1) Kaza ve Kaderin Tarifi

Kader; sozlukte miktar, değer, kuvvet ve belirleme gibi manalara gelir. Istılahtaki manası ise; var olacak şeylerin ne zaman, nerede, nasıl ve hangi durumlarda meydana geleceğinin Allah tarafından ezelden beri bilinmesi ve bu bilgiye gore tespit ve takdir edilmesidir.
Kaza ise; sozlukte emir, hukum, eda etme ve yaratma gibi anlamlara gelir. Istılahta ise Allah’ın ezelde irade ve takdir ettiği şeyleri (kaderi) vakti gelince meydana getirmesi ve yaratmasıdır.
Bu tariflere gore kader, Allah’ın ilim ve irade sıfatlarıyla, kaza ise yaratma sıfatıyla ilgili iki kavramdır.
2) Kaza ve Kaderin Delilleri

Hic şuphesiz ki kaza ve kaderin isbatı, o ikisine ve icerdiklerine iman etmenin vacipliği imanın rukunları-nın en buyuklerindendir. Cunku Allah-u TeÂlÂ:
“Muhakkak ki biz her şeyi bir kadere gore yarattık.”
Kamer 49
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise:
“İman; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, rasullerine, ahiret gunune ve kaderin hayrına ve şerrine inanmandır.”
Muslim 8/1, İbni Mace 63
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
“Kul şu dort şeye iman etmedikce mu’min olamaz:
1) Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın Rasulu olduğuma ve beni hak ile gonderdiğine şehadet etmek,
2) Olume inanmak,
3) Olumden sonra dirilmeye inanmak ve
4) Kadere inanmak!”
Tirmizi 2232, İbni Mace 81, Ahmed 1/97 No: 758, 1112, HÂkim, Albani Sahihu’l-Cami 7584
Ubade bin Samit (Radiyallahu Anh) oğluna şoyle dedi:
“Ey oğulcuğum! Sana isabet edenin şaşmayacağını, sana isabet etmeyenin de isabet etmeyeceğini bilmedikce hakiki imanın tadını bulamazsın.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) i şoyle derken işittim:
−Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir…
Ey oğulcuğum! Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i:
−‘Her kim bunun dışında (bir inanc uzere) olurse benden değildir!’ derken de işittim.”
Ebu Davud 4700, Tirmizi 2244, Ahmed 5/317 No: 23081
Ayrıca Mukaddes Kitabımız Kur’an’ı Kerim’de şoyle buyrulmaktadır:
“Allah her şeyin yaratıcısıdır…”
Zumer 62
“…(Allah) her şeyi yarattı ve inceden inceye (onların) kaderini takdir etti.”
Furkan 2
“…Allah’ın emri takdir olunmuş (mutlaka yerini bulan) bir kaderdir.”
Ahzab 38
“…O’nun katında her şey bir miktar iledir.”
Ra’d 8
“Yeryuzunde ve nefislerinizde meydana gelen her bir musibet bizim onu yaratmamızdan once bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılmış) tır…”
Hadid 22
“De ki: Allah’ın bizim icin yazdığından başkası asla bize isabet etmez…”
Tevbe 51
Tum bu ayetler her şeyin Allah’ın takdirine bağlı olduğuna işaret etmekte, ilahi ilmin olmuş ve olacak tum varlık ve olayları kuşattığını belirtmektedir. Bundan da kainattaki her şeyin bir kadere bağlı olduğu, bunun da Allah-u TeÂl tarafından belirlendiği sonucu ortaya cıkmaktadır.
3) Kaza ve Kadere İmanın Manası

Dunyada meydana gelmiş ve gelecek olan her şey Allah’ın ilmi, dilemesi, takdiri ve yaratması ile olur. Her şeyin bir kaderi vardır. Bunun anlamı ise şudur:
Yuce Allah, insanların hur iradeleriyle sececekleri şeyleri, nerede ve ne şekilde secileceğini ezeli yani zamanla sınırlı olmayan mutlak ilmiyle bilir. Bu bilgisine gore diler ve yine buna gore takdir buyurup zamanı gelince kulun secimi doğrultusunda yaratır. Bu durumda Allah kulun secimini bilmektedir.
Allah’ın ezeli manada bir şeyi bilmesinin kulun irade ve secimi uzerinde zorlayıcı bir etkisi yoktur. Aslen insanlar, Allah’ın kendileri hakkında sahip olduğu bilgiden habersizdirler. Dolayısıyla pratik hayatta bu bilginin etkisi altında kalmadan tamamen kendi iradeleriyle davranmaktadırlar. Yani bizler belli işleri Yuce Allah bildiği icin yapmıyoruz. Sadece bizim bu işleri yapacağımız O’nun tarafından bilinmektedir.
Allah, kulu secen ve sectiklerinden de sorumlu olan bir varlık olarak yaratmış, onu emir ve yasaklarla yukumlu ve sorumlu tutmuştur. Ayrıca Allah-u TeÂlÂ, kulun secimine gore fiilin yaratılacağı şeklinde bir kanun da belirlemiştir.
4) Kadere İmanın İcerdiği Dereceler

Kadere iman ancak şu dort hususa kesin olarak inanmakla tamam olur. Bunlara kaderin rukunları da denir. Bu rukunlar şunlardır:
a) Allah’ın ilminin ezeli oluşuna, kullar amel etmeden once onları bildiğine iman,
b) Onların Levh-i Mahfuz’da yazılı olduğuna iman,
c) Her şeyin Allah’ın meşieti (dilemesi) ve kuşatıcı kudreti ile meydana geldiğine iman,
d) Mahlukatın hepsinin ve amellerinin yaratıcısının Allah olduğuna imandır.
Şimdi sırayla bunları ve delillerini zikredelim:
a) İlim

Yuce Allah’ın ilmi her şeyi kuşatmıştır. Ezeli ve ebedi ilmiyle yarattıklarının gecmişte neler yaptıklarını, halihazırda neler yapıyor olduklarını ve gelecekte de neler yapacaklarını daha onlar yapmadan bilmektedir. Bu ilmiyle kullarının itaat ve isyan gibi halleri ile rızık ve ecellerini butunuyle ve tafsilatlı olarak bilmektedir. Gerek fiil ve gerekse olay olarak meydana gelen her şey Allah-u TeÂlÂ’nın ezelden beri bildiğine uygun olarak meydana gelir:
“…Allah yaptıklarınızı cok iyi bilendir.”
Bakara 283
“Şuphesiz ki yerde ve gokte bulunan hicbir şey Allah’a gizli kalmaz.”
Al-i İmran 5
“Gaybın anahtarları O’nun katındadır. Bunları O’ndan başkası bilemez. O, karada ve denizde ne varsa hepsini bilir. Bir yaprak (yere) duşse bile onu bilir. Yaş veya kuru da olsa yerin karanlıklarında bulunan bir tane (dahil her şey) apacık bir Kitap’tadır.”
En’am 59
“Andolsun ki insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseleri de biliriz…”
KÂf 16
Her kim bu mertebeyi inkar ederse kafir olur! Cunku ilmin zıddı cehalet veya unutmadır. Bu ikisi ise birer kusur olup Allah (Subhanehu ve TeÂlÂ) her turlu kusurdan uzaktır!
“…Rabbim yanılmaz ve unutmaz.”
Ta-Ha 52
b) Yazı

Yuce Allah mahlukatın kaderleri ile ilgili olarak bildiği şeyleri Levh-i Mahfuz’a yazıp tesbit etmiştir. Levh-i Mahfuz ise Allah katında bulunan ve kendisinde hicbir şeyin eksik bırakılmadığı kitaptır:
“…Biz Kitap’ta hicbir şeyi eksik bırakmadık…”
En’am 38
“…Goklerde ve yerde zerre ağırlığınca bir şey (bile) O’na gizli kalmaz! Bundan daha kucuk veya daha buyuk olmak uzere ne varsa (hepsi) apacık bir Kitap’tadır.”
Sebe 3
“…Biz her şeyi İmam-ı Mubin’de (Levh-i Mahfuz’da) yazdık.”
Ya-Sin 12
“Bilmez misin ki Allah gokte ve yerdeki her şeyi bilir. Şuphesiz ki bu bir Kitap’tadır. Muhakkak ki bu Allah’a kolaydır.”
Hac 70
Bu hususlarda Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurmuştur:
“Allah mahlukatın (yaratılanların) kaderlerini gokleri ve yeri yaratmadan 50.000 (elli bin) sene once yazmıştır! Arşı da (bu esnada) su ustundeydi.”
Muslim 2653/16, Tirmizi 2245
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurmuştur:
“Şuphesiz Allah’ın yarattığı ilk şey kalemdir.
Ona:
−Yaz! diye emretti.
Kalem:
−Neyi yazayım Rabbim! deyince Allah-u TeÂlÂ:
−Kıyamet gunune kadar (olacak) her şeyin kaderini yaz! buyurdu.”
Ebu Davud 4700, Tirmizi 2244, Ahmed 5/317 No: 23081, 23083
Kalem kıyamet gunune kadar meydana gelecek her bir olayı ve her bir varlığı yazmış olduğuna gore butun bunlar kalem ile yazılana uygun olarak meydana gelir. İnsana isabet eden bir şeyin ona isabet etmemesi (ulaşmaması) soz konusu değildir. Gelip onu bulmayan bir şeyin de ona isabet edeceği duşunulemez:
“De ki: Allah’ın bizim icin yazdığından başkası asla bize isabet etmez…”
Tevbe 51
Aşağıdaki hadisler de aynı manadadır:
“…Allah her canlıyı yaratmış ve onların hayatını, rızkını ve musibetlerini de yazmıştır.”
Tirmizi 2230, İbni Mace 86
“Bir kul hayrı ve şerri ile kadere iman etmedikce; kendisine isabet edenin ona isabet etmemesine, kendisine ulaşmayanın da isabet etmesine imkan olmadığını bilmedikce iman etmiş olmaz!”
Tirmizi 2231, Sahiha 2439, Albani Sahihu’l-Cami 7585
“…Eğer senin Uhud Dağı kadar altının olsa ve hepsini Allah yolunda infak etsen (harcasan) bunlar;
a) Kaderin hepsine inanıncaya kadar,
b) Başına gelen şeylerin gelmemesinin imkansız olduğunu, başına gelmeyen şeylerin de başına gelmesinin imkansız olduğunu bilinceye kadar,
c) Bu inancın dışında bir inancla olursen cehenne-me gireceğini bilinceye kadar, senden kabul edilmez.”
Ebu Davud 4699, İbni Mace 77
Bu takdir iki ceşittir: Genel ve Ayrıntılı Takdir.
a) Genel (Am)Takdir

Olacak her şeyi kapsayan ve Levh-i Mahfuz’da yazılmış olan takdirdir. Yukarıdaki hadiste de gectiği gibi Allah-u TeÂl kıyamet gunune kadar olacak her şeyin kaderini o deftere yazmıştır. Bu takdir mahlukatın hepsini kapsamaktadır.
b) Ayrıntılı (Mufassal) Takdir

Bu ise genel takdirin ayrıntılarıdır ve uc ceşittir:
(1) Omurluk Takdir

Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh)’ın rivayet ettiği hadiste bildirildiği gibi cenin anne karnında ilk dort aylık donemi tamamlayınca Allah ona bir melek gonderir. Bu melek Allah’ın emriyle o ceninin cinsini, rızkını, ecelini ve amelini yani şaki (isyankar) veya said (itaatkar) olduğunu yazar.
Muslim 2643, 2646, Buhari 6487
(2) Yıllık Takdir

Bu, Allah’ın her Kadir Gecesi’nde o sene boyunca olacakları Levh-i Mahfuz’daki yazıya uygun olarak takdir etmesidir:
“Muhakkak ki O’nu (Kur’an’ı) mubarek bir gecede indirdik. Şuphesiz ki biz uyaranlarız. O gecede her bir iş tarafımızdan bir emir ile ayrılır…”
Duhan 3-5
(3) Gunluk Takdir

Bu ise, Allah’ın hayata getirme, oldurme, alcaltma, yukseltme, zenginleştirme, fakirleştirme, daraltma, genişletme, verme ve alma gibi gunluk hadiseleri takdir etmesidir:
“Goklerde ve yerde bulunanlar O’ndan isterler. O her gun bir iştedir.”
Rahman 29
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu ayet hakkında şoyle buyurmuştur:
“Gunahı affetmesi, uzuntuyu gidermesi, bir kavmi yukseltmesi ve diğerlerini alcaltması O’nun işlerinden bazılarıdır.”
İbni Mace 202
c) Meşiet (İrade) ve Kudret

İster Allah’ın yaptıkları olsun, isterse mahlukatın yaptıkları kainattaki her şey Allah’ın iradesi ve kudreti ile meydana gelmektedir. O’nun dilediği olur, dilemediği olmaz. Olmasını istediği şeye sadece ‘Ol!’ der, o da derhal oluverir. Hicbir şey O’nun iradesinin dışında değildir. Kullardan sadır olan (meydana gelen) itaat olsun, isyan olsun butun fiiller Allah’ın meşietiyle olmaktadır. Butun bunlar aynı zamanda Levh-i Mahfuz’da yazılı olana uygundur.
Bunlardan Allah’ın yaptıklarının delilleri şunlardır:
“…Şuphesiz ki Rabbin istediğini yapandır.”
Hûd 107, İbrahim 27, Hac 14, Buruc 16
“…Şayet (Allah) dileseydi elbette ki sizin hepinizi hidayete erdirirdi.”
Nahl 9
“Şayet Rabbin dileseydi insanları tek bir ummet yapardı…”
Hûd 118
“Eğer (Allah) dilerse sizi ortadan kaldırır ve yeni yaratıklar getirir. Bu Allah’a zor değildir.”
Fatır 16, 17
Kulların fiillerinin Allah’ın meşietiyle olduğunun delilleri ise şunlardır:
“…Eğer Allah dileseydi onlardan sonra gelenler kendilerine apacık deliller geldikten sonra birbirlerini oldurmezlerdi… Eğer Allah dileseydi birbirlerini oldurmezlerdi, fakat Allah dilediğini yapar.”
Bakara 253
Bu ayet kulların fiillerinin Allah’ın dilemesine bağlı olduğunun acık bir delilidir. Şayet Allah dilemeseydi o yaptıklarını yapamazlardı.
“Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikce siz dileyemezsiniz.”
Tekvir 29, İnsan 30
“O bir şeyi dilediğinde ona emri sadece ‘Ol!’ demesidir, o da (hemen) oluverir.”
Ya-Sin 82, Bakara 177, Al-i İmran 47, Nahl 40, Meryem 35, Mu’min (Ğafir) 68
O’nun irade ve meşieti rahmet ve hikmet arasında donmektedir. Dilediğini rahmetiyle hidayete iletir, dilediğini de hikmetiyle saptırır. Hikmet ve otoritesi eksiksiz olduğu icin yaptıkları hakkında soru sorulmaz ve sorumlu değildir. Ancak kullar sorumludur. Her kim Allah’a:
−Nicin boyle yaptı? derse kitabın hukmunu reddetmiş olur. Kitabın hukmunu reddeden de kafirlerden olur.
“Ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklarda kalmış sağırlar ve dilsizlerdir. Allah dilediğini saptırır, dilediğini de dosdoğru yol uzerinde tutar.”
En’am 39
“Acaba kotu ameli suslu gosterilen ve bunu guzel sanan kimse (iman eden gibi) olur mu? Şuphesiz ki Allah dilediğini saptırır, dilediğini de hidayete erdirir…”
Fatır 8
“O (Allah) yaptıklarından sorumlu tutulmaz, ancak onlar (kullar) sorumlu tutulurlar.”
Enbiya 23
d) Yaratma

Allah her şeyin yaratıcısıdır. O’nun dışındaki şeyler ise mahluk yani yaratılmıştırlar. Mahlukatın yaptığı ve soylediği şeyler de mahluktur. Cunku insanın eylem ve soylemleri onun sıfatlarından/ozelliklerindendir. İnsan mahluk olunca haliyle sıfatları da mahluktur. Buna Allah-u TeÂlÂ’nın şu iki sozu delillik etmektedir:
“Allah her şeyin yaratıcısıdır…”
Zumer 62
“Sizi de, yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır…”
Saffat 96
Ozellikle ikinci ayette Allah-u TeÂl insanların da, onların amellerinin de yaratıcısının kendisi olduğunu beyan etmektedir.
Bununla beraber Allah insana irade, kudret, tercih ve dileme gucu vermiş, sonra ona iyiyi ve kotuyu birbirinden ayırt edecek bir akıl bahşetmiştir. Bununla da yetinmeyerek doğru yolu oğreten kitaplar indirmiş ve rasuller gondermiştir.
Kul yaptıklarının failidir, bunlar onun elinin kazancıdır. Allah doğru yolu acıklamış, kulu herhangi bir şeyi yapmaya mecbur tutmamış, bilakis ona tercih hakkı sunmuştur. Kul da ona guc yetirmiş, onu yapmaya kastetmiş ve yapmıştır. Kim kendine gosterilen doğru yola uyarsa hidayete ulaşır, kim de yuz cevirirse sapar.
“Kitap ancak bizden onceki iki guruba (Yahudi ve Hıristiyanlara) indirildi ve biz onların okuduklarından haberdar değildik’ demeyesiniz veya ‘Şayet bize kitap indirilseydi biz onlardan daha cok hidayet uzere olurduk’ demeyesiniz diye (size Kur’an’ı indirdik)…”
En’am 156, 157
“İnsanların rasullerden sonra Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın diye mujdeleyici ve korkutucu rasuller (gonderdik)…”
Nisa 165
“Muhakkak ki biz ona (insana doğru) yolu gosterdik. İster şukreden olsun, isterse kufreden.”
İnsan 3
“…Şayet Benden size bir hidayet gelir de kim hidayetime uyarsa onlara korku yoktur ve onlar uzulmezler.”
Bakara 38, Ta-Ha 123
“İşte bunlar (gayba inanan, namazı kılan, infak eden, kitaplara ve ahirete iman edenler) Rablerinden (gelen) bir hidayet uzeredirler ve onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”
Bakara 5
“Her kim hidayete ererse ancak kendi lehine doğru yolu bulmuş olur. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur…”
İsra 15, Zumer 41
Yani ameller ve sozler ile itaat ve isyan; kulun dilemesi ve kudretiyle ortaya cıkması cihetiyle kuldan, onları takdir etmek ve yaratmak cihetiyle de Allah’tandır. Bu tıpkı bizim onların yaratıcısının Allah olduğunu bilmekle beraber:
Bu meyve ağactandır, bu ekin topraktandır, dememiz gibidir. Yani meyve ağactan olma, ekin de topraktan cıkmadır.
Aralarındaki tek fark ağacın meyveyi, toprağın da ekini kendi dilemesi olmaksızın cıkarmasıdır. Halbuki itaat ve isyan kulun dilemesiyle ortaya cıkmaktadır. Bu sebeple akıl, irade ve guc sahibi olan kul sorumlu tutulmuş, bu ozelliklere sahip olmayanlar ise (yani yanılan, unutan, uyuyan, buluğa ermemiş cocuk, deli, bunak ve zorlananlar) sorumlu tutulmamışlardır:
“Bugun her nefse kendi kazandığının karşılığı verilir…”
Mu’min 17
“…(Bu) kotuluk edenleri yaptıkları karşılığında cezalandırması, guzel amelde bulunanları da daha guzeli ile mukafatlandırması icindir.”
Necm 31
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
“Uc guruptan kalem kaldırılmıştır:
a) Uyanıncaya kadar uyuyandan,
b) İhtilama (buluğa) erinceye kadar cocuktan,
c) Akıllanıncaya kadar deliden.”
Ebu Davud 4398, 4403, Tirmizi 1446, İbni Mace 2041, 2042, Ahmed 1/154, 155 No: 1328, 1361, 6/100, 101 No: 25201, 25210, 25627
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu:
“Şuphesiz Allah ummetimin yanılmasını, unutmasını ve yapmak zorunda bırakıldıkları (zorla yaptırıldıkları) şeyleri kaldırmıştır (affetmiştir).”
İbni Mace 2045
5) Kader Gunaha ve İsyana Delil Gosterilemez

İşlenen gunahlara ve yapılan isyanlara kaderi delil ve sebep olarak gostermek gecersizdir. Cunku;
a) Her şeyden once Allah-u TeÂl kullarına iyilik ve itaati emretmiş, her turlu kotuluk ve isyanı da yasaklamıştır.
b) Kul, vuku bulan/yaptığı şeyden once onun kaderinde yazılmış olduğunu bilemez.
c) Ustelik insan gayb olan kaderini araştırmakla değil de, Allah’ın emir ve yasaklarını oğrenip ona gore hareket etmekle mukellef tutulmuştur.
d) Aynı zamanda kul gunaha yonelme ve onu terk etme hurriyetine sahiptir. Allah onu gunah işlemeye zorlamamaktadır.
Bu tıpkı kulun dunyevi işlerinde iyi ve hayırlı gorduklerini yapmaya gayret etmesi, şer ve kotu gorduklerinden de uzak durması gibidir.
Mesela arabasıyla A noktasından B noktasına gitmek uzere yola cıkan bir şofor, kendisini hedefine ulaştıracak iki yol olduğunu, bunlardan birinin asfalt, diğerinin ise stabilize olduğunu bilse şuphesiz ki -uzun da olsa- asfalt yolu tercih eder. Cunku bu hem kendisi hem de aracı icin daha hayırlıdır. Yoksa hicbir şofor cıkıp da ‘Bu benim kaderimde yazılıdır!’ diyerek stabilize yolu kullanmaz.
Ahiret işlerinde de bu şekilde davranmalı, sonucta sevap kazandıracak hayırlı ve faydalı amellere yonelmeli, gunah kazandıracak zararlı ve şer amellerden de uzak durmalıdır.
Ahiret icin de iki yol vardır: Cennet ve cehennem yolu. Cehenneme goturecek yola yonelip de cenneti ummak ancak akılsızların işidir. Cenneti isteyen tamamen kendi arzusuyla oraya goturen yola, cehennemden korkmayan da yine tamamen kendi arzusuyla ve hicbir zorlama olmaksızın oraya goturen yola yonelir.
Nitekim işledikleri şirke Allah’ın dilemesini bahane eden muşriklerin bu iddiasını Allah-u TeÂl reddetmiş, onların bu iddialarında yalancı olduklarını bildirmiştir:
“Şirk koşanlar: “Allah dileseydi biz de, babalarımız da eş koşmazdık ve herhangi bir şeyi de haram kılmazdık.” diyeceklerdir. Onlardan oncekiler de azabımızı tadıncaya kadar aynı şekilde yalanladılar. De ki:
−Sizin yanınızda (bu hususta) bir bilgi var mı? Varsa onu bize gosterin. Siz ancak zanna uyuyorsunuz ve siz sadece yalan soyluyorsunuz.”
En’am 148
Kaza ve kader ile gunah işlemeye delil getirmek cok cirkindir. Cunku onu yapan kişi hem yapmakla emrolunduğu salih amelleri hem de işlediği gunahtan dolayı Allah’a tevbe etmeyi terk etmektedir. Ayette gorulduğu gibi bu mazeret kendisinden kabul de edilmeyecektir.
Kaza ve kader ile ancak musibetlerin inmesine delil getirilebilir ki, bu guzel karşılanmıştır. Cunku bunu yapmak o kişiyi sabretmeye ve musibetinin ecrini (sevabını) Allah’tan ummaya yoneltir.
6) Sebeplere Yapışmak Kadere İmanın Gereğidir

Sebeplere tutunmak kadere imana zıt değil, bilakis şeriatın emrettiği şeylerden sebepleri yerine getirmek Allah’ın kaderine ulaşmaya bir vesiledir. Bu sebeple Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−“Tedavi olalım mı? diye soran ashabına tedavi olmalarını emretmiş, deveyi bağlayarak mı yoksa bağlamadan mı tevekkul etmesi gerektiğini soran sahabiye:
−Bağla ve o şekilde tevekkul et!” buyurmuştur.
Ebu Davud 3855, Tirmizi 2109, 2636, İbni Mace 3436
Aynı şekilde cennetlik ve cehennemliklerin belli olduğu haberini kendilerine verdiğinde ashabın:
−O halde nicin amel ediyoruz? O yazıya dayanıp guvenmeyelim mi? diye sormalarına karşılık amel edip sebeplere yapışmalarını emretmiş, bu şekilde kendilerine varacakları yerin kolaylaştırılacağını bildirmiştir.
Buhari 6495, Muslim 2647, 2649
Omer bin Hattab (Radiyallahu Anh)’da Şam’a doğru yola cıktığında orada veba salgını olduğunu haber almış, yaptığı istişare neticesinde oraya girmekten vazgecmişti.
Kendisine:
−Allah’ın kaderinden mi kacıyorsun? diyen Ebu Ubeyde bin Cerrah (Radiyallahu Anh)’a:
−Evet, Allah’ın (bir) kaderinden (diğer) kaderine kacıyoruz, diye cevap vermişti.
Buhari 5756, Muslim 2219/98
Malumdur ki hasat zamanı bahcesinden ekin bicmek isteyen ekin zamanında onu ekmeli, meşru şekilde cocuk sahibi olmak isteyen evlenmeli, rızık elde etmek isteyen rızık kapılarına yonelmeli ve bir meslek sahibi olmak isteyen de o branşta ilim ve tecrube sahibi olmalıdır. Bu listeyi oldukca uzatabiliriz.
Dilediğini yapan Allah-u TeÂlÂ, neticeye ulaşmak icin sebeplere yapışmayı gerekli kılmış, bizlere sebeplere yapışmayı emretmiş, tembellik ve ihmali de yasaklamıştır. Bundan dolayı sebeplere yapışmayı terk etmek haramdır. Hedeflenen hayra ulaşmak icin şer’i ve hissi sebepleri yerine getirmek gerekir. Buna rağmen istediğimizin aksi bir durum ortaya cıkarsa uzulmek yersiz olur. Cunku o kaderdir. Allah’ın hakkımızda yazdığı olacak, yazmadığı da olmayacaktır. Bu durumda ne yapmamız gerektiğini Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize şoyle oğretmiştir:
“…Sana fayda verecek şeylere hırs goster ve Allah’tan yardım iste! Acizlik gosterme! Şayet sana bir musibet isabet ederse:
−Şayet şoyle şoyle yapsaydım boyle (bu şekilde değil de başka turlu) olurdu, deme! Fakat bunun yerine:
−(Allah takdir etti ve O dilediğini yaptı) de. Cunku bu keşke kelimesi (ni soylemek) şeytanın amelini acar!”
Muslim 2664/34, İbni Mace 79
Tedbir almasına ve sebepleri yerine getirmesine rağmen isteği dışında bir durumla karşılaşan mu’min buna razı olmakla beraber nefsini hesaba cekmelidir. Cunku musibet kula ya imtihan icin ya da gunahları sebebiyle gelir. Allah-u TeÂl şoyle buyuruyor:
“Size isabet eden her bir musibet ellerinizle kazandığınız (gunahlar) sebebiyledir. Buna karşın (Allah) coğunu affeder.”
Şura 30
İmtihan icin olma ihtimaline karşılık musibete sabretmek, gunahlara karşılık gelmesi ihtimali icin de gunahları tesbit edip tevbe etmek ve hataları duzeltmek gerekir.
7) Kader Mevzusuna Dalmanın Cirkinliği ve Tehlikesi

Kader, ic yuzunu ancak Allah’ın bilebileceği, yaratılmışlar tarafından mutlak ve kesin olarak cozumlenmesi mumkun olmayan bir ilahi sırdır. Ne Allah’a yakın bir melek, ne de gonderilmiş bir rasul bu sırrı bilemez ve cozumleyemez.
Ozellikle de zaman ve mekan kavramlarıyla yoğrulmuş olan insan aklı, bu kavramların soz konusu olmadığı bir ilim, irade ve kudreti kavrayabilme guc ve yeteneğinde değildir. Kader konusunu cozmeye girişmek, insanın kapasitesini zorlaması ve imkansızı elde etmeye calışması demektir ki, bu kişiyi sapıklığa ve helak olmaya surukler.
Butun bunları bilen Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kader konusunda tartışan ashabına cok kızmış, bu hususta tartışma ve derine dalmanın onlara fayda vermeyeceğini bildirmiş ve gecmiş kavimlerin helakine sebep olan bu tur tartışmalardan uzak durmalarını istemiştir.
Tirmizi 2216, İbni Mace 85, Ahmed 2/178 No: 6668, 6846
Ashab-ı Kiram (Radiyallahu Anhum)’da bu hususta dikkatli davranmış ve kadere dalmamayı emretmiştir:
“Bir adam, Mu’minlerin Emiri Ali (Radiyallahu Anh)’a ısrarla kader hakkında soru sorduğunda ona şoyle demiştir:
−Kader karanlık bir yoldur, ona girme (cıkamazsın)! O derin bir denizdir, sakın ona dalma (boğulursun)! O Allah’ın bir sırrıdır, kendini boşuna kulfet altına sokma (oğrenemezsin)!”
Teysiru’l-Azizi’l-Hamîd 686
Allah-u TeÂl bu hususta bizlerin nelere ihtiyacı olduğunu bilerek ihtiyacımız kadarını bize bildirmiş ve ihtiyacımız olmayan kısmını ise acıklamamıştır. Hikmet ve rahmet sahibi Rabbimizin bildirdikleri ile yetinmek, bildirmediklerini de araştırarak kulfet altına girmemek en hayırlı ve salim yoldur.
Kader hakkında soze dalıp tartışmak istenilmeyen bir şeydir. Oyleyse bizlere ic yuzunu araştırmaktan uzak durarak kaderin anlamını ve derecelerini bilmek ve onlara iman etmek yeterlidir.
8) Kadere İmanın Faydaları ve Semereleri

Şimdi de layık olduğu şekilde kaza ve kadere iman eden bir Musluman’a bu imanın neler kazandırdığına bakalım:
a) Kalbin Sukuneti ve Hoşnutluğu

Dunya hayatında sıkıntı ve meşakkatler kuldan ayrılmaz. Kaderin hayrına ve şerrine iman eden bir insan kendisine isabet edenin Allah’ın takdiri olduğunu, onun muhakkak yerini bulacağını, olmamasının imkansız olduğunu bilir ve bu şuurla şuurlanırsa musibet anında nefsi mutmain ve rahat olur. İman etmeyenlerin boyle durumlarda duştuğu acizlik, endişe ve rahatsızlık hallerine duşmez. Onların gosterdiği gibi tepki vermez, hayatından bıkkınlık duymaz.
“(Bu musibetlerin Kitap’ta yazılı olması) elinize geciremediğinize uzulmemeniz ve size verdiğim ile de sevinmemeniz icindir. Allah boburlenip kibirlenenleri sevmez.”
Hadid 23
Oyleyse mu’min musibet anında kaygılanıp uzulmemeli, sabretmeli ve Allah’ın rahmetinden umitsizliğe kapılmamalıdır. Nimet anında ise şukretmeli, sevinip gururlanmamalı ve Allah’ın tuzaklarından (azabından) emin olmamalıdır. Bu durumda her hali hayır olanlardan olur. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurmuştur:
“Mu’minin işi hayret vericidir! Cunku onun her işi hayırdır. Bu da sadece mu’min icin gecerlidir. (Şoyle ki) onu sevindirici bir şey olursa şukreder, bu onun lehine bir hayır olur. Ona zarar verici bir şey olursa da sabreder, bu da onun lehine bir hayır olur.”
Muslim 2999/64, Ahmed 4/332 No: 19142, 19147, 24420, 24426
b) Musibet Anında Sebatkarlık

Bu inanca sahip bir mu’min bunalımla karşılaşma anında sebat eder, hayatın meşakkatlerini sabit bir kalple ve sadık bir yakin ile karşılar. Cunku bilir ki bu hayat imtihan ve donuşum yurdudur. Allah-u TeÂl buyuruyor ki:
“Andolsun ki sizleri, icinizden cihad edenleri ve sabredenleri bilinceye ve haberlerinizi acıklayıncaya kadar imtihan edeceğiz.”
Muhammed 31
Yani kul, bazen sevindirici şeylerle rahatlayacak ve mutlu olacak, bazen de uzucu şeylerle daralacak ve sıkılacaktır. Neticede bu bir imtihandır, bu imtihanı istenildiği gibi gecerse bir daha hic uzulmeyecek, daralmayacak ve sıkılmayacaktır.
Musibete sabrın karşılığı iki yonludur: Birincisi gunahlarından temizlenmesi, ikincisi de Rabbinin hoşnutluğunu kazanmasıdır.
Sa’d bin Ebi Vakkas (Radiyallahu Anh) en şiddetli bela ile imtihan olan insanların kimler olduğunu sorunca Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurmuştur:
“Nebilerdir, sonra ise makamca en ustun olanlardır. Kul dindarlığı olcusunde belaya uğrar. Dininde kuvvetli olanın belası şiddetli, zayıf olanın belası da dini oranında olur. Kul yeryuzunde hatası/gunahı kalmadan dolaşıncaya kadar bela kuldan ayrılmaz!”
Tirmizi 2509, İbni Mace 4023, Ahmed 1/172 No: 1481, 1494, 1555, 1607
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurmuştur:
“Mu’min erkek ve kadın, uzerinde bir hata olmaksızın Allah’a kavuşuncaya kadar gerek kendinde ve gerekse cocuğunda ve malında bela eksik olmaz!”
Tirmizi 2510, Ahmed 2/287 No: 7846, 9810
İslam tarihine baktığımızda gerek Rasulullah (Sallal-lahu Aleyhi ve Sellem) ve gerekse sahabesi (Radiyallahu Anhum) bircok musibet ve sıkıntıyla imtihan olmuş, fakat onlar bu sıkıntıları atlatana kadar onları doğru ve kesin bir imanla karşılamışlar, azimle mucadelelerini surdurmuşlerdir. Şuphesiz ki bunun sebebi onların;
“De ki: Allah’ın bizim icin yazdığından başkası asla bize isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Mu’minler ancak Allah’a tevekkul etsinler.
Tevbe 51
Ayetinde bildirilen kaza ve kadere dair yakini imanlarıdır.
c) Sıkıntıyı Hediyeye, Musibeti de Sevaba Donuşturme

“Allah’ın izni olmadıkca hicbir musibet gelip catmaz! Kim Allah’a iman ederse onun kalbine hidayet verir. Allah her şeyi bilendir.”
Teğabun 11
Ayeti hakkında Katade (Rahmetullahi Aleyh) şoyle demektedir:
“Bir kişiye musibet isabet ederse o, onun Allah’tan olduğunu bilir, buna rıza gosterir ve teslim olur.”
İbni Kesir Tefsiri 14/7930
Ayetin manası şudur: Kul kendisinin kusuru olmaksızın bir musibete uğradığında bunun Allah’ın kaderi olduğunu bilir, buna sabreder, ecrini Allah’tan umar ve Allah’ın kazasına teslim olursa Allah onun kalbini hidayete erdirir ve ona dunyadan elde edemediğinin karşılığında kalbine hidayet, doğru ve yakini iman verir. Elde edemediğinden daha hayırlısına da kefil olur.
Ancak emirlerini yapmama ve yasaklarını ciğneme gibi Allah’ın haklarına riayetsizlik durumlarında inen musibetlerde ise durum boyle değildir. Bu durumda ise kulun, Allah’ın kaza ve kaderine iman etmekle beraber musibetin inmesine sebep olan hatasını belirleyip duzeltmesi gerekir.
d) Cesaretli Olma ve Kula Kulluktan Kurtulma

Bu inanca sahip olan kişinin kalbinde korkaklıktan eser kalmaz. Ummetin kendisine bir zarar vermek icin birleştiğini duysa bile sadece Allah’ın yazdığı kadar zarar verebileceklerini, daha fazlasına guc yetiremeyeceklerini bilen, hic kimsenin rızkını ve ecelini tamamlamadan olmeyeceğinden emin olan kişiler kula kul olmak zilletinden kurtularak yalnızca Allah-u TeÂlÂ’ya kulluk yapma şerefine erer.
Ahmed 1/293 No: 2669, 2763, 2804, Tirmizi 2635, İbni Mace 2144, Hakim, İbni Hibban
Allah yolundaki mucahid cihadında ilerler, olumden korkmaz! Cunku o olumun kacınılmaz olduğunu, ecel geldiğinde bir an dahi olsa gecikmeyeceğini ve onu hicbir sığınağın ve gucun uzaklaştıramayacağını bilir.
“Nerede olursanız olun hatta yuksek kalelerin icinde de olsanız olum sizi bulur…”
Nisa 78
“…De ki: Kendilerine olum yazılmış olanlar evlerinde olsalar bile yatacakları yere giderler (ve yine oldurulurlerdi)…”
Al-i İmran 154
Bu bilincle donanan mucahit, Allah’ın yardımı tahakkuk edip İslam ve Muslumanlar aziz olana kadar duşmanlara karşı gozunu kırpmadan ilerler. Duşmanın sayısının cokluğuna, silah ve muhimmatlarının gelişmişliğine, imkanlarının genişliğine gereğinden fazla onem vermez ve onları gozunde buyutmez.
e) Amel, Uretim ve Calışmaya Yonelme

Kaza ve kadere iman eden bir mu’min mahluka itimat edip sırtını yaslamaz, bilakis yalnızca Allah’a tevekkul eder. Allah’ın haklarını ihmal etmeksizin helal kazanc yollarına yonelir, uretimde bulunur. Bir kayba uğrar veya istemediği bir durumla karşılaşırsa da bu onu calışıp gayret etmekten alıkoymaz ve umitsizliğe duşurmez. ‘Keşke şoyle şoyle yapsaydım da bu başıma gelmeseydi.’ demez.
Aksine (Allah takdir etti ve O dilediğini yaptı) der ve O’nun fazlından ve kereminden istemeye devam eder. Allah-u TeÂlÂ’nın şu buyruğu mu’min icin ne de guzel bir kılavuzdur:
“…Her kim Allah’a tevekkul ederse O kendisine yeter. Şuphesiz ki Allah emrini yerine getirir. Allah her şey icin bir kader tayin etmiştir.”
Talak 3
Yuce Mevla’mız bizleri kalbi kaza ve kadere inanmakla mutmain olan, yalnızca O’na guvenip dayanan, bu şekilde kula kulluktan kurtulup hakiki ilaha (ma’buda) kulluk yapan samimi kullarından eylesin!
Rahman ve Rahim olan Allah’tan rızasına uygun bir hayat yaşayıp razı olduğu kullarından olarak O’na kavuşmayı ve rahmetiyle muamele ettiği, azap etmeyip cennetine girdirdiği kullarından olabilmeyi niyaz ediyoruz.
__________________