Hz. Mus'ab, Mekke'nin en soylu, en yakışıklı ve en guzel giyinen delikanlılarından biriydi. Efendimizin de amcazadelerindendi. Annesi Hamne'nin durumu musait olduğu icin oğlunu guzelce giydirir ve ona en ic bayıltıcı kokular surerdi. Dolaştığı yerler burcu burcu kokar, gectiği yerlerdeki tum kızların gozleri onun uzerinde olurdu. Hayatı, tabir caizse, eller ustunde geciyordu. Bu hayat, İslÂm'ı kabulune kadar surmuştu. Hz. Mus'ab zengin bir ailenin cocuğu idi ama şımarık değildi, akıllıydı. Boyle akıllı bir gencin İslÂm'a bigane kalması duşunulemezdi. Nihayet bu genc, Resûl-i Ekrem İbn Erkam'ın evinde iken Musluman oldu. İslÂm'ı kabul ettiği andan itibaren tum hayatı birden değişivermişti. Cunku annesi henuz İslÂm'ı kabul etmemiş ve oğlunun da İslÂm'ı kabulune razı olmamıştı.

İslÂm'da İlk Yılları

Hz. Mus'ab'ın Musluman olmasına kızan annesi tum servetini geri cekmişti. Genc adam, birden en fakir insanlardan biri oluvermişti. Mekkelilerin en guzel giyinen delikanlılarından biri, bir bez parcasına veya koyun postekisine sarınır hÂle gelmişti. Muşriklerin yaptığı eza ve cefa da katlanılır gibi değildi. Annesi onu evde hapsetmişti.

Hz. Mus'ab, bu cile yıllarında Habeşistan'a hicret edileceğini duyunca, artık Mekke'de daha fazla duramamış, her şeyini geride bırakarak, Allah Resûlu'nun emri doğrultusunda Habeşistan hicretine katılmıştı. Bu ilk hicrete katılanlardan bazıları, Mekke'deki işkenceler karşısında korumasız mazlumlar olmasına mukabil, bazıları da, İslÂm'ın merkezi olabilecek bir yer arayışı icinde idiler. Habeşistan, bu iş icin, gerci hazır gibiydi; en azından hukumdarları Necaşi, Resûl-i Ekrem Efendimiz'i benimsemişti. Fakat, halkının da buna hazır olması gerekiyordu.

Bu ilk Habeş muhacirleri, Habeşistan hayatına intibak etmeye calışırken, Mekke toptan iman etti haberini aldılar. Hemen geri donduler. Heyhat, Mekke'yi, bıraktıklarından daha şirretleşmiş ve azgınlaşmış buldular. Mekke icin iman henuz oldukca uzakta idi.

Donup gelenler arasında Hz. Mus'ab da vardı. Efendimiz onu, Habeşistan'a donen diğerleriyle tekrar gondermedi. Taif seferinde hayatının en işkenceli gunlerini yaşayan Resûl-i Ekrem'in, İslÂm icin merkez arayışları devam ediyordu. Mekke'ye, hac icin dışarıdan gelen kabilelerle ilgileniyor, onlarla tanışıyor, onlara İslÂm'ı anlatıyordu. Boyle ziyaretlerinden birinde Akabe denilen yerde Medine'den geldiklerini oğrendiği bir kac kişiyle tanışmıştı. Onlara İslÂm'ı anlatınca hemen ilgilenmişler ve daha fazla malûmat istemişlerdi.

Bu zevat, Medine'ye donunce orada Resûl-i Ekrem'den ve İslÂm'dan bahsetmeye başlamışlar, bir sonraki sene, haccetmek icin yine gelmişlerdi. Orada Efendimiz'e iman ve biat edip, kendilerine İslÂm'ı anlatacak, onu hem de Medine'de yayacak bir muallim istemişlerdi. Efendimiz'in zihnindeki muallim, Hz. Mus'ab'dan başkası değildi. İkna kabiliyeti muthişti. Yuzundeki melahet, insanları kendisine cezbediyordu. Cunku gideceği yerde İslÂm'ın tum izzetini ayakta tutacak, muhataplarıyla eşit seviyede konuşacak kabiliyette birine ihtiyac vardı. Medine'de Ehl-i Kitap Yahudiler de vardı.. Hz. Mus'ab icin, Ehl-i Kitab olan Habeşe yaptığı hicret, bir nevi staj gibi olmuştu.

Medine'de İlk Muallim

Şimdi Hz. Mus'ab'ın onunde yeni bir dunya acılmıştı. Bu yeni dunyada muşrikler ve Yahudiler vardı. İkinciler şimdilik, kendilerini ilgilendirmediğini duşundukleri bu işe alÂka duymuyorlardı.

Hz. Mus'ab, Es'ad b. Zurare hazretlerinin Zafer oğulları oymağındaki evine inmişti. Tebliğe orada devam edecekti. İlk Muslumanlar da orada veya oraya yakın oturuyorlardı. Yeni birisinin geldiğini duyan ve o sırada henuz İslÂm'la muşerref olmamış bulunan Sa'd b. Muaz ile Useyd b. Hudayr hemen işe el attılar. Birisinin Es'ad b. Zurare ile goruşmesi gerekiyordu. Aralarında akrabalık olduğu icin bu goruşmeyi Sa'd'ın yerine Useyd b. Hudayr'in yapmasına karar verdiler.

Useyd, Hz. Mus'ab ve Esad b. Zurare'nin yanına gelerek her ikisine birden "Siz ne diye bizim zayıflarımızı bir takım beyinsiz hareketlere teşvik ediyorsunuz? Hemen buradan gidin" dedi. Hz. Mus'ab, aralarındaki anlaşmaya bağlı olarak Useyd'e "Hele bir kere otur da dinle. İşine gelirse kabul edersin, işine gelmezse soylersin. Biz seni işine gelmeyen bir şeye zorlayacak değiliz" diyerek oturttu. Useyd de bu makul soze uydu, dinlemeye başladı.

Hz. Mus'ab, ona İslÂm'ı anlatmaya başladı. İnsanların icinde bulundukları sefil hayattan bahsetti. Allah'ın insanlara ÂlÂ-yı illiyyîne ulaşan yolları gostermek uzere Hz. Peygamber Efendimiz'i gonderdiğini soyledi. İslÂm'ın iman esaslarından soz etti, Âyetler okudu. Bunları can kulağıyla dinleyen Useyd'in, birden yuzu ışıldadı. "Bu dine nasıl girilir?" diye sordu. Hz. Mus'ab da "Once yıkanır, ustunu başını temizlersin, sonra da kelime-i şehadeti getirirsin" dedi. Hz. Useyd de denilenleri yaparak İslÂm'a girdi. Ardından da Hz. Mus'ab'a şunu soyledi. "Burada bir adam var ki, size katılacak olursa, onların kavminden hicbiri size katılmak hususunda geri kalmaz." Hemen kalkıp gitti. Doğruca Sa'd b. Muaz'ın yanına geldi. Onun gelişini merakla bekleyen Sa'd, uzaktan onu gorunce "Bu, gittiği suratla donmuyor" diye soylendi. Hz. Useyd, "Onlarla konuştum, onlarda zararlı bir şey gormedim" acıklamasında bulundu. Buna canı sıkılan Sa'd, Useyd'den bir de tahrik edici bir haber duydu: "Es'ad b. Zurare'yi oldurmek isteyenler varmış." Es'ad'la teyze cocukları olan Sa'd, hemen fırladı, Es'ad b. Zurare'nin yanına geldi. Onların huzur icinde oturduklarını gorunce, Useyd'in maksadını anladı. Es'ad'a, "Aramızda akrabalık olmasaydı sen beni bu kadar yumuşak bulmazdın." diye cıkıştı. Hz. Mus'ab da ona, Useyd'e nasıl tebliğde bulundu ise, aynı şekilde tebliğde bulundu. Sozu bittiğinde Sa'd da, "Bu dine girmek icin ne yapılır' diye sordu. Gerekli cevabı alan Sa'd b. Muaz da artık Muslumanların safına katılmıştı. Sonra, Hz. Useyd'i yanına alarak, kavmi Abduleşhel oğullarının yurduna vardı. Akşama kalmadan, oradaki herkes, Allah'ın izniyle Musluman olmuştu. (Asr-ı Saadet, 2/196-98).

Daha sonra Hz. Mus'ab, dini telkin ve tebliğ etmek icin aynı yere gitti ve onlara İslÂm'ı oğretmeye başladı. Anlaşılıyordu ki, İslÂm'ın Medine'deki geleceği ve Medine'nin de İslÂm'la kazanacağı gelecek parlaktı.

İlk Cuma Namazı

Medine'de İslÂm cığ gibi yayılıyor, halka her gun biraz daha genişliyordu. Hz. Mus'ab da onlara İslÂm'ı oğretmek icin gecesini gunduzune katıyordu. Efendimiz'e muracaat ederek, onları bir araya getirip beraber namaz kılmak isteğini arz etti. Efendimiz da ona izin verdi. Cuma gununde namaz kılmalarını ve onlara hutbe okumasını emretti. Boylece ilk Cuma namazı Hz. Mus'ab'ın imametiyle Sa'd b. Hayseme'nin evinde kılındı. Boylece, ilk cuma kıldırma şerefi Hz. Mus'ab'a ait oldu. (İbn Sa'd, Tabakat, 3/118).

İkinci Akabe

Bir yıl icinde Medine hemen hemen bir İslÂm şehri olmuştu. Kabul etmeyen birkac kabile kaldıysa da onlar da kabul ederlerdi. Hz. Mus'ab, yanına aldığı 75 Muslumanla hac icin Mekke'ye geldi. Efendimiz'i gorup yaptıklarını arz etti. Yeni gelen Âyetleri oğrendi. Annesinin yanına uğradı. Onun nerede olduğundan haberi olmayan anne sitem etti. Yaptıklarını soyledi. Annesi kızsa da, Mus'ab'ın imanı karşısında hicbir şey diyemedi.

Medineli Muslumanlar Resûl-i Ekrem Efendimizi şehirlerine davet ettiler. Onu orada canlarından daha aziz bilip koruyacaklarını garanti ettiler.

Gazveleri

Hz. Mus'ab, ikinci Akabe biatından sonra Medine'ye dondu. Bir muddet sonra da Resûl-i Ekrem Medine'ye teşrif buyurdular. Efendimiz'in de gelişiyle Medine birden nurlandı ve İslÂm, Allah'ın izniyle her eve girmiş oldu. Bundan rahatsız olan Mekke'deki muşrikler, Medine'deki munafıklarla irtibat kurarak, asker toplayıp Medine uzerine yuruduler. Fakat, Bedir durağında Muslumanlardan ciddî bir darbe yediler. Hz. Mus'ab bu kez de, savaş meydanında ustune duşeni yerine getirdi. Muşriklerle yaka paca oldu, kahramanca savaştı.

Bedir'in intikamını almak icin bir sonraki yıl, Medine'ye gelen Mekke muşriklerini Efendimiz Uhud'da karşıladı. Bu cetin savaşın ikinci safhası Muslumanların aleyhine gelişti. Yetmiş şehit verildi. Şehidlerin arasında Hz. Mus'ab da vardı.

Hz. Mus'ab, şeklen Efendimiz'e benzerdi. Savaşta da O'nun sancağını taşıyor ve onunde savaşıyordu. Savaşın en korkunc anlarından birinde muşrik İbn Kamie, Resûl-i Ekrem'in uzerine saldırdı. Onu olduruyorum diyerek Hz. Mus'ab'ı şehid etti. Daha sonra da sevincle kendi arkadaşlarının arasına dondu. Belki de Hz. Mus'ab'ın İslÂm'a son hizmeti Efendimiz'in yerine şehid olmak olmuştu.

Techiz ve tekfini yapılırken uzerindeki elbiseden başka hicbir şeyinin olmadığı gorulmuştu. Bu elbise, kefen olarak vucudunu ortmeye yetmemişti. Ayak ortulse baş acık kalıyor, baş ortulse ayaklar ortulmuyordu. Durum Efendimiz'e arz edilince başını ortmelerini, ayaklarını da otla kapamalarını emretmişti.

AhlÂkı ve Şemaili

Hz. Mus'ab, orta boylu, oldukca yakışıklı, nazik bir insandı. Allah yolunda her şeyini feda etmişti. Efendimiz, onu eski bir elbise icinde gorunce, Mekke'deki şa'şaalı gunlerini duşunmuş, uzulmuş ve gozleri yaşarmıştı.

Hz. Mus'ab, ismiyle musemma bir hayat yaşamıştır. Daima cetin hayat şartlarıyla karşılaşmış, bunlarla Allah'ın izniyle başetmesini bilmiştir. Omru de kısa surmuştur. (Umeyr, omru kısa anlamına da gelir). 40 yaşında vefat eden bu kutlu zat, Hamne bint-i Cahş ile evlenmiş, ondan Zeynep isimli bir kızı olmuştur.

Allah, hayatını, Allah Resûlu'nun emirleri doğrultusunda yaşayan, O'nun her emrini hicbir beklentiye girmeksizin uygulayan ve hayatını yine O'nun dininin korunması uğrunda noktalayan bu kutlu muhacirin şefaatine bizi nail kılsın. (Allah rahmet eylesin.)

__________________