Yunus Emre’ye sahip olmak bir şans.

750 senedir irfan ışıkları sacmaya devam ediyor. O eskimeyen yenidir. Butun zamanlara hitap eder: “Her dem yeni doğarız bizden kim usanası.”
Sevgi hayat kaynağı. Onun bir damlası denizleri kaynatır. Yunus en yalın ifadeyle onu telkin eder:
“Gelin tanış olalım/ İşi kolay kılalım/ Sevelim sevilelim/ Bu dunya kimseye kalmaz.”
Sevginin yeri kalptir, gonuldur. Gonul kazanmanın yollarından biri, calışıp kazanarak cevreye faydalı olmaktır: “Duriş (calış) kazan ye yedir bir gonul ele gecir / Yuz bin KÂbe’den yeğdir bir gonul ziyareti.”
Yunus boyle bir değer. Onun guzel adını taşıyan bir Belediyeye yakışan onu gundemde tutmak ve yeni nesillere tanıtmaktır.

Başta Y. Emre Belediye başkanı Dr. Mehmet Cerci olmak uzere, emeği gecen herkese teşekkur ederim.
*
Asıl konum Turkiye’de Yunus Emre hakkında yapılan calışmalara kısaca bir goz atmaktır.
Genel kabule gore Yunus Emre 13. ve 14. asırlarda, 1240-1320 seneleri arasında Orta Anadolu’da yaşadı. Dervişliği ve tasavvufî şiirleriyle meşhurdur. ŞifÂhî kultur geleneğimiz icinde şiirleri dilden dile dolaştı, bestelendi. Tekke ve dergÂhlarda ilÂhî olarak, Alevi-Bektaşi cevrelerinde deyiş ve nefes olarak okuna geldi. Farklı din anlayışına sahip insanlarımız arasında ortak ve birleştirici bir bağ oldu. Kendisi “72 millete bir gozle” baktığı icin onun şiirleri aynı hizmeti gordu. O bizim ortak sembolumuzdur.
Tarihte boyle olduğu gibi Yunus Emre gunumuzde de farklı goruşteki insanlarımız tarafından aynı zamanda benimsenmektedir. “Bu nasıl bir şÃ‚irdi ki, herkes onda kendine gore bir şey bulabiliyor? Alevisi de sahip cıkıyor, Sunnisi de; solcusu da sahip cıkıyor, sağcısı da; batıcısı da sahip cıkıyor, doğucusu da…”
*
Realite bu olmakla birlikte Yunus’un tarihi kimliği hakkında fazla bilgimiz yok. Onemli olan bırakılan eserler ve hikmetli şiirlerdir. Bunlar ortadayken şÃ‚irin bilinmemesinin ne onemi var. Hatt bizim kulturumuzde bilinmezlik kisvesine burunmek bir olgunluk alÂmetidir.
Yunus’un etkisinde kalan ve onun yolundan giden bazı Hakk dostları aynen Yunus Emre gibi şiirler soylemiş, fakat mahlas olarak kendi adlarını kullanma yerine “Aşık Yunus, Derviş Yunus” demeyi tercih etmişlerdir. Bu da onlar adına bir mahviyet gostergesidir. Nihat Sami Banarlı (1907-1974) bu konuda bir “Yunus Emre Mektebi” nden, yani Yûnus’un tÂkipcilerinden ve onun gibi soyleyenlerden soz eder.
Bu yuzden Yunus Divanı hazırlayanlar Yunus Emre’ye ve başka Yunuslara ait şiirleri ayırmakta hayli zorlanmışlardır. Şu anda Yunus Emre uzmanı olan Mustafa Tatcı hazırladığı divanın dışında kalan ve Yunus’a ait diye bilinen başka şiirleri “ Aşık Yunus ve Diğer Yunusların Şiirleri” adıyla ayrı bir kitapta toplamıştır.
*
İlim dunyamızda Yunus’a ilk dikkati ceken Fuat Koprulu’dur (1890-1966). İlk baskısı 1919’da cıkan Turk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıfla adlı muhalled eserinde ilk bolumde Ahmed Yesevi’yi, ikinci bolumde Yunus Emre’yi anlatır.
Yeni harflerle basılan ilk Yunus Emre Divanı Burhan (Umit) Toprak’a aittir, İstanbul 1933. Burhan Toprak (1906-1967) Sorbonnne’da felsefe tahsîli yapmıştır. Alp Dağlarında bir sanatoryumda yatarken ve entelektuel bir kriz yaşar. Bu sırada Yunus’u keşfeder ve “Ballar Balını Buldum” deyip bu isimle bir de kitap yazar.
Daha sonra Yunus Emre Divanı’nın ilmî neşrini yapanlar 1943’te Abdulbaki Golpınarlı (1900-1982), 1972’de Faruk Kadri Timurtaş (1925-1983) ve 1990’da Mustafa Tatcı’dır.
Doktora konusu Yunus Emre Divanı’ın incelemesi ve metni olan M. Tatcı’nın bu eseri, yaptığı gerekli değişikliklerle devlet ve ozel yayınevleri tarafından bircok defa basıldı.
*
Yirmici yuzyılın başlarındaki “Yunus Emre’nin keşfi” denen hadiseden cok onceleri, Yunus’un bazı şiirlerine dair şerhler yapıldığı bilinmektedir. Şathıye turundeki “Cıktım erik dalına anda yedim uzumu” diye bilinen meşhur şiiri Niyazi Mısri (1618-1693), İsmail hakkı Bursevi (1653-1725) ve başkaları tarafından şerh edilmiştir.
Ben de Yunus’un ilÂhî aşk ve insan sevgisiyle ilgili şiir ve beyitlerinin acıklamasını yaptım. (Bkz. Yunus’ta Hak ve Halk Sevgisi)

Bildiğim kadarıyla Yunus’un ceşitli şiirlerine ait en geniş şerh Mustafa Tatcı’ya ait olup, “Yunus Emre Yorumları İşitin Ey Yarenler” adıyla kitaplaşmıştır.
*
Yunus Emre hakkında tarihi bilgilerimiz azdır ve daha cok menkıbelere dayanmaktadır. Destan ve menkıbeler, halk gozuyle gorulen, halk ruhuyla duyulan ve halkın ha*yalinde masallaşan tÂrihlerdir, Yahya Kemal'in ifadesiy*le: “Tarihte zahirî hakîkat, masalda ledunnî hakîkat gizlidir. Guzellikce vak'aların daha ziyÂde masal kisvesi goz*leri kamaştırır. İstisnaları olmakla beraber tÂrih kisvesi daha sonuk kalır.” Aynı durum Yunus Emre icin de soz konusudur.
Şimdiye kadar Yunus Emre’nin kimliğiyle alÂkalı yegÂne kaynak Hacı Bektaş VilÂyetnÂmesi idi. Buna gore koylu Yunus’un Hacı Bektaş dergÂhına gelip buğday istemesi, “Buğday mı yoksa erenlere nefesi / himmet mi istersin?” sualine muhatap olması, hepimizi duygulandırdı, icimizi dalgalandırdı.
Gunumuzde ise yeni menkıbe kitapları ortaya cıkarıldı. 18. asırda yaşamış İbrahim Has (v. 1762) tezkiresine gore Yunus Emre Konya’da medrese tahsili gormuş bir muftu iken Taptuk Emre’ye intisap etmiş ve tasavvufa yonelmiştir.
Bu neyi değiştirir? Yunus’un onemli bir mevki olan ilmiye sınıfını ve muftuluğu terk ederek tasavvufî hayata yonelmesi daha zor ve dramatik bir tercihtir.
TRT televizyonunda “Aşkın Yolculuğu Yunus Emre” dizisi gosterildi. Proje danışmanı Mustafa Tatcı’dır. Onun yonlendirmesiyle, senaryoya gore Yunus’un muftuluğu bırakıp Taptuk DergÂhına bağlanması daha etkili bir sonuc doğurmuştur.
Buna gore Yunus İyi bir medrese eğitimi almış koskoca muftudur. Makamını, maddî varlığını ve her şeyini terk eder. Ama ilmi var, ilmine de guvenmemesi icin Taptuk tarafından “bilmem” virdini tekrarlaması emredilir. Yunus o gunden sonra kim ne sorarsa “ben bilmem” diye cevap verir. Seyr u sulûk boyledir, “terk”le başlar. Zîra boşalmadan dolmak yoktur.
Yunus “Dağ ne kadar yuksegise yol anun ustunden aşar” diyerek, belki de manevî yolun her turlu maddî varlık ve ilmin ustunde olduğunu soyler.
Yine fark edecektir ki:
Hak ere benum dedi varlığın erde kodu
Erenlerin himmeti yerden goğe direkdir
Artık o Ballar balını bulmuştur. Bu yeni devresinde hayatın ve maddenin her turlu yıkıcı dalgaları karşısında sağlam bir tekneye binmiştir. Onun batması, mÂnen boğulması soz konusu bile değildir. Şoyle seslenir:
Cun kim girdum bu denize ne kenÂr var ne cezîre
Cun dort yanmdan mevc ura teknem kavî hic batmayam
*
“Ummî” diye bilinmesine rağmen Yunus’un ciddî bir oğretim ve medrese tahsili gorduğu konusunda Yunus Emre araştırmacıları neredeyse ittifak halindedirler.
Alışageldiğimiz ve sevdiğimiz VilÂyetname’deki Yunus portresinden sonra, bu yeni goruş once yadırganmışsa da daha sonra “neden olmasın?” dedirtmiştir.
Hacı Bektaş VilÂyetnamesi bir menkıbe kitabıdır. Tezkiretu’l-Has’da bir menakıp kitabıdır. Her ikisi de Hacı Bektaş (v. 1271) ve Yunus Emre’den sonraki tarihlerde kaleme alınmıştır.
*
Yunus Emre’nin mensup olduğu tarîkat konusunda araştırmacıların ortak bir goruşu yoktur. İhtimal olarak birden fazla tarîkat uzerinde durulur. Kendisi bu konuda acık bir ipucu vermez. Bunun icin olsa gerek Yunus’a “tarîkatler ustu” bir kişilik olarak bakılır.
Şoyle anlaşılırsa bu tespit doğrudur: Yunus Emre tasavvufun ortak esaslarını veciz bir şekilde terennum eden bir şÃ‚irdir. Bu esaslar, birer tasavvuf kurumu olan butun tarîkatler icin gecerlidir. Asıl olan tasavvuf inanışıdır. Tarîkatlerin her biri bu inanışın temsilcileridir. Onun icin Yunus’u benimsemeleri gayet tabiidir. Bu tıpkı Mesnevi’nin her tasavvuf mensubu tarafından benimsenmesine benzer.
Onun tarîkatler ustu oluşunu şoyle anlamak yanlıştır: Her kesimin bir Yunus’u olduğu uzerinde durulur. Bunlardan Yunus Emre’yi din, tarîkat ve tasavvuf bağından uzak, bu kayıtların ustunde, bunlardan ÂzÂde olarak gormek isteyenler cıkmıştır. Sabahattin Eyuboğlu gibi. Oysa Yunus Emre 13. ve 14. yuzyıldaki genel gecer Anadolu tasavvuf duşuncesini temsil ve terennum eden, dinine saygılı, Hz. Muhammed Âşığı bir buyuk sufi-şÃ‚irdir.
*
Yunus Emre’nin tarîkati konusunda yeni bir goruş ileri surulmuştur. Buna gore Yunus Emre RifÂî tarîkatine mensuptur. O bir beytinde silsilesini şoyle belirtir:
Yunus’a Tapdug u Saltug u Barak’dandur nasîb
Cun gonulden cûş kıldı ben nice pinhan olam
Verilen bilgiye gore Yunus’un RifÂî silsilesi şu şekildedir: Yunus Emre > Taptuk Emre > Barak Baba > Sarı Saltuk > Mahmud HayrÂnî > Şemseddin Ahmed Musta’cil > Ahemd er-RifÂi ( Uveysî yolla).
Bu konuda once Necdet Tosun bir makale yazdı. Daha sonra onun makalesine kaynak olan eser neşredildi. Ali b. Muhammed b. es-Serrac’ın (v. 747/ 1346) TuffÂhu’l-Ervah adlı menakıb kitabının TUBİTAK destekli projeyle Amerika ve Almanya’daki iki nushasına ulaşılarak tercume ve tahlili yapıldı.
Bu kitap, şimdilik Sarı Saltuk hakkında bilgi veren en eski kaynak konumundadır. Muellif Sarı Saltuk ve Barak Baba hakkında bizzat kendi gozlemleri olan bilgiler aktarmaktadır. Ayrıca Saltuk’un 697/1297 civarında vefat ettiğini soyler.
Seyyid Ahmed er-RifÂî (1118-1182) “”Ahmed-i Kebîr” diye anılır. Yunus Emre bir beytinde onu yÂd eder:
Ol Seyyid Ahmed Kebîr muyesserdir ana nur
Iyalleri cumle şîr ol hulkı merdan kanı
*
Yazarlarımız arasında Yunus Emre’yi mustakil roman konusu olarak secenler vardır. Bu alanda Nezihe Araz’ın (1920-2009) “Dertli Dolap”ı oncu sayılır. Mustafa Necati Sepetcioğlu’nun (1930-2006) “Benim Adım Yunus Emre”si, Emine Işınsu’nun (d. 1938) “Bir Ben Vardır Benden İceru” adlı romanı ve İskender Pala’nın (d. 1958) “Od Bizim Yunus”u zevkle okunan eserlerdir.
Yunus Emre calışmalarını değerlendiren araştırmacılarımız da vardır. Beşir Ayvazoğlu ve Mustafa Ozcelik bunlardandır.
*
Yunus Emre tukenmez bir hazinedir. Menkıbelere ve halk inanışlarına saygı duyarız. Onlar halkımızın ortak muhayyilesinin eserleridir. Bir yandan da ilimle dirsek temasını devam ettirmek durumundayız. İlim şuphecidir, sağlam belge ister ve bunu aramaya devam eder. Belge yetersizliği, Yunus’u ve eserini golgelememelidir.
Onun eseri, Divanı, olumsuz şiirleri dipdiridir ve bir hazine değerindedir. İnsanımıza iman, umit ve hikmet sacmaya devam edecektir.
Yunus tam bir inanmış insandır, ruhun ebediliğini veciz bir şekilde dile getirir:
Ten fÂnîdur cÂn olmez cun gitdi geri gelmez
Olur ise ten olur cÂnlar olesi değil
Ne var ki bu tur olumsuzluğu tadanlar Hak Âşıkları ve O’na kurban olanlardır:
Ey Tanrı'yı bir bilenler cÂn Hakk'a kurbÂn kılanlar
Olu değildirr bu cÂnlar aşk golunde yuze durur
Gercek sevginin verdiği coşkunluk ancak bu kadar sade ve etkili dile getirilebilir:
Sozum ay gun icun değil sevenlere bir soz yeter
Sevdiğim soylemezsem sevmek derdi beni boğar
Beşerîlik, tabiîlik, tevÂzu bu olsa gerektir. İnsan mÂsum (gunahsız) değildir. Yunus Emre şu hadîs-i şerîfi iyi bilenlerdendir: ““Allah’a yemin olsun ki, eğer sizler gunah işlememiş olsaydınız, Allah sizi yok ederdi; gunah işleyip Allah’a tovbe istiğfar eden ve Allah’ın da kendilerini bağışlayacağı bir topluluk getirirdi.” Der ki:
Gorenler elim oper tÂc u hırkama bakar
Şoyle sanırlar beni zerrece gunÂh etmez
Din ve ahlÂk kuru bilgi yığını değildir, asıl olan uygulamadır. Uygulamada başarı gostermek ise o meseleyle baş başa kalınca olacaktır, gerisi kuru lÂftır:
Ben dervişim diyenler harÂmı yimeyenler
HarÂmın yenmediği ele girince imiş
Temizlik onemlidir, ic temizliği, kalp temizliği daha da onemlidir. Dışını temizlemekle ic temizliği sağlanmaz, o temizlik “rahmet suyu”yla yapılır:
Sûret nakşın gidermekle gonul mulku temiz olmaz
Akar rahmet suyu cağlar, gonul kirin yuyan gelsin
Tasavvufun butun gayesi olgunlaşma, benliğinden sıyrılma ve her yerde Hakk’ı gorur hÂle gelmeye calışmadır. Buna “tevhid” denir. Tevhid icte yaşanan bir şeydir, onu anlatmak biraz zordur. Ama gercek bir Turkce ustası olan Yunus icin bunu ifade etmek ne kadar kolaydır:
Eğer Âyîne bin olsa bakan bir
Goren bir, gorunen bin bin gorundu
(Bu metin, Manisa Yunus Emre Belediyesi tarafından 16-17 Ekim 2015 tarihlerinde duzenlenen I. Uluslararası Yunus Emre Sempozyumu icin hazırlanan tebliğin kısaltılmış şeklidir)

Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ


__________________