MuvÂzene İnsanı Efendimizin (a.s) en muhim icraatından biri de kurduğu dunya nizamını "ahirette hesap verme" akidesine dayandırarak kurmasıdır. Bu hayat bir bakıma ahiretin mukaddimesi, ahirete hazırlayıcı bir tarla ve insan gonlunde ahiret şule ve şem'asının yakılması icin verilmiş bir fırsattır. Onun İcindir ki, buraya "yevmuddunya", obur tarafa da "yevmulahir" denilmiştir. Bu dunyada yapılanlar, doğacak obur dunya icin yapılmış olacaktır.

İşte Allah Rasulu (a.s.) butun gonulleri tatmin edecek ve iz'an şulesini yakacak şekilde herkese bu dersi vermiştir.

Gonuller ahiret inancıyla Oyle dolmuştur ki sahÂbî dunyayı istihkar edip Âdeta gozleri dunya namına hicbirşeyi gormez hale gelmişti. İşte bir misÂl: MeÂlen takdim ediyorum.

"Allah Rasûlunun (a.s.) huzuruna aralarında taksimi gereken bir maldan dolayı murafaa olmak icin iki sahÂbî geldi. Her İkisi de kendisine daha fazla hak iddia ediyordu. İki Cihan serveri bunları dinledikten sonra:


- "Şimdi sizden biriniz, derdini daha guzel anlatarak beni ikna edip hukmu lehine verdirebilir. Ben de sizin gibi bir beşerim; kimin delili daha muknî olursa ona gore hukum veririm. Fakat ahirette işin hakîkatına gore hukum verilecektir. ZÂlim cezasını, mazlum da mukÂfatını butunuyle orada gorecektir."deyince her ikisi birden:

-Ya Rasulallah! Benim hakkım da onun olsun, ben vazgectim, diyorlardı.

Daha sonra da Allah Rasulu (a.s) onlara şu hususu tavsiye buyurdu:

-Gidip malınızı Âdil şekilde taksim edin,sonra da kur'a cekin. Kimin hissesine neresi
.duşerse payına razı olsun. Karşılıklı olarak
birbirinize de hakkınızı helÂl edin. (11

Gorulduğu gibi ahirete iman sayesinde hayat bu şekilde tanzim edilmiş oluyordu. Oyle bir tanzim ki, ferd, bir gunah işlediğinde kendisini bir direğe bağlıyor, affına ferman gelinceye kadar kendisini bu şekilde cezalandırmış oluyordu. Mesele o kadar ciddi ele alınıyordu ki, işlenen gunahın ancak şehadet kanıyla temizleneceğine İnanan sahÂbî, tereddutsuz canını Allah yolunda feda ediyor ve şehadet şerbetini icmek icin akıttığı kanıyla Otelere tertemiz olarak gitmeye calışıyordu.

Saad b. Rebi' (r. a) Uhud'un eteğinde ruhunu Allah'a teslim edeceği sırada Allah Resulunden selÂm getirdiğini soyleyen Muhammed b. Mesleme'nin fısıltılarını duyuyordu. Buna karşılık Saad b. Rebi de: "Allah Rasulune benden selam soyle.

Vallahi Uhudun arkasında cennetin kokusunu duyuyorum!.." diyordu.
Evet; insana olum anında dahi bu saadeti tattırabilecek olan ahirete imandan başka ne olabilir? Beşerî hangi imkÂn, ferde, aileye ve cemiyete bu saadeti takdim edebilir?

Şimdi, kÂinatın medÂr-ı İftiharı yuce Nebi (a.s)'nın ummetini haşr inancı noktasında nasıl eğittiğini bir parca anlayabilmek icin onun femi mubarekinden cıkan inci mercanlardan birkac numune verelim.

Allah Rasulu (a. s.) buyuruyor:
"Ey insanlar! Sizler yalınayak, cıplak ve sunnetsiz olarak haşrolacaksınız" Zerrat-ı asliyeniz, ervah ve esbabınızla yeniden dirileceksiniz. Hem cismÂnî hem ruhanî bir haşre mazhar olacaksınız. Vicdanınızda duyup kendisini goremediğiniz cenneti; bunun da otesinde cilvelerini muşahede edip hakika-tına eremediğiniz MevlÂ'yı gormek icin haşrolacaksınız. Allah Rasulu (a. s) devamla: "Dikkat edin! Ahirette ilk defa elbise giydirilecek Hz. ibrahim'dir. Dikkat edin! O gun ummetimden bir takım insanlar sol taraflarından yakalanmış olarak getirilir. Ben: Ya Rabbi! Bunlar benim ashabım!., derim. Cenab-ı Hak bana hitaben: Ya Muhammed (a. s.)! Bilmiyorsun onlar senden sonra neler işlediler." der. Ben de artık salih kul Hz. İsa (a. s.) gibi derim: "Aralarında bulunduğum muddetce onlar hakkında şahittim, beni aralarından aldığında onları sen gozluyordun. Sen her şeye şahitsin. Onlara azap edersen doğrusu onlar senin kulların, onları bağışlarsan guclu olan, Hakîm olan şuphesiz ancak sensin!.
(2)
Ahmet b. Hanbel'in Hz. Enes'ten (r.a) rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte de Allah Rasulu (a. s) şoyle buyuruyor:

"Ademoğlu, Allah onu yarattığından bu yana olumden daha şiddetli bir hadiseyle karşılaşmamıştır. Sonra olum, Olumden sonrakilere nazaran daha hafif gelir. O gun oyle bir şiddetle karşılaşırlar ki, cenelerine kadar terlerler. Adeta ter, onların cenelerine gem gibi olur. oyle ki o ter denizinde istense gemiler bile yuzdurulebilir.(3)

Buhari ve Muslim'in Ebû Hureyre'den (r.a) rivayet ettikleri şu hadis.yukandaki hadisi biraz daha tafsil eder mahiyettedir. Allah Rasulu (a. s) şoyle ferman ediyor:

"İnsanlar (kıyamet gununde) uc hal uzere haşrolurlar. Bunlardan birinci sınıf; dunyada havf ve reca muvazenesini kurmuş insanlardır." icleri her an Allah ile dolup taşan ve işlerini ahirette hesap verme şuur ve idrÂkine gore ayarlayanlardır. En umitsiz hadiseler karşısında dahi Cenab-ı Hakk'm rahmetinden umit var olanlardır. Alabildiğine Allah'tan korkmalarına rağmen, kufrun bir şiarı olan ye'se ve umitsizliğe duşmeyenlerdir. Ve boylece rağbet ve rehbet icinde hayatlarını gecirenlerdir.

"Diğer ikinci sınıf; cennete girebilmek icin iki, uc, dort... ve on kişi bir bineğe binmiş olanlardır." Bir hayvanın uzerine bu kadar kişi binerek duşe kalka Cenab-ı Hakk'ın huzuruna gitmeye calışmaktadırlar. Burada duşe kalka gittikleri, masiyet ve gunahlarla yuzustu duştukleri gibi orada da duşe kalka gideceklerdir.

"Ucuncu sınıfa gelince onları cehennem sevkedecektir. (Cehennemin icinden gelen kıvılcımlara gore mecburi istikamet takip edecekler.) Onlar kuşluk uykusuna yatmak isteseler cehennem onlarla kaylûle yapar;ne zaman geceleseler cehennem onlarla beraber geceler; ne zaman sabahlasalar cehennem onlarla beraber sabahlar. Ve yine ne zaman akşamı idrÂk etseler cehennem de onlarla beraber akşama girer..."(4)

Cunku onlar ruh ve vicdanlarında cehennemin cekirdeğini boyle taşıdılar. Cehennemin cekirdeğiyle geceleyip onunla sabahladılar. Binaenaleyh nasıl yaşadılarsa Oyle muamele gorecekler. O cekirdek bir ağac halinde neşv-u nema bulacak ve yakalarını bırakmayacak.

İşte bunlar ve bunlara benzer dersler ile Allah Rasulu ummetini ciddi bir ahiret şuuru İcinde yetiştiriyor ve bilhassa kendi devrinde şahabı, perdenin verasında butun dehşetiyle cehennemi ve butun debdebesiyle cenneti muşahede eder bir hava İcinde hareket ediyordu.

Evet, hayatı istikÂmet ve faziletlerle gecirmenin tek caresi bu edeb ile edeblenmek ve Âhiret hayatını dunyada ahlÂk haline getirmektir. Yoksa ahirete imanı olmayan fertlerde ve bu fertlerin meydana getirdiği cemiyetlerde fazilet ve İstikÂmet duşunulemez. Eğer onlarda da faziletten bir iz goruluyorsa, bu sadece İnsanlık fıtratının cevherine ve cekirdeğine Cenab-ı Hak tarafından yerleştirilmiş olan fazilettir. Fıtrata yerleştirilmiş olduğundan dolayı da aksini yapmaları mumkun değildir. Bu imkansızlıktır ki, onları boyle faziletli işler yapmaya zorlamıştır. Bu İse hicbir zaman calışmak ve kazanmakla elde edilen fazilet seviyesinde değildir.

KUR'AN-I KERİMİN HAŞRİ İSBAT METODU:

Kıyametin vuku bulacağı hususunda hic kimsenin tereddudu yoktur. Hatta gunumuzun musbet ilmi ve ilim adamları da bu mevzuda ittifak halindedirler. Ancak onlar bu gerceği cok uzun bir zaman sonra beklemektedirler.Halbuki fevkalÂde hadiseler o kadar coktur ki, bunlardan birisiyle kıyamet kopabilir.

Mesel bidayette dunyadan koptuğu kabul edilen "ay" neticede anasının sinesine donmek istese, işte dunya, atomik kanunlar İcinde muthiş bir infilaka maruz kalır... Ve kıyamet kopu verir.

Bir hadis-i şerifte Allah Rasulu (a.s.) Hz. Âişe'ye (r.a.) "Ay"ı gostermiş ve: "Ya Aişe! Şu zulmetle buru yen ayın şerrinden Allah'a sığın!" buyurmuştur.(5) Ondandır ki, ehlullah ruyada ayı gormeyi şerre; guneşi gormeyi ise hayra alÂmet sayar ve oyle tabir ederler.

Bir kuyruklu yıldız gelip kure-i arza carpıp kıyameti koparabilir. Veya yanlış bir atom denemesi bu kıyametin kopmasına sebep olabilir. Zahiri sebep ne olursa olsun butun bunların ardında sebepleri elinde tutan ZÂt, sûr'a ufleme emrini verecek ve kıyameti koparacaktır.

Kur'Ân-ı Kerim, bizim tespit edebildiğimize gore, oldukten sonra dirilme hakikatini iki gurupta toplamıştır.
Birincisi: KıyÂs-ı temsili
ikincisi: Nazirini gosterme metodu.

Kur'Ân bu iki şıkkı ele alırken bîr makro alemden, afaki delillerle haşrin meydana geleceğini, bir de normo (enfus&#238 dediğimiz Âlemden bunu anlatırken mikro Âleme de İnerek haşri İsbat ediyor. Ayrıca Kur'an-ı Kerim makro ve mikro alemi birden ele alarak meseleyi anlatır ki, biz buna Âlemşumul delil de diyebiliriz. Bu son kısımda ise mutlak yaratılış nazara verilir.

Şimdi butun bu kısımları sırasıyla arz etmeye calışalım:

Kur'Ân-ı Kerim, kıyÂs-ı temsili usuluyle makro alemden misaller vermek suretiyle haşri isbat ediyor:
"Allah odur ki gokleri, gorebileceğiniz bir direk olmadan yukseltti, sonra Arş uzerine İstiva etti (butun mulkunun, butun yaratıklarının yÂni tahtına, yonetimine hÂkim oldu, herşeyi duzenleyip yonetti), guneşi ve ay ı irÂdesine boyun eğdirdi. Hepsi belli bir sure icin akıp gitmektedir. (Yaratma) İşini duzenler, Âyetleri- acıklar ki, Rabb'inizle karşılaşacağınıza kesin olarak inanasınız."'6'

Haşirle İnsanları yeniden diriltecek olan CenÂb-ı Hak semayı direksiz olarak tutmakta, koyduğu nizam ve intizam sayesinde de yıldızlar seyr ve seyahatlerine devam edebilmektedir. Siz bu muhteşem semÂnın direksiz bir şekilde hareket halinde olduğunu ve kendisinde hicbir futurun muşahede edilmediğini goruyorsunuz. Semayı boyle direksiz yukselttikten sonra Allah, arşa istiva buyuruyor ve hukmunu oradan infaz ediyor. Sonra da guneş ve ayı teshir edip adeta istifade etme, faydalanma zimamlarını sizin elinize veriyor. Her şeyi bir hesapla yapıyor ve boylece size sonsuz ilminden hikmet pırıltıları gosteriyor.

Evet, gokte ve yerde olan butun işleri duzenleyen, herşey in alnında kudret muhrunu gosteren Allah size haşri vaad ediyor; tafsil ettiği ayetleriyle size guc ve kuvvetini gosteriyor. Belki butun bunları duşunur, tedebbur eder ve bîr gunOVıa kavuşacağınıza hakkalyakîn inanırsınız.

Gercekte, biz Âhirete inanırken, butun rubûbiyet ve şuûnatıyla kendisini gosteren ve hissettiren bir Allah'ın haşri dilediği şekilde var edeceğine inanıyoruz:

"O gun goğu, kitapları durer gibi (toplarız) . İlk yaratmaya nasıl başladıksa onu, yine Oyle cevirir (yok eder)iz. Uzerimize soz; biz bunu mutlaka yapacağız."(7)

SemÂyı bir kitap gibi durer ve bugunku mahiyetinden uzaklaştırırız. Hareket ve hararet kalmaz, bir duraklama ve bir donma baş gosterir. Mahfazasından cıkarıp enzÂrınıza arzettiğimiz kÂinat kitabını kapatıp, evvelce olduğu gibi yine mahfazasına koyarız. Butun mukevvenat bidayette nasılsa o hale doner. İlkinde sebeblerin sukût etmesi gibi bu ikinci yaratışta da sebebler sukût edecek ve kitabı durduğumuz gibi tekrar acacak ve zerratı yeniden yaratacağız.

"Gokleri ve yeri yaratan, bunları yaratmakla yorulmayan Allah'ın, oluleri diriltmeğe de kaadir olduğunu gormuyorlar mı? Evet O, herşeye kaadirdir."(8)

"Andolsun, biz gokleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı gunde yarattık, bize hicbir yorgunluk dokunmadı."(9) şeklinde anlatılır.

İşte boyle bir Allah oluleri yeniden diriltmeye muktedir değil midir?

YENİUMİT DERGİSİ


__________________