Toplumda, duyarsızlığı yaşam felsefesi haline getirmiş, kendi kucuk dunyalarında yaşayan bircok insan vardır. Hicbir şeyi duşunmeme ve yalnızca bulundukları anı yaşama felsefesi uzerine kurdukları bu yaşam şeklini asla değiştirmek istemezler. Cunku duşunmek onlara gerceklerin kapısını acacak ve sorumluluklarını hatırlatacaktır. Bu insanlar gunluk yaşamda Allah’ı, olumu ve yakınlığını hatırlatan yuzlerce olaya karşı duyarsız kalır ve sıradan olaylar olduğunu duşunurler. Oysa insanın yaratılış amacı imtihan uzerine kuruludur ve her şey, ders cıkarıp oğut alması icin yaratılmaktadır.
İcinde bulundukları gaflet hali nedeniyledir ki bu kişiler, hastalıkları, olumleri, kazaları ve doğal felaketleri yaşamın bir gereği olarak duşunurler. Aslında insanlara ibret olması icin hikmetle yaratılmış bu olaylar, bu kişilere gore, gecmişte yaşanmış, gelecekte de yaşanacak olan ve bugun de aynen yaşanan doğal olaylardır.
…"Atalarımıza da (bazen) şiddetli sıkıntılar (bazen da) refah ve genişlikler dokunmuştu"... (A’raf Suresi, 95) diyerek, olayları duşunmek ve bir sonuc cıkarmak yerine, duyarsız ve umursuz davranan bu kişilere, sergiledikleri ilgisiz tavırları hicbir yarar sağlamayacaktır.
Bu insanlar konuşmalarında, insanların doğdukları gibi bir gun de oleceklerini ve kendilerince cok doğal bir sonuc olan olumden korkmaya gerek olmadığını soylerler. Olumu bir son gibi gorur, sonsuz ahiret yaşamından hic soz etmezler. Asıl yaşamın ahiret olduğundan gaflettedirler. Hic olmeyecekmiş gibi yaşar, dunyaya ve gecici metaına sıkı sıkı bağlanırlar. Sonsuza dek yaşayacaklarını duşunurler; evet sonsuza dek yaşanacaktır ama onların duşunduğu gibi dunyada değil, ahiretteki gercek yurtta…
Olum, kıyamet, Allah’ın huzurunda yapayalnız hesap verme, bu kimselerin hic akıllarına dahi getirmedikleri konulardır. Hatırlatıldığı zaman da, Kehf Suresi’ndeki kıssada soz edilen inkarcı bahce sahibi gibi, "Kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime dondurulecek olursam, şuphesiz bundan daha hayırlı bir sonuc bulacağım." (Kehf Suresi, 36) şeklinde konuşurlar. Bu sozler, kişinin ahiretten şuphe icinde olduğunun ve kesin bilgiyle iman etmediğinin acık kanıtıdır; yalnızca samimiyetsizce kendisini kandırmaktadır. O, sonsuz ahiret hayatında cennetle odullendirileceğinden emindir, ancak onu bekleyen telafisi imkansız bir pişmanlıktır.
Duyarsız ve umursamaz bu kişiler kendi başlarına gelen musibetlerden ders alıp, Allah’a yonelip- sığınmazlar. Bu kimselerin uyarılardan sonuc cıkarmamalarından Kuran’da, "İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet icinde yuz ceviriyorlar. Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinliyorlar." (Enbiya Suresi, 1-2) ifadeleriyle soz edilir. Yuce Allah’ın, insanların duşunmeleri, sakınıp korkmaları, Kendisi’ne sığınmaları amacıyla yarattığı deprem, sel, yangınlar, salgın hastalıklar gibi felaketler bu kimseleri etkilemez. Yuce Allah bu doğal afetlerle, insanlara ne denli acz icinde olduklarını gosterir, uzerinde yaşadıkları dunyaya hicbir hakimiyetleri olmadığını insanlara hatırlatır. Ancak tum bu gerceklerden yalnızca aklını kullanabilen duyarlı insanlar oğut alabilirler.
Kur’an’da bu konu ile ilgili olarak denizde kaza geciren, ancak kurtulduktan sonra yine eski duyarsızlıklarına geri donen kişiler ornek verilir:
“…Oyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da guzel bir ruzgarla onu yuzdururlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona cılgınca bir ruzgar gelip catar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gercekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O’na ’gonulden katıksız bağlılar (muhlisler)’ olarak Allah’a dua etmeye başlarlar: "Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şukredenlerden olacağız." (Yunus Suresi, 22)
Ayette anlatıldığı gibi denizde fırtınaya yakalanarak caresiz kalan bu insanlar, o an Allah’a sığınırlar. Ancak karaya cıktıklarında, "Size denizde bir sıkıntı (tehlike) dokunduğu zaman, O’nun dışında taptıklarınız kaybolur-gider; fakat karaya (cıkarıp) sizi kurtarınca (yine) sırt cevirirsiniz. İnsan pek nankordur." (İsra Suresi, 67) sozleriyle dikkat cekildiği gibi, yaşadıkları acizliği unutur, tekrar eski duyarsız, Kur’an’dan uzak yaşamlarına geri donerler. Felaket anında Allah’tan başka sığınacak guc olmadığını anladıkları halde, ders almazlar.
Başlarına gelen musibetler, belalar, felaketler bu kişilerde hicbir iz bırakmaz. Bela uzerlerinden kalktığı an, oğut almak bir yana, yaşadıklarını tamamen unuturlar. Kendilerinden oldukca emindirler; oysa Yuce Allah’ın azabından asla emin olunamaz.
Uyarılara kulak tıkayan, oğut almayan bu kişiler, sonunda olumle birlikte cok onemli gercekle yuz yuze gelirler. Eğer yaşamlarında boş amaclar yerine, kendilerini ve her şeyi yaratan Yuce Allah’ı hoşnut etmeyi hedefleselerdi, onları bekleyen odul sonsuz cennet olacaktı. Ancak onlar dunya hayatında yanlış olanı secmişlerdir. Şimdi olum, dunya ile olan tum bağlarını koparmıştır ve ahiretteki pişmanlıklarının boyutları ne denli buyuk olursa olsun, artık geri donmeye bir yol yoktur.
“O gun duşunup-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? Der ki: "Keşke hayatım icin, (onceden bir şeyler) takdim edebilseydim." (Fecr Suresi, 23-24)
Dinden uzak yaşayan duyarsız kişiler yalnızca bu onemli olaylara karşı değil, etraflarındaki sayılamayacak guzelliğe karşı da ilgisiz davranırlar. Guzellikleri takdir etmemek, beğendiğini belli etmemek, sevgi gostermemek bu kişilerin diğer ozellikleridir.
Bize duşen ise, vicdanımızı her an devrede tutarak Allah’ın bizim icin yarattığı olaylardaki hikmetleri duşunmek, bize her an sunduğu genelleme dahi yaparak sayamadığımız guzellikleri gormek ve O’nun eşsiz yaratma gucunu takdir etmektir.
Fuat Turker
__________________
Duyarsız Yaşayanlar
Dini Bilgiler0 Mesaj
●25 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Duyarsız Yaşayanlar