
YİRMİ BEŞİNCİ SoZuN Birinci Şulesinin Birinci Şuaının Beşinci Noktasının, makam-ı zem ve zecrin misallerinden olan birtek ayetin, mu'cizane altı tarzda gıybetten tenfir etmesi, Kur'an'ın nazarında gıybet ne kadar şeni birşey olduğunu tamamıyla gosterdiğinden, başka beyana ihtiyac bırakmamış. Evet, Kur'an'ın beyanından sonra beyan olamaz; ihtiyac da yoktur.
İşte “Sizden biri, olu kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” Hucurat Suresi, 49:12. ayetinde altı derece zemmi zemmeder, gıybetten altı mertebe şiddetle zecreder. Şu ayet bilfiil gıybet edenlere muteveccih olduğu vakit, manası gelecek tarzda oluyor.
Şoyle ki:
Malumdur, ayetin başındaki hemze, sormak, “aya” manasındadır.
O sormak manası, su gibi, ayetin butun kelimelerine girer. Her kelimede bir hukm-u zımni var.
İşte, birincisi, hemze ile der:
aya, sual ve cevap mahalli olan aklınız yok mu ki, bu derece cirkin birşeyi anlamıyor?
İkincisi “Hoşlanır mı?” lafzıyla der:
aya, sevmek ve nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur bir işi sever?
Ucuncusu “Sizden biri.” kelimesiyle der:
Cemaatten hayatını alan hayat-ı ictimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki, boyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder?
Dorduncusu: “Etini yemek.” kelamıyla der:
İnsaniyetiniz ne olmuş ki, boyle canavarcasına arkadaşınızı dişle parcalamayı yapıyorsunuz?
Beşincisi “Kardeşinin.” kelimesiyle der:
Hic rikkat-i cinsiyeniz, hic sıla-i rahminiz yok mu ki, boyle cok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun şahs-ı manevisini insafsızca dişliyorsunuz? Ve hic aklınız yok mu ki, kendi azanızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?
Altıncısı: “olu halde.” kelamıyla der:
Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardeşinize karşı, etini yemek gibi en mustekreh bir işi yapıyorsunuz?
Demek, şu ayetin ifadesiyle ve kelimelerin ayrı ayrı delaletiyle, zem ve gıybet, aklen ve kalben ve insaniyeten ve vicdanen ve fıtraten ve milliyeten mezmumdur.
İşte, bak, nasıl şu ayet icazkarane altı mertebe zemmi zemmetmekle, i'cazkarane altı derece o curumden zecreder.
Gıybet, ehl-i adavet ve haset ve inadın en cok istimal ettikleri alcak bir silahtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silaha tenezzul edip istimal etmez.
Nasıl meşhur bir zat demiş:
Yani, “Duşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yuksek tutuyorum ve tenezzul etmiyorum. cunku gıybet, zayıf ve zelil ve aşağıların silahıdır.”
Gıybetin Tarifi ;
Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı cirkin bir gunahtır.
Gıybet, mahsus birkac maddede caiz olabilir:
Birisi: Şekva suretinde bir vazifedar adama der, ta yardım edip o munkeri, o kabahati ondan izale etsin ve hakkını ondan alsın.
Birisi de: Bir adam onunla teşrik-i mesai etmek ister, seninle meşveret eder. Sen de, sırf maslahat icin, garazsız olarak, meşveretin hakkını eda etmek icin desen: “Onunla teşrik-i mesai etme. cunku zarar goreceksin.”
Birisi de: Maksadı tahkir ve teşhir değil, belki maksadı tarif ve tanıttırmak icin dese: “O topal ve serseri adam filan yere gitti.”
Birisi de: O gıybet edilen adam fasık-ı mutecahirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor, zulmuyle telezzuz ediyor, sıkılmayarak aşikare bir surette işliyor.
İşte bu mahsus maddelerde, garazsız ve sırf hak ve maslahat icin gıybet caiz olabilir.
Yoksa, gıybet, nasıl ateş odunu yer, bitirir; gıybet dahi a'mal-i salihayı yer, bitirir.
Eğer gıybet etti veyahut isteyerek dinledi; o vakit “Allahım, bizi ve gıybetini ettiğimiz zatı mağfiret et.” Suyuti, el-Fethu'l-Kebir, 1:87. demeli, sonra gıybet edilen adama ne vakit rast gelse, “Beni helal et” demeli.
KAYNAK
__________________