fizik Yılı ilan etti.
Sebebi de Einstein'ın sunduğu uc tane tebliğ. Einstein o zaman akademisyen
bile değildi. O zaman ucuk gibi geldi insanlara. Fakat daha sonra
bakıldığında hakikaten her şeyin uygun olduğu goruldu. Zaten Einstein'ın bir sozu var, 'Eğer bir fikir başta sacma ve ucuk gelmiyorsa onun icin umit yok
demektir.' diye. Onun icin Elmas Teorisi'ni anlamakta fizikciler biraz zorlanacak.
Felsefe uzmanları da bunu gayet iyi anlayacak."
Yunus Cengel aslında jeotermal enerji, guneş enerjisi ve enerji
tasarrufu gibi alanlarda uzman. Lisansustu ve doktorasını ABD'de tamamlamış.
1980'den 2002'ye kadar, once Kuzey Carolina Universitesi'nde, daha sonra Nevada Universitesi'nde dersler vermiş. Asıl cıkışını, 2002 yılında 4.
baskısını gercekleştiren, Cince, Japonca, Korece, İspanyolca, Turkce, Farsca ve Yunancaya da cevrilen "Thermodynamics: An Engineering Approach"
(Muhendislik Yaklaşımıyla Termodinamik) adlı kitabıyla yapmış ve ABD'de en cok tercih edilen muhendislik kitaplarının yazarı bir bilim adamı. Bunun dışında
dort kitabı daha bulunan Cengel, 2002'den bu yana, istediği zaman Nevada
Universitesi'nde ders verme hakkına sahip. 1955 yılında doğup buyuduğu
Kuşadası'nda, kendisini yeni kitaplar yazmaya, yayımlanmış kitaplarını
yeni baskılar icin hazırlamaya ve Turkiye'nin her tarafında konferanslar
vermeye adamış biri.
Yunus Cengel, ilkokulu Kuşadası'nda okuduktan sonra ortaokul ve liseye
Aydın'da devam eder. Aydın Lisesi'nde iken ikinci sınıfta TUBİTAK'ın
actığı imtihanı kazanarak burs almaya hak kazanır. Bilim Teknik dergisi ile
ilk defa bu vesileyle tanışır. "Aileden bir doktor cıksın." baskılarına
karşı,geleceğe yonelik heyecanlı bir meslek olur duşuncesiyle, fakat henuz
tam ne olduğunu bilmediği muhendisliği tercih eder. Liseyi bitirdiği 1972'de
İstanbul Teknik Universitesi'nin Makine Muhendisliği Bolumu'ne girer.
İETT dersanesinde oğrenilen İngilizce
Tipik Turk eğitim sisteminin urunu ile hayalindeki muhendislik farklı
cıkınca, henuz birinci sınıfta iken okulunu bile değiştirmeyi duşunur.
İmdadına 3. ve 4. sınıflarda verilen mesleki dersler yetişir ve okulda
kalır. 1976'da oğrenci olayları sebebiyle universite bir yıl kapalı
kaldığından, yedi kardeş icinde universiteyi bitiren tek cocuk olarak
1977'de İTU'den mezun olur. Okuldan geriye aklında 'Hayal kırıklığı, eğitim
sisteminin ruhsuzluğu, hocaların formaliteciliği yani dersi verip,
bırakın başka kitaplar onermeyi, kendi dersinin bile kitabını oğrenciye
aldırmayan, fotokopiler sayesinde, gecmiş yıllarda cıkan soru kalıplarının
ezberlenmesi sonucu gelen bir mezuniyet' kalmıştır. Oğrencilerinin muhakeme yonu cok gelişmiş olmayan, zaten gelişmesi teşvik edilmeyen bir eğitim duzenidir bu.
Ama buna rağmen kaldığı ev ile kampus arasındaki mesafede, İETT'de
gecen 1 saatlik sureyi değerlendirerek kendi cabasıyla İngilizceyi oğrenir. Bir
nevi 'İETT dersanesi'ne gider.

Universiteyi bitirmesine yakın koridorda gozune ilişen "Turkiye Demir
Celik İşletmeleri ABD'ye mastır icin lisansustu oğrenci gonderecektir."
ilÂnı,onun hayatının akışını tamamıyla değiştirir. 1977 Aralık ayında North
Carolina State University'de lisans ustu eğitimine başlar: "ABD'ye
gidince,bizde tabii iyi cocuk havası var. Derslerimize calışacağız, hoca ne
derse yapacağız. Amerika'da eğitim sistemi değişik ama sonucta yine her şey
size bağlı. İnisiyatif kullanma alışkanlığı kazanmadığımız icin boyle bir
şey yok." Turk eğitim sisteminin izlerini uzerinden atması uzun sure mumkun
olmaz.

İki yıllık eğitim suresinin sonlarına doğru gorduğu bir ilÂn yine
hayatının akışını değiştirmeye yeter. Asistanlığa başvurur, kazanır. Guneş
enerjisi dersinin asistanlığını yapar. "Bir şey yapınca en mukemmelini yapmak"
prensibi, onun icin, geleceği yonlendiren onemli bir meziyet olur.
Guneş enerjisi dersinin iki hocası, normalde kendilerinin yapacağı işleri de
bu genc asistanın yapması karşısında ondan cok memnun kalır ve
universitede kalıcı olması talebinde bulunurlar Cengel'den. Bunun uzerine doktoraya başvurur. Bir tarafta burslu okuduğu Demir Celik İşletmeleri'ne donmek diğer tarafta da ABD'de kalıp akademik hayatını surdurmek tercihleri vardır. Sınava girer, sonuclar belli oluncaya kadar da Demir Celik
İşletmeleri'nde calışmaya başlar: "Donerken bir yandan da Demir Celik'te calışacağım icin,yetkililer 'Biz seni ABD'ye gonderdik. Sen şu an yuksek muhendissin. Artık senin fikirlerinden istifade edelim' derlerse ben ne cevap vereceğim diye duşundum. Yani gercek hayata yonelik bir proje, duşunce
geliştirmemişim. İnisiyatif kullanmamışım. Ondan sonra dedim ki ABD'deki butun bu eğitimim boşunaymış."

Yunus Cengel, beklediği cevap gelince 1980'de tekrar geri doner ABD'ye:
"Donduğumde bu kez dizginleri elime aldım. Dedim ki, 'Bundan sonra iyi
cocuk rolunu bırakıyorum. Artık sorgulayan, inisiyatif kullanan ve bunu saygı
ve edep olculeri icinde yapan bir kişi olacağım.' Ve benim hayatta uretici
olmam 1980'de başladı. Ondan sonra zaten nereye el attıysam onu
sorgulayarak, olcerek, bakarak yapmaya başladım." Yunus Cengel, yine
koridorda yururken hocalardan bir teklif daha alır. Bu sefer
muhendisliğin en belalı derslerinden biri olan termodinamik dersi vermesi istenir
ondan.
Yunus Cengel ABD'deki oğrencilerine verdiği termodinamik dersine cok
iyi hazırlanır. Dersle ilgili, kutuphanelerde ilÂve kaynaklar bulur, gercek
hayattan orneklerle dersini anlaşılır kılar. Bu cabasının sonucunu da,
ABD'de somestr sonunda yapılan ve bu sefer oğrencinin hocayı
değerlendirmeye tabi tuttuğu demokratik bir uygulamada alır. Turkiye'de tartışmalara sebep olan sistem, ABD'de devlet universitelerinde dahi yıllardır
uygulanmaktadır. Cunku orada, oğrenciyi muşteri gibi goren universite, oğrenci
tarafından sevilmeyen veya kalitesi duşuk hocaların kendisine 'muşteri'
kaybettireceği korkusunu yaşamaktadır. Amerikan sisteminde bir universitenin oğrenci kaybetmesi durumunda, Cengel'in ifade ettiği gibi, universite kapısına
kilit vurmak zorunda kalır. Rektore de hesap vermek duşer. Bu durumda Turkiye icin YOK'un kulakları cınlasın demekten başka diyecek bir şey yok!
Sınavda hocaların oğrenci ile teması, derse hakimiyeti, anlatma
kabiliyeti gibi ozellikler oğrenciler tarafından not verilerek değerlendiriliyor.
İlgili bolum sekreterinin yuruttuğu işlemin neticeleri hocalara da
bildiriliyor ve sonuca gore herkes kendisine cekiduzen veriyor. İşte,
Yunus Cengel de, henuz daha doktora oğrencisi olmasına rağmen verdiği dersler nedeniyle somestr sonunda değerlendirmeye tabi tutulduğunda,
oğrencilerin oylarıyla "Karno" adı verilen mukemmellik odulunu, bolum tarihinde Dr.unvanı almadan kazanan ilk kişi olur. Somestr sonunda oğrenciler
tarafındanyapılan değerlendirmede sorulan sorulardan biri de ders kitabı ile
ilgilidir. Yunus Cengel'in kendi bolumu ile ilgili yapılan en onemli ve
değişmeyen eleştiri ise "Hoca harika ama kitap rezil" olmaktadır. Prof.
Cengel, oğrencinin rahat anlayabileceği şekilde bolca malzeme toplayıp
dersini oyle yaptığından, sonunda elinde oldukca geniş bir kaynak
biriktiğini fark eder. Hemen dort bolum yazıp iki yayınevine gonderir.
Yayınevleri de uzman kişilerden "termodinamik dersi boyle anlatılmalı"
raporu karşısında onun kitabını basma yarışına girer: "İnisiyatif
kullanmak burada onemli işte. Mesela 25 yaşına gelinceye kadar bizim haddimize mi duşmuş, onca yıllık hocaların yazdığı bir kitabı beğenmeyip sorgulamak diye duşunurdum. Baktım ki mastırını bitirmiş birisi olarak onlardan daha iyisini yapabiliyoruz. Bu bana muthiş bir ozguven verdi. Donum noktası oldu benim icin."

7 dile cevrilen ders kitabı

Sonucta Cengel'in McGraw-Hill tarafından 1989'da basılan Muhendislik
Yaklaşımı ile Termodinamik kitabı, sahasında piyasadaki kemikleşmiş
kitaplardan daha fazla ilgi uyandırır ve yedi dile cevrilerek
uluslararası bir başarı yakalar: "Kitap şu anda ABD'de ve dunyada bir numara. Benim felsefem şuydu. Ders kitapları oğrenciler icindir, hoca icin değil.
Bunun icin bayağı bir ilgi gordu. Ve bu da şu intibaı verdi. Turkiye'den
cıkan birisi kendi konusunda dunyada lider olabiliyor. Karamsarlığa hic gerek
yok.Yeter ki duzgun prensipler edinilsin, sebat edilsin ve de
mukemmellikten taviz verilmesin."
1984'te doktorasını bitiren Cengel, mezun olduğu okul değil de Nevada
Universitesi'nde goreve başlar. Cunku Amerika'da onemli bir anlayış da
universitelerin kendi mezunlarını hoca olarak barındırmamalarıdır.
Cengel,bunun altında yatan sebebi şoyle acıklıyor: "Birincisi, universiteye
yeni fikirler gelsin amacı gudulur. Ayrıca, doktorada mezun olmuş oğrencisi
başka universitelerde hoca olarak işe alınırsa, bizim urunumuz demek ki para
ediyor diye duşunulmektedir."

1985'ten 2002'ye kadar Nevada Universitesi'nde ders veren Yunus Cengel,
Amerikan universitelerinde yaygın olan her 6 yılda 1 sene ucretli izin
hakkını da kitap yazmak uzere kullanır. Uygulamanın amacı, hocanın
calışmaları varsa, hocayı yuklerinden arındırmak, yoksa, kendisini
yenileyip tazelenmesini sağlayacak sureyi ona temin etmektir.

2002'de, istediği zaman ders verme hakkı baki kalmak uzere Nevada
Universitesi'nden emekli olan ve cocuklarının İslam ve Turk kulturunden
uzak kalmaması icin Turkiye'ye donen Cengel, şimdilerde hem Elmas Teorisi
uzerine, hem de yazmış olduğu Termodinamik ve Isı Transferine Giriş,
Isı Transferi: Pratik Bir Yaklaşım, Isıl-Akışkan Bilimlerin Esasları ve
Akışkanlar Mekaniği adlı kitaplarının yeni baskıları uzerinde
calışmaklameşgul.

ASME (Amerikan Makine Muhendisleri Birliği) ve ASEE'nin (Amerikan
Muhendislik Eğitimi Birliği) uyesi olan Yunus Cengel'in asıl ilgi alanı
enerji. Mukemmel Muhendislik Kitabı Yazımı nedeniyle ASEE tarafından
verilen Seckin Yazar Odulu'nu 1992 ve 2000 yıllarında alan ve bu odulu
tarihinde iki kez kazanan tek kişi olan Cengel, Enerji Bakanlığı'nın rakamları ile
Turkiye'nin enerjide nerede ise dortte ucunun dışa bağımlı olduğunu,
halbuki ic kaynakların harekete gecirilmesi ile bunun cok rahat
karşılanabileceğini soyluyor. Enerji Bakanlığı'nın gundeminde yer alan 4-5 nukleer santral yapımına harcanacak meblağın 10 milyar doları bulacağını, aslında buna hic gerek olmadığını, cunku Turkiye'nin alternatif ve yenilenebilir doğal enerjikaynaklarına sahip olduğunu ifade ediyor.

2004 rakamları ile Turkiye'nin kullandığı elektrik miktarı 150 milyar
kw/saat. Buna rağmen kurulu gucu ancak 37 bin MG (mega watt). Cengel,
Turkiye'nin komur kaynaklarının sonsuz denecek kadar fazla olduğunu,
kirliliği sebebiyle onu goz ardı etsek dahi, Turkiye'de kullanılmayan
hidrolik enerji ile bile tum bu ihtiyacın karşılanabileceğini soyluyor.
Ustelik bunlar Enerji Bakanlığı'nın bildiği ve etudunu yaptığı veriler.
Yunus Cengel, bunların dışında, Turkiye'de hic kullanılmayan 4 bin 500
MG gucunde jeotermal enerji kaynağı da bulunduğunu, keza, 83 bin Kw/saat
ruzgar enerjisinin bile Turkiye'nin urettiği 37 bin mega watt rakamını cok
rahat karşılayabileceğini hatırlatıyor. Sonra kayıp-kacak oranı dunyada
ortalama yuzde 8'ler civarında iken Turkiye'de yuzde 22. Bunun yarıya
indirilmesi halinde dahi 4 bin mega watt enerjinin elde kalacağını soyleyen Cengel, boylece 10 milyar dolar harcanarak elde edilmesi planlanan 5 bin MG
enerji uretecek nukleer santrale ihtiyac duyulmayacağını soyluyor.

Pek bilinmeyen enerji ceşidi: Tasarruf

Yunus Hoca'nın dikkatimize sunduğu onemli bir enerji kaynağı daha var.
'Keşfedilmeyi bekleyen tukenmez enerji kaynağı' olarak sunduğu, Turk
halkının pek bilmediği bu enerji ceşidi de tasarruf. Cengel, 1970'lerde
Arap ulkelerinin uyguladığı petrol ambargosu sayesinde Amerikalıların
tasarrufu oğrendiğini anlatarak, Amerika'nın, eğer o tasarruf tedbirlerini almasa
idi bugun kullandığı enerjinin yuzde 80 daha fazlasını kullanacağını
soyluyor.Tasarruf sonucunda Amerika'da inşaatına başlanan 107 bin megawat
kapasiteli 97 nukleer santral yapımı da iptal edilmiş. Turkiye ise ABD'nin
1970'lerde yaptığı hatayı tekrarlamak uzere.

Peki tasarruf nasıl yapılıyor? Once ev ve işyerlerinde kullanılan ve
Avrupa ve Amerika verilerine gore Turkiye'de 2-3 kat daha fazla olan metrekare
başına enerji kullanımı yarıya duşurulebilir. Bunun icin once tasarruf
ampulleri kullanmakla işe başlamak gerekiyor. Sonraki ve en onemli
tasarruf kaynağı izolasyon. ABD'de tum duvarlar izolasyonlu olmak durumunda.
Yoksa belediye inşaata izin vermiyor. ABD'nin izolasyondan yıllık tasarrufu
177 milyar dolar. Turkiye'de cift cam kullanımına gecilmesinin dahi onemli
bir tasarruf sağladığını soyleyen Cengel, burada halkı uyarma ve
bilgilendirme konusunda universiteleri de goreve cağırıyor ve bir seferberlik
başlatılmasının şart olduğunu vurguluyor.

Son sozu yine Turkiye'de okuyup ABD'de doktora yapan ve akademik
hayatında başarılara imza atan, Elmas Teorisi'ni geliştiren Turk profesor
Cengel'e bırakalım: "Turkiye'de bence en buyuk israf beyin gucu israfı. Bunu
onlemenin de yolu istişareyi esas almak, gercek demokrasiyi tesis
etmek.Turkiye'de saltanatın yıkılması lazım. Ruhu hÂl Turkiye'ye hukmediyor.
O yuzden bu AB sureci cok onemli. Bu surecte biz demokrat olmayı
oğreneceğiz. Sonra Turkiye kendi beyin gucunu keşfedecek."

Not:Alıntıdır...
(Sayı: 570 - 07.11.2005 | Cemal A. Kalyoncu - [email protected])
__________________