Bir an hatırımdan gecen bir hikayeyi nakledeyim…

“Raci” yudumlayınca “Aynalı’nın” ikram ettiği kahveyi fincandan, dalar gider başka alemlere Hayalin Derinlikleri isimli eserinde Filibeli Ahmed Hilmi’nin… Orada şu olayı nakleder:

“Şekerli kahveyi icmeye başlamıştım… Kendimi karıncalar arasında ve binlerce sokağı bulunan bir karınca yuvasında, karınca şeklinde buldum. Etrafa hayran, hayran bakmağa başladım… Ben karınca beylerinden birinin oğlu imişim… Henuz yemeğimi bitirmiştim ki, hocalarımdan biri yanıma geldi ve soze başladı:

Ey Şehzadem. Şehrimizin kuzeyinde corak arazide ne kadar tuhaf tabiat olaylarının zuhur etmekte olduğunu bilirsiniz… Yaptığımız ilmi gezilerde alimleri ihtilÂfa duşuren hava durumunun yine başladığını oğrendik… Parlak gokyuzunun bircok tarafları birden bire bir takım kalın ve sıra sıra bulutlarla ortuluyor. Bu bulutlar değişik zamanlarda birden bire yok oluyorlar. Acaba bu hava durumunun sebebi nedir? Bildiğiniz gibi tabiat olayları akıl ve mantıkla bilinemez. Bu acayip durumu tetkik icin yapacağımız geziye siz de buyurun!…

Buyuk bir kalabalıkla acayip yapılışta olan bir araziye doğru seyahate başladık. Garip ve tuhaf olan o ki, ben hem “insan algısı ve bilgisi” ve hem de “karınca algısı ve anlayışı” ile bezenmişim.

Nihayet acayip araziye gelmiştik. Karınca gozu ile baktığımda hakikaten duşunulecek ve konferanslar verilecek kadar acayip ve garip bir şekillenmeye sahip olduğunu anlıyordum.

Oysa insan gozuyle baktığımda, iki tarafı muntazam mağazalar, suslu duz bir şekilde Napoli taşları ile doşenmiş geniş bir caddede bulunduğumuzu goruyordum.

Bu iki his arasındaki farkı hayretle muhakemeye koyulduğum sırada tabiatci alimlerden biri bu garip arazi hakkında konferans vermeye başladı:

“-Efendiler!” diyordu. “En fazla dikkati ceken bu buyuk hucrelerin şekliyle aralarındaki kanalların intizamıdır. Hucreler takriben duz, catlaklar ise hemen hepsi mukemmel denilecek intizamda duzgun cizgilerle doludur. Bu intizamın sebebini ulemamız bir turlu keşfedemiyor…”

Konferansın en tatlı yerine gelinmişti ki birdenbire yuzbinleri gecen dinleyiciler arasında bir cığlık koptu! Gokyuzu acık olduğu halde, şddetli ani bir yağmur yağışı ile muthiş bir seylÂp ve sıcak bir tufan bir anda binlerce karıncayı surukluyor ve boğuyordu… Bu tufandan hasıl olan dev nehirler binlerce karıncayı surukleyip goturuyordu…

Ben bir dakika korku ve dehşete mağlûp olduktan sonra bu garip tufanın sebebini anlamak istedim. Yukardan hÂl fasılalı sağanakla seller akmaktaydı… Bu muthiş hadiseye insan nazarıyla baktığım zaman hayretten ve gulmekten kendimi alamadım…

Garip arazi adı verilen caddede bir kaldırım kenarında yerimizi almıştık. Bulunduğumuz yerde bir at arabası durmuş, arabacı uyumuş, hayvanlar torbalarından yemlerini yerken, her ikisi de anlaşmış gibi aynı anda işemeye koyulmuşlardı… İşte zavallı karıncaları yok eden sıcak tufan bu hayvanların pislemesinden başka birşey değildi…

Yuvalarda butun ahali uzuntu ve ızdırap icinde olumumle meşgulduler. Zira ben de orada vefat edenler arasındaydım. Ulema ise acayip arazide vukua gelen tufanın sebeplerini araştırmakla meşgul oluyorlardı…
kaynak : Aynadaki Evren AHMED BAKİ
__________________