ANNECİĞİM SEN NE YAPTIN?

Annem, beni kucukluğumden beri her zaman bir bebek
gibi sever, okşar, şefkat ve merhametiyle kucaklar,
gozunden bile esirger, korur; kimseye soz ettirmez,
toz kondurmazdı. Babam, bazen sabah namazına kaldırmak
ister, annem hemen ileri atılıp “bırak cocuğu uyusun;
sabah uykusu onemlidir, uyandırma; buyuyunce kılar”
derdi. Camiye giderken beni de yanına almak isteyince
annem yine ya soğuklara ya da sıcaklara bahane bulup
“o daha cok kucuk, buyuyunce gider” der, gondermezdi.
Ramazan ayları gelir gecer annem kıyamadığı icin bir
gun oruc tutturmazdı. Bir gece, hem babam hem de
gunduzden arkadaşlarımın yaptığı ısrar ve teşviklerle
oruc tutmaya kalkmıştım da:

“Sen okuyorsun; oruc insanı yorar, zayıf duşersin.
Aclıktan kafana ders girmez, derslerinden zayıf
alırsın” demiş ve o gun bile oruc tutturmamıştı…

Tatillerde ve yaz aylarında arkadaşlarım camiye
giderler, ben de mahallede bisiklete binmeyi veya
camiye gitmeyen arkadaşlarımla eğlenip oynamayı tercih
ederdim. Oynadığımız top, bazen komşunun balkonuna
kacar, bazen camını kırar; komşular bağırıp
cağırırlardı da annem devreye girer ve “ne olmuş
canım, onlar daha cocuk” diye, komşularla dalaşır beni
korurdu. Babam, evde bazen sesli Kuran okumaya
kalkınca onu; “icinden oku, cocuk ders calışıyor” diye
azarlardı. O da bir “La havle ve la kuvvete illa
billÂh…” ceker, başını sallar, sonra da ya odasını
değiştirir, ya da sesini keserdi. Zavallı babam, zaten
annemin cenesiyle başı hep dertteydi…

Okul arkadaşlarım, okul saatinden en az iki saat once
ya servise ya otobuse yetişmek icin kalkıp
hazırlandıkları halde ben, uykumu alıp kahvaltımı
yaptıktan sonra annem veya babam tarafından son
dakikada okula yetiştirilir, zilin calmasıyla kapıdan
girmemiz bir olurdu. Bazen de gecikirdim de, annem
sınıfa kadar goturup kapıdan iceri sokar ve oğretmene
rica edip derse kabul ettirirdi. Zaten lise ve
universiteyi ozel okulda, cok rahat bir şekilde
okumuştum… Oğretmenlerimden biri kazara bir şey
soylese, annem onu bir şekilde duyar ve hemen okula
damlar, duruma el koyar ve oğretmenimin ensesinde boza
pişirirdi…

Her şey gonlumce oldu ve hicbir şeyim eksik olmadı
benim, bir dediğim iki edilmedi… Oyuncaklarım,
giyeceklerim, yiyeceklerim, cep telefonum muzik
dinleme aletlerim, bilgisayarım… Genc yaşta sahip
olduğum otomobilime kadar her şeyi istemeden aldılar
ve her istediğimi anında yaptılar. Hicbir şeyde gozum
kalmadı. Her şeyin tadına baktım, zevkine vardım…
Şimdi ise belki buyumeden, belki de başka nedenlerden
dolayı hicbir şeyden zevk almıyorum ve hicbir şey beni
mutlu etmeye yetmiyor… Ne pahalı oyuncaklarım, ne
bilgisayarım, ne giyeceklerim, ne cep telefonlarım, ne
muzik dinleme aletlerim ne de başka bir şey… Cevrem ve
ailem bile sıkıyor beni şimdi… İcimde adını
koyamadığım buyuk bir boşluk var ve ben hep onunla
dolaşıyor, onunla yatıp kalkıyorum…

Şimdi artık buyudum, kocaman bir adam oldum.
Akranlarımın bir kısmı camiye gidiyor; oruc tutuyor,
namaz kılıyor, Kuran okuyor. Sohbet ve muhabbetleri de
bunların uzerine; yaptıkları bu guzel şeyleri
birbirlerine anlatıyorlar… Onlarla muhabbetimiz
tamamen farklı boyutta. Bana soğuk ve yabancı gelse de
aslında gizliden gizliye imreniyorum onların bu mutlu
hallerine. Vaktinde oğrendiler ve şimdi de yaşıyorlar…
Keşke ben de oğrenseydim de yapmazsam yine
yapmasaydım; ama en azından bilseydim. Ustelik benim
annem pek o kadar olmasa bile babam cok dindardı…
Arkadaşlarımın bir kısmının boyle bir şansı bile
yoktu. Onlar sadece kendilerine yol gosterenleri
dinlediler ve oğrendiler… Zamanında gittikleri
camilerden, hocalardan aldılar alacaklarını,
doldurdular dağarcıklarını…

Nihayet, gecen hafta annemi kaybettim… Bir oluye ne
yapılırdı, hicbir şey bilmiyordum. Bu yuzden kız
kardeşimle birlikte panikledik ve oylece kalakaldık.
Rahmetli babam vefat edince, annem telefonlarla işi
halletmişti. Bana da yapılanları seyretmek ve işimi
takip etmek kalmıştı sadece. Ama yolculuk sırası şimdi
ona gelmiş, gorev de bize duşmuştu. Son gorev! Ne
yazık ki hic tanımadığımız insanlar babam icin namaz
kılıp dua ederlerken, ben başında oylece durup
beklemiş, sadece birkac damla gozyaşı dokmekle
yetinmiştim…

Şimdi ise annem ortada yatıyor, biz şaşkın şaşkın
bakıyorduk. Allah’tan olacak, birden aklıma eski
arkadaşlarımdan Hakanı aramak geldi. Beni surekli ikaz
edip, “Ertancığım, gel bu hafta cumaya gidelim; bir
şeyler oğren artık…” diye surekli uyaran ve kendisine
hep “daha vakti var…” diye takıldığım, hic kızmayan,
darılmayan guzel huylu arkadaşım Hakan… İşini gucunu
bırakıp, yanında bir grup arkadaşı ve hocalarla
birlikte cıkıp geldi. Hemen işe koyuldu ve bize hicbir
şey bırakmadan her şeyi yaptı. Başucunda oturup anneme
“Yasin” okudu ve defin işlemlerini koordine etti,
goturup defnettik… Ne yazık ki, bu talihsiz oğlu,
kendi oz annesine başkaları kadar faydalı olamamış,
arkadaşlarının yaptıkları kadarını bile yapamamıştı.

Evet, beni karnında taşıyıp doğuran, yıllarca kahrımı
ceken ve besleyip buyuten, anneme bir “Fatiha” bile
okuyamamıştım. Okuyamamıştım, cunku bilmiyordum.
Cenazesi icin gelenlerin yanında safa durduğumda
yanımda bana durtenlerin ikazlarıyla ancak ellerimi
doğru bağlayıp imama uyabilmiştim. Buyumuştum
buyumesine ama cocukken var olan fırsatların hicbirini
bir daha elde edememiş ve oğrenmem gerekenleri
oğrenememiştim. Şimdi annemin başında, arkadaşım
Hakanın okuduğu “Yasin-i Şerif” bir yana, bir “Fatiha”
bile okuyup hediye edememiştim. Cunku annemin aşırı ve
gereksiz şefkati, benim hicbir şey oğrenmeme fırsat
vermemişti. Zavallı annem, bana olan şefkat ve
merhametinden dolayı butun guzel fırsatları elimden
almış, dinimi oğrenip yaşamama engel olmuştu… Boylece
merhametten maraz doğmuş, yapabileceği en buyuk
kotuluğu yapmıştı bana… Bilmeden, anlamadan ve
istemeden…

— Ah benim zavallı anneciğim… Sen ne yaptın bana?
Sevginle dunyamı da ahiretimi berbat ettin… Keşke bana
hic acımasaydın; hic sevmeseydin… Keşke babama hic
karşı cıkmasaydın… Keşke beni hic okula goturmese, hic
arabana almasaydın da arkadaşlarım gibi eziyetle ve
cileyle buyuse, oğrenmem gerekenleri oğrenseydim.
Keşke hic sabah uykusu uyumasa ve keşke hic yaz tatili
yapmasaydım da bilmem gerekenleri bilip, yapmam
gerekenleri yapsaydım… Keşke, beni boyle seveceğine
hic sevmese, bana Allah’tan fazla merhamet etmeseydin…
Şimdi, duyar mısın ve duyarsan gucenir misin bilmem
ama butun pişmanlığım ve caresizliğimle sana bir şey
soyleyeceğim:

— Anneciğim, sen ne yaptın!

Alıntı
__________________