Allah-u Zulcelal ayet-i kerimede şoyle buyurmuştur: “Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, cennetlerde ve ırmakların başındadırlar. (Onlara) “Selametle, guven icinde girin!” denilir.” (Hicr; 45-46) Allah-u Zulcelal başka bir ayet-i kerimede şoyle buyurmuştur: “Ne yerde, ne gokte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz. Bundan daha kucuğu ve daha buyuğu de haric olmamak uzere (hepsi) muhakkak apacık bir kitapta (yazılı) dır.” (Sebe; 3)
Dunyada ister gunah olsun, isterse sevap olsun her ne yapmışsak, kıyamet gununde zerre kadar kaybolmamak şartıyla karşımıza cıkacaktır. Peki kıyamet gununde Allah-u Zulcelal tarafından kendisine: “Selametle, guven icinde (cennete) girin!” denilmesini kim iste mez? Herkes ister. Ama sadece istemek doğru değildir. Onunda bazı şartları vardır. Nasıl dunyadaki bazı nimetleri elde etmek icin istemek yeterli gelmeyip, caba gostermek gerekiyorsa; ahiretin nimetlerini kazanmak icinde yalnızca istemekle kalmayıp, biraz caba gostermek lazımdır.
Bizden onceki insanlarda Allah-u Zulcelal’in kuluydular. Allah-u Zulcelal’in yanındaki nimetlere oyle meraklıydılar ki, gece gunduz hic akıllarından cıkmıyordu.
“Neden evlenmiyorsun?”
Anlatıldığına gore, bir gun birkac alim, Rabia-i Adeviyye’nin yanına gitti ve ona: “Neden evlenmiyorsun?” diye sordular. Rabia-i Adeviyye onlara şoyle dedi:
“Benim uc buyuk derdim var. Bunların sıkıntısından kolayca kurtulmamı garanti ederseniz, o zaman evlenirim. Birincisi: “Acaba ben son nefesimde imanımı kurtarabilecek miyim?” O kimseler:
“Biz bu sualin cevabını soylemekten aciziz.” dediler. Rabia-i Adeviyye tekrar:
“Kıyamet gununde amel defterimi sağ tarafımdan mı, yoksa sol tarafımdan mı verecekler?” diye sordu. O kimseler bu soruya da:
“Biz bu sualin cevabını soylemekten aciziz.” dediler. Rabia-i Adeviyye tekrar:
“Herkesin hesabı goruldukten sonra bir grup cehenneme ve bir grup cennete giderken, acaba ben hangi grupta bulunacağım?” diye sordu. O kimseler şaşırarak:
“Biz bu sualin cevabını da soylemekten aciziz.” dediler. Bunun uzerine Rabia-i Adeviyye onlara şoyle dedi:
“O halde onumde boyle dehşetli gunler varken ve bu gunlere hazırlanmak elbette lazım iken, evlenmeyi nasıl duşunebilirim!“
İşte herkes boyle olmalıdır. Rabia-i Adeviyye’nin bu hali herkes icin buyuk bir derstir. Eğer bunları dunyada biraz olsun duşunmeyip, onumuze her geleni yaparsak, kıyamet gununde perişan oluruz. O gun pişmanlık gunudur. O gun herkes pişman olacak ama o gun pişmanlık da fayda vermez.
Şeytanın belini kıran soru?
Şeytanın belini kıran en buyuk şey, insanın: “Acaba benim sonum ne olacak?” diye duşunmesidir. Yani: “Sekarat esnasında benim halim ne olacak? Acaba dunyadan imanlı olarak mı, yoksa imansız olarak mı ayrılacağım?” diye duşunmek, lain şeytanın belini kıran en buyuk haldir. Cunku boyle bir duşuncenin sahibi, daima Allah-u Zulcelal’in rızasını kazanmak icin gayret eder.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hadis-i şerifte şoyle buyurmuştur: “Ağız tatlarını bozan, butun umitleri kıran olumu cok duşunun.” (Tirmizi, Taberani, İbn Mace)
Tabi olumu duşunmek, sadece olum vardır diye duşunmek değildir. Kendimizi o olen kişinin yerine koymamız lazımdır. “Bu olen kişi benim. Beni kabre koyup uzerime toprak attılar. Buradan kalkamazsam benim halim ne olur?” diye duşunursek, olumu hatırlamış oluruz. Boyle duşunduğumuz zaman cok pişman olacağız ve kendi kendimize:
“Bundan sonra kalbimden bu dunyanın muhabbetini sokup atayım; zikir ve ibadetle daima Allah-u Zulcelal’in rızasını kazanmak icin gayret gostereyim.” diyeceğiz.
Bir insan icin en onemli şey akıbettir. Onun icin insan daima: “Acaba benim akıbetim ne olacak. Dunyadan imanlı olarak mı, yoksa imansız olarak mı ayrılacağım?” diye duşunmelidir.
Bu duşunce insanın hatırından hic cıkmamalıdır. Cunku bazı insanlar vardır ki, daima gunahlarla meşgul oluyorlar. Ama sonradan pişman olup oyle bir tevbe ediyorlar ve kendileri ile Allah-u Zulcelal’in arasını oyle bir duzeltiyorlar ki, bununla cenneti kazanıyorlar. Ama bir kimse ibadet yaptığı halde sonradan bozulursa, bu hal onun icin cok buyuk bir tehlikedir. Onun icin lain şeytan demiştir ki:
“İnsanlardan: “İşte bu amel beni kurtaracak!” demesini bekliyorum.”
“Bu amel beni kurtarır” dememeli
Onun icin insan ne amel yaparsa yapsın, hicbir zaman bu yaptığı amele guvenmemelidir. Bu şeytanın bir tuzağıdır. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kÂinatın en efdali olduğu halde, Allah-u Zulcelal onu miraca cıkarırken:
“Geceleyin kulunu, ayetlerimizden bir kısmını gostermek icin Mescid-i Haram’dan, cevresini mubarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya goturen Allah, noksan sıfatlardan munezzehtir. O, gercekten işitendir, gorendir.” (İsra; 1) buyurarak, ne Peygamber ne de Resul dememiş, kul diye hitap etmiştir. Kulluk, Allah-u Zulcelal’in yanında cok makbuldur.
Onun icin Bayezid-i Bestami şoyle demiştir: “İnsanlar; ‘Keşke Allah-u Zulcelal benimle hesap gormese, cunku O’nun hesabından korkuyoruz!’ diyorlar. Ben de istiyorum ki Allah-u Zulcelal benimle hesap gorsun.” Yanında bulunanlar:
“Senin guvendiğin şey nedir?” diye sorduklarında, Bayezid-i Bestami şoyle cevap vermiştir:
“Benim bir guvencem yoktur. Ama Allah-u Zulcelal’in benimle hesap gorurken, bir sefer: “Ey Kulum!” demesi benim icin kÂfidir. Bana: “Ey Kulum!” dedikten sonra, beni ister cennete koysun, isterse cehenneme koysun farketmez.“ İşte Allah-u Zulcelal’e kul olmak boyle kıymetlidir. O’na kul olalım. Bizi kurtaracak olan budur. Onun icin Allah-u Zulcelal’in kudret ve azamet sahibi olduğunu ve herşeyin O’nun elinde bulunduğunun idrakinde olmamız lazımdır.
Şeytanın hırsızlığı
İnsanın caresi, daima Allah-u Zulcelal’in yanındaki ecir ve sevaplara karşı meraklı olmaktır. Allah-u Zulcelal insana, bu merakına gore salih amel yapmayı nasip etmektedir. Bir kişi bir Evliyanın yanına giderek:
“Benim evime hırsız girdi ve butun eşyalarımı caldı!” dedi. Evliya o adama:
“Allah-u Zulcelal’e şukret ve hamd-u senada bulun ki, hırsız senin kalbine girip de imanını calmadı. O hırsızın caldığı dunya malıdır. Bir gelir, bir gider.” diye cevap verdi.
Ne kadar da doğrudur. Eğer biraz derin olarak duşunursek, lain şeytan insanın kalbine girdiği zaman, kalbin icindeki imanı, Allah sevgisini, gunahlardan muhafaza olma halini calıp goturur. Boyle olduğu halde hicbir şey olmamış gibi davranıp, adi olan bir dunya malımız calındığı zaman merak edip uzuluyoruz. Halbuki biraz derin olarak duşunursek, şeytan bizim kalbimize girip hırsızlık yapıyor ama bizim haberimiz olmuyor.
İlk once kalbe giriyor ve iman ağacını yaş tutan, sulayan ve daima imanı kuvvetlendiren Allah-u Zulcelal’in zikrinin aşkını, muhabbetini cıkarıyor. Daha sonra gunahlardan muhafaza olma gucunu cıkarıyor ve insan gunahlara gidiyor. Vesvese ile butun hayırlı olan halleri calıyor ve yerine dunya muhabbetini koyuyor. Ama maalesef bundan hic haberimiz bile olmuyor.
Oysa zahiri olarak bir şeyimiz calındığı zaman nasıl uzuluyor ve daha dikkatli hareket ediyorsak, manevi olan ve ebedu’l-ebed baki hayatımıza yarayacak olan şeyleri, lain şeytanın calmaması icin uyanık olmamız lazımdır. Uyanık olup, calındığını bilirsek bir daha caldırmamak icin daha dikkatli oluruz. Ama -neuzubillah- bunun farkına varamazsak t kabre kadar oyle gideriz ve cok perişan oluruz.
Peki şeytan, kalbimizdeki zikrin aşkını, muhabbetini nasıl alıyor?
“Senin zikir yapmaya vaktin yoktur. Şu işini yap!” diyerek, elimizde sermaye olan vaktimizi boşa gecirtiyor ve zikir yapmamıza engel oluyor. Oysa iman, yeşil bir ağac gibidir. Sıcak bir havada yeşil bir ağaca biraz su vermezsek, yavaş yavaş kuruyacaktır.
Buna bakarak iman ağacının kurumaması icin hergun mutlaka Allah-u Zulcelal’in zikrini yapmamız lazımdır. Cunku gunahların zulmeti o yeşil olan ağacımızın uzerine gelerek onu kurutuyor. Onun kurumasını onlemek icin kalbimizin uzerinde Allah’ın zikrini yaparsak kurumaz inşaallah.
Biz huzursuz olarak gafletle O’nun zikrini yapıyoruz; zannediyoruz ki, hicbir şey olmuyor. Eğer insan Allah-u Zulcelal’in zikrini huzurlu olarak yaparsa cok buyuk kemalat sahibi olur.
Aynı şekilde Ahmed er-Rufai bazı zamanlarda kendi cemaatinin icindeyken, Allah-u Zulcelal’in tecelliyatı uzerine oyle geliyordu ki, kan pıhtısı gibi oluyordu. Sonra yavaş yavaş eski halini alıyordu ve diyordu ki:
“Vallahi, eğer Allah-u Zulcelal’in rahmeti olmasaydı, ben sizin yanınıza donemezdim.”
İşte Allah-u Zulcelal’in zikri boyledir. İnsanı bu şekilde Allah-u Zulcelal’e kavuşturuyor. Onu yapmamak sanki ahirete inanmamak gibidir. Hem kendimize hem de birbirimize Allah-u Zulcelal’in zikrini yapma hususunda daima tavsiyede bulunalım.
Bilhassa yalnız kaldığımız zaman zikir ve ibadet yapmak, Allah-u Zulcelal ile aramızdaki gizli olan hali duzeltmeye calışmak cok kıymetlidir. Veyahut da arkadaşlarımızla birlikte olduğumuz zaman, kimse kimsenin kalbini bilmediği icin, Allah-u Zulcelal’e karşı olan manevi halimiz, kalbimiz, ruhumuz, sırrımız daima duzgun olmalıdır. Samimi ve sadık olmalıdır.
Onun icin Sehl bin Abdullah şoyle demiştir: “Kim Allah-u Zulcelal’e karşı gizli olarak hıyanetlik yaparsa, Allah o hıyaneti kıyamet gununde, hatta bu dunyada da acığa cıkarır.“
Yani insan ne yaparsa yapsın, onun icindeki gizli hali, zahiri vucudunda meydana cıkıyor. Eğer bir kişi iyi bir kimse ise, Allah-u Zulcelal’e karşı samimi ise ve manevi olarak doğru ise; mutlaka onun ahlakını insanlar guzel olarak gorurler. Ama onun ici, Allah-u Zulcelal’e karşı hain ise, kendini her ne kadar iyi gostermeye calışırsa da ara sıra icindeki kotuluğu meydana cıkar ve insanlar bunu gorurler.
Cunku Allah-u Zulcelal acığa cıkarıyor. Zaten ahirette de zerre kadar hicbir şey gizli kalmaz. Yani insanın caresi, kendisini Allah-u Zulcelal’e karşı sadık ve doğru yapmaktır. İnsan, kalbinden dunyanın muhabbetini sokup attığı zaman, gece gunduz dunya ile meşgul olsa da, o dunya ona zarar vermez.
Cunku kalp Allah-u Zulcelal’e bağlıdır. Ama kalp dunyaya bağlı olduğu zaman, dunya ile bir saniye dahi meşgul olsa, zarar gorur. Kalp, Allah’ın nazargÂhıdır. Onu Allah-u Zulcelal’e bağlamak lazımdır.
Allah-u Zulcelal’in dostları manevi doktordurlar. Onlar kalbi, nasıl dunyadan cozup Allah-u Zulcelal’e bağlayacaklarını cok iyi biliyorlar. Allah yuz bin defa onlardan razı olsun.
Kalbi Allah-u Zulcelal’e bağlamanın da bir takım alametleri vardır. Kalp, Allah’a bağlandığı zaman, daima O’nun yolundan, aşk ve muhabbetinden bahseder. Onun icin bir adam bir Evliyanın yanına gelerek:
“Allah’a nasıl kavuşulur?” diye sormuş. Evliya ona: “Sana mujdeler olsun!” demiş, adam: “Niye?” diye sorunca Evliya şoyle cevap vermiştir:
“O yolu soran kimse, o yola meraklı demektir. Allah ona nasip edecektir inşallah!“
Demek ki Allah’ın yolunu merak etmek, daima onunla meşgul olmak, Allah-u Zulcelal’in yanında cok makbuldur. Sehl bin Abdullah şoyle demiştir: “Kim kalbini Allah-u Zulcelal’e teslim ederse, Allah-u Zulcelal onun ÂzÂlarına sahip cıkar.”
İnsan kalbini Allah’a teslim ederse, O da o kimsenin gozlerine, ellerine, ayaklarına, diline yani butun ÂzÂlarına sahip cıkar. Gozunun harama bakmasını engeller, dilinin haram konuşmasına engel olur. Ayaklarının gunah yerlerine gitmesine engel olur.
Kalp, bir şey değildir ki! Allah-u Zulcelal’in yaratmış olduğu bir et parcasıdır. Peki neden onu Allah’a teslim etmiyoruz? Onu Allah-u Zulcelal’e teslim edip:
“Ya Rabbi! Bu kalbi sen yaratmışsın. Onu sana teslim ediyorum.” diyerek, O’nun onune koyalım. O zaman Allah-u Zulcelal’in rahmeti kalbimize girer ve butun ÂzÂlarımız da Allah-u Zulcelal’e karşı teslim olur ve Allah-u Zulcelal’in yanındaki ecir ve sevaplara doğru gider.
Nefisle mucadele
Esasen bizi mahveden şeytan ve nefstir. Onun icin Bayezid-i Bestami şoyle demiştir: “Ben nefsimi cağırıp; ‘Gel, Rabbime gidelim’ dedim. Ama gelmedi. ‘Madem ki gelmiyorsun, sen kal ben gidiyorum’ dedim.“
Tabi nefse sadece sen kal diye soylemek kolaydır. Asıl onemli olan onu terkedebilmek, onun heva ve heveslerini bırakabilmektir. Demek ki, onu terketmek Bayezid-i Bestami’ye gore kolaydı.
Onun icin şoyle demiştir: “Ben bir gun ruyamda Allah-u Zulcelal’e dedim ki: “Ya Rabbi! Ben sana nasıl gelebilirim?” Allah-u Zulcelal buyurdu ki: “Ya Bayezid! Nefsini bırak oyle gel!“
Bu zamanda nefsimizi yediriyoruz, iciriyoruz, rahat ettiriyoruz. Hic olmazsa biraz Allah-u Zulcelal’in ibadetini de yapalım. Devamlı olarak nefsi doyurmak, ibadetin onunde buyuk bir engeldir. Cunku denilmiştir ki: “Dunyada daima tok olan kimse, kıyamet gununde ac olur. Dunyada ac olan kimse, kıyamet gununde tok olur.“
Yemek şehvetinin zararlarından bazıları şunlardır:
a-Allah korkusu kalpden gider.
b-Mahlukata karşı merhamet duygusu kalbinden cıkar.
c-Fazla yemek insana bir ağırlık vererek, taat ve ibadetine mani olur.
d-Hikmetli sozleri duysa da, kalbi yumuşamaz.
e-Kendisi hikmetli sozleri konuşsa da, başkalarına tesir etmez.
Oyle ise hic olmazsa, bir iki saat nefsimizi ac bırakalım. En azından ac olduğumuzu hissedelim. İnsan gunde uc sefer yemek yerse ac kalmaz. Ama bir sabah, bir de akşam yediği zaman, sabah yediği yemekten sonra, ancak akşama doğru ac olduğunu hisseder.
Hulasa; insan, Allah-u Zulcelal’e karşı sadık olup ve daima O’nun yanındaki ecir ve sevaplara karşı meyilli olursa, Allah-u Zulcelal ihlası da, sadakati de, doğruluğu da ona nasip edecektir.
Fatıma-i Nişaburi şoyle demiştir: “Sadıklar ve takva sahipleri bu zamanda bir derya icindedirler. O deryanın dalgaları onlara carpmaktadır. O derya icinde boğulmuşcasına Allah-u Zulcelal’e dua ve feryad ederler.“
Boyle olduğu zaman, Allah-u Zulcelal o kimseyi gunahlardan da muhafaza eder, ibadet yapmayı da nasip eder, zikir yapmayı da nasip eder. Ama biz Allah-u Zulcelal’e yalvarmıyoruz ve istemiyoruz. İstediğimiz zaman isteksiz bir şekilde istiyoruz. Oysa samimi bir şekilde, mahzun ve cok kıymetli bir şeyimiz kaybolmuş da onu arıyormuş gibi istersek, Allah-u Zulcelal bize istediğimizi nasip edecektir inşaallah.
Butun bu bilgiler, bizim manevi olan hastalıklarımıza ilactır. Bu ilacları bilip yapmamak, aynı bir kimsenin hastalığında ilac alıp bir poşetin icine koyup hic kullanmaması gibidir.
İlacları kullanmayan hasta iyileşebilir mi? Onun icin bu bildiğimiz ilacları kalbimize, ruhumuza ve sırrımıza tatbik etmemiz lazımdır.
Allah-u Zulcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin…
Kaynak : GULİSTAN DERGİSİ
__________________
Allah'a Kulluk Nasıl Olmalı (İslam Timi)
Dini Bilgiler0 Mesaj
●30 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Allah'a Kulluk Nasıl Olmalı (İslam Timi)