FİL VAKASI (EBABİL KUŞLARI)

KÂbe'yi yıkmak uzere buyuk bir orduyla gelen Yemen valisi Ebrehe'nin ordusuna saldıran kuşlar.
EbÂbil, Arapca'da "bolukler, suru, suruler" demektir. Kelime, Kur'Ân-ı Kerim'de Fil sûresinin ucuncu Âyetinde gecmektedir. Fil sûresinde olay şoyle anlatılmaktadır: "Gormedin mi Rabbin fil sahiplerine ne yaptı? Onların tuzaklarını boşa cıkarmadı mı? Ustlerine suru suru kuşlar gonderdi. Onlara camurdan sertleşmiş taşlar atıyorlardı. NihÂyet onları yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı." (el-Fil, 105/1-5).
Bu olay Hz. Peygamber'in doğduğu yıl olmuş ve orduda bulunan fil/fillerden dolayı Araplar arasında "Fil Vak'ası", gectiği yıl ise "Fil Yılı" olarak meşhur olmuştur. Olay kaynaklarda şoyle zikredilmektedir:
Habeşistan Kralı NecÂşi Ashame'nin, Yemen'e hukumdar tÂyin ettiği Ebrehe b. Sabbah el-Eşrem, Mekke'ye giden kervan ve KÂbe ziyaretcilerini cekmek ve San'a şehrini ticaret merkezi haline getirmek uzere burada Kulleys veya Kalis denilen bir tapınak (kilise) yaptırdı. Ancak tapınağa gelen olmadığı gibi Fukaym kabilesine mensup bir Arap veya bir grup Arap kiliseye girerek pislediler. Bunu oğrenen Ebrehe cok kızdı ve KÂbe'yi yıkacağına yemin etti. Buyuk bir ordu ve gayet iri cusseli "Mamud" adlı fili onde olduğu halde Mekke'ye yoneldi. M.S. 570 veya 571 yılında altmış bin asker ve on yahut dokuz fille yola cıktı. (İbnu'l-Esir, el-KÂmil fi't TÂrih, Nşr: Tornberg, Beyrut 1965, I, 442).
Ebrehe yolda Yemen kralı Zû Neferi bozguna uğrattı, ardından Has'amlıları yendi ve bunların Nufeyl b. Nubeyb adındaki liderinin hayatını bağışlayarak kendisine Mekke'ye gidişte rehber yaptı. Taif'teyken Sakif'liler tanrıları LÂt'ı korumak uğruna Ebrehe ile işbirliğine yanaşıp Ebû Regal'i ona rehber olarak verdiler. Ebrehe'nin fillerin desteğindeki muazzam ordusunun karşısında hicbir ordu dayanamadı ve Kureyş'liler bu gelişe bakarak KÂbe'nin yıkılacağına kesin olarak inanmaya başladılar.
Abdulmuttalibin Ebrehe ile Gorusmesi
Mekke yakınında Mugammes denilen yerde Ebrehe ordusu cadırlarını kurdu ve cevredeki Mekke'lilere Âit develeri yağmaladılar. Burada, Ebû Regal oldu. Develerin icinde Abdulmuttalib'in de iki yuz devesi vardı. Ebrehe'nin elcisi Hınata el-Himyeri Mekke'ye giderek Kureyş'lilerin ileri gelenleriyle goruştu ve "KÂbe'yi tavaf etmeyi bıraktıkları takdirde onlara saldırmayacaklarını" soyledi. Onlara sadece KÂbe'yi yıkmak icin geldiklerini, kendileri ile savaşmayacaklarını bildirdi (İbnu'l-Esir, a.g.e., s.443).
Abdulmuttalib, "Biz onunla savaşmak istemiyoruz, buna gucumuz de yetmez. Orası Beytullah'tır, eğer korursa O (Allah) Harem'i korur" dedi; develerini goruşmek uzere Ebrehe'nin yanına vardı. Abdulmuttalib'e iyi davranan ve once onu takdirle karşılayan Ebrehe, Abdulmuttalib develerini isteyince şoyle dedi: "Seni ilk gorduğumde gozume buyuk bir şahsiyet olarak gorunmuştun. Ama sen KÂbe'nin korunmasını isteyeceğin yerde develerinin peşine duşunce gozumden duştun." Abdulmuttalib, "Ben develerin sahibiyim. KÂbe'nin de sahibi var, O onu korur" dedi.
Abdulmuttalib develerini alıp Kureyş'lilerin yanına dondu, onlara olup biteni anlattı ve hepsi, muhtemel bir katliÂma karşı Mekke'den ayrılıp dağlara cekildiler.
Fillerin Yere Cokmesi
Sabaha karşı Ebrehe, Mekke'ye ilerledi. Mamud denilen buyuk fil, şehre yaklÂşınca yere cokuverdi; kalkması icin cok uğraştıkları halde kalkmadı. Oteki fillerin de, KÂbe yonunde surulduklerinde yere coktukleri, başka bir yone yoneltildiklerinde koşarak kacmaya calıştıkları goruldu. Bu mucizeyi olayın sıhhati Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Kusva adlı devesinin Mekke yakınlarında cokmesi olayında, Nebi (s.a.s.)'in soylediği sozlerle sÂbit olmuştur: Devesi cokunce Rasûlullah'ın ashÂbı, "Deve coktu" dediğinde, Rasûlullah; "Hayır, Kusva cokmedi, yalnız onu 'Fili engelleyen' engelledi" buyurmuştur. BuhÂri ve Muslim'de, Rasûlullah (s.a.s.)'in Mekke'nin fethi gunu şoyle dediği nakledilmektedir: "Yuce Allah filleri Mekke'ye girmekten alıkoydu. Ama Rasûlunu ve mu'minleri oraya gonderdi. Dun olduğu gibi bugun de oranın hurmeti iÂde olmuştur. Dikkat edin, hazır olan olmayana bildirsin. "
Kuşlarn Ebrehe Ordusuna Saldirmasi
Ebrehe ordusu Mekke'ye girerken deniz tarafından, dah once o bolgede hic gorulmemiş, kırlangıca benzer kuş suruleri bir anda ortaya cıkarak Ebrehe ordusuna saldırdılar. Gaga ve pencelerinde taşıdıkları taşları ve camurdan balcıkları askerlerin uzerine bıraktıklarında onlar, kurumuş, paramparca olmuş ağac yaprakları gibi dağıldılar. Rehberleri Nufeyl kactı, askerler kuş saldırısında telef olup feci şekilde olduler; yolda kalanlar, geriye donenler de helÂk oldular. Mekke'liler bu mucizeyi dağlardan seyrederken Allah'ın irÂdesi karşısında hayret ve dehşet icindeydiler. Ebrehe, bu saldırıda etleri parcalanmış, curumuş halde San'aya donerken, Hasm kabilesinin yaşadığı bolgede goğsu ikiye yarılarak acıklı şekilde oldu (Kadı BeydÂvî, EnvÂru't-Tenzil, Fil Sûresi tefsiri).
Kuşlar ve attıkları taşlar hakkında ceşitli rivÂyetler vardır. Bu olay Rasûlullah'ın dunyaya geldiği yılda vukû bulduğundan, Peygamberimizin ilk mucizelerinden sayılmıştır. Muhammed b. İshak ve İkrime o yıl cicek hastalığının Mekke'de yaygınlaştığını soylemişlerdir. Muhammed Abduh (v. 1905) bu rivÂyetlerden hareketle Kur'Ân'da gecen "Tayran EbÂbile" ifÂdesiyle kastedilenin "sinekler" olduğunu ayaklarında salgın hastalık mikrobu taşıyan sinek surulerini Allah'ın, Ebrehe ordusuna musallat kıldığını belirtmektedir. Yeryuzunun en ihtişamlı ordusu ve hayvanları (filleri) ile gelen Ebrehe ve ordusunu Allah, bir ibret olsun diye gozle gorulemeyen kucuk canlılarla mikroplarla helÂk etmiştir. Bu goruşu yukarıda zikrettiğimiz gibi daha once ilk siyercilerden Muhammed b. İshak da kaydetmiştir.
Bu tefsirde onemli olan husus; Muhammed Abduh, Reşid Rıza, ve diğer bazı mufessirlerin, Allah'ın, olağanustu, fevkalÂde, harikulÂde mucizesi ile bu Allah duşmanı orduyu helÂk edişini dile getirmeleridir. Tefsirlerde kuşların mÂhiyeti hakkında değişik goruşler bulunmaktadır. İbn Abbas ile Dahhak, EbÂbil'i "birbiri arkasından gelenler" diye yorumlamışlardır. Hasan-ı Basri ile KatÂde, "cok" mÂnÂsına; İbn Zeyd "ceşitli, sağdan soldan gelenler" mÂnÂsına; MucÂhid, "toplu halde arka arkaya gelen" mÂnÂsına geldiğini soylemişlerdir. Kuşların, boluk boluk, karışık turde oldukları anlaşılmaktadır. RivÂyetlerde kuşlar; kırlangıca, kekliğe, sığırcığa, yarasaya, hatta "zumrudu anka"ya benzetilmektedir .
"Siccil" kelimesi, taş ve camur demektir. Yahut, camurla sıvanmış taş anlamına gelir. "Asf" kelimesi, ağac yaprağı anlamına gelir. Haşerelerin ağac yaprağını yiyip ufalttıklarında yaprak yenik yenik hale gelir ki, sûrede anlatılmak istenen budur.
Sûrenin anlamı; Allah'ın, KÂbe'nin mudafaasını muşriklere bırakmadığını, saldırganları alışılmadık şekilde helÂk ettiğini bize anlatmaktadır.
Olayın Gerceklestigi Yer
Fil olayı, Muzdelife ve Mina arasındaki Muhassab vadisi arasında bulunan Muassıb'da meydana gelmiştir. Muslim ile Ebû DÂvûd, CÂbir'den rivÂyetle onun şoyle dediğini yazarlar: "Rasûlullah Muzdelife'den Mina'ya hareket ettiği zaman Muassıb vadisin de hızlanmıştı." İmam Nevevî bunu şoyle izah etmiştir: "AshÂb-ı Fil olayı burada cereyan etmiştir. Onun icin, sunnet olan, hacıların buradan hızla gecmesidir" (Mevdûdî, Tefhimul Kur'an Trc: Muhammed Han Kayanı ve diğerleri, İstanbul 1988, VII, 238)
İmam MÂlik de Hz. Peygamber'den, "Muzdelife durma yeridir, ama Muassıb vadisinde durulmamalıdır" hadisini nakleder.
Muşrik Kureyşlileri bu olay o kadar etkilemiştir ki, uc yuz altmıştan fazla KÂbe putunu unutup yedi yahut on sene Allah'a tapmışlardır. Fil sûresin de Allah, AshÂb-ı Fil'in acı Âkıbetinin fecÂatine sadece ana hatlarıyla değinmiş ve muşriklere, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in dÂvetine karşı cıktıklarında, onların başlarına gelebilecek acıklı azabı hatırlatmıştır.
__________________