Allah merhametliyse kotulukler nicin vardır - Ateist sorusu

"Beyaz gomlek giymeden, siyah lekeleri temizlemek gerek.... "

" Yoldaki bir tepecik seni bunaltmış,oysa onunde yuzlerce dağ var."

" İmanı kuvvetli olanın, İmtihanı ağır olur"



Baskalarini avutmakla kendi acilarini unutursun



-Bazi yikilislar daha parlak kalkinislarin tesvikcisidir


-Buyuk mutluluklar, buyuk acilarin yanibasindadir


-İlerlediğiniz yolda hic bir zorlukla karşılaşmiyorsanız,bilinki o yol asla sizi dogruya ulastirmaz...!




Merhamet duygusu ofkesinden daha ileride ve daha galip olmalıdır. Rahmet mıknatıs gibidir. Muhataplarını kendine ceker. Anne şefkati gibidir, ofkesi bile şefkatten ileri gelmektedir. Kızması onun zarar gormemesi icindir. Kızgınlığı, one cıkan bir duygu olmayıp, ona acımasının işaretidir. “Ne hÂlin varsa gor” dememe durumudur.
Cobanın attığı taş kendisine isabet eden koyun, cobanının, sahibinin rızası olmayan bir yere girdiğini anlar ve geri doner. Taşın isabet etmesine ve onun verdiği acıya takılıp kalmaz. O taşın atılma sebebini anlar ve yanlış yaptığının farkına varıp hatasından doner. Kendisi de zarar etmekten kurtulur. O taş bir ofke taşı değil, bir merhamet simgesidir. Onun vermek istediği mesajı alan icin bir rahmet tecellisidir.



Huzun Dalgası Carptıysa Bir İnsanın Yureğine;
Ya Mevla'sını Ozlemiştir ya da Mevla'sı O'nu..
Mevlayı Ozleyen Gonul ya Huznu Bekler ya da Huzundedir..
Bela, Gam ve Keder Mevla'nın Sevdiklerine Gosterdiği Kamcıdır..
Vurdukca Kendine Ceker...
......İmam-ı Rabbani(k.s)



Allah’ın rahmeti her zaman geniştir. Kullarına karşı bunu her zaman gostermektedir. Sen bir gul istersin, sana binlerce gulun gulumsediği koca bir baharı verir. Sen bir kıvılcım istersin, sana koca bir gunduzu verir. Bir meyve istersin, dalların tablacılığında binlerce ceşit meyveleri iştihana sunar. Kuruyan dudağına bir damla istersin, gumbur gumbur akan ırmakları hizmetine sunar.




"Kotu yaradılışlı kişi Allah'a yalvarmasın diye Allah ona dert keder vermez. Unutma firavunun başı bir kez bile ağrımadı.



"Belki cok Dertlisin.. Belki Artık Yeter Diyorsun... Belki Kendinden Gecmişsin... Belki de Ağlıyorsun... Belki Bu Musibetlerin Sonunda Eline Bir şey Gecip Gecmeyeceğini Duşunmektesin... Duy!!! Rabbin Sana Soyluyor.. "Sabredenlere, Felaketlere Karşı Dişlerini Sıkıp Goğus Gerenlere Mukafatları Hesapsız odenecektir.." Belk...i De Onca Insanın Arasında Neden Senin Secildiğini Soruyorsun... Oysa Rabbinin Sectikleri Kıymetlilerdir... "icinizden Mucadelecilerle Sabredenleri Ortaya cıkarıncaya Kadar Elbette Sizi Deneyeceğiz" (Muhammed, 47/31) Hayat Bir Imtihan Değil Mi ? Her Soru Ebedi Hayatında Yer Alan Bir Tuğla... Nefes Alıp Verdiğin Her An Yeni Bir Soruya Gebe... Onlar Olmasaydı Sonsuzluk Yurdunda Sana Ait Hic birşey Olmayacaktı...



Ağrı, sızı ve hastalık hazinedir. Deri yırtıldı mı ic tazelenir




UZULME ..! İSTEDİĞİN BİR ŞEY OLMUYORSA YA DAHA İYİSİ OLACAĞI İCİN YADA GERCEKTEN DE OLMAMASI GEREKTİĞİ İCİN OLMUYORDUR. . . ! HZ MEVLANA



Duğumu kim bağladı ise en iyi o cozer. Bela Allahtan 'dır. Oyleyse?




"Uzulme der Mevlana ve devam eder.. '' Bir yandan korku bir yandan umidin varsa iki kanatlı olursun, Tek kanatla uculmaz zaten. Sopayla kilime vuranın gayesi kilimi dovmek değil, kilimin tozunu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır. Niye kederlenirsin? Taş taşlıktan gecmedikce parmaklara yuzuk olamaz. Yuzuk olmayı dileyen taş, ezilmeyi yontulmayı goze almalıdır. ''





"Altın ateşle tecrube edildiği gibi, salih kullarda sıkıntı ve imtihanlarla denenirler." Hz.Ali(R.A.)


"Pirenin ısırışından meydana gelen yanış , seni yılan soktu mu yok olur gider... "( Mevlana )



Bloomington’dan okuyucumuz: “Şu sorulara cevap vermenizi istirham ediyorum. Bunu bizim Muslumanlığımızın gereği sayıyorum. Burada felsefe oğrencileri şu soruları soruyor: ‘Yaratıcı kendi elcilerine bile bel vermiş, musîbet vermiş? Neden? Dunyada herkes cile cekiyor; masumu, mazlûmu, fakiri, sucsuzu, coluğu, cocuğu, buyuğu, kucuğu. Şefkatli bildiğin ve herkesi seviyor dediğin yaratıcın bu cileleri neden cektiriyor? Bunu nasıl acıklıyorsunuz?”



Hayatta her şey ustune doğru geliyorsa , durup duşenmek lazım ; BELKİ DE SEN TERS YONE GİRMİŞSSİNDİR



Felsefenin, “kotuluk problemi”ni EflÂtun’dan beri tartıştığı ve bir cozume de ulaştıramadığı bilinmektedir. İnsan hayatına ve mutluluğuna kast eden musîbetlere, belÂlara, cile ve ıztıraplara ve gerek insanın ahlÂksızlığı dolayısıyla olsun, gerekse maddenin kabiliyetsizliği veya tabiî bir gerekceyle olsun her turlu zarar verici olaylara kısaca “kotuluk” diyen felsefe, kotuluklerin neden var olduğunu hep sorgulamış, hatt ateizm gibi bir takım uc akımlar da bu sorgulamadan doğmuştur.


Dinlerde bu soruların cevabı vardır aslında. Ve dinlerin bu cevabı milyonları, milyarları tatmin ediyor. Mesel dinler, felsefenin kotuluk dediği problemlere “imtihan sırrı” diyor, “sabredilirse aşılır” diyor, “insanı kemÂlÂta yukseltir” diyor, “insanı gercek mutluluğa ulaştırır” diyor, “insanı olgunlaştırır” diyor, “insanı gunahlardan arındırır” diyor, “Allah’ın rızÂsına kapı acar” diyor, “Allah’ın şefkatini celp eder” diyor, nihÂyet “Allah’ın uyarısı ve ikazıdır” diyor. Yani semÂvî dinlerde bu problem zaten aşılmış olduğu gibi, kimi ‘beşeri dinler’de bile bu problemin aşıldığını goruyoruz. Mesel Budizm’de nirvanaya ulaşmak, yani gercek mutluluğa ulaşmak cile ve ıztırap cekmeye bağlanmıştır.


İslÂmiyet’te zaten insanın ayağına bir diken batması bile gunahlardan arınmasına ve Allah’ın şefkatinin celbine sebep teşkil eder. Musîbetlerin, cile ve ıztırapların perde onu ne kadar acı olursa olsun, isyan edilmediği surece perde arkası sırf iyidir, guzeldir, rahmettir, şefkattir. Sabreden, Allah’ın mağfireti ile, Allah’ın rızÂsı ile ve Allah’ın Cenneti ile mujdelenir. İslÂmiyet’te bunlar sonsuz mukÂfÂtlardır ve bu mukÂfÂtların yanında dunyada cekilen gecici dert ve cileler devede kulak mesabesinde bile kalmaz!


Demek felsefenin kotuluğu cozemeyişi aslında kendi duşuncesizliğinin problemidir. Ve kotuluk problemini cozemeyen felsefe, onca cığırtkanlığına, onca gururuna, onca şatafatına rağmen, ne yazık ki, beşerin ortaya attığı dinlerden daha geriye duşmuştur! Boyle bir felsefeden ilham alan ateizm elbette dunyayı kotuluklerle sarılmış zannedecektir!


Oyleyse şimdi Bedîuzzaman ı dinleyeceğiz. Ustad Bedîuzzaman Hazretlerinin kotuluk problemine bakışını bir kac maddede ele alalım:


1- Bedîuzzaman a gore, kotuluğu yaratmak “kotuluk” değildir, kotuluğu kazanmak kotuluktur. Cunku “yaratma” butun sonuclara bakar. Kazanmak ise husûsî bir ilişki iledir. MeselÂ, yağmurun gelmesinin binlerle netîceleri var ve hepsi de guzeldir. Bazıları tedbirsizliği ile yağmurdan zarar gorse, “Yağmur bir kotuluktur” diyemez. Mesel ateşin yaratılmasında cok faydalar var. Kimileri tedbirsizliği veya kotu tercihi ile ateşten zarar gorse, “Ateşin yaratılması kotuluktur” diyemez. Cunku ateş, yalnız onu yakmak icin yaratılmamıştır. Fakat o, yemeğini pişiren ateşe elini sokmuş ve o dostunu ve hizmetkÂrını kendine duşman yapmıştır.1


Oyleyse Ustad a gore cok hayır ve iyilik icin, az şer ve kotuluk kabul edilmelidir. Eğer o az şer de gelmesin diye o cok hayırdan vazgecilirse, o zaman cok buyuk bir şer ve kotuluk secilmiş olur. Mesel kangren olmuş ve kesilmesi lÂzım gelen bir parmağın kesilmesi hayırdır, iyidir. HÂlbuki gorunuşte şerdir. Oysa parmak kesilmezse el kesilir, kol kesilir, nihÂyet hayat elden gider; daha buyuk şer ve kotuluk olur.


İşte kÂinÂttaki şerlerin, belÂların, zararların, kotuluklerin, şeytanların ve muzır şeylerin yaratılmaları şer ve kotuluk değildir. Cunku her birisi cok muhim ve cok hayırlı neticeler icin yaratılmışlar ve var edilmişlerdir. Soz gelişi, meleklere şeytanlar musallat olmadıkları icin, yani meleklere gore kotuluk olmadığı icin yukseliş kaydetmezler, makamları sabittir, dereceleri değişmez. Kez hayvanlar şeytanın varlığından zarar gormedikleri icin mertebeleri sabittir, eksiktir, yukselmezler. Oysa insanlık Âleminde yukseliş ve alcalış mertebeleri sonsuzdur, sınırsızdır, hadsizdir. İnsanlar arasında tarihten gunumuze kadar cok alcak ve cok kotu olanından, cok iyi, cok hayırlı ve cok faydalı olanına kadar değişik makam ve mertebelerde insanlar var ola gelmişlerdir.


Cunku insan iyilikleri calışarak ve mucÂdele vererek elde ediyor. Calışması ve mucÂdele vermesi icin de insan bir “kotulerle ve kotuluklerle yarışma meydanında” yaratılmış bulunuyor. Bu kotuluklerden sıyrılması ve iyilikler merdiveninde yukselmesi icin Allah insana hem guc ve istidat vermiştir, hem peygamber ve yol gosterici gondermiştir. Fakat diğer tarafa da kotulukleri koymuştur ki insan mucÂdele verme gorevini unutmasın, durmasın, tembelleşmesin, calışsın ve bu kotuluklerden uzaklaşarak hayra ve iyiliklere ulaşsın, dunyada başarıyı yakalasın, Âhirette Allah’ın rızÂsına ve Cennete erişsin.


Eğer insanların boylesine bir mucÂdele ve calışma ruhu, buna uygun bir dunya ortamı ve karşılarında buna uygun kamcı olabilecek mahiyette kotulukler olmasaydı, hayvanlar veya melekler gibi, makamları sÂbit kalacaktı. Oysa Allah’ın murÂdı, yukselen bir insanlıktır!2


Bloomington’dan okuyucumuz: “Burada felsefe oğrencileri şu soruları soruyor: ‘Yaratıcı kendi elcilerine bile bel vermiş, musîbet vermiş? Neden? Dunyada herkes cile cekiyor; masumu, mazlûmu, fakiri, sucsuzu, coluğu, cocuğu, buyuğu, kucuğu. Şefkatli bildiğin ve herkesi seviyor dediğin Yaratıcın, bu cileleri neden cektiriyor? Bunu nasıl acıklıyorsunuz?”


2- Bedîuzzaman’a gore, Yaratıcıdan gelen ve insanın hoşlanmadığı zarar ve kotuluklerde, hastalık ve musîbetlerde, insanın şikÂyet etmeye uc acıdan hakkı yoktur:


I) CenÂb-ı Hak insana giydirdiği vucut elbîsesini san'atına mazhar ediyor. İnsanı bir model yapmış, o vucud elbisesini o model ustunde keser, bicer, kısaltır, daraltır, buyutur, değiştirir; insanı hasta eder, derde uğratır, ac eder, tok eder, susuz eder; boylece her bir halde muhtelif isimlerinin cilvesini gosterir. İnsan hastalanmalı ki, ŞÃ‚fî ismi elinden tutsun. İnsan acıkmalı ki, RezzÂk ismi kendisine turlu turlu rızıklar versin. İnsan darda ve zorda kalmalı ki, Rab isminden, Muîn isminden imdat istesin. İnsan sıkıntı cekmeli ki, Sabûr ismine sığınsın. Değişik ıztırap hallerinde Allah’a değişik isimleriyle sığınan ve Allah’tan yardım isteyen insan ne kadar sıkıntı cekiyor gibi gozukse de, Allah’ın ozel yardım ve şefkatiyle kucaklanmıştır.1 Bir anne cocuğuna tokat vursa, bu onun şefkatsizliğini gostermediği gibi, bununla cocuk da annesine kusmez. Cunku tek bir annesi vardır. Başka bir şefkat kaynağı yoktur. Cocuk bunu bilir. Annesinin sinesine daha fazla sokulur. Annesi de az once tokat vurdum demez; sinesine sığınan biricik evlÂdını daha fazla kucaklar, oper, korur, daldan budaktan esirger ve kotuluklere karşı himÂye eder.2


II) Hayat musîbetlerle, sıkıntılarla, problemlerle, acı ve dertlerle, ıztırap ve hastalıklarla, gam ve gozyaşlarıyla sÂfîleşir, arınır, olgunlaşır, kemÂle erer, kuvvet bulur, terakkî eder, mukemmelleşir, yukselir, netice verir, hayatî vazîfesini yapar. Tek duze istirahat doşeğinde gecen bir hayat meyvesizdir, verimsizdir, hantaldır, neticesizdir. Boyle bir hayat aslında sağlıklı değildir; mutlak hayır olan vucuddan cok, mutlak şer ve kotuluk olan yokluğa yakındır. Cunku hareketsizliktir. Hayatı hastalıklar ve problemler harekete getirir ve gerek dunya hayatı lehine, gerekse ebedî Âhiret hayat lehine olgunlaştırır, meyvedÂr eder. Mesel hep durağan yaşayan, hep hareketsiz kalan ve soz gelişi gece gunduz uyuyan bir kimse dÂim uyuşuktur, hantaldır, dayanıksızdır, hayatîlik acısından verimsizdir. Ama hep hareket eden, hic yerinde durmayan kimseler, soz gelişi bir sporcu dinamiktir, ceviktir, damarları ve kasları hayat doludur, hastalıklardan uzaktır. İnsan vucudu hayatîlik fonksiyonlarını calışarak kazanır, yerinde durarak ise kaybeder. İşte kor felsefenin kotuluk dediği acı, ıztırap ve musîbetler de insan hayatını arındıran, temizleyen, olgunlaştıran, verimli kılan, insana guc ve direnc kazandıran, insana yaşama gucu veren eylemlerdir. Kotuluk değildir. Fazla ağır gelse Allah’a sığınılmalıdır.3


III) Dunya yurdu bir imtihan yeridir, bir hizmet evidir, bir ibÂdet menzilidir; lezzet, ucret ve mukÂfÂt yeri değildir. Madem dunyada hizmet ve ibÂdet esastır; hastalıklar, acılar, ıztıraplar, keder ve dertler, sıkıntılar, musîbetler sabretmek şartıyla o hizmet ve ibÂdete cok uygun duşuyor, kuvvet veriyor. Bir saatlik acı ve musîbet, bir gun ibÂdet hukmune geciyor. Boylece acı ve ıztıraplarla az bir omurde insan, cok yoğun bicimde ibÂdet sevabı kazanabilecek bir hayat standardı yakalamış oluyor.



Resulullah taifte taşlanır; Zeydle beraberdonerken her yerinden kanlar akmaktadır.
Dağlar Meleği gelir:Ya Resulullah emret şu dağı başlarına gecireyim..der.
Resulullah: Hayır.Rabbimden umit ederimki onların neslinden inanan bir nesil meydana gelir..Bu acı hadisenin tatlı meyvesi kole Addas'dır.



Ustad ibÂdeti iki kısma ayırıyor:

a) Musbet ibÂdetler: Bunlar namaz, niyaz, duÂ, oruc, zekÂt, sadaka, hac gibi kulun kendi irÂdesiyle yonelip yaptığı ibÂdetlerdir.


b) Menfî ibÂdetler: Bunlar da felsefenin bilmeyerek kotuluk dediği ve fakat aslında kula Allah katındaki makamını yukseltsin diye verilen hastalıklar, musîbetler, acılar, ıztıraplar, dertler ve sıkıntılardır. Kul boyle acı ve ıztıraplarla zaafını anlar, aczini hisseder, fahri, gururu, kibiri ve buyuklenmeyi bırakır, Allah’a riyÂsız ve gurursuz bicimde sığınır, tam ihlÂsla yonelir, yalnız Allah’ı duşunur, yalnız O’ndan yardım bekler, yalnız O’na yalvarır, yalnız O’na el acar. Boyle musîbete uğrayan birisi sabretse, musîbetin mukÂfÂtını duşunse, şukretse, o zaman derdine ve sabrına gore bazen bir saati, bazen bir dakikası, bazen bir Ânı bir gun ibÂdet hukmune gecer. Boylece kısacık omrunu uzun etmiş olur. Kısa bir omurden uzun, cok ve yoğun meyveler, feyizler, bereketler ve sevaplar almış olur.4


3- Mulk Allah’ındır. İnsan Allah’ın hem mulkudur, hem de mulku uzerinde işlemeye yetki verdiği kuludur. İnsan nasıl kendi mulkunde–zarar vermemek şartıyla—dilediği gibi işliyorsa, dilediği değişikliği ve onarımı yapıyorsa, dilediği şekillerde farklılaştırıyorsa; elbette Allah da kendi mulkunde dilediği gibi tasarruf eder, değiştirir, farklılaştırır, onarır, ıslÂh eder, uyarır, ikaz eder, Âhiret hesabına acı ve ıztırap verir. Bunun hesabını insan soramaz. Sorarsa edepsizlik etmiş olur. Allah’ın kuluna verdiği acı ve ıztıraplar, musîbet ve hastalıklar felsefenin zannettiği gibi zarar değildir, ziyan değildir, kotuluk değildir; kuluna hediyesidir, iltifatıdır, rahmetidir. Cunku perde arkası hic ummadığı derecede guzeldir, lÂtiftir, hoştur.5


alıntı
__________________