Îman, mu’min kalbinin seviyesinin ve kemĂ‚linin şĂ‚hididir. AlĂ‚meti de fedakĂ‚rlıktır.
***
AllĂ‚h’a ve Rasûlu’ne olan muhabbetimiz; bize canımız, malımız ve her turlu imkĂ‚nımızı Allah yoluna seferber etmek husûsunda, ne olcude fedakĂ‚rlık yaptırabiliyorsa; muhabbetimizin kuvveti, kıvĂ‚mı o derecededir.
Nitekim ashĂ‚b-ı kirĂ‚m, Peygamber Efendimiz’in her sozune, her emrine ve hattĂ‚ her îmĂ‚sına dahî buyuk bir aşk ve heyecanla:
“Anam, babam, malım ve canım Sana fedĂ‚ olsun, yĂ‚ RasûlĂ‚llah!..” diyerek mukĂ‚belede bulundu. Cunku îman, bu muhabbetle kemĂ‚le ermektedir.
Bir defasında Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh-:
“–YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Sen bana canımın dışında her şeyden daha sevgilisin!” diyerek RasûlullĂ‚h’a olan muhabbetini ifĂ‚de etmişti. Onun bu sozune karşılık Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“–Hayır, ben sana canından da sevgili olmalıyım!” buyurdu. Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh- hemen buyuk bir aşk ile:
“–O hĂ‚lde Sen’i canımdan da cok seviyorum yĂ‚ RasûlĂ‚llah!” dedi. Bunun uzerine Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“–İşte şimdi oldu.” buyurdular. (BuhĂ‚rî, EymĂ‚n, 3)
***
Maldan ve candan fedakĂ‚rlık mĂ‚nĂ‚sı taşıyan kurbanın aslî gĂ‚yesi; AllĂ‚hʼa takarrubdur/yaklaşmaktır. Bu yonuyle de kurban, AllĂ‚hʼa yakın olmak ve Oʼnun dostluğuna erebilmek icin gosterilecek fedakĂ‚rlıkların, sembolik bir ifĂ‚desidir…
Unutmayalım ki CenĂ‚b-ı Hak, yakınlığına erebilmemiz ve kendisiyle dostluk iklimine kabul edilmemiz icin, biz kullarından dĂ‚imĂ‚ kurbanlar istiyor. Yani malımızla, canımızla, butun imkĂ‚nlarımızla her zaman fedakĂ‚rlıkta bulunmamızı arzu ediyor.
Tarihe baktığımız zaman goruyoruz ki, harplerde bile hakikî şehitler veriliyorsa, yani gercek kurbanlar veriliyorsa arkadan zafer muyesser olmaktadır. MeselĂ‚ I. Murad HĂ‚n Kosova’da savaşa girmeden evvel şu duĂ‚yı yapmıştı:
“…YĂ‚ İlĂ‚hî! Bu mu’min askerleri kuffĂ‚r elinde mağlûb edip helĂ‚k eyleme! Onlara oyle bir zafer lûtfet ki, butun Muslumanlar bayram eylesin! Dilersen o bayram gununun kurbĂ‚nı da şu Murad kulun olsun!..”
CenĂ‚b-ı Hak da onun bu niyĂ‚zını kabul eyledi.
Diğer taraftan eğer harplerde mĂ‚neviyattan uzak, tĂ‚bir-i cĂ‚izse ruhsuz molozlar oluyorsa arkadan hezîmet gelir.
***
Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:
“Ey insanlar! Her sene, her bir ev halkına kurban kesmek vĂ‚ciptir.” (İbn-i MĂ‚ce, EdĂ‚hî, 2; Tirmizî, EdĂ‚hî, 18/1518)
Kurban, insanı cimrilik ve mal sevgisinden kurtarır. İnsanları muhabbet ve merhametle birbirine bağlar. İmkĂ‚nı olan mu’minlere, kendilerindeki imkĂ‚na sahip olmayan kimselerin zimmetli olduğu şuurunu kazandırır. Boylece toplumdaki kardeşlik, yardımlaşma, paylaşma ve fukarayı sevindirme duygularını geliştirir. AllĂ‚h’ın nîmetlerinden, butun kullarının istifĂ‚de etmesini sağlar.
***
Diğer ibadetlerde olduğu gibi kurbanı da makbûl kılan, kalbin ameli olan niyettir. Bu husustaki fermĂ‚n-ı ilĂ‚hî cok nettir. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Onların ne etleri ne de kanları AllĂ‚h’a ulaşır; fakat O’na sadece takvĂ‚nız ulaşır…” (el-Hac, 37)
Âyet-i kerîmeden de anlaşılacağı uzere kurban kesmediği takdirde etrafın ayıplamasından korkarak veya buna benzer duşuncelerle kurban kesenlerin, bununla CenĂ‚b-ı Hakk’ın rızĂ‚sını tahsîl etmeleri mumkun değildir.
***
Hak dostu MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri, kurbanın derûnî şartlarından habersiz şekilde sırf zĂ‚hir plĂ‚nında takılıp kalanları şoyle îkaz buyurur:
“Sakın ola ki kecinin golgesini kurban etmeye kalkışma!..”
Zira kurban edilen hayvanın eti, kemiği, golge varlıktır; aslolan, onun ifĂ‚de ettiği mĂ‚nĂ‚dır, yani gonuldeki Allah icin fedakĂ‚rlık hissiyĂ‚tıdır.
Unutmayalım ki maldan ve candan fedakĂ‚rlığın zirvesine ulaşan Hazret-i İbrahim -aleyhisselĂ‚m-ʼın CenĂ‚b-ı Hakʼla dostluğu neticesinde bize kurban nîmeti ihsĂ‚n edildi.
Zira O, malından vazgecti. Onu Hakk’a fedĂ‚ etti. Mukabilinde malı, kendisi icin Halil İbrahim bereketi oldu.
Canından vazgecti. Onu sahibine kurban etti. Neticede halîllik/dostluk makamına erdi.
EvlĂ‚dından vazgecti. Onu Hakk’a kurban etti. Allah da yavrucağızı kestirmedi, onun yerine gokten bir koc indirdi. Sonra o yavruya peygamberlik verdi ve neslinden En Buyuk Peygamberi ihsan buyurdu.
Bunlar da bize gostermektedir ki, Hakk’a yaklaşabilmek icin, hayatın her safhasında butun nefsĂ‚nî engelleri bertaraf etmek zarurîdir.
***
Kurban vesîlesiyle tefekkurumuzu bilhassa;
“Allah muʼminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine (verilecek) Cennet karşılığında satın almıştır.” (et-Tevbe, 111) Ă‚yet-i kerîmesi uzerinde yoğunlaştırmalıyız. Canımızla, malımızla, butun imkĂ‚nlarımızla ne kadar Hakkʼa rĂ‚m olabildiğimiz hususunda kendimizi hesaba cekmeliyiz.
Duşunmeliyiz ki, CenĂ‚b-ı Hak bize bu canı, malı, sıhhati ve bu îman nîmetini niye verdi? Bizler AllĂ‚hʼın lûtfettiği bu nîmetlerin şukrunu ne kadar îfĂ‚ edebiliyoruz? Elimizdeki imkĂ‚n ve nîmetleri, Hakkʼa yakınlığımızı artırmaya vesîle kılabiliyor muyuz? Yoksa bu nîmetler, CenĂ‚b-ı Hakʼla aramızda bir perde mi oluyor?!.
Mesela ashĂ‚b-ı kirĂ‚m bu nîmetlerin bedelini odeyebilmek icin, «vardığımız son nokta kabrimiz olsun» duşuncesiyle dunyanın dort bir tarafına sefer ettiler. Canlarını ve mallarını Hak yoluna comertce adadılar.
Yine duşunmek lĂ‚zımdır ki sahĂ‚be-i kirĂ‚m bu devirde yaşasaydı, kurban ibadetini nasıl bir fedakĂ‚rlık ufkunda îfĂ‚ ederlerdi…
***
Unutmayalım ki, Yaratan’dan oturu yaratılana merhamet, şefkat, fedakĂ‚rlık ve hizmeti tabiat-ı asliye hĂ‚line getirebilen fertlerden oluşan bir toplumda rûhî buhranlar, maddî sıkıntılar, gecimsizlikler, catışmalar, yerini huzur ve sukûna terk eder.
***
MûsĂ‚ Efendi -rahmetullĂ‚hi aleyh- şoyle buyurmuşlardır:
“Cok kimseler, namazlarını kılmak ve oruclarını tutmakla dînî vazifelerini edĂ‚ ettiklerini sanarak musterihtirler. Ancak bu kĂ‚fî değil*dir. CenĂ‚b-ı Hakk’ın emirlerine riĂ‚yet ve tĂ‚zimle beraber, mahlûkĂ‚tı*na da şefkatli olmak gerekir. Bu da ancak fedakĂ‚rlık ve samimî bir hiz*metle elde edilir. Akl-ı selîm sahibi her muslumanın, farzları edĂ‚ edip haramlardan kacındıktan sonra dikkat edeceği husus, muslu*manlığa, topluma ve butun mahlûkĂ‚ta hizmet edip faydalı olmasıdır… Cunku bu sayılanlar, farz*ların tamamlayıcısı ve Rasûl-i Ekrem -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Sunnet-i Seniy*yesi’nden cuzlerdir…”
***
Şeyh SĂ‚dî Hazretleri buyurur:
“Eğer sen, yalnız kuru bir sûretten ibĂ‚ret olursan, olduğun zaman cismin gibi isminle de olursun. Eğer kerem sahibi ve ehl-i hizmet olursan, omrun, cesedinden sonra da fedakĂ‚rlığın ve gonullere girdiğin kadarıyla devam eder.”
***
Yaklaşan Kurban bayramı vesîlesiyle, yeryuzunun sıkıntılı bolgelerindeki din kardeşlerimize, Turkiyeʼde onları duşunen kardeşleri olduğunu hissettirmeliyiz. Butun dunya coğrafyasındaki muslumanlar bizim kardeşimizdir. Fakat yaşanan sefĂ‚let ve cekilen sıkıntılar dikkate alındığında, bilhassa Turkiyemize sığınan Sûriyeli multeciler başta olmak uzere, Gazze, Afrika, Orta Asya ve diğer coğrafyalardaki yardıma muhtac din kardeşlerimiz icin “kurban” vesîlesiyle acılmış olan gonul seferberliğine, imkĂ‚n nisbetinde butun kardeşlerimizin iştirĂ‚kini arzu ederiz. Unutmayalım ki onlar, bizler icin “duyûfu’r-RahmĂ‚n / RahmĂ‚n’ın misĂ‚firleri” durumundadır.
Ayrıca her ne kadar onların bizim yardımlarımıza ihtiyacı olsa da, aslında bizim de onların gonullerinden kopan bir “Allah rĂ‚zı olsun!” duĂ‚sına ihtiyacımız vardır. Zira onların yuzlerinde parlayacak bir tebessum, bizler icin hakikî bayram hediyesi olacaktır.
Nitekim Ebu’l-Leys Semerkandî Hazretleri der ki:
“Veren, alana bir teşekkur edĂ‚sı icinde olmalıdır. Cunku alanın nasîbi dunyevî ihtiyacın giderilmesi, verenin nasîbi ise uhrevî ve sonsuz lûtuflar ile ilĂ‚hî rızĂ‚dır. Boyle olunca veren, daha kĂ‚rlı durumdadır. Onun icin de muhatabına teşekkur etmelidir.”
VelhĂ‚sıl İslĂ‚m kardeşliğinin hakkını verebilmek, bugunku gibi zor zamanlarda yapılacak fedakĂ‚rlıklara bağlıdır. Mazlum ve muzdarip kardeşlerimiz icin yapacağımız duĂ‚lar, infaklar ve fedakĂ‚rlıklar, -inşĂ‚allah- Rabbimize hamd ve şukrumuzun fiilî bir ifĂ‚desi olacaktır.
***
MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri şoyle buyurur:
“AllĂ‚h’ın hikmetine, lûtuf ve keremine bak ki; biz, ummetlerin sonunda, Ă‚hir zamanda geldik. AllĂ‚h’ın merhameti Nûh kavminin, Hûd kavminin helĂ‚kiyle bizi îkaz etti.
CenĂ‚b-ı Hak, onların başlarına gelenleri işitip ibret almamaktan korkalım ve O’nun varlığı ile birliğine inanalım diye, onları kahretti. Bu iş tersine olsaydı, yani biz evvelce gelip onlar bizden ibret alacak olsalardı, vay hĂ‚limize!..”
***
Fudayl bin IyĂ‚z -rahmetullĂ‚hi aleyh- nefsini şoyle hesĂ‚ba cekerdi:
“Firdevs Cenneti’nde Peygamberler ve sıddîklarla bir arada bulunmayı istiyorsun ama, buna karşılık hangi ameli işledin?
Hangi şehevî arzunu kırdın?
Hangi hiddetini yen*din?
Sana gelmeyen hangi akrabÂna gittin?
Kardeşinin hangi kusurunu bağışladın?
Allah icin hangi yakınından uzaklaştın veya hangi uzağına yaklaştın?..” (İhyĂ‚, c. II, s. 402)
Şimdi soralım kendimize:
Biz ne durumdayız?!.
Şebnem Dergisi
__________________
Gonul İkliminden İnciler - 3
Dini Bilgiler0 Mesaj
●24 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaţam & Danýţman
- Eđitim Öđretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Gonul İkliminden İnciler - 3