Bidatcilerin işlerine gelmeyen hadisleri inkar etmeleri


Bid'atcilerin kullandıkları yontemlerden birisi de yukarıdakinin zıddı olup o da onların maksatlarına ve mezheplerine uygun duşmeyen hadisleri reddetmeleri, onların akla aykırı ve delilin gereğine uygun olmadığını ve reddedilmeleri gerektiğini iddia etmeleridir.

Mesel kabir azabını, sıratı, mizanı ve Âhirette Allah Teala'nın gorulmesini inkar edenler bu yontemi izlerler. Karasinek ve onun oldurulmesiyle ilgili hadisi reddedenler de boyledir. Soz konusu hadise gore sineğin kanatlarından birisinde hastalık/yani mikrop, diğerinde şifa/yani panzehir vardır, sinek kendisini korumak icin once hastalık/mikrop taşıyan kanadını yiyeceğe batırır.

Onlar bu yontemle, kardeşinin karnı ağrıyan kişiye Hz. Peygamberin ona bal şerbeti icirmesini tavsiye etmesini de reddederler. Onlar adaletli kişilerin naklettiği buna benzer pek cok sahih hadisi bu yontemle reddederler.[11]
Onlar bazan rÂviler icinde -Allah korusun- sahabileri, tabiileri ve hadis imamlarının adaletlerinde ve imametlerinde ittifak ettikleri kimseleri bile kotulerler.

Butun bunları kendi mezheplerine muhalif olanları reddetmek icin yaparlar.

Bazan onların fetvalarını reddederler ve halk sunnetin ve ehl-i sunnetin peşinden gitmesin diye halkın duyacağı şekilde bu fetvaları kotulerler.

Nitekim Ebu Bekir ibn Muhammed'in şoyle dediği rivayet edildi: Amr ibn Ubeyd dedi ki:

Hırsızı sultandan başkası affedemez. Bunun uzerine ben ona (hırkasını calan hırsızı affetmek isteyen) Safvan ibn Umeyye'ye Rasulullah'ın (s.a) şoyle dediğini naklettim:

"Bunu bana hırsızı getirmeden once yapsaydın olmaz mıydı?" Ben boyle deyince Amr ibn Ubeyd dedi ki:

Hz. Peygamber'in (s.a) boyle dediğine dair Allah'a yemin eder misin? Ben de ona dedim ki:

Bunu Rasulullah'ın (s.a) soylemediğine de sen Allah'a yemin eder misin? O hadisi ben İbn Avn'a da okumuştum. İbn Avn'ın etrafındaki halka buyuyunce dedi ki:

Ey Ebû Bekir, o hadisi bir daha oku.

Onlar sırat, mizan ve havzın sabit olduğunu soylemenin akla aykırı bir soz olduğunu iddia ederler. Bunlardan birisine şoyle bir soru soruldu:
Âhirette Allah Teala'nın goruleceğini soyleyen bir kimse tekfir edilir mi? O bu soruya şoyle cevap verdi:

Tekfir edilmez. Cunku O, akla uygun olmayan bir şey soylemiş oldu. Akla aykırı bir şeyi soyleyen kişi kÂfir değildir.[12]

Bir cemaat de Âhad haberleri tumden redderler[13] ve Kur'an'ı anlamada sadece akıllarının munasip gorduğuyle yetinirler.

Hatta şu Âyet,-i kerimeyle (akıllarınca yorumlayıp) ickiyi bile mubah gorurler:

"İnananlara ve yararlı işler yapanlara tattıklarından dolayı bir gunah yoktur."[14]
Bunlar ve benzerleri hakkında Rasulullah (s.a) şoyle buyurmuştur:
"Sakın ola sizden birinizi koltuğuna kurulmuş (şoyle bir tavır sergilerken) gormeyeyim:
Ona emrettiğim ya da yasakladığım şeylerden bir şey gelir de şoyle der:
Bilmiyorum (boyle bir şey yok) Biz Allah'ın kitabında bulduğumuz şeye uyarız."

Bu, bir yasağı ihtiva eden ağır bir tehdittir. Sunneti red sucunu işleyen kimseler de bu tehdide dahildir.

Bu hadisleri aklın verdiği hukumlerle reddettikleri icin onların sozleri husun ve kubuhun (yani iyi ve kotunun) sadece akılla biline*bileceği prensibine dayanır. Bu konu usûl ilminde anlatılan bir konudur.

İnşaallah bununla ilgili acıklama daha sonra gelecektir.Amr ibn en-Nadr dedi ki:

Bir gun ben de yanındayken Amr ibn Ubeyd'e bir şey soruldu. O da buna cevap verdi. Ben dedim ki:

Bizim arkadaşlarımız boyle soylemiyorlar. Dedi ki:

Senin arkadaşların da kim, babasız kalasıca? Dedim ki:

Eyyup, Yunus, İbn Avn ve et-Teymi'dir. Dedi ki:

Onlar diri olmayan oluler surusunun pislikleridirler. İbn Aliyye[15] dedi ki:
Bana el'Yesea anlattı ve şoyle dedi:

VÂsıl ibn Ata[16] bir gun konuştu ve şoyle dedi: Amr ibn Ubeyd dedi ki:
Duymuyor musunuz? Dinlediğiniz esnada Hasan ve İbn Şirin'in sozu atılmış hayız bezinden başka bir şey değildir, (yani onların sozlerinin hayız bezinden fazla değeri yoktur)

VÂsıl ibn Ata mutezile fikrini ilk defa ortaya atan kişidir. Amr ibn Ubeyd de onunla birlikte o goruşu benimsemiştir ve ona hayran olmuştur. Bu sebeple kız kardeşini onunla evlendirmiştir.

Kız kardeşine şoyle demişti:

Seni oyle bir adamla evlendirdim ki ona ancak halife olmak yakışır. Sonra bu adamlar haddi tecavuz ettiler ve kotu fikirleri sebebiyle im yollu veya acık bir şekilde Kur’anı reddecek noktaya geldiler.

Amr ibn Ali[17] guvendiği bir kişiden dinlediği bir olayı şoyle anlatır: O kişi şoyle demişti:

Ben Amr ibn Ubeyd'in yanında bulunuyordum. O da Osman et-Tavil'in dukkanın*da oturuyordu. Ona bir adam geldi ve dedi ki:

Ey Ebû Osman! (Amr ibn Ubeyd'in kunyesidir) Şu Âyet hakkında Hasan el-Basri'den neyi soylediğini duydun "Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, oldurulmesi takdir edilmiş olanlar, oldurulup duşecekleri yerlere kendiliklerin*den cıkıp giderlerdi."[18] Amr ibn Ubeyd dedi ki:

Hasanın goruşunu sana haber vermemi istiyorsun oyle mi? Adam dedi ki:

Hayır, ben sadece Hasan'dan bu konuda ne duyduğunu soylemeni istiyorum. Amr ibn Ubeyd dedi ki:

Hasan'ın şoyle dediğini duydum: Allah Teala bir kavmin oldurulmesini takdir etmişse mutlaka oldurulurler. Allah bir kavmin toprak altında kalmasını takdir etmişse, mutlaka o şekilde olurler. Allah Teala bir kavmin suda boğulmasını takdir etmişse mutlaka suda boğularak olurler. Allah bir kavmin ateşte yanmasını takdir etmişse, mutlaka yanarak olurler. Osman et-Tavil dedi ki:

Ya Eb Osman! Bu bizim sozumuz değildir. Amr ibn Ubeyd dedi ki:

Ben sana Hasan'ın goruşunu haber vermek istediğimi soyledim. ZÂten ben Hasan'ı yalanlıyorum.

el-Esrem[19] Ahmed ibn Hanbel'den nakletti; Ahmed ibn Hanbel dedi ki: Bize Muaz anlattı ve şoyle dedi:

Amr ibn Ubeyd'in yanında idim. Ona Osman ibn Fulan geldi ve dedi ki:

Ey Ebû Osman! Vallahi ben kufur olan bir soz işittim.

Amr ibn Ubeyd dedi ki:

Dur bakalım, nedir o? Hemen kufur diye acele etme. Osman ibn Fulan dedi ki:

HÂşim el-Evkas "Ebû Leheb'in iki eli kurusun"[20] Âyeti ve "Tek olarak yaratıp kendisine geniş servet verdiğimiz kişiyi bana bırak"[21] Âyetinin Ana Kitap'ta olmadığını iddia ediyor.
Halbuki Allah Teala şoyle buyuruyor:

"Apacık Kitab'a andolsun ki biz, anlayıp duşunme*niz icin onu Arapca bir Kur'an kıldık. O, katımızda bulunan Ana Kitap'ta (Levh-i Mahfuzda) mevcut, yuce ve hikmet dolu bir kitaptır."[22]

Bu iddayı ileri surmek kufurden başka bir şey değildir. Amr ibn Ubeyd bir muddet sustu sonra konuştu ve şoyle dedi:

Vallahi, şayet durum senin dediğin gibi olsaydı Ebû Leheb'i kotuleyen kimse olmazdı, o zaman bir tek kişi bile kınanamazdı. O mecliste bulunan dedi ki:

Vallahi din dediğin, işte budur. Muaz bu rivayetin sonunda der ki:
Ben bunu Veki'e[23] anlattım. O dedi ki:

Bunu soyleyen kişinin tevbe etmesi istenir. Tevbe ederse ne ÂlÂ.... Tevbe etmezse boynu vurulur
Bunun bir benzeri de onemli bazı hadis imamlarından rivayet edilmiştir. Ali ibn el'Medînî[24] el-Muemmel'den[25] o da el-Hasen ibn Vehb el'Cumehi'den rivayet etti. O şoyle dedi.

Kendisiyle aramızda yakın bir ilişki bulunan filan kişi ailesiyle birlikte Bi'r-i Meymun denilen yere gitmişti. Benim de oraya gelmem icin bana haber gonderdi. Akşam gec saatlerde ona geldim ve geceyi yanında gecirdim. RÂvi der ki:

O bir cadırda idi, ben de başka bir cadırda idim. Butun gece sanki bir arı vızıltısı gibi onun sesini dinledim. Sabah olunca kahvaltısını getirdi ve birlikte kahvaltı yaptık. Bana aramızdaki kardeşlikten ve hakikatten soz etti ve bana dedi ki:

Seni ben guzel bir duşunceye davet edeceğim. Bana kader konusunu actı. Bunun uzerine ben onun yanından kalktım, gittim ve olunceye kadar onunla bir daha tek kelime konuşmadım. Bir gun tavafta o icerideyken ben yolun dışında durdum ve o dışarda iken ben iceri girdim.
Elimden tuttu ve dedi ki:

Ey Ebû Omer! Daha ne zamana kadar? Daha ne zamana kadar?
Onunla yine konuşmadım. Dedi ki:

Benim sucum ne?

Bir adam "Tebbet yed Ebi Leheb" Kur'an'dan değildir derse sen ne dersin? Sen ona ne soylersin? Ellerimi onun elinden cektim (ve uzaklaştım.) Ali ibn el'Medînî der ki:

Muemmel dedi ki:

Ben bunu Sufyan ibn Uyeyne'ye anlattım. Bana dedi ki:

Ben işin tamamen bu noktaya vardığım zannetmiyordum. Ali ibn el-
Medînî dedi ki:

Bunu ben de işittim, Ahmed ibn Hanbel de işitti. Dedi ki:

Ben, Sufyan ibn Uyeyne'ye, Mualla et-Tahhan'ın bazı sozlerini anlattım. Sufyan dedi ki:

Bu goruşun sahibinin oldurulmesi icin başka neye ihtiyac var?

Allah'ın Kitabına ve Peygamber'in (s.a) sunnetine karşı goster*dikleri şu kustahlığa bakınız! Butun bunlar mahza hakikate karşı kendi mezheplerini tercihtir. Onlardan şeriate en saygılı olanı bile şeriat dışına cıkmanın yollarını arar, bu uğurda apacık delilleri tevil ederek muteşabihlerin peşinden gider. İleride buna temas edilecek*tir. Bunların hepsi de yeruenler sınıfına dahildir.

Bid'atcilerden bir grup da vardır ki bunlar bazan hadisleri; "zan ifade ederler, Kur'an'da da zan kotulenmiştir" diye reddine delil getirirler. Bunun icin şu ayetleri ve benzerlerini kullanırlar:

"Onlar ancak zanna ve nefislerin nevasına uyuyorlar."[26]

"Onlar sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hic şunhesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez."[27]

Bu konuda o kadar ileri giderler ki Kur'an-ı Kerim'de haramlığına dair herhangi bir nas olmadığı halde Allah Teala'nın Peygamberinin (s.a) diliyle haram kıldığı şeyleri helÂl sayarlar. Bununla sadece akıllarının, uygun gorduğu şeyleri kendileri icin tesbit etmeyi gaye edinirler.
Halbuki Âyetteki ve hadisteki kastedilen zan onların iddia ettikleri zan değildir. Biz zannın uc yerde bulunduğunu gorduk:

Birincisi: Dinin temel esaslanndaki zan. Bu tur bir zannın Âlimlere hicbir faydası yoktur. Cunku bunun zan sahibi nezdinde zıddına da ihtimali vardır. Dinin furuundaki zan boyle değildir; şeriat ehlince onunla amel edilir. Cunku onunla amel edileceğine delalet eden delil vardır. O halde furû ile ilgili olanın dışındaki zan yerilmiştir. Bu doğrudur. Alimler onu burada zikretmişlerdir.

İkincisi: Buradaki zan birbirine zıt iki şeyden birini herhangi bir delil olmaksızın diğerine tercih etmektir. Şuphesiz bu yerilmiştir. Cunku bu bir kafadan hukum vermedir. Bu sebeple Âyet'i kerimede onun hemen arkasından "nefislerin hevası" zikredilmiştir: "Onlar ancak zanna ve nefislerinin hevÂsına uyuyorlar." Sanki onlar sadece onyargılı ve heva ve hevese uygun bir şeye meylediyorlar. Bunun icin boyle bir zan yerilmiştir. Her hangi bir delilin desteklediği zan ise boyle değildir. O,
genel olarak yerilmemiştir. Cunku o, hevÂya uymanın dışında bir şeydir.


Bu sebeple o sabittir/gecerlidir ve dinin furuunda olduğu gibi, onun gibisine nasıl bir amel uygunsa onun gereğiyle de o şekilde amel edilir.


Ucuncusu: Zan iki kısımdır: Birincisi kafi bir asla dayanan zandır. Bunlar nerede olursa olsun şeriatte kendileriyle amel edilen zanlardır. Cunku onlar malum bir asla dayanırlar. Bunlar cinsi malum olan şeylerdendir. İkincisi kat'î bir asla dayanmayıp ya asıl olarak bir şey olmayana (yani delil olma değeri taşımayan bir şeye) dayanır ki bu yerilmiştir, ya da kendisi gibi bir zanna dayanır.

Eğer bu zan da kafi bir asla dayanırsa birinci gibi olur yani ovulur. Veya bu zan da başka bir zanna dayanırsa tekrar ona doneriz; onun mutlaka kati bir asla dayanması gerekir ki boyle olursa ovulur.

Eğer bu zan, delil olma ozelliğini taşımayan bir şeye dayanırsa yerilir. Her turlu takdire gore haberi vÂhid'in senedi sahihtir.

O, mutlaka şeriatte bir asla istinat eder ve kabulu gerekir. Bundan dolayı mutlak olarak haber-i vahidi kabul ederiz.

Nitekim kÂfirlerin zanları herhangi bir şeye istinat etmez. Bu sebeple reddedilmeleri ve itibar edilmemeleri gerekir. Bu son cevap bir asıldan alınmıştır. Bunun acıklaması Allah'a hamdolsun ki el-Muvafakat isimli kitapta gecmektedir.

Bazı sapıklar hadislerin reddi konusunda ve hadislerde olan şeylere itimat eden kimselerin goruşlerinin reddi konusunda o kadar aşırı gittiler ki hadislerle amel etmeyi akla aykırı buldular ve hadislerle amel etmeyi savunanları da akılsız/deliler olarak gorduler.
Ebû Bekir ibn el-Arabi, doğuda ru'yeti inkar eden birisiyle[28] karşılaşanlardan naklederek şu olayı anlatır:

Ahirette Allah'ın gorulmesini (yani ru'yetullahı) inkar eden kişiye şoyle bir soru sorulur:

Allah Teala'nın ahirette gorulmeceğini savunan kimse tekfir edilir mi, edilmez mi?

O bu soruya şoyle cevap verir:

Hayır! Cunku o akla uygun olmayan bir şeyi savunmuştur. Akla uygun olmayan bir şeyi savunan kimse tekfir edilmez.

İbn el'Arabi der ki:

Onlara gore bizim mertebemiz işte bu. Hev ve hevese uymanın neye yol actığı konusunda insanlar bundan ibret alsınlar. Allah Teala, lutfuyla bizi bundan korusun.

Bizim zamanımızdaki onemli kişilerden birisi bu meselede yanılmış ve haber-i vÂhidlerin tamamının zan olduğunu iddia etmiştir. Bir rivayette şoyle denilir: "Zan kişinin ne kotu binitidir." Başka bir rivayette de şoyle denilir: "Zandan sakının, cunku zan sozun en yalan olanıdır. Bunlar soz konusu kişinin sozlerinden ve yanılgılarındandır. Allah onu affetsin.[29
[11] Muellifin işaret ettiği hadisler hem senet hem de metin yonunden sahih olan hadislerdir. Bunlardan kimisi akaidle, kimisi ahkamla, kimisi adap ve muamelatla, kimisi de başka konularla ilgilidir. Bunları inkar edenler akla dayanarak reddetmişlerdir.

[12] Mutezile ve benzerlerinin goruşudur.

[13] İmam-ı Şafiî'nin ahad haberleri reddedenlere cevabı hakkında onun er-Risalesindeki "el-Huccetu fi Tesbiti-Haberi’l-Vahid" bolumune bakınız, s.998, 1261

[14] Maide: 93.

[15] İbn Aliyye: İsmail ibn İbrahim ibn Mukassim, buyuk Âlim, meşhur hadisci, guvenilir sağlam bir kişi, kunyesi Ebû Bişr el-Esedî, Basralıların azadlısı. Aslen Kufeli. İbn Aliyye diye meşhur. Aliyye onun annesidir. Hasan Basri'nin olduğu sene, 110 yılında dunyaya geldi, İbn Munkedir, Yunus ibn Ubeyd, Humeyd et-Tavil, Ata ibn SÂib, ibn Cureyc ve daha pek cok kişiden rivayette bulundu. Kendisinden de İbn Cureyc, Şube, İbn Mehdi, İbn el-Medeni, Ahmed ibn Hanbel ve daha pek cok kişi rivayette bulundu. 193 yılında vefat etti (Siyeru A'lami'n-NubelÂ, 9/107; Ahmed ibn Hanbel'in el-İlel'i, 122; Tabakat, 7/325; el-MeÂrif, 384; el-Cerh ve't-Ta'dil, 2/153; Tehzib, 1/275; Şezerat, 1/333)

[16] VÂsıl ibn Ata: Guclu bir hatip. Kunyesi Ebû Huzeyme el-Mahzûmî, Basralıların azatlısı, Mutezilenin kurucusu ve başı. FÂsık olan kişi, ne mumindir ne de kafirdir dediği icin Hasan el-Basri onu meclisinden kovdu. Amr ibn Ubeyd de ona katıldı ve ikisi birlikte Hasan-ı Basrinin ders halkasından ayrıldılar ve bu sebeple mutezile diye isimlendirildiler. 131 yılında elli yaşlarında iken vefat etti. (Siyerul-A'lam, 5/464; Vefeyatul-A'yan, 6/7; el-Fark Beyne’l Firak, 117; Şezerat, 1/172.)

[17] Amr İbn Ali Buyuk bir fıkıhcı ve hadisci. İyi bir eleştirmendir. Kunyesi: Ebu Hafs el'BÂhili el-Basri es-Sayrafi eî-Gallas. 160 yıllarında doğdu. Yezid ibn Zurey'den, Merhum el-Attardan. Ğander'den, İbn Uyeyne'den ve daha başka kişilerden rivayette bulunmuştur. Kendisinden de Kutubu Sitte imamları, Ebu Zur'a, Ebu Hatim ve İbn ed-Dunya gibi kişiler rivayette bulunmuştur- el-Cerh ve'f Ta'dil, 6/249: Tehzib, 81810; Şezerat, 2/120.)

[18] Ali İmran: 154.

[19] el-Esrem: Buyuk Âlim, fıkıhcı ve hadisci Ebu Bekir Ahmed ibn Muhammed HÂni el-EskÂfi el-Esrem et-TÂi veya Kelbî. Sunen sahibi. Ahmed ibn Hanbel'in oğrencisi. Harun Reşid'in zamanında doğdu. Ondan NesÂî, Musa ibn Harun ve Yahya ibn Said gibi kişiler rivayette bulundu. 260’larda vefat etti. (Siyeru'l-A’lam, 12/623, el-Cerhu ve't-Ta'dil, 2/72! Tehzib, 1/78, Şezerat. 141)

[20] Mesed suresi

[21] Muddessir: 11.

[22] Zuhruf 1-4

[23] Veki' ibn Cerrah ibn Melih, buyuk Âlim, Irak muhaddisi. Kunyesi Ebû Sufyan er-RuÂsî el-Kufi. 129'da doğdu, Hişam ibn Urve, A'meş, îbn Cureyc ve el-EvzÂi gibi pek cok kişiden İlim dinledi. Bir ilim deryası idi. Hafızası kuvvetli idi. Sufyan es-Servi, ibn el'Mubarek, îbn Mehdi, Humeydi, Ahmed ve ibn Main gibi pek cok kişi ondan hadis rivayet etti. 197 yılında vefat etti. (Siyeru'l-A'lam, 9/140; Tarihu ibn-i MÂin. 6301 Tabakat ibn Sa'd, 6/394; el-MeÂrif. 507; Tehzib, 11/123; Şezerat, 1/349; el-Cerh ve't-Ta'dil, 1/219)....

[24] Ali ibn el-Medini: Hadiste muminlerin emiridir. Kunyesi Ebu'l-Hasen Ali ibn Abdulah ibn Cafer es-Sa'di, İbn el-Medini diye tanınır. Babasından, Sufyan ibn Uyeyne'den, Duheyd ibn Muslim'den, Muaz İbn Muaz'dan İbn Vehb'den ve daha pek cok kişiden hadis dinlemiştir. Ondan da Ahmed ibn Hanbel, Buharı, Ebû Hatim ve İsmail el-KÂdi gibi pek cok kişi rivayette bulunmuştur. 234'de vefat etmiştir. (Siyeru'l-A'lam, 11/41, el-Cerh ve't-Tadil, 6/193; el-Bidaye ve'n-Nihaye, 10/312; Tehzib, 7/349; Şezerat, 2/81)

[25] el-Muemmel: Hadis hafızı, kunyesi ve ismi: Ebu Abdirrahman el-Adevi el-Muemmel ibn ismail el-Basri. Mekke'ye yerleşti. İkrime ibn Ammar, Şube, Sevri, NÂfi el-Cumehi, Hammad İbn Seleme ve cağdaşlarından hadis nakletti. Ahmed, İshak, Bendar ve diğer kişiler de ondan naklettiler. .206 yılında Mekke'de vefat etti. (Siyeru'-A'lam, 10/110; Tarihu ibn Main, 591; Tehzib, 10/380; el-Cerh ve't-Ta'dil. 8/474)

[26] Necm: 23

[27] Necm: 28.

[28] Mutezileyi kastediyor. Cunku onların mezhepleri doğu beldelerinde ortaya cıktı ve yayıldı.

[29] İmam Şatıbi, el-İ’tisam Kitap Dunyası Yayınları: 1/258-264. reddulmuhtar sitesinden alıntıdır.
__________________