>


Nasıl tohum ağacın, hucre bedenin, insan da kÂinatın ozu ve ozeti hukmunde ise, Asr-ı Saadet de insanlık tarihinin ozeti hukmundedir. Rabb-ı Rahîm, bizim icin 'EN GUZEL ORNEK olarak tarif ettiği Habib-i Ekrem'inin (a.s.m.) ashabıyla birlikte yaşadığı hadiseler icinde, her cağın ve her durumun mu'minlerine DERSLER ve MESAJLAR verir. Asr-ı Saadet tablosundan zengin-fakir, genc-yaşlı, guclu-zayıf, sağlam-hasta, alim-cahil, asil-avÂm, amir-memur.. her turden insanın kendisi icin alacağı dersler vardır. ‘GUNLERİ DONDUREN’ Kadîr-i ZulcelÂl'in gunleri nasıl dondurduğunun bir numunesi olarak rahat-sıkıntı, galibiyet-mağlubiyet, bolluk-darlık, bast-kabz.. salınımları icinde seyreden Asr-ı Saadet gunleri, bu yonuyle de her cağın mu'minleri icin bir başvuru kaynağı hukmundedir. Asr-ı Saadet'in ayrı ayrı gunleri, kendi hayatlarımızın gel-gitleri hengÂmında hangi durumda ne yapacağımıza ornekler ve olculer icermektedir. Bu bakımdan, Resûl-i Ekrem'in 'ORTUSUNE BURUNDUĞU GUNLERİN, KALKIP UYARDIĞI GUNLERİN, DÂRU'L-ERKAM GUNLERİNİN, AMBARGO GUNLERİNİN, TAŞLANDIĞI TAİF GUNUNUN, MİRAC GECESİNİN, HİCRET GUNLERİNİN, BEDİR GUNUNUN, UHUD GUNUNUN, AHZÂB GUNLERİNİN, HUDEYBİYE GUNLERİNİN, FETİH GUNUNUN, YEVM-İ HUNEYN'İN, TEBUK GUNLERİNİN, VEDA GUNLERİNİN.. kısacası onun sahabilerin dilinden taşınarak kayıtlara gecmiş ve gunumuze kadar aktarılmış her bir gununun, o gunlerdeki halin bir benzerini kendi hayatlarında yaşayan mu'minler icin YOL GOSTERİCİ bir keyfiyeti vardır.

MeselÂ, oz vatanı da olsa bulunduğu yerde artık ya KUFRE TESLİM OLMA yahut OLUM ikilemiyle yuzyuze gelmiş bir mu'minin muracaat adresi, HİCRET GUNLERİDİR. Kendilerine reva gorulen her turlu kotu muameleden sonra ZAFERE ULAŞMA durumunda olan mu'minlerin zafere ulaşıldığında takınmaları gereken ruh hali, Resûl-i Ekrem'in muazzam bir İTİDAL, SUKÛNET ve BAĞIŞLAYICILIK uzere olup asla BAŞA KAKMA ve HINC ALMA tavrına girmediği FETİH GUNUNDE sergilenmiştir. ZAFER SARHOŞLUĞU turunden bir halet-i ruhiyeye kapılan mu'minlere gerekli ders, HUNEYN GUNUNDE verilmiştir. BEDİR, karşısındaki EHL-İ KUFRUN COKLUĞU karşısında kendi azlığından dolayı ENDİŞE ve UMİTSİZLİĞE KAPILMA durumundaki mu'minlerin adresidir. GALİBİYET halet-i ruhiyesi icinde ASLİ VAZİFESİNİ TERKEDİP DUNYA GANİMETİ PEŞİNDE KOŞAN, İMAN VE UBUDİYETE DAİR MEVZİLERİNİ TERKE YONELEN mu'minlerin ilacı UHUD'dadır. İnsan, Asr-ı kendi yaşadığı zamana Asr-ı Saadet gunleri aynasından baktığı; 'GUNLERİ DONDUREN' ZÂt-ı ZulcelÂl'in kendisini icinde yaşattığı hal karşısında yapması gerekeni bu halin Asr-ı Saadet'teki izduşumu karşısında Resûl-i Ekrem ve ashabının yaptığına bakarak kavramaya calıştığı takdirde, bir bakıma, Asr-ı Saadet'i ders ve irşad cihetiyle kendi zamanına taşımış olur. Boylece, kendi asrını kendisi icin 'saadetli' kılabilecek bir kıvama kavuşur.


Asr-ı Saadet'e boyle bir nazarla baktığımda, şahsen, AHZÂB GUNLERİ, son birkac yıl YAŞADIĞIMIZ HALE ( 28 şubat sureci ve dunyada muslumanların başlarına gelenler) ve bu halin bizlerde uyandırdığı HALET-İ RUHİYEYE en yakın duşen gunler olarak karşımda beliriyor. Ve durum buysa, yaşadığımız hali ve bu halin urettiği halet-i ruhiyeyi aşabilmek icin AhzÂb gunlerini dikkatle tahlil edip o gunun bugunumuze taşıdığı mesajı kavramak gerekiyor. İslÂm tarihinin en kritik donemeclerden birini teşkil eden AhzÂb gunleri, Turkce kaynaklarda daha ziyade HENDEK SAVAŞI başlığı altında gecmektedir. VÂkıa, bu gunlere, mu'minlerin İSLÂM KARŞISINDA BİRLEŞMİŞ HİZİPLERİN Medine'ye ORTAK SALDIRI icin yola cıkmaları karşısında Allah'ın yardımıyla altı gun gibi kısa bir zamanda yapılan Hendek damgasını vurmuştur. Ancak, Kur'Ân'da bu gunler uzerine nazil olan sûrenin AhzÂb sûresi olduğunu farkedince, o gunun dersini Kur'Ân'ı hatırda tutarak alabilme acısından, AhzÂb gunleri veya AhzÂb savaşı tabirinin daha uygun bir secenek olduğu gorulmektedir. Nitekim, 'AhzÂb' ifadesi, bu hadisenin Resûl-i Ekrem ve ashÂbı icin taşıdığı ağırlığı, ve o gunlerde YAŞANAN KUŞATILMIŞLIĞI 'Hendek savaşı' tabirine nazaran daha iyi ifade etmektedir.


HENDEK GUNLERİ, aslında AHZÂB GUNLERİ; Hendek savaşı ise, gercekte AhzÂb savaşıdır. Zira, Bedir veya Uhud'un mu'minler ile Kureyş muşrikleri arasında yaşanmasına mukabil, bu savaşta mu'minlerin karşısında "AhzÂb," yani 'HİZİPLER' vardır. HEPSİ BİR BAŞKA PUT ADINA veya BİR BAŞKA HESABA binaen İSLÂM'A KARŞI DURAN HİZİPLER, ilk defa bu SAVAŞTA GUCLERİNİ BİRLEŞTİRMİŞLERDİR. Medine'de yaşayan ve eli silah tutanlarının sayıca uc bini bulmadığı mu'minler, ilk defa, yalnızca KUREYŞ MUŞRİKLERİNİN ve Mekke'nin değil, BUTUN ARABİSTAN'IN TASALLUT VE SALDIRISIYLA karşı karşıyadır. Tek başına bu keyfiyet dahi, bir 'KUŞATILMIŞLIK' halet-i ruhiyesini insana derinden derine hissettirir durumdadır.

Gelen vahyin SAHTE İLAHLARIN EŞLİĞİNDE KURDUKLARI MADDİ-MANEVİ CIKAR CEMBERİNİ KIRACAĞINI gorup başından beri İSLÂM'A MUHALEFET EDEN Kureyş muşrikleri, tahmin edileceği uzere, BİRLEŞMİŞ OLAN BU HİZİPLERİN başındadır. RESULULLAH'I OLDURMEYE TEŞEBBUS etmelerinden sonra emr-i ilÂhî dahilinde Medine'den surulen Benî Nadîr'in de icinde bulunduğu HAYBER YAHUDİLERİ, birleşmiş hiziplerin ikinci onemli unsurudur. Bu hizbe dahil olan MUŞRİK BEDEVİ KABİLELERİN listesi ise, Gatafan, FezÂre, Benî Esed, Eşca', Murre, Suleym, KinÂhe, Sakîf.. diye uzayıp gitmektedir. Ebu mir FÂsık gibi, ŞERRİN AKIL HOCALIĞI noktasında son derece maharetli bazı kişiler de, etraflarında topladıkları insanlarla birlikte, bu hizipler arasındadır.
BUTUN BU HİZİPLER, birleştiklerinde, sayıca on bini aşan bir ordu toplamışlardır. Buna karşılık, Medine'deki mu'minler icindeki cihada gucu yeten insan sayısı uc bin bile değildir. Bu minvalde, aradaki bu dramatik farkı, birleşmiş olan hizipler lehine daha da derinleştiren bir gelişme vuku bulacak; BİRLEŞMİŞ HİZİPLER, Medine icindeki, bin civarında eli silah tutan erkeği bunyesinde barındıran BENİ KURAYZA YAHUDİLERİ ile de anlaşma sağlayacaktır. Buna gore, Kurayza oğulları, Resûlullah ile yapmış oldukları anlaşmayı ciğneyecek, dışarıdan saldıran ahzÂba İCERİDEN DESTEK olacak, Medine'nin kendi semtlerinde bulunan kapılarını acarak, mu'minlerin develerin ve atların gecemeyeceği hendekler acıp şehri koruma şeklindeki tedbirlerini boşa cıkaracaklardır. Velhasıl, durum, tam bir 'KUŞATILMA' durumudur. Ortada, onde KIZILDENİZ ve ARKADA FİRAVUN ORDUSU olduğu halde oylece kalakaldığında Hz. Musa'nın yaşadığı hale benzer bir durum vardır.

Bu halin şiddetini, Kur'Ân, "HANİ, USTUNUZDEN VE ALTINIZDAN SİZE GELİP SALDIRMIŞLARDI. O ZAMAN GOZLER YILMIŞ, KALBLER AĞIZLARA GELMİŞTİ" mealindeki Âyetiyle anlatmaktadır. Bu Âyetten anlaşıldığı uzere, VAZİYET O KADAR ŞİDDETLİ, DURUM O DERECE UMİTSİZDİR Kİ, mu'minler arasında bulunan niceleri, sebepler dairesinde BUTUN FORMUL VE COZUMLERİN TIKANDIĞINA ve TUKENDİĞİNE bakıp, "ALLAH BİZE YARDIM ETMEZ" turunden zanlar uretmeye başlamışlardır.

Dışarıda MEDİNE'Yİ CEPECEVRE KUŞATMIŞ onbinin ustunde askeriyle AHZÂB, iceride ise İHANET SOZU VERMİŞ Kurayza'nın her an bir saldırı duzenlemesi ihtimali mu'minlere yeterince zor zamanlar yaşatırken, bu KUŞATILMIŞLIK HALİNİ bir kat daha katmerlendiren bir gelişme daha yaşanacaktır. Bu, sozkonusu kuşatılmışlık hali icinde, icerideki MUNAFIKLARIN ve KALBLERİNDE HASTALIK OLANLARIN "ALLAH VE RESÛLU, BİZE ALDATMAKTAN BAŞKA BİRŞEY VAAD ETMEDİLER" diye ortalığa kalbî ve akli bir FİTNE YAYMAYA başlamasıdır. Bir de MUNAFIKLARIN mudafaa hattını bırakıp gitmeleri, giderken de "Ey Medine halkı! Siz burada tutunamazsınız" diye insanlara evham vermeleri hesaba katılırsa, durumun ciddiyet ve vahameti apacık ortaya cıkmaktadır.

Neredeyse BUTUN SEBEPLERİN SUKUT ETTİĞİ bu gunlerde gerek MUNAFIKLARIN, gerek kendi iman zaafından dolayı munafıkların urettiği fitneden etkilenen 'KALPLERİ HASTALIKLI' insanların davranış bicimi elbette dikkat cekicidir. Nitekim, AhzÂb sûresi, dokuz ayet boyunca, bize bunu ders verir; ve boylece, her cağın mu'minlerini boylesi 'KUŞATILMA' anlarında uretilecek NİFAK BİCİMLERİ karşısında bilinclendirir. Sûrenin, onikinci Âyetten başlayıp yirminci Âyete kadar bu guruhu bize bildirdikten hemen sonra Resûl-i Ekrem'i zikredip, yirmibirinci Âyette "ANDOLSUN! SİZDEN ALLAH'A VE AHİRET GUNUNE KAVUŞMAYI UMANLAR, ALLAH'I COKCA ANANLAR İCİN RESÛLULLAHTA UYULACAK GUZEL BİR ORNEK VARDIR" buyurması elbette manidardır. Onlar ki, Resûl-i Ekrem'den (a.s.m.) o gune kadar aldıkları iman dersinin yanısıra, O KUŞATILMA ORTAMINDA Resûl-i Ekrem'in (a.s.m.) sergilediği sekînet ve metanet halinden de aldıkları ders ile, yılmamış ve yanılmamışlardır. Munafıkların, kalblerinde hastalık olanların, iman mesleğine ancak rahat ve menfaat ortamında talip olanların maddeten ve manen dağılıp cozulduğu bu KUŞATILMIŞLIK HALİ, onların yalnızca iman ve teslimiyetlerini arttırmıştır. Bizatihî Rabbimizin, AhzÂb sûresinin 22. Âyetinde bildirdiği uzere, vÂkıa budur.
VÂkıa budur; zira onlar Allah'ı celal ve cemaliyle, lutf ve kahrıyla bilen insanlardır. O ki, MÂliku'l-Mulk'tur; cok hikmetlere binaen, GUNLERİ DONDURUR. KÂh genişlik, kÂh darlık yaşatır. KÂh kolaylıkla, kÂh zorlukla sınar. Onlar Rablerini zaten boylece bilen, yalnızca 'KOLAY GUNLERİN MU'MİN'İ olmaya yeltenmeyen insanlardır. Rableri, HAK İSMİNİN sahibi olarak gonderdiği Âyetlerle, onlara, MALLARIYLA , CANLARIYLA, EVLATLARIYLA, EŞLERİYLE SINANACAKLARINI zaten bildirmiştir. Onlar, İMAN ETMİŞLERSE, BUNUN BİR BEDELİ OLDUĞUNU, ZOR ZAMANLARDAN VE AĞIR SINANMALARDAN GECEBİLECEKLERİNİ BİLEREK İMAN ETMİŞLERDİR. O yuzden de, Medine'ye karşı saldırıya gecen hizipleri gorunce, ŞAŞMAMIŞ VE ŞAŞIRMAMIŞ; bilakis, "BU, ALLAH VE RESÛLU'NUN BİZE VA'DETTİĞİ ŞEYDİR. ALLAH VE RESÛL'U DOĞRU SOYLEMİŞLERDİR" demişlerdir.

Bu bakımdan, AhzÂb gunlerinden alınacak BİRİNCİ DERS, şu DUNYANIN BİR İMTİHAN MEYDANI olduğunun, ve MU'MİNLERİN ŞU İMTİHAN DUNYASINDA BAZAN ZAFER BAZAN HEZİMET, BAZAN KOLAYLIK BAZAN ZORLUK, BAZAN GENİŞLİK BAZAN DARLIK İLE SINANDIĞININ bilinmesi zaruretidir. Rablerini cemal ve celÂli, lutf ve kahrı ile tanımaları, dahası 'LUTF U KAHRI ŞEY'-İ VAHİD BİLMELERİ' ile, mu'minler, belki sarsılmış, ama yıkılmamış, şaşmamış ve şaşırmamışlardır. Bu durum, BENZERİ KUŞATILMA DURUMUNU EL'AN YAŞAYAN VEYA GUNUN BİRİNDE YAŞAMAŞI ELBETTE MUHTEMEL OLAN MU'MİNLERE iman calışmasının ve RABLERİNİ BUTUN İSİMLERİYLE BİRDEN BİLMELERİNİN ZOR ZAMANLAR İCİN NE DENLİ ELZEM OLDUĞUNU bildirmektedir. Ancak Rablerini bu şekilde bilenler, AhzÂb gunleri gibi bir buyuk sınanmadan alınlarının akıyla, dahası BU BUYUK İMAN VE TESLİMİYETLERİNİ ARTTIRMA VESİLESİ KILARAK cıkabilmişlerdir. Bir 'TOZ PEMBE DUNYA' hayaliyle değil, şu dunyanın bir SINANMA DUNYASI OLDUĞUNU BİLEREK İMAN ETTİKLERİ İCİN, BİRLEŞMİŞ HİZİPLER KARŞISINDA, HER YONDEN KUŞATILMIŞ BİR HALDE, COZULMEMİŞ, DAĞILMAMIŞ, HİZMETİ VE VAZİFEYİ BIRAKMAMIŞLARDIR.
Onlar KUFUR OKLARININ iman kalesini kuşatmış olmasına bakıp gevşeme ve dağılma gostermemiş, boylece bu KUŞATMANIN ARDINDAN İŞGALİN GELİŞİNE MUSADE ETMEMİŞLERDİR. Zira, oncelikle, KALPLERİNDEKİ İMAN KALESİNİ SAĞLAM YAPMIŞ; boylece, haricten gelen hucumun getirdiği KUŞATILMIŞLIK VE YILGINLIK halet-i ruhiyesinin kalblerini işgal etmesine mani olmuşlardır. HER CAĞIN MU'MİNLERİNİN, ozellikle de 'KUŞATILMIŞLAR'ın bu hadiseden alacağı bir ders, MENFİ GOZUKEN HADİSELER ve TAZYİKLER KARŞISINDA İMAN VE İSLAM DAVASINDAN TAVİZ VERMEME, RIZA-YI İLÂHİ ve SUNNET-İ SENİYYE CİZGİSİNDE SABIR VE SEBAT ETME gereğidir. Rabb-ı Rahîm, AHZÂB GUNLERİNİ YAŞAYAN mu'minlere, bu sebatlarına mukÂfaten ferec, SURUR ve FUTUHAT vermiştir.
AhzÂb gunlerinden alınacak İKİNCİ ONEMLİ DERS, hendeğin kazılması hengÂmında ortaya cıkan ve PARCALANAMAYAN BİR BUYUK KAYANIN Resûl-i Ekrem tarafından mucizevî bir sûrette parcalanması vesilesiyle alınan derstir. Bu taş Resûlullah'ın vuruşuyla UC HAMLEDE PARCALANIRKEN, her bir vuruş anında cıkan mu'cizevî kıvılcımı Resûlullah (a.s.m.) ashÂbına "Bana Yemen'in sarayları gosterildi," "Bana BusrÂ'nın sarayları gosterildi," "Bana MedÂyin sarayları gosterildi" diye bildirmiştir. O kuşatılmışlık atmosferi icinde mu'minlerin 'gaye-i hayal'ini diri ve uyanık tutan; nazarlarını ve duşuncelerini O ANIN KUŞATMASI İCİNDE hapsolmaktan kurtaran bir keyfiyettir bu. Bedenleri Medine'nin surları ve hendek icinde kuşatılmış olduğu halde, bu mucizevî irşad ile, mu'minler nazarlarını ve tasavvurlarını uc koldan dunya kadar genişletmişlerdir. Zira, Muhammedu'l-Emîn, bu hadiseyle, onlara SOZKONUSU KUŞATILMIŞLIĞIN ARIZİ VE GECİCİ olduğunu, GUN GELİP İSLÂM'IN YEMEN (YANİ DOĞU), BUSR (YANİ, AFRİKA VE BATI), MEDÂYİN (YANİ, MEZOPOTAMYA, ANADOLU, İRAN, KAFKASLAR; KUZEYBATI) YONUNDEN İLERLEYİP TUM DUNYAYA YAYILACAĞI MUJDESİNİ VERMİŞTİR.

AhzÂb gunlerinin bu vechesinden BİZİM ALACAĞIMIZ DERS İSE, ÂLEM-İ İSLÂMIN PARCA PARCA OLDUĞU ve merkez-i hilafetin Avrupalılarca tÂrumÂr edildiği bir vasatta taşıdığı O MUAZZAM UMİDE ŞAŞAN Rus polisinin 'AKLINA ŞAŞAN' BEDİUZZAMAN misali, hÂl-i hazır ne kadar olumsuz gozukurse gozuksun, "ALEMDE HAYIR ASIL , ŞER İSE TEBEİDİR. FARAZA GALİP DE GOZUKSE, BU GECİCİ BİR GALİBİYETTİR" diye bilmek; ve azmini, umidini, hakkın galebesine olan inancını yitirmemektir.

AhzÂb gunlerinin BİR BAŞKA ONEMLİ DERSİ, TEK BİR KİŞİYLE VERİLEN DERSTİR. Nuaym b. Mes'ud, birleşmiş olan hizipler arasında yer alan kişilerden biridir. Kendi kabilesi icinde, Hendek savaşına, elbette mu'minlerin hayrına gelmiş değildir. Ne ki, mu'minlere karşı giriştikleri O MUTHİŞ KUŞATMADA, kendilerinin sayıca cokluğuna karşı o kadar az sayıda mu'minin sergilediği direnc onu vicdanî bir muhasebeye itecek; bu, hakikati taraflardan hangisinin temsil ettiği yonunde bir sorgulamayı getirecek, sonunda KALBİ İMANA MEYLETMİŞ OLARAK kavminden ayrılıp gizlice Resûl-i Ekrem'in yanına gelecektir. İman ettiği henuz kavmi, AhzÂb'ı teşkil eden sair hizipler ve de Kurayza Yahudileri tarafından bilinmeyen Nuaym b. Mes'ud, HAZIRLADIĞI MUAZZAM BİR PLAN ile butun hizipleri birbirine duşurmuştur. Bu hadiseden, HER CAĞIN KUŞATILMIŞ MU'MİNLERİNE DUŞEN DERS İSE, ŞUDUR: Rabb-ı Rahîm, isterse ve hikmeti iktiza ederse, bir adamla onbin adamı tesirsiz kılabilir. Yine, isterse ve hikmeti iktiza ederse, BUGUN ŞER CEPHESİNDE GOZUKEN BİRİNİ YARIN İMANIN EN BUYUK BAYRAKTARLARINDAN BİRİ YAPABİLİR (Halid Bin Velid ,Hz. Omer ve daha nicelerinde olduğu gibi)! Ve AHZÂB GUNLERİYLE verilen ve ancak bir kısmını buraya taşıyabildiğimiz İLÂHÎ DERSLERİN EN ONEMLİSİ, kuşatmanın sona erişi, Medine gibi son derece sıcak bir beldede cıkan muazzam bir soğuk, bu soğuğa eşlik ederek muşriklerin atlarını ve develerini boşandıran, cadırlarını sokup atan, eşyalarını surukleyen muthiş bir fırtına ile gercekleşen ilÂhî inayettir. Bu hal, ASLOLANIN SEBEPLER OLMADIĞININ, sebepler perdesinin ardında işgorenin Musebbibu'l-Esbab olduğunun; o yuzden, SEBEPLER SUKUT ETMİŞ GOZUKSE BİLE AZMİNİ VE İNANCINI YİTİRMEMEK GEREKTİĞİNİN NİŞANESİDİR. Nitekim, bu sırdandır ki, Resûl-i Ekrem aleyhissalÂtu vesselÂm, cok değil uc yıl sonra yaşanan FETİH GUNUNDE Mekke'ye girerken, AhzÂb gunlerini sona erdiren bu hadiseyi ima ederek "ALLAH VA'DİNİ YERİNE GETİRDİ. KULUNA YARDIM ETTİ. TOPLANMIŞ OLAN HİZİPLERİ TEK BAŞINA YENİLGİYE UĞRATTI" buyuracaktır.

Ki, yakın zamanda tecrube edildiği uzere, BİRİLERİ İSLAM VE İMÂN HAKİKATLERİNE KARŞI VAR GUCLERİYLE VE DE BUTUN GUCLERİNİ BİRLEŞTİREREK CEPHE ALIRKEN , Kadîr-i ZulcelÂl seneler boyu ince bir hendese ve ayar ile yurutulen bu cabaları uc-beş saniyede tersyuz edebilmiştir.

O yuzden, mu'minlerin, her ne zaman bir KUŞATILMIŞLIK HALET-İ RUHİYESİNE DUCAR OLMUŞLARSA, AhzÂb gunleriyle verilen dersi hatırlaması icab etmektedir.

Metin Karabaşoğlu
__________________