İslam'a girişin ve Musluman olmanın temel şartı Kelime-i ŞehÂdettir.
Bu Arapca cumle;
أشهد أن لا إله إلا الله و أشهد أن محمدًا عبده و رسوله
"Eşhedu en l ilÂhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden Abduhu ve Rasûluh"tur. Anlamı ise: "Ben şehÂdet ederim ki, Allah'tan başka hicbir İlÂh yoktur ve yine şehÂdet ederim ki, Hz. Muhammed O'nun Kulu ve Elcisidir."
Bir kimse, Kelime-i ŞehÂdetin muhtevasına uygun akideyi ic aleminde hicbir şuphe duymaksızın kalbiyle kabul ve tasdik edip, diliyle ikrar ederek ve ameliyle de bu inanca uygun hareket uzere bir yaşam surerek ve Kelime-i ŞehÂdeti bozup iptal edecek soz, fiil, inanc, duygu ve duşuncelerden sakınarak her hususta Peygamberimizi onder kabul ederek Musluman olmaktadır.
Kelime-i ŞehÂdete "ŞehÂdeteyn" yani "iki şehÂdet" denir.
Birinci bolumde Allah'tan başka ibadete layık hicbir ilah olmadığı ikrar edilirken; ikinci bolumde ise, Hz. Muhammed'in Allah'ın kulu ve Elcisi olduğuna şahitlik edilir.
Yani birinci ŞehÂdetimizde hakiki mabud'un ancak Allah olduğu, O'ndan başka ibadet edilecek varlık olmadığı ve hicbir kimsenin yada nesnenin O'na ortak olamayacağı, denginin ve benzerinin bulunmadığı itiraf edilir. Bu itiraf ve tanıklık, kesinliği muhakkak olan bir gerceğin ve akidenin dille acıklanmasıdır.
Kelime-i ŞehÂdet; Tevhid gerceğini kalp ve kafa gozuyle gorurcesine kesin ve şuphesiz bilmek ve ikrar etmektir. Bu kadar kesin bir inancı taşıyan kişinin sosyal ve ferdi hayatında bu gerceğe aykırı bir yaşam surmesi, şirk koşması ve Allah'a isyan edip, Peygamberimiz dışındaki insanların yaşam tarzını kendisine ornek kabul etmesi mumkun olamaz!
Kelime-i ŞehÂdet, İslam'ın en ozlu bir ifade bicimidir. Bu ŞehÂdette bulunan kimse; mucmel olarak (icmÂlen, topluca) İslam'ı kabul etmiş olmaktadır. Buna "İcmÂlî İman" denir. Yani iman esaslarına ana hatlarıyla inanmak, kabul etmek ve bu konularda asla şirk koşmamak demektir. İcmÂli imanı şu ifadelerle belirtebiliriz: "Ben Allah'a iman ettim, Allah'tan gelen şeylere (Kur'an'a, vahye) -Allah'ın muradına uygun şekilde- iman ettim; Ve ben Rasûlullah'ın elciliğine inandım, Rasûlullah'tan gelenlere (Sunnetine) -Rasûlullah'ın muradına uygun olarak- inandım, iman ettim"
Arapcası:
آمَنْتُ بِاللهِ، وَبِمَا جَاءَ عَن اللهِ، عَلَى مُرَادِ اللهِ، وَآمَنْتُ بِرَسُولِ اللهِ، وَبِمَا جَاءَ عنْ رَسُولِ اللهِ، عَلَى مُرَادِ رَسُولِ اللهِ
Bu, İmam ŞÃ‚fiî'nin sozudur.
(Şerhu Lum'ati'l-İ'tikad, Sh: 36)
İslam'da aslolan, Tafsili (Tahkîkî

Kısa bir tarif getirmek gerekirse; Peygamberimizin tebliğ ettiği zaruriyyÂt-ı diniyeyi tafsîlen ve zaruriyyÂtın gayrısını icmÂlen tasdik etmekten ibarettir. Tavsiye edilen bu iman şekli; Dini butun hakikatleriyle bilip kabul etmek ve gereğiyle amel etmektir. Ancak insanların tamamının akıl, zeka, ilim, fehm, dirayet, tecrube yada imkÂnlar acısından eşit olmadığı bir gercektir! Bu nedenle icm ile icmÂlî iman sahihtir ve gecerlidir. Fakat sozun burasında şu noktaya dikkat cekelim; inanc esaslarına topluca inanan bir kimse, iman esaslarının detaylarını bilmiyorsa da, o akideye aykırı inanc da taşımaz ve şirki gerektirici bir soz, amel ve duşunceden de mutlaka uzak durur! Zira dinen bilinmesi zaruri olan ilkelerini bilmemek mazeret değil; suctur! Bu ilkelere ters duşmemek tum inananların gorevidir! Bu ilkeler; İslam akidesi (Tevhid), ahkÂm ve haberlerden ibarettir. Bunları Peygamberimiz bizlere, katî surette ve mutevatir olarak tebliğ buyurmuştur. Ama yukarıda da belirttiğimiz gibi; Kur'an ve Sunneti ve bu ikisinden cıkan İslam ahkÂmını ve Kur'an ve Sunnette bize mutevatir olarak, acıkca, herkesin anlayabileceği usluplarda acıklanan Tevhid akidesinin inceliklerini her insanın detaylı bilmesi mumkun olmayabilir!
Bu nedenle okuyup tahsil gormemiş kişiler veya ummiler, yaşlılar, anlayış ve zekası itibariyle zor anlayanlar gibi samimi, İslam'ı seven Musluman olmaktan başka amacı olmayan kişileri sırf kafaları bazı meseleleri almıyor, bir takım İslamî incelikleri anlayamıyorlar yada okusalar bile yanlış anlıyorlar diye onları İslam'ın dışında mı goreceğiz? Elbette ki, Hayır! Belki de coğumuzun annesi, babası, dedesi yada ninesi gibi aile buyukleri bu durumdadır. Bu buyuklerimiz, bizim bildiğimiz meseleleri bizim kadar bilmiyorlar, anlayamıyorlar ve anlatamıyorlar diye, onları Musluman saymayacak mıyız? Elbette ki, Hayır! Bu konuda ki temel ayırıcı cizgi; kişinin şirk koşup koşmamasıdır! Onemli olan; ilim sahibi olmayan, bilgisi az ama samimiyeti ile iyi niyeti cok olan bu kişilere Tevhid bilincini oğretmektir! Bu uyarı; en cahil ve en anlayışsız bir kimse bile olsa, onu bir tehlikeden, bir ucurumdan, bir ateşten sakındırmak gibidir ki, mutlaka tesiri olur ve bu uyarı herkesce anlaşılır! İşte tebliğin inzÂr (sakındırma, korkutma) boyutu budur! Bu uyarı şuphesiz tesirlidir. Hatta deli bir kimseyi bile bir tehlikeden sakındırmanın sonuc verdiği ve uyarının dikkate alındığı herkesce bilinmektedir!
Artık bir kimseye:
"Eğer şirk koşarsan andolsun ki, amelin boşa gider ve mutlaka zarar edenlerden olursun"
(Zumer: 65) dendiği zaman bu gerceği gormemesi ve dikkate almaması mumkun mudur? O biliyor ki, şirk koşmanın sonucunda ebedi zarar ve ebedi azap var.
Bir de şu noktayı soyleyelim; bir kimsenin şirk koşmaması değil, şirk koşması zor olan yoldur! Cunku insan fıtratında şirk değil; Tevhid vardır! Kişi; fıtratını bozmadıkca, fıtrat değerlerine -tabir-i cÂizse; yaratılış ayarlarına karşı gelip, onu değiştirmedikce- asla muşrik olamaz! Şirk koşan, kendi oz benliğiyle catışıp, ic sesini ve vicdanını dinlemeyip, koru korune Şeytana uymaktadır! Bunun yanında Allah'ın uyarılarına da aldırış etmemektedir! Allah'ı umursamamak, affedilecek bir davranış değildir! Kaldı ki Allah, onları rızasına ve ucsuz bucaksız cennetine davet ederken!
Bu davranış Allah'a karşı buyuklenme olduğundan, Allah boyle kimseleri mutlaka cezalandıracaktır! Şirkten Allah'a sığınıyoruz! Rabbim sevdiklerimizle birlikte cennete girmeyi nasip etsin. (Amin)
İcmÂli imanı kısaca tekrar hatırlatalım. "Peygamber Efendimiz'in tebliğ ettiği her şeye iman ettim; her ne tebliğ buyurdu ise hepsi hakdır" diyerek, şirk ve kufurden uzak duran kimse Muslumandır.
Allah'ın gonderdiği butun Peygamberler kavimlerini Tevhid akidesine davet etmişler; şirkten ve tağuttan sakındırmışlardır. "Senden once hicbir Peygamber gondermedik ki ona; 'Benden başka ilÂh yoktur, o halde Bana kulluk edin' diye vahyetmiş olmayalım."
(EnbiyÂ: 25)
"Allah, kendisinden başka ilÂh olmayandır, en guzel isimler O'na mahsustur"
(TÂhÂ: 8)
"Allah ile birlikte başka bir ilÂh cağırma (dua ve ibadet etme!). O'ndan başka hicbir ilÂh yoktur. O'nun zÂtından başka her şey helÂk olacaktır. Hukum (kÂinat ve beşer uzerindeki egemenlik) O'nundur ve yalnız O'na donduruleceksiniz."
(Kasas: 8)
"Andolsun ki Biz her ummet arasında: Allah'a ibadet edin ve tağuttan kacının, diye (tebliğ etmesi icin) bir Peygamber gonderdik."
(Nahl: 36)
Peygamberimiz ise şoyle buyuruyor:
"Her kim, 'LÂ ilÂhe illÂllÂh' der ve Allah'tan başka tapılan şeyleri reddederse, onun malına ve canına dokunmak haram olur. Hesabı da Allah'a kalmıştır."
(Muslim, İman, 37)
Bu ayetlerde ve Hadisimizde insanlar icin tek ve gercek ilÂhın Allah olduğu vurgulanıyor. Allah'tan başkasına ibadet edilemeyeceğini, bunun şirk olduğunu, mutlak otorite ve hukum sahibinin sadece Allah olduğunu oğreniyoruz.
Unutmamak gerekir ki; bir kimse Kelime-i Tevhid'i diliyle soylediği halde, tevhide aykırı duşunce ve davranışlarından dolayı iman dairesinden cıkıp kÂfir olabilir. Bu nedenle Allah'ı iyi tanımalı ve O'na ortaklar tutmamalıdır ve şirkin goruneninden de gizlisinden de sakınmalıdır.
Kur'an-ı Kerim bize Allah'ı detaylıca anlatır ancak biz belli başlı sıfatlarıyla Rabbimizi tanıyalım:
Allah bir tektir (İhlÂs: 1),
O'ndan başka hicbir ilah yoktur (Bakara: 255), Tum Âlemlerin Rabbi'dir (FÂtiha: 1), O'nun benzeri hicbir şey yoktur (ŞûrÂ: 11), herşeyin yaratıcısı O'dur (En'Âm: 102), gokler, yer ve ikisinin arasındaki herşeyin mulku O'nundur (MÂide: 18), mulkunde hicbir ortağı yoktur (İsrÂ: 111, FurkÂn: 2), O'nun hicbir ortağı yoktur (En'Âm: 163), hukum yalnızca Allah'ındır (Zumer: 3), hicbir kimseyi hukmune ortak kılmaz (Kehf: 26), rızkı veren O'dur (ZÂriyÂt: 58), dirilten de olduren de O'dur (Âl-i İmrÂn: 156), hastalara şifa veren de O'dur (En'Âm: 59), O gizli ve acık olan herşeyi bilir, gokte ve yerde hicbir şey O'na gizli kalmaz (İbrahim: 38), O'nun irade ve izni olmadan bir yaprak dahi dalından duşmez (En'Âm: 59), donuş O'nadır (MÂide: 18, En'Âm: 60), insanların yaptıklarını kendilerine haber verecek ve onları hesaba cekecek olan O'dur (Bakara: 284, En'Âm: 60).
Kısacası Allah, her turlu noksanlıklardan munezzeh ve en mukemmel sıfatlarla muttasıftır.
Ayetlerden de anlaşıldığı gibi; muvahhid olabilmek icin Allah dışındaki sahte ilÂhları reddetmek gerekir. Bir yandan 'LÂ İlÂhe İllallah' derken diğer taraftan da Allah'ın hukmunu inkÂr edip, Allah'ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram saymak, Allah katında şefaatci olsunlar diye, Allah'tan başka dostlar bulup eteklerine sığınıp onlara ulûhiyyet vermek, dini, şeriati, makaddesÂtı tahkir edip, aşağılamak Tevhid akidesiyle catışan şirk amelleridir!
"Dikkat edin! HÂlis din yalnız Allah'ındır. O'ndan başka veli (dost, ilÂh)lar edinenler: Biz bunlara, ancak bizleri Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz, derler."
(Zumer: 3)
"Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne bir zarar ne de bir fayda vermeyecek olan şeylere taparlar. Bir de: 'Bunlar Allah katında bizim şefÂatcilerimizdir' derler."
(Yunus: 18)
"Onlar Allah'ı bırakıp alimlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rabbler edindiler. Halbuki onlar bir tek ilÂha ibadet etmekten başkasıyla emrolunmamışlardı. O'ndan başka hicbir ilÂh yoktur. O, bunların ortak koştukları her şeyden uzaktır."
(Tevbe: 31)
Hz. Peygamber bir gun bu ayeti Adiyy bin Hatem'in yanında okumuş, Adiyy de Hristiyanların boyle birşey yapmadıklarını soylemişti. Bunun uzerine Peygamber de: "Onlar kendi din adamlarının -Allah'ın indirdiklerine aykırı olarak- helal kıldıklarını helal, haram kıldıklarını haram kabul etmişlerdi. İşte bunların alimlerine ibadetleri ve onları rabb edinleri boyle olmuştur!" buyurdu.
(Tirmizî, Tefsir 9. Sûre)
Peygamberimiz Tevbe: 31. ayeti bu şekilde acıklamış, tefsir etmiştir. Bu acıklama cok onemlidir; zira bu mesele akide konusudur!
O esnada onceden Hristiyan olan yeni Musluman olmuş bulunan Adiyy bile başlangıcta Hristiyanlarla ilgili bu ayeti anlayamamıştır. Ama Peygamberimiz meseleyi acıklığa kavuşturdu.
Rahipler, din adamları, alimler vb eğer Allah'ın helalini haram, haramını da helal kılarlar; insanlar da onlara uyarsa bu durum onlara ibadet etmektir. Tirmizî Hadisi bize bunu acıklıyor.
Ozetleyecek olursak;
Tevhid, ancak Allah'ın ma'bud olduğuna itikad edip, hicbir şeyi ve kimseyi O'na ortak koşmadan ibadetlerin tamamını O'na hÂlis kılmaktır.
Kelime-i ŞehÂdet iki şehÂdeti kapsar; ilk bolumu budur! ŞehÂdeteyn ile Muslumanlar bu Tevhid akidesine imanlarını ikrar etmiş olurlar. "Allah'tan başka ilÂh yoktur" demenin anlamı; sahte ilÂhların mevcudiyetini inkÂr etmek demek değildir! Bilakis bu kelimenin anlamı; Allah dışındaki sahte ilÂhların ibadete salahiyetlerini (yetki ve hak sahipliğini) reddetmektir. Kur'an pek cok insanın Allah dışında ortaklar kabul ettiğini, sahte ilahlara taptığını bildirir. (Bakara: 165)
Dolayısıyla 'LÂ İlÂhe İllallah' demek, Allah dışında sahte ilÂh ve rabb bulunmaz demek değildir! Bu kelime; gercek İlÂh ancak Allah'tır ama Allah'ın ulûhiyetinde ortaklık iddia eden sahte ilÂhlar da vardır ve onları reddetmek gerekir anlamındadır. Zaten Tevhid'in ilk bolumu, LÂ İlÂhe'dir. Yani "hicbir İlÂh yoktur" demektir. Bu ifade, sahte ilahların var olduğunu ve onların reddiyle imanın gercekleşeceğini gosterir. Cunku Kelime-i Tevhid, İslam'a giriş ikrarıdır. Bu ikrarın da bu inanc ile olması gerekmektedir. LÂ İlÂhe'nin anlamı ilahlık iddia eden tağutların ve sahte ilÂhların ibadete hak sahibi olmadıklarının ikrarı ve onlara ibadetin nefyidir. Boyle inanış, şirki terketmektir ki, kişiyi şirkten korur. Kişi, bu şart gercekleşmeden muşrik olur! Kelime-i Tevhid'in ikinci bolumu olan "İllallah" ise; "sadece Allah vardır" demektir. Yani ibadet edilmeye mustahak olan ancak Allah'tır. Kelime-i Tevhid, Kelime-i ŞehÂdet'in ilk cumlesidir. Daha once de belirttiğimiz gibi; şehÂdeteyn'in ilk şehadet kısmıdır. İkinci şehÂdet ise; Hz. Muhammed'in Allah'ın kulu ve elcisi olduğuna inanmak ve ikrar etmektir. Bu bolumde bizden onceki kavimlerin Peygamberleri ilÂhlaştırma tehlikesinden sakınıyoruz! Peygamberimiz, sadece bir kuldur ve Allah'ın buyruklarını ummetine tebliğ eden bir elcidir. İlahlıktan asla bir payı yoktur! O da bizim gibi bir insandır, yer, icer, evlenir, cocuk sahibi olur, carşılarda dolaşır, hastalanır ve nihayet vefat eder. Hz. Muhammed aleyhisselÂm da bizim gibi ibadetle mukelleftir ama bizden farklı olarak sadece kendisine vahiy gonderilir. Zira Allah onu secmiştir. Onun insanustu vasıfları yoktur! Gaybı da bilmez. Allah bildirirse ne ÂlÂ!
"Deki: '..Ben gaybı bilmem. Ben ancak bana vahyolunan (Kur'an)a uyarım.' "
(En'Âm: 50)
Cinn Sûresinin 26 ve 27. ayetlerinde de Allah, beğenip sectiği Peygamberlerini gaybından haberdar edeceği bildiriliyor. Yani Allah'ın Peygamberleri, gayba dair bilgi ve haberler konusunda kendiliğinden bilgi sahibi değildirler. Bu konularda Allah kendilerine vahiy ile bilgi verince ancak haberdar olmaktadırlar.
Dolayısıyla Peygamberleri Hristiyanlar ve Yahudiler gibi aşırı ovup insanlıktan cıkarmamak, ilahlaştırmamak gerekir! Bu konuda ornekler coğaltılabilir. Mesela; Peygamberimiz kalpten gecenleri bilmez! Bazıları, kalpten geceni bildiğini iddia eder oysa!! Rasûl, bizim gibi bir insandır; ancak bizden farkı vahye muhatap olmasıdır. Vahiyle bildirilmedikce bir meseleyi bilmesi mumkun değildir! Allah bize, bizden ve bizim gibi olan, hayatını, ahlak ve yaşayışını ornek alabileceğimiz bir insanı Peygamber olarak gonderdi. Bir meleği değil! Daha once Ehl-i Kitap, kendilerine gonderilen elciler hususunda haddi aşıp ileri gitmişler, kendilerine gonderilen elcilere tapmaya başlamışlardı! Yahudiler Hz. Suleymanın vefatından sonra Babil'de esaretleri doneminde kaybolan Tevrat metinlerini ihy eden Hz. Uzeyr'e buyuk kudsiyet izÂfe ettiler. O doneme kadar Âdeta dinleri hakkında tum bildiklerini unutmuşlardı. Hz. Uzeyir dağınık halde olan Tevrat'ı yeniden biraraya getirip yazdı. Şeriatlarını boylece ihy etmiş oldu. Bu hizmetinden dolayı İsrailoğullarının aşırı takdir ve saygısına mazhar oldu.
Bazıları bu saygıyı o kadar abarttılar ki, ona "Allah'ın oğlu" dediler!
"Yahudiler: 'Uzeyr Allah'ın oğludur' dediler."
(Tevbe: 30)
Bu ayet, butun Yahudilerin boyle dediğini gostermez. Sadece bu sozleri onların aşırılıktaki en uc noktaları idi! Yani bazıları bu sozu soylemeye başlamıştı! Hristiyanlar da aynısını Hz. İsa'ya gosterip, ona kudsiyet verdiler. Babasız dunyaya gelmesi, -Allah'ın izniyle- camurdan kuş biciminde bir şey yapıp, ona ufurerek diriltmesi, oluleri diriltmesi, doğuştan korleri ve alaca hastalığına tutulanları iyileştirmesi gibi mucizelerinden dolayı (Âl-i İmrÂn: 49) ona -hÂşÃ‚- Allah dediler!
"Andolsun ki, 'Meryem oğlu Mesih hakikaten Allah'ın kendisidir' diyenler, kÂfir oldular."
(MÂide: 72)
Hz. İsa daha beşikte iken "Ben Allah'ın kuluyum" diyerek -Allah'ın izniyle- ilerde Hristiyanların kendisine "Allah'ın oğlu yada Allah" diyecekleri sapıklıkları hususunda uyarmış olmaktadır. Bu Allah'ın bir mucizesidir; gorebilen gozler icin!
Bazı Hristiyanlar hakkında Rabbimiz şoyle buyurur.
"..Hristiyanlar ise, "İsa Mesih Allah'ın oğludur" dediler."
(Tevbe: 30)
Bu ayetlerle Rabbimiz, bizden once elcileri hususunda sapıtıp dalÂlete duşenlerden haber veriyor ve bizi Peygamberimiz konusunda uyarıyor! İşte şehÂdeteyn'in ikinci cumlesindeki şahitliğimiz, Hz. Muhammed aleyhisselÂm'ın Allah'ın kulu ve Peygamberi olduğu hususundaki ikrarımızdır! Yani Hz. Muhammed asla Allah'ın oğlu yada ilÂhlıkta payı olan bir varlık değildir! Sadece kuldur ve son Peygamberdir. Bazı kimseler "bunu zaten biliyoruz" diyebilirler ama; Peygamberimize insanustu vasıflar verip, ona olan sevgiyi abartıp haddi aşanların olduğunu unutmamak gerekir! Allah'a ait pek cok ozellik Peygambere yada Allah dostu sanılan kimselere yakıştırılarak şirke duşulmektedir! Bu nedenle de şehÂdeteyn'in ikinci bolumu, ikinci şahitliği, ikinci ikrar ve iman şekli; bu bozuk akidenin nefyi ve Efendimizi sadece Kul ve Elci olarak gormenin gereğidir.
Tarih boyunca Peygamberlerin ve mubarek kabul edilen kimselerin ilÂhlaştırılması sapıklığı hep olagelmiştir! Oysa mu'minler ilÂh olarak Allah'ı gorur ve O'nun ilÂhlığından razıdır ve O'na ilÂhlıkta hicbir kimseyi ortak koşmaz!
"İlÂhınız tek bir ilÂhtır. O'ndan başka hicbir ilÂh yoktur. O RahmÂndır, Rahîmdir."
(Bakara: 163)
Bizim Peygamberimize en buyuk mucizesi olan Kur'an verilmiş ve insanların ne onun hakkında ne de başka konularda dalÂlete duşmemeleri istenmiştir. Bu noktada Rabbimizin herhangi bir konudaki uyarısının boş yere olduğunu sanmayalım!! Allah, bir konuda kullarını ikaz ediyorsa mutlaka O'nun sonsuz ilmiyle bildiği gercekler vardır. "Bu konuda da sapıtılmaz ki" diye duşunmek bile bir tur dalÂlettir! Allah herşeyi bildiği icin bizi bu konuda uyarıyor ve Peygamberimizi ilÂhlaştırmadan, onu Kul ve Peygamber bilmeyi İslam akidesinin temel ilkesi sayıyor. Bir kimse Musluman olmadan once bu inancı tasdik etmelidir. Allah kendisinden başkasına asla ibadet edilmesine, kendisi kadar sevilmesine, esm ve sıfatlarına ortak edilmesine izin vermez, razı olmaz.
"..O (Allah), kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir."
(Yûsuf: 40)
Peygamberimiz de -hÂşÃ‚- bir ilÂh, ilÂhın oğlu yada ilÂhlığa ortak bir kişi değildir!
"Muhammed Allah'ın Rasûludur." (Feth: 29)
O, Peygamberlerin sonuncusu (AhzÂb: 40), Allah'ın kulu (İsrÂ: 17) ve bizim gibi bir insandır (Kehf: 110).
Tevhid'in hareket noktalarından biri; Peygamberimizi insan olarak kabul etmektir; diğer sıfat ve faziletleri zaten herkesce malumdur. Onemli olan, işin başında bozuk bir anlayışla Peygamberimiz konusunda aşırı gitmemektir; o da sağlığında bundan sakındırmıştır!
“Hristiyanların Meryem oğlu ÎsÂ'yı aşırı bir şekilde ovdukleri gibi siz de beni ovmeyin. Ben ancak Allah'ın kuluyum. O hÂlde bana Allah'ın Kulu ve Elcisi deyin.”
(BuhÂrî; EnbiyÂ, 48)
Ama şunu da unutmamak gerekir ki; Hz. Muhammed en guzel insandır, en guzel kuldur, en guzel ornektir, en guzel muallimdir, en guzel eştir vs. Biz burada -hÂşÃ‚- Peygamberimizi eleştirmiyoruz aksine yuceltiyoruz! Peygamberimizin belki de istemeyeceği ilk şey; -daha once Hz. İsa ve Hz. Uzeyr'e yapıldığı gibi- kendisinin vefatından sonra ilÂhlaştırılmasıdır!! Zaten bu korkunc tehlikeye yaşarken dikkat cekmiş ve uyarmıştır! KÂinatın serveri Hz. Muhammed, risÂletinden sonra kıyamete kadar gelecek sayısız insanlık icin Sunnetiyle onderdir, ornektir! Her konuda ornek alınacak tek kişi vardır; o da Rasûlullah'tır.
"Andolsun ki sizin icin, Allah'ı ve Âhiret gununu umit eden ve Allah'ı cokca anan kimseler icin, Rasûlullah'ta guzel bir ornek vardır."
(AhzÂb: 21)
"..Peygamber size ne verdi ise onu alın, neyi yasak etti ise de sakının."
(Haşr: 7)
Peygamberimiz bizlere "Allah'a ibadet edin, O'na hicbir şeyi ortak koşmayın." (NisÂ: 36) hukmunu tebliğ etmiş ve Hristiyanların Hz. İsa'yı aşırı ovup ilÂhlaştırdıkları gibi kendisinin ilÂhlaştırılmasından da "Ben ancak Allah'ın kuluyum. O halde bana Allah'ın kulu ve elcisi deyin" (BuhÂri, EnbiyÂ, 48) diyerek sakındırmıştır.
Allah'a layık "Kul" olmak en buyuk şereftir. Peygamberimiz O'na layık bir Kul olmak icin gecesini gunduzune kattı. Hem de gecmiş ve gelecek gunahları bağışlandığı (Feth: 2) halde. Ya biz ne yapacağız? Allah'a şirk koşmaksızın iman ettikten sonra; O'nun rahmet ve mağfiretine sığınmaktan, dua edip, gunahlarımızdan sonra tevbe etmekten başka hicbir caremiz yoktur!
Yusuf Semmak
__________________