Ekmeğe Hurmet Ediniz

İbrahim Tenekeci


Ekmeğe hurmet ediniz

Cahit Zarifoğlu'nun 'gel ekmek keseyim seni' dizesiyle ilk karşılaştığımda, 'icimin dort duvarı bembeyaz badanalı' olmuştu. Burada, rızık endişesini aşmış bir insanın sevinci, ic huzuru vardı. O andan itibaren, kendisini daha dikkatli ve rikkatli okumaya başladım.

Ekmekle ilgili aldığım notlar bir dosya kÂğıdını doldurunca fark ettim: Hep şairler. Mesela, Behcet Necatigil'in 'biz boyle eğilmezdik cocuklar olmasaydı' dizesinin karşısına yalnızca bir kelime yazmışım, yazılabilir: Ekmek.

'Her şeyin annesi sensin, fırından gelen koku' demiş olsak da, nihayetinde ekmek, fırından ve fırıncıdan ibaret değil. Bir kilo un, uc bin buğday tanesinden meydana geliyormuş. Sadece buradan yola cıkarak, rahatlıkla şuraya varabiliriz: Ekmek, emek demektir.

Merak ediyorum. Buğdayın yolculuğuna şahit olmayan bir kimse, orneğin, şu dizelerden ne anlayacaktır: 'Bu ruzgÂrla, şimdi coktan unuttuğum / Tarlalarda başaklar eğiliyor.' (Husrev Hatemi, Gun Akşamlıdır, Sayfa 8)

Unutmadan, bu şiirin adı Muhayyer Sunbule'dir ve sunbule, başak demektir. Yine, Turk muziğinde sunbule adını taşıyan bircok makam vardır: Sunbule-i kadim, sunbule nihÂvend ve şiire de başlık olan muhayyer sunbule. RuzgÂrın ekinlere dokunmasından cıkan o eşsiz sesi duşunun.

Bu ne incelik!

***

Peygamber Efendimiz, 'ekmeğe hurmet ediniz' diye buyuruyor. Bunun icin atalarımız, ekmeğe adıyla seslenmeyi kaba bulmuşlar ve 'nan-ı aziz' demişlerdir. Aziz ekmek.

Birinci Cihan Harbi'ne ait bazı hatıratlarda da, ekmek, şeker ve tuzla beraber, 'erzak-ı nadire' olarak gecer. Nadir erzak.

Buna benzer guzellikleri coğaltabiliriz.

Ekmek, Turkce bir kelimedir ve aslı 'etmek'tir. Yeri gelmişken, Suleyman Cobanoğlu'nun şu dizesini de hatırlatmış olalım: 'Yabancıyız nihayet, ekmeğe etmek deriz.' (Benden Sonra Bir Daha, İtibar, Sayı 15)

Evet, ekmek, azizdir, mubarektir. Su gibi.

Bereket, bu ikisi uzerinden gelir.

İlham da: 'Ekili alanlar, tatlı su kaynakları / Şiirdir bunlar, anladınız mı?'

***

Ekmeğin uzerine yemin eden, yerde ekmek gorunce onu opup kaldıran bir milletin mensuplarıyız. Cok şukur.

En korktuğumuz şeylerden biri de, insanların ekmeğiyle oynamaktır. Ekmek hakkının ne olduğunu da iyi biliriz.

Nimete nankorluk etmemeyi, daha cocuk yaşlarda oğrenmeye başlarız. Malum, tavuk bile su icerken goğe bakar. Bunun elbette bir anlamı vardır.

İsraf ile insaf kelimelerinin birbirlerine cok benziyor oluşu, sesin yahut kafiyenin cok otesinde bir şeydir. Bir nevi, ikaz.

O halde, israf edenleri insafa davet edelim.

Burada, sadece ekmekleri ziyan eden, cope atan kimselere seslenmiyorum. Son zamanlarda oyle bir hava estiriliyor ki, sanırsınız, memlekette yalnızca ekmek israfı var.

Bakanlıklar, belediyeler, park ve bahceler, sosyal tesisler, ihaleler, ajanslar, kultur işleri, yemekli toplantılar… Uzayıp giden bu 'besin zinciri'nde, anlaşılan o ki, hic israf olmuyor.

Ne diyelim; insaf.

***

Biz yine de 'ekmeğimize' geri donelim.

Dunya dahil, dunyadaki her şeyin neredeyse yuzde yetmişi sudur. Buna rağmen, dunyayı bir su damlası değil, bir ekmek parcası ozetler, temsil eder. Ekmek eşittir hayat şartları.

Tesellimiz şudur: Aslanın ağzı varsa, ekmeğin de kapısı vardır. Gun olur, taşlar bile ekmeğe donuşur.

Butun bu yazdıklarımızdan sonra, ekmeğin hamuruyla, ağırlığıyla oynayanları nereye koyacağız?

Oktay Akbal, İkinci Cihan Harbi yıllarını anlattığı kitabına Once Ekmekler Bozuldu adını vermişti. Hadi, o bozulmayı, savaşın yan etkilerinden biri olarak kabul edelim. Savaş zamanı neler olmuyor?

Şimdi ise daha fazla kÂr elde etmek icin bunu yapıyorlar. Yani, once insan bozuldu.

Şiirle başladık, yine şiirle bitirelim. Son sozu Ahmet Murat soylesin: 'Ekmek sıcak, Allah guzel, sen iyi.'
__________________