Hz. Omer (ra), bir gun ashab-ı kiram dan bazıları ile otururken şoyle buyurur: "Hz. Ebu Bekir Efendimiz; Hz. Bilal Efendimiz i ÂzÂd etmiştir." [HÂkim, Mustedrek:, 3/283]. Hz. Omer gibi, dost duşman herkesin bildiği bu dev kÂmetin Âefendimiz dediği Hz. BilÂl kimdir? Muslumanların hemen hepsinin adını duyduğu bu kutlu sahabiyi biraz daha yakından tanımaya calışalım.
Kimliği
Hz. Peygamberin muezzini, O nunla beraber tum savaşlara katılan, hakkında Resul-i Ekrem in senada bulunduğu ve ustelik cennetle mujdelediği bir muazzez sahabidir. Uzunca boylu, zayıf bedenli ve koyu esmer tenlidir. İslam tarihinin en onemli simalarından biri olan Bilal-ı Habeşi, aslen Habeşistan dan bir aileye mensuptur. Mekke de doğmuştur. Babasının ismi Rabah, annesinin ismi HamÂme dir. Ailesi hakkındaki bilgimiz azdır. Cumhoğullarının yanında, Umeyye b. Halef in kolesi olarak bulunuyordu. İslam la o zaman tanıştı ve hemen Musluman oldu. İbn Sa d in nakline gore İslam ı acıktan ilan edenlerin sayısı henuz yedi kişi idi. Hz. Bilal de bunlardan biriydi. Resul-i Ekrem ve Hz. Ebu Bekir e kavminden dolayı eziyet ve işkence edemeyenler, sahipsiz olan Hz. Bilal, Habbab, Suheyb, Ammar ve annesine (r. anhum) diledikleri gibi eziyet ettiler (İbn Sa d, 3/233). Bu kutsi insanlar, sahipsizler diye cok meşakkatlere maruz kalmışlardır; hatta kimi zaman demir zırhlar giydirir, kızgın guneş altında col sıcağında bırakırlardı. Gaye ise: Onları Allah ve Rasulu nden geri dondurmek. Halbuki onların hakkı bulduktan sonra donmeleri, hayalden bile gececek şey değildi.
Cilesi
Sahibi Umeyye b. Halef, kolesi olan Hz. Bilal i her gun col sıcağının kumları alev topu haline getirdiği oğle saatlerinde alır, kumların ustune yuz ustu yatırır, sırtına da buyukce bir kaya parcası koyar, İslam dan donmesini, Hz. Peygamber den yuz cevirmesini isterdi. Donmediği takdirde bu işkencenin devam edeceğini soylerdi. Zaman zaman da bu işkenceleri Ebu Cehil, yapardı. Fakat Hz. Bilal in imandaki o aşkın sabır ve sebatına hepsi şaşırıyorlardı.
Yapılan bu işkencelere rağmen, o kutlu ağızdan bir kere bile onların istediği şeyler cıkmamış, Allah ı tesbih eden dil, daima "Ehad! Ehad! Allah bir! Allah bir!" diyerek haykırmıştı. Collerin enginliğini "Allah tekdir, O nun şeriki yoktur!" sadalarıyla doldurmuştu. Efendisi, dinlenmeye cekildiği saatlerde onu coluk cocuğun eline verir, onların istedikleri gibi ona eziyet edebilmelerine fırsat tanırdı. Goğsunde volkan gibi iman taşıyan bu sahabiye yapılanlar, aksine onun imanını pekiştirirdi. Halbuki, işkenceler karşısında imanlarını gizleme ruhsatları vardı (bk. Nahl 16/106). Fakat, Hz. Bilal, bu ruhsattan bir kere bile istifadeyi duşunmemişti. Habeşistan a gidecek kafileye intisap etmemişti. Daima on saflarda bulunmuş, Resul-i Ekrem in yanından hic ayrılmamıştı.
İşkenceler onun katığı olmuştu Âdeta. Olmeyecek kadar verdikleri yiyeceklerin yanında birkac oğun de işkence vardı. Yine boyle bir gun, Bath vadisinde goğsunde ağır taşlar, kumların hiddetine maruz kalmışken oradan gecmekte olan Sıddîk Ebu Bekir onu bu halde gormuştu. Bilmiyoruz, yolu oradan mı geciyordu, yoksa onu satın almak icin yolunu oraya mı duşurmuştu? Umeyye nin yanına geldi, Âsana dedi, Âbundan daha guclu, hem de senin dininden olan bir kole versem, bunu bana satar mısın? Halef, dunden razı idi, yeter ki, para gelsindi. ÂOlur dedi, Âustune biraz daha para verirsen. Hz. Sıddîk, hemen kabul etti. Cunku o, servetini Allah yolunda harcayacağına soz vermişti. Allah mu minlerden mallarını bollukta da darlıkta da [l-i ImrÂn 3/134] sarfetmelerini istemişti. Sıddîk de onu yapacaktı. Hemen kabul etti. Bilal in ustunden taşı kaldırdı. O nu yanına aldı ve birlikte Resul-i Ekrem in yanına geldiler. Artık yeni bir donem başlıyordu. Hz. Bilal icin işkence bitmişti, ama, mu minlerin maruz kaldığı eziyetlere o da dairenin icinden biri olarak maruz kalmaya devam edecekti.
Hicreti
Hz. BilÂl, Efendimiz in izniyle ve emriyle Medine ye hicret etti. Lakin Resul-i Ekrem den ayrılmak kolay değildi. Ustelik O nu, Mekke de eziyetlerle başbaşa bıraktığı icin icten ice yaralıydı. Rasulullah, hicret buyurup dua edeceği zamana kadar da Medine havası Hz. Bilal ve diğer bazı sahabiye yaramamıştı. Hava değişiminden hasta olmuşlardı. Hatta soylediği bir şiirinde olumun giydiği ayakkabı kadar kendine yakın olduğunu ifade etmişti.
Medine de Sa d b. Hayseme nin misafiri olarak bir sure ikamet etmişti. Resul-i Ekrem, Medine ye teşrif ettikten sonra Muhacir ve Ensar arasında yapmış olduğu genel kardeşlik uygulamasında Hz. Bilal i, Abdullah b. Abdurrahman el-Hasamî ile kardeş yapmıştı. Bu kardeşlik ikisinden biri olunceye kadar devam edecekti. Hz. Bilal, kardeşlik hakkına riayetini, kardeşliğini yanına, yani vefat-ı Nebi den sonra gittiği Şam a aldırmakla bir kere daha gosterecekti. Hatta, Hz. Omer devrinde girdiği savaşlardan hissesine duşen ganimetten bir hisse de ona ayıracaktı. [İbn Sa d, Tabakat, 3/234]
Resul-i Ekrem in yanında Âdeta bir nevi O nun vekilharcı veya ozel kalem muduru gibi vazife yaptı. Ezvac-ı tahirat ın harcamalarını o takip eder, alınacakları o alırdı. Efendimiz adına borc verileceklere o verirdi. Medine dışından gelenlerin ağırlanması vazifesi de onundu. Bayram veya yağmur duası icin musallaya cıkıldığı zamanlarda sutre olarak kullanılacak harbeyi de Hz. Bilal taşırdı. Bu harbeyi Resul-i Ekrem e Habeş Meliki Necaşî hediye olarak gondermişti. Peygamberimizden sonra, aynı gorevi Şam a gidinceye kadar Hz. Ebu Bekir zamanında da yapmıştı.
Esasen Bilal-i Habeşî nin sahabe arasında ve Rasulullah ın yanındaki temel misyonu: muezzin-i Rasûl olmaktı. Malumdu ki Resul-i Ekrem, Medine ye gelir gelmez hemen bir mescid inşa etti. Namazlar cemaat halinde topluca burada kılınmaya başladı. İnsanlar namaza nasıl davet edilecekti? Meşveret meclisinde bu husus goruşulmeye başlandı. Kimine gore can calınmalıydı, başkaları ateş yakmayı teklif ettiler. Bir kısmı da bayrak dikmeyi teklif ettiler. Herkes kendine gore bir teklifle geldi. Başkalarına benzememek kaygısıyla Resul-i Ekrem hic birini kabul etmedi.
Cok gecmeden hayırlı bir ruya ile Hz. Omer cıkageldi. Ruyasında ona ezan-ı Muhammedî talim edilmişti. Efendimiz (sas) bundan sonra namaza daveti ezanla yapacaktı. Ezan, hemen Hz. Bilal e oğretildi. Medine ufukları, onun ruhlara işleyen davûdî sesiyle bayram yapmaya ve sahabe onunla namaza koşmaya başladı. Sabah namazlarındaki ezana bir gun, "es-salatu hayrun minen nevm. Namaz uykudan hayırlıdır" ilavesini yapınca Efendimiz (sas) bunu guzel buldular ve o gunden bugune, onun ihlasla yaptığı bu ilave, sabah vaktinde insanları uyarmaya devam etmektedir. Sesleriyle insanları kutlu vazifeye davet eden muezzinler, Efendimiz in mujdesiyle, "otelerde de insanların en uzunları olacaklardır." Hz. Bilal, Medine de olduğu butun zamanlarda bu vazifesine devam etti. Onun olmadığı zamanlarda ise, diğer muezzinler bu vazifeyi yerine getirdiler. Mesela Ebu Mahzûre okudu ezanı. O da yoksa, bu vazifeyi İbn Umm-i Mektûm yerine getirdi.
Bilal-i Habeşî nin Mekke nin fethinde KÂbe-i Muazzama nın damına cıkarak okumuş olduğu ezan, tarihin sayfalarına ve sahabilerin kalplerine ezandan cennetler inşa etmişti. Dun collerde Ehad diye haykıran ses, bugun KÂbe ustunde insanları namaza davet ediyordu ki, gorulmeye, onun da otesinde yaşanılmaya imrenilecek bir tabloydu bu. Hz. Bilal, Peygamber Efendimiz den sonra, biri Kudus te, diğeri de Medine de olmak uzere sadece ve sadece iki kere ezan okudu. İlkini Hz. Omer in, sonuncusunu da Efendimiz in kendisini gormuş olduğu bir ruyada daveti uzere geldiği Medine de Peygamber torunları Hz. Hasan ve Huseyin in ricaları sonucunda okudu. Hele Medine deki o son ezanı, gercekten cok muhteşem olmuştu. Onun sesini duyanlar eski gunleri bir daha yaşamışlardı. Uykularından onun sesini duyarak kalkanlar bir an olmayacak şeyin gercekleştiğini zannettiler. Namazı sanki Hz. Peygamber arkasında kılacakmış gibi heyecanla Mescid-i Nebevi ye koştular...
Vefat-ı Nebi den Sonraki Hayatı
Resul-i Ekrem le beraber yapılan butun savaşlara iştirak eden ve Bedir savaşında, eski sahibi Umeyye b. Halef i etrafındakilere haber vererek oldurulmesini sağlayan Bilal-i Habeşî, Peygamberlik Guneşi (sas) gurub ettikten sonra, Medine de kalmaya tahammul edemedi. Onun yokluğunda Medine bomboş gibi geliyordu. Hz. Ebu Bekir den izin istedi. Cihada iştirak icin Şam tarafına hicret etti. Onun zamanında buralarda yapılan savaşlara iştirak etti. Hz. Omer zamanında da aynı minval uzere hayata devam etti. Hz. Omer in Kudus fethinde yanında hazır bulunanlardan biri de oydu. Onunla beraber Kudus e girdi. Ricasını kırmadı, burada vefat-ı Nebi den sonraki ilk ezanını okudu. Şam a yakın yerlerden biri olan Havlan a yerleşti. Ebu d-Derd hazretlerinin akrabalarından bir hatunla nikahlandı, fakat cocuğu olmadı. Vefatına kadar da burada yaşadı.
Bir gun ruyasında Resul-i Ekrem i gormuş, Âbeni ziyaret etmeyecek misin? diyerek kendisini Medine ye davet etmişti. Bu davete buyuk bir şevkle icabet etti. Medine de eski hatıraları yeniden tullendi. Resul-i Ekrem le beraber yaşadığı şeyleri bir kere daha yaşadı. Her tarafı dolaştı, zaman zaman gozyaşlarını tutamayarak ağladı, inledi. Hicretin 20. senesinde yerleştiği Havlan da hastalandı. Hastalığı esnasında, hanımı ne kadar mahzun ise, kendisi de o kadar sevincliydi. Sevincinin sebebini, Dost a ve ahbaba kavuşacağı ile anlatıyordu... [Nedvi ve Ansarî, Asr-ı SaÂdet, 2/44-52]
Allah tan kendisine rahmet, kendimize şefaatine nailiyet diliyoruz.
__________________
Peygamber Muezzini Hz.Bilal Habeşî
Dini Bilgiler0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Peygamber Muezzini Hz.Bilal Habeşî