Tarihteki buyuk değişimlerin bircoğu İlĂ‚hî vahiy ile şekillenmiştir. Vahiy, insanın elinden tutup yol gostermiş ve yeni bir hamle gucu aşılamıştır. Vahiyle bağların koparıldığı zaman dilimlerinde ise ya kaba kuvvet hukmetmiş veya insanoğlu aklın golgesinde yol almaya calışmıştır. Akıl, hakikati tek yonlu olarak kavradığından felsefenin hĂ‚kim olduğu cağlar, insanoğluna saadet getirmemiştir. Vahiy bir kutupta akıl bir kutupta gibi gorunse de, gercekte insan benliği İlĂ‚hî olanla catışmaya calışmıştır yuz yıllar boyunca. Yeryuzu ile gokyuzu arasındadır rekabet. İnsanın dunyevî arzularını gaye hĂ‚line getirmesi ve Ă‚hireti unutması ve bilerek, isteyerek dunyevî olanı tercih etmesidir gercek problem.
İnsanlık tarihinde aklın, vahyin golgesine sığındığı altın cağlar yaşandığı gibi, aklın tek başına hakikati bulmak icin buyuk gayret sarf ettiği, cidarlarını zorladığı donemler de olmuştur. Antik Yunan ve Ronesans donemleri insanlık tarihinde akıl ve felsefenin hukmettiği zaman dilimleri olarak yerini almıştır. Hur duşuncenin onunun acılması, bilgi ve sanatın değer kazanmasıyla bu donemlerde tek yonlu de olsa onemli atılımlar yaşanmıştır. Ancak metafiziği ihmal etmiş ve ruh ufkundan yoksun bu atılımlar, insanlık icin mutluluk yerine acı ve keder getirmiştir.
Gecmişte vahyin aydınlığında yaşanmış altın cağlar da olmuştur. Bu altın cağların en parlaklarından birisi de İslĂ‚m’ın ilk uc asrında yaşanmıştır. Batılı bazı yazarların “İslĂ‚m Ronesans’ı” diye andıkları bu donemle Batı Ronesans’ı arasında karşılaştırmalar yapılabilir. Ancak gelecekte –CenĂ‚b-ı Hakk’ın lutfu ile- inşĂ‚ edilmesi duşunulen İslĂ‚m Ronesans’ı ile Batı Ronesans’ının karşılaştırılması aynı hataların tekrarlanmaması ve farkların acık bir şekilde ortaya konulması acısından kanaatimizce daha onemlidir. Bu makalede muhterem Fethullah Gulen’in umit ettiği gelecekteki İslĂ‚m Ronesans’ına ilişkin goruşleri Batı Ronesans’ı ile karşılaştırılarak ele alınacaktır.
Ronesans
Antik Yunan, akıl ve felsefe ile Roma ise kuvvet ve zorbalık ile temayuz etmiştir. Her ikisinin ortak noktası ise insanı, kuvveti, zevk ve sefahati merkeze almalarıdır. Onların ruhu 1330 ile 1630 yuzyılları arasında Avrupa’da Ă‚deta yeniden canlanmış ve daha sonrakilerin Ronesans diye adlandırdıkları bir hareket başlamıştır. Ronesans, yeniden doğuş anlamındadır. Kelimenin cağrıştırdığı mĂ‚nĂ‚dan da anlaşılacağı uzere bu hareketle gecmişte yaşanmış parlak bir donemin yeniden doğuşu ve yeni bir kulturun ortaya cıkarılması hedeflenmiştir.
Modern Batı’nın temellerinin atıldığı Ronesans ile Avrupa orta cağı arasındaki en onemli fark, her iki donemin insan telĂ‚kkilerindedir. Ronesans ile birlikte insan merkezcilik yani humanist duşunce guclenmiş; insanın ilĂ‚hî olanla bağı koparılarak yalnızca dunya hayatındaki mutluluğu on plĂ‚na cıkarılmıştır. Bunun neticesinde irade ve aksiyon onem kazanmıştır. Modern Avrupa kulturunun temeli olan bu insan tipinin yeniden doğuşu, Ronesans’ın en karakteristik yanlarından birisidir. HattĂ‚ bazı tarihciler, Ronesans’ı bir donem olarak değil bir zihniyet değişimi ve yeni bir insan ve toplumun doğuşu olarak değerlendirmişlerdir. Onlara gore Ronesans’la birlikte burjuva sınıfı ortaya cıkmış, bir mĂ‚nĂ‚da yeni bir insan ve toplum doğmuştur.
Yine bu donemin ozelliklerinden birisi de Batı’da hesaplama ruhunun gelişmesi; kĂ‚inatı olcme ve kontrol etme arzusunun guclenmesidir. Bunun neticesinde, gozlem ve deneycilik on plĂ‚na cıkmış, akılcılık ve eleştiri duşuncesi gelişmiştir. Muslumanların kullanıp geliştirdiği sayı sistemi ve matematik alınmış, Musluman ilim adamlarının deney ve gozleme dayalı araştırma metotları benimsenmiştir. Daha onceden Batı’ya intikal etmiş olan pusula, usturlĂ‚p ve saat gibi mekanik Ă‚letlerin geliştirilmesi neticesinde astronomi, denizcilik ve mekanik alanında yeni keşiflerin onu acılmıştır.
Şehirlerin kalabalıklaşıp ticaretin buyumesi, hesaba duyulan ihtiyacı artırmış; Muslumanlardan oğrenilen sayı sistemi ile muhasebe kayıtlarının daha kolay tutulması ticareti kolaylaştırmıştır. Butun bunların sonucunda sayma ve hesaplama onem kazanmıştır. Halk icin yazılmış matematik ve hesap kitaplarının basılıp coğaltılmasıyla birlikte de bu yeni temayuller halkın duşunce bicimini değiştirmiştir.
Ronesans doneminde bilgi onem kazanmış, matbaanın bulunması ile birlikte de bilginin geniş kitlelere yayılması mumkun olmuştur. Bunlara bağlı olarak dil ve edebiyatta farklılıklar ortaya cıkmış; dil ile gerceklik arasındaki ilişki sorgulanmaya başlanmıştır. Reform hareketleri sonucunda İncil Almancaya tercume edilmiş, boylece mahallî diller onem kazanmış, bilgi kilisenin ve din adamlarının tekelinden cıkmıştır. KĂ‚ğıt ve matbaanın yaygınlaşması ve LĂ‚tince dışındaki dillerin onem kazanması ile birlikte ceşitli dillerde eserler yayımlanmaya başlamış, okuma-yazma yaygınlaşmış ve bilgi halka mĂ‚l olmuştur.
Ronesans duşuncesi, sanat eserlerinde yenilenme ve bazı sanat eserlerinin taklitlerinin yapılması ve coğaltılması ile birlikte once İtalya’daki şehir devletlerinde başlamış, daha sonra hızla butun Avrupa’ya yayılmıştır. Ronesans duşuncesinin başlangıcta resim, heykel ve mimarî gibi sanat eserlerinde ortaya cıkması bu duşuncenin temelde madde eksenli olduğunun bir gostergesidir. Maddî refahın temini ve eşyaya şekil verme duşuncesine bağlı geliştiği icin Ronesans akımı, fizik Ă‚lemi, tabiatı, şehirleri ve insanı hep maddî yonleri itibarıyla ele almıştır. Ronesans’ı bilim alanında gercekleşen buyuk donuşum ve endustri devrimi izlemiştir. Boylece Batı dunyasının temelleri hep madde eksenli olarak gelişmiştir. Modern Batı’nın hayat felsefesinde refah ana gaye olmuş; iktisadî kalkınmayı temin icin her yol denenmiş; bu uğurda başka ulkeler somurge hĂ‚line getirilmiştir. Zenginliğin artması ile birlikte ilim duşuncesi inkişaf etmiş, teknik ilerleme temin edilerek, modernizmin hĂ‚kimiyeti percinlenmiştir.
İslĂ‚m’ın Altın Cağları
Allah TeĂ‚lĂ‚, insanlara dunya ve ukbĂ‚ mutluluğunu kazanmaları icin peygamberler gondermiştir. Peygamberler (aleyhimusselĂ‚m) ile birlikte dunya tarihinde hem maddî hem de mĂ‚nevî alanda buyuk değişimler ve yenilenmeler yaşanmıştır. İslĂ‚m’ın gelişi ile birlikte insanlık tarihinde o Ă‚na kadar gercekleşen gelişme ikiye katlanmıştır. Saadet Asrı diye adlandırılan bu donemde, CenĂ‚b-ı Hak, Kur’Ă‚n-ı Kerîm ile kĂ‚inatın, insanın ve hayatın hakikatini acıklamış; insanlara eşya ve hĂ‚diseleri gercek anlamlarıyla anlayıp yorumlama yollarını gostermiştir. İnsan, hem bedeni hem de ruhu ile bir butun olarak muhatap alınarak fıtrata uygun bir medeniyet inşasının yolları acılmıştır. Kur’Ă‚n’ın yazılması, cem edilmesi, coğaltılması ve oğretilmesi esnasında bircok sahabi yazıyı, kitap mefhumunu ve yazılı metinlerin nasıl coğaltılacağını ve yorumlanacağını oğrenmiştir. İlim, toplumun belirli bir kesimi ile sınırlı kalmamış, toplum Ă‚deta yeni indirilen Ă‚yet ve sûreleri oğrenmek icin seferber olmuştur.
Muslumanlar fetih hareketleri ile birlikte cevreye acılınca ilim zihniyetlerini, kurdukları şehirlere yansıtmışlardır. Şehirlere hem ibadet hem de ilim merkezi olacak mescitler inşĂ‚ etmişlerdir. Yeni kurulan Kûfe gibi İslĂ‚m şehirlerindeki camilerin her bir koşesinde hattĂ‚ her bir direğin dibinde ilim halkaları kurulmuş; toplumun her kesiminin derslere katılıp istifadesi hedeflenmiştir. İnsanlara ilim ve oğrenme aşkı aşılanmış; her fert ilmî faaliyetlere iştirak etmiştir. Boylece kabiliyetler inkişaf etmiş, ilim talebinde ictimaî bir heyecan yakalanmıştır. Devlet başkanlarının da buyuk bir aşkla katıldıkları bu ilim faaliyetleri toplumun nazarında o kadar itibar kazanmıştır ki unlu Abbasi Halifesi Harun er-Reşid evine gelip el-MuvattĂ‚ adlı kitabını kendisine okuması icin İmam MĂ‚lik Hazretleri’ne (o. 179/795) ricada bulunduğunda İmam MĂ‚lik, “İlim ayağa gitmez, ilmin yanına gidilir.” diyerek sultanın isteğini kabul etmemiştir.
Muslumanlar farklı kultur coğrafyalarından oğrendikleri bilgileri kısa zamanda ozumseyip, benimsemişlerdir. Lakin hicbir teknik Ă‚leti ve kultur mirasını olduğu gibi kabul etmemişlerdir. Batılı bir araştırmacı Musluman ilim adamlarının oğrenme aşkını, “Onlar, hayrete şĂ‚yĂ‚n bir tarafsızlıkla ve hicbir otoritenin cazibesine kapılmadan veya ondan cekinmeden, elde ettikleri yabancı bilgilerin neticelerini derhĂ‚l kontrole başlayıp hatalarını duzelttikten sonra bunların uzerine yeni inşaata koyuldular.” sozleriyle dile getirmiştir. MeselĂ‚ hicrî 156 yılında Bağdat’a gelen Hintli bir matematikciden Hint sayılarını ve astronomisini oğrenen Muslumanlar, matematiği ve astronomiyi hızla geliştirmişlerdir. Namaz vakitlerinin duzenlenmesi, ayların tespiti, kıble yonunun araştırılması zarureti, vergi miktarlarını ve miras paylarını doğru ve pratik hesaplama arzusu Muslumanların kısa zamanda astronomi ve matematikte ilerlemelerini temin etmiş; saat, pusula ve usturlap gibi gunluk hayatlarında kullanabilecekleri aletlerin keşfini ve geliştirilmesini hızlandırmıştır.
İlk uc asırda İslĂ‚m dunyasında bilginin derlenmesi ve sistemli hĂ‚le getirilmesi yolunda atılan adımlar neticesinde hicrî ikinci ve ucuncu yuzyıldan itibaren farklı ilim branşları inkişaf etmiştir. Fıkıh, hadîs, tefsir, tasavvuf ve kelĂ‚m gibi İslĂ‚mî ilimlerin farklı dallarındaki temel eserlerin en onemlileri 3. ve 4. yuzyıllarda kaleme alınmıştır. HattĂ‚ 3. ve 5. yuzyıllar arasında telif edilen matematik, kimya, tıp, astronomi ve kultur tarihine yonelik eserler daha sonraki yuzyıllarda Doğulu ve Batılı ilim adamlarına yuzyıllar boyunca ışık tutmuştur.
Bizim Dunyamıza Doğru
Muhterem Fethullah Gulen Hocaefendi, gelecekte gercekleşeceğini umut ettiği altın cağı, Ruhumuzun Heykelini Dikerken ve Kendi Dunyamıza Doğru adlı kitapları başta olmak uzere diğer eserlerinde anlatmış ve gelecekteki bu aydınlık donemi “Bizim Ronesansımız” şeklinde nitelendirmiştir. Bu ifade ile o, muhtemelen tarihî seyri icinde farklı coğrafyalarda ortaya cıkmış değişim ve yeniden yapılanma donemlerinin karşılaştırılması zaruretine ve gelecekteki altın cağların bize ait renk ve desenleri taşıyan farklı bir donem olacağına işaret etmiştir. “Gecmişte hep cağının cok cok onunde yurumuş bizim dunyamız, gecici bir aradan sonra yeniden butun aydınlık ruh ve dimağları harekete gecirerek, bir ikinci veya ucuncu Ronesans’ı gercekleştirebilir.” diyerek, hicrî ilk uc asırdaki altın donemlerden sonra bizim ikinci Ronesans’ımızın da ileride gercekleşeceğine olan itimadını dile getirmiştir. Ancak bu kolay bir hedef değildir. ZîrĂ‚ o, dunya capında bir yenilenmeyi hedefleyen en kapsamlı bir ulu Ronesans’ı umit etmektedir. Boyle bir hedefin gercekleşmesi icin koklu ve buyuk değişimler gerekmektedir. İslĂ‚m’ın ruh ve mĂ‚nĂ‚sını duyarak, varlığın yeniden yorumlanması ve tasavvufun engin lĂ‚hûtî ikliminden hareketle evrensel metafiziğe ulaşılması; İslĂ‚mî muhĂ‚sebe ve murĂ‚kabeden insana değerler ustu değer kazandıran teyakkuz ve temkin derinliğinin kazanılması ile ancak bu Ronesans gercekleşecektir. Hocaefendi’nin uzerinde durduğu hususları ana başlıklarıyla şoyle sınıflandırmak mumkundur:
1- Kendi Kaynaklarımızdan Beslenme
Kendi kaynaklarımızdan beslenme kimliğimizi koruma adına son derece onemli olduğu gibi velûdiyeti surdurme adına da onemlidir. Melez duşuncelerin doğurganlığını surdurmesi mumkun değildir. Hocaefendi icin referans ve beslenme kaynaklarına sadakat Ă‚deta gaye-i hayaldir. “Kendi kaynaklarımızdan beslenen bir duşunce sistemi, bir millî felsefe geliştirmeyi ne kadar arzu ederdim.” sozleriyle, bu hissiyatını dile getirmiştir. Kendi kaynaklarımızın yeni bir medeniyet inşĂ‚ı adına yeterli olduğuna yurekten inanır; “Bizim butun guc kaynaklarımız duşunce ve iman sistemimizin icinde vardır; elverir ki o kaynağı ve o ruhu ilk zenginliğiyle kavrayabilelim.” sozleriyle bu inancını dile getirir. Kendi kaynaklarımızdan nasıl besleneceğimizi de “Biz de kendi mazi, kendi mĂ‚nĂ‚ koklerimize sığınarak, orneklerimizi zamanın bulandıramadığı lĂ‚hûtîliğin enginliklerinden almalıyız” sozleriyle dile getirir ve idealindeki kahramanı “kendine yine kendi ruhundan aşı yapmasını bilen” sozuyle resmeder. Batı, Ronesans doneminde İslĂ‚m dunyasından ve diğer kultur havzalarından bircok şey almıştır, ama esasta dayandığı iki ana temel Roma ve antik Yunan medeniyetleridir. Farklı kulturlerden aldığı her bilgiyi bu iki potanın icine atıp eritip tanınmaz hĂ‚le getirmiş ve kendine gore yeni bir şekil vermiştir.
Yeni tekevvunun tarihî tecrube uzerinde serpilip gelişeceğini, “Tarihimizin bidĂ‚yetinden gunumuze kadar gelen evliyĂ‚, asfiyĂ‚, ebrĂ‚r ve mukarrabîn cizgisi ve ruhĂ‚niyetleri uzerinde serpilip gelişeceğini umit ettiğimiz gayretlerimiz, ikinci bir Ronesans hareketinin başlangıcı olacaktır.” sozleriyle dile getirir. İslĂ‚m dunyasının ikinci Ronesans’ının kudsî kaynaklarımız, tarihin altın dilimlerindeki ornek şahsiyetler, kendi ilim disiplinlerimiz ve şiir ve edebiyat gibi kendi kulturel birikimimiz uzerinde yukseleceğini, “Bu yeni tekevvun, bizim kendi tĂ‚rihî değerlerimizden, kendi medeniyet, kendi kulturumuzden ve kendi romantizmimizden doğacaktır.” şeklinde ifade eder. Ancak o, tarihin basit bir tekrarını değil, tarihî tecrubenin yeniden uretilmesi gerektiğini vurgular. “Tarihe mirascı olmak demek, gecmişin bilinen-bilinmeyen, buyuk-kucuk butun birikimine, bu birikimi nemĂ‚landırmaya, yeni terkipler meydana getirmeye, sonra da butun bunları gercek mal sahibi olan gelecek nesillere intikal ettirmeye vĂ‚ris olmak demektir.” sozleriyle, tarihî birikimin nasıl değerlendirilmesi gerektiğini dile getirir.
2- Evrensel Metafizik
Batı Ronesans’ı ile bizim Ronesans’ımız arasındaki en temel farklardan birisi de metafizik duşuncedir. Batı duşuncesi ruhu ihmal etmiş, fizik otesini yok saymıştır. Her şeyi bir şeye bağlayan ve eşya ve hĂ‚diselere butuncul bakmayı temin eden metafizik buud eksik kaldığında kĂ‚inatı ve hayatı anlamlandırmak mumkun değildir. Metafizik duşunce, bize her şeyi kuşatıcı bir bakış acısı ve yeni terkipler yapma imkĂ‚nı sunacaktır. Bu sebeple o, tarihî birikimimizi ve gecmişteki ornek şahsiyetlerin “zamanları ve mekĂ‚nları saran aşk u şevkini, cağımızın usûl, uslûp ve metodlarıyla harman yaparak, Kur’Ă‚n’ın devirleri aşan ve eskimeyen ruhuna, dolayısıyla da evrensel bir metafiziğe ulaşmak” gerektiğini vurgular.
Metafizik duşuncenin temel ozelliği ilhama acık olmaktır. Yalnızca akıl ve mantık değil aynı zamanda vahiy ve ilham yeni metafiziğin temelleri olacaktır. İnsan, kĂ‚inat ve topyekun hĂ‚diseler gercek sahiplerinin referansı cercevesinde değerlendirilmeli ve varlığın mĂ‚verĂ‚sı iyi okunmalıdır. Bir yandan varlık analitik bir mulĂ‚haza ile ele alınmalı ote yandan varlık otesi gercekler tutarlı bir şekilde değerlendirilmelidir.
Kur’Ă‚n, kĂ‚inat ve insanın benlik sırları kavranmadan hakikati bir butun olarak anlamak ve evrensel bir metafiziğe ulaşmak mumkun değildir. Bu sebeple varlığı tam kavrayabilmek icin hem tasavvufî duşunce, hem ilmî araştırma cifte usûlunun kabul edilmesi gerekmektedir. Kalb ve kafa arasındaki tıkanıklıkların acılması ile birlikte insan enfusunde ilham ve duşunce koridorları meydana gelebilecektir.
3- İlim ve Araştırma Aşkı
Hocaefendi; İslĂ‚m dunyasının ikinci Ronesans’ının “Akıl, mantık ve şuur uclusuyle ilme yonelmek”le mumkun olduğunu genclerimizin “ilimle, fikirle kaynaşıp butunleşmesini sağlayıp mutlaka kendi yenilenmemizi (Ronesans) tahakkuk ettirmeliyiz.” şeklinde ifade eder. Varlığın ozune ulaşmak, oradan fizik otesine bir pencere acmak ilimlerin nihaî gayesidir. İmanın insana kazandırdıklarını anlatırken inanan insanı, “Varlığı ve varlığın perde arkasını elli bin defa kurcalar; elli bin defa eşya ve hĂ‚diseleri imbikten gecirir; her kapıyı zorlar, her nesneyle munasebet yollarını araştırır.” sozleriyle tasvir eder.
İlimlerin gelişmesi insanlardaki araştırma aşkının inkişafına bağlıdır. Toplumun her kesiminin ilme yonelmesi yeni yetişecek gencleri ilim ve araştırma hususunda şevklendirecektir. Gunumuzde ulu dirilişin gercekleşmesi gonullerin aşkla coşup şevkle kopurmesine bağlıdır. “Zira aşk olmadan, neticesi itibarıyla kalıcı hicbir hamle ve hareketi gercekleştirmek mumkun değildir.” Toplumun topyekun ilme yonelmesi ilim ve araştırma aşkını korukleyeceği gibi ruhlarda uyandırılacak heyecanlar da insanımızın şevkini artıracaktır. ZîrĂ‚ aksiyon ve hareket once ruhta başlar. İnsan ruhundaki ilĂ‚hî aşk, hareketin sınırsız ve sırlı guc kaynağıdır. Bu sebeple Hocaefendi, “İlk hareket, ruhun hareketidir.” demiştir. Ruh dunyasında başlayan hareket ve aksiyon duşuncenin derinleşmesini, hayata yansımasını temin ettiği gibi kişinin yeniden kendine donup tefekkurde derinleşmesini sağlar. Boylece kişi, kısır dongu ve taklitten kurtulup kendi duşunce ufuklarımız istikametinde aktif hĂ‚le gelir. Duşunce ve aksiyon insanı “Hareketten duşunceye, duşunceden harekete irade ve mantık mekiğini rahat kullanmasını bilen bir hamle insanıdır.” İnsanın yaratılış gayesidir hareket. Bu sebeple butun insanî kemalĂ‚t hareket ve aksiyona bağlanmıştır.
4- Hur Duşunce ve Eleştiri
Modern ilimler yeniden gozden gecirilmelidir. ZîrĂ‚ modern ilimler bircoğu itibarıyla tıkanmış ve kendini yenileme imkĂ‚nını kaybetmiştir. Hur duşunce, surekli araştırma ve doğurgan eleştirilerle ilimler yeni baştan ele alınmalıdır. Ancak bu zor vazife icin her şeyden once hakikat aşkıyla yanan ve hur duşunebilen insanlara ihtiyac vardır. Hocaefendi: “Pek cok yanlarıyla curumuş ve demode olmuş bugunku skolĂ‚stik duşunce sistemlerinden ruhumuzu kurtarmak icin en azından Descartes gibi ‘hur olmayan duşunce duşunce sayılmaz’ diyebilmeliydik.” sozleriyle, hur duşunce ve eleştirinin vazgecilmezliğini ortaya koyar ve “Hur olabilme, hurriyeti duyabilme insan iradesinin onemli bir derinliği ve benlik sırlarına acılmanın da sihirli kapısıdır.” der.
Allah’ın halifesi olma unvanıyla eşyaya mudahale edecek cins kafalar, celik iradeli ve hur duşunceli insanlar, ilimleri İslĂ‚mî duşunce menşûrundan gecirerek yeniden temsil ve ifade etmelidir. ZîrĂ‚ kĂ‚inatı yaratan Allah Celle CelĂ‚luhu, kĂ‚inatın ve hayatın sırlarını Kur’Ă‚n ile acıklamıştır. “Bugun her şeyden ziyade hur duşunceyi kucaklayabilen, ilme ve ilmî araştırmalara acık olabilen, kĂ‚inattan hayata uzanan cizgide Kur’Ă‚n ve Sunnetullah arasındaki mutabakatı sezebilen engin sinelere ihtiyac var.” ifadesi, işte bu munasebeti ortaya koymakta ve tefekkur metodunu gostermektedir.
Hocaefendi’nin uzerinde durduğu ancak fazla acmadığı hususlardan birisi de “riyazî duşunce”dir. Riyazî duşunce, kĂ‚inatta var olan nizam ve olcuyu keşfedecek sistemli ve mantıklı duşunebilme, aşırılıklardan sakınma ve fantezi arayışı icinde olmama şeklinde anlaşılabilir. Riyazî duşuncenin bir yanı da duşunceyi mucerret ifade edebilme ve olaylar arasında bağlantı kurabilme kabiliyetidir. İlim ve fennin gelişmesi acısından bu duşunce metoduna ihtiyac bulunduğu gibi aynı zamanda insanı ve hayatı doğru yorumlayabilme acısından da riyazî, yani matematiğe dayalı duşunceye ihtiyac vardır. ZîrĂ‚ “Matematik olmayınca ne eşyanın ne de insanın birbirleriyle munasebetlerini anlamak mumkun değildir. O, kĂ‚inattan hayata uzanan cizgide bir ışık kaynağı gibi yollarımızı aydınlatır, bize insan ufkunun otelerini, hattĂ‚ duşunulmesi taşınılması cok zor imkĂ‚n Ă‚leminin derinliklerini gosterir ve bizi ideallerimizle buluşturur.”
HĂ‚sılı, dunya tarihindeki butun buyuk donuşumler insandaki değişimle başlamıştır. Zihin ve gonul dunyasının değişimi ile birlikte insanın hayata ve kĂ‚inata bakışı da değişmiştir. İnsan cevresini kendi duşunceleri ve inancı ekseninde kurabilmek icin, icinde yaşadığı kultur ortamını donuşturmelidir. Cevre kulturlerden ya da gecmişten kendisine intikal eden bilgi birikimini suzgecten gecirmeli, sonra da kendi dokusuna uygun bilgileri aktif bir şekilde ozumseyip donuşturebilmelidir. Bilginin ozumsenip, sahiplenilebilmesi ise, duşunce sistemimize adapte edilmesine ve tevhid eksenli yorumlanmasına bağlıdır. Her şeyin menşeini CenĂ‚b-ı Hakk’a bağlayıp, varlığı yaratılış gayesine uygun idrak edip yorumlama ile birlikte bilginin mahiyeti değişecek; eşya yeni bir buud kazanıp Ă‚deta canlanacak ve anlamlı hĂ‚le gelecektir.
İlim duşuncesi ve fikir hurriyeti toplumun her kesimine ulaştırılmalıdır. Gecmişte ferdî dehaların uzerinde yukselen ilimler, bugun tek tek insanların calışmaları ile ilerletilemeyecek seviyede genişlemiş ve karmaşıklaşmıştır. Topluluk şuuru ile herkesin işin bir tarafından tutması ile ancak ciddi ve ufuk acıcı araştırmalar gercekleştirilebilir. Ayrıca toplumun ilme yonelmesi ve değer vermesi, kabiliyetli insanların himmetlerini ilmî araştırmalara yonlendirmesine vesile olacaktır. “Gercek, sahih ve kalıcı vilĂ‚detler” ilim ve araştırma aşkının toplumun her kesimine yerleşmesi ile mumkun olabilir. Surekli metafizik gerilim icinde, surekli beyin fırtınaları yaşayarak, doğurgan tartışmaların onu acılmalı ve gelecekteki Ronesans’ımızı kuracak temel esaslar uretilmelidir.
Geleceğin aydınlık gunlerine doğru yururken hayatın bazı alanlarında gercekleşen kısmî başarılarla yetinmek doğru değildir. Her şeyin yeniden gozden gecirilip, yeni kalıplara dokulup ilimlerin onu acılmalıdır. Temel klĂ‚sik ilimlerimiz dahi en azından yeni terkiplerle sunularak, insanlar her alanda yenilik ruhuyla coşturulmalıdır. Elde edilen başarılarla yetinmeden hep daha ilerisi ve kalıcı olanın peşinde olmak Ronesans duşuncemizin temel dinamiği olmalıdır. Hocaefendi’nin sozleriyle ifade edecek olursak; “CenĂ‚b-ı Hak bazı alanlarda bize gecici olan muvaffakiyetleri cok gostermesin. TĂ‚ ki biz surekli metafizik gerilim icinde olalım, doğurgan olalım, surekli beyin fırtınaları yaşayarak tedvin donemine benzer, bizi bugunumuz ve geleceğimiz adına yıllarca, asırlarca idare edecek esasları uretelim. Evet, Muslumanlığın cok yeni şeyler doğurması lĂ‚zım. Aksi takdirde geleceğe yuruyemez, bu hĂ‚liyle de yaşayamaz.”
__________________
Bizim Ronesans'ımız
Dini Bilgiler0 Mesaj
●29 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Bizim Ronesans'ımız