vakit, insanoğlu icin paha bicilmez bir sermayedir. Bu sermayenin kıymeti ―meşhur bir Arap sozunde de belirtildiği gibi― ancak yokluğunda bilinebilir. “Nimetin kadr u kıymeti yokluğunda bilinir”
Efendimiz aleyhisselÂm, insanların bu nimete karşı duyarsız olduklarını ve onun değerini bilmediklerini şu sozleri ile ifade etmiştir: “İki nimet vardır ki, insanlar onlar hususunda aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit.”
İnsanoğlu, gercektende bu nimet hususunda buyuk bir gaflet icindedir. Oysa insan Kur’an-ı Kerim uzerinde birazcık duşunse namaz, oruc, hacc ve benzeri bircok ibadetin belirli zamanlarda emredildiğini ve bu zamanlar kacırıldığında yapılan ibadetlerin herhangi bir anlam taşımadığını rahatlıkla anlayabilir. Yine hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim uzerinde azıcık kafa yoranlar, Allah TeÂlÂ’nın surekli bazı zaman dilimlerine yemin etmek sureti ile zamanın ne kadar değerli bir nimet olduğunu anlatmaya calıştığını cok rahatlıkla idrak edeceklerdir.
“Asra yemin ederim ki…” (Asr, 1)
“Kuşluk vaktine ve sukûna erdiğinde geceye yemin ederim ki…” (Duha, 1, 2)
“Sarıp orttuğu zaman geceye andolsun!” (Leyl, 1)
“Fecir vaktine (tan yerinin ağarmasına) ve on geceye andolsun.” (Fecr, 1, 2)
Bu ve benzeri ayetler bence vaktin onemini anlatmak icin Muslumanlara yeterli bir mesaj vermektedir.
اليواقيت تشتري بالمواقيت و المواقيت لا تشتري باليواقيت
Yakutlar Zamanla Satın Alınır; Zaman Yakutlarla Satın Alınmaz
İnsanoğlu, değerlendirmediği her vakte aslında nice yakutlar vermektedir. Cunku yakutlar belirli bir zaman zarfında satın alınabilir; ancak giden vakti dondurmek icin nice yakut verseniz beyhudedir. Uste verdiğimiz başlık meşhur bir Arap atasozudur. Soyleyenler belli ki vaktin değerini iyi idrak etmişler!
Zaman Eriyen Bir Buzdur
Seleften birinin şoyle dediği rivayet edilmiştir: “Ben, Asr Sûresi’nin manasını, bir buz satıcısından oğrendim. Cunku o satıcı bağırıyor ve “Ana sermayesi eriyip yok olan şu adama merhamet ediniz! Ana sermayesi eriyip yok olan şu adama merhamet ediniz!” diyordu. Bunun uzerine ben, Asr Suresinde yer alan “Şuphesiz ki insan zarardadır” ifadesinin manası işte budur, dedim. Cunku artık insanın uzerinden ikindi de geciyor, boylece omru bitiyor, ama insan henuz bir şeyler kazanmış değil; o halde insan ziyandadır...
Evet, seleften bu zatın tespiti ne kadar da yerindedir! Gercektende zaman eriyen bir buz gibidir. Buz eridikce tukenir, tukendikce yok olur ve sonunda sahibini zarar ettirir.
Elindeki tum sermayesi buzları olan bir buz satıcısı, zamanın kıymetini anlamada ne kadar da mahirdir! Hele birde buzları sıcak bir hava da satıyorsa… O zaman vakit, onun icin daha da bir anlam kazanır. Gecireceği her saniye kendisini zarara suruklediği icin zamanını cok iyi değerlendirmesi ve bir an once elindeki buzları satması gerekir. Bu neden boylesi bir satıcının zamanını boşa gecirecek bir anı bile yoktur. Boyle bir satıcının buzları erirken; birilerinin boş sozlerine kulak vermesi, arkadaşlarıyla lak lak yapması, televizyon seyretmesi, maclara gitmesi, uyuması, gezmesi, dolaşması ve buna benzer daha nice gereksiz işleri yapması ne kadar mÂkuldur?
İşte bizim buza benzeyen hayat sermayemiz de, an be an erimekte ve sona doğru gelmektedir. Bu nedenle eriyen hayat sermayemizi en faydalı şekilde değerlendirmemiz ve bu ticareti en kazanclı bir bicimde sona erdirmemiz gerekmektedir. Boyle yapmadığımız takdirde sermayemiz tukendiği icin yeni bir mal alamayacak ve daha sonraki hayatımızda hep ziyan icinde yaşamaya mahkûm olacağızdır.
İnsan Omrunu Nerede Tukettiğinden
Mutlaka Hesaba Cekilecektir
Rasûlullah sallallÂhu aleyhi ve sellem, bir hadisinde şoyle buyurmaktadır:
“Hicbir kul, kıyamet gununde, omrunu nerede tukettiğinden, ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vucudunu nerede yıprattığından sorulmadıkca bulunduğu yerden (bir adım oteye) kıpırdayamaz.”
Bu hadisten cıkarılacak bircok hikmet vardır; ama bizim konumuzla alakalı olan yeri, kişinin omrunu nerede tukettiğine dair hesaba cekileceğini ifade eden kısmıdır.
Bugun insanlar, neticesinde Âhirete nispetle uc-beş kuruş değeri olmayan basit bir sınav icin bile gunlerce, hatta aylarca calışmakta ve sınavı iyi bir sonucla gecebilmek icin olanca cabalarını ortaya koymaktadırlar. Boylesi bir sınavın sonucunda insana verilecek odul ebedîliği olmayan basit bir karşılıktır. Tum bu hakikatleri bilmemize rağmen Âhiret sınavına gereken hazırlığı yapmamamız veya sınava lakayıt kalarak caba harcamamamız ne ile izah edilebilir?
Şimdi bir sınav duşunelim... Bu sınavda en onemli şey nedir sizce?
Cok yazmak mı? Yoksa hic yazmamak mı? Ya da vakti iyi değerlendirerek doğru olanı yazmak mı?
Bir insanın sınav mahallinde en onde oturmasının, en guzel elbiseler giymesinin ve en kaliteli kalemi kullanmasının neticeye en ufak tesiri yoktur. Sınavın neticesine tesir eden en onemli şey; doğruları ve gercek cevapları yazmaktır.
Boylesi bir sınav esnasında talebelerin masalarda radyo dinlediklerini, sınavla değil de, başka şeylerle uğraştıklarını duşunun… Boylesi bir oğrencinin sınavı başarıyla gecmesi ne kadar mumkundur?
İşte dunya sınavında da durum aynıdır. Bize verilen muhlet hızla gecmesine ve sınavın sona erdiğini bildiren zilin calmak uzere olmasına rağmen hÂl başka işlerle, hÂl farklı farklı meşgalelerle uğraşmaktayız. Boylesi bir durumda sınavı gecmemiz nasıl mumkun olabilir ki?
Bu arada dunyada insanoğlunun duzenlediği sınavlar ile Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın tertip ettiği sınavın birbirinden cok farklı olduğunu unutmamak gerekir. İnsanların tertip ettiği sınavlarda doğru cevaplar, ancak sınavlardan sonra verilirken; Allah’ın imtihanında doğru cevaplar peygamberler ve kitaplar vasıtasıyla cok onceden bildirilmiştir.
Yine, insanların tertip ettiği sınavlarda başkalarıyla yardımlaşmak yasak iken, Allah’ın imtihanında diğer insanlarla yardımlaşmak serbesttir. Hatta onlardan kopya cekmek teşvik bile edilmiştir. Yani calışkan bir oğrencinin yanına gidip ondan doğru yanıtları almamız caiz, hatta sevaptır! Bu eşsiz imtihanı iyi değerlendirmeli ve başarıyı yakalayabilmek icin elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.
Vakti Oldurmek!
Vakit ne kadar kotu bir şey ki, insanlar her zaman onu oldurme peşindedir! Malum, dunyada oldurulmeyi hak eden en oncelikli şey herhalde duşmandır; acaba vakit bizim duşmanımız mıdır diye sorası geliyor insanın.
Bu gun insanlar kahvehanelerde, stadyumlarda, carşı-pazarlarda ya da televizyon ekranları karşısında hep zaman gecirme derdindedirler. Sormak gerek: Zaman denilen bu şey acaba cok mu kotu ki hep gecirilmeyi veya oldurulmeyi hak ediyor?
Acaba İslam’ın hÂkim olmadığı bir diyarda muslumanın oldurecek vakti mi vardır ki? Hele hele bir de İslam’ı bilen, anlatmasını beceren ve insanları doğru yola sevk edecek vasıtaları kullanmayı beceren muslumanların…? Bunların hic boş vakti olabilir mi? Bunların iş ve gorevleri aslında vakitlerinden cok cok daha fazladır. Tıpkı Hasan el-BennÂ’nın dediği gibi:
واجباتنا أكثر من أوقاتنا
“Gorevlerimiz vaktimizden coktur.” Veya bugunku meşhur şekliyle “İşimiz vaktimizden coktur.”
Musluman nasıl olurda omrunu boşa gecirip Âtıl ve bÂtıl işlerin esiri olabilir? İnsanlara dininin hakikatlerini anlatmak icin her şeyini, ozellikle de vaktini feda etmemesi onun mevcut koşullara ve yaşadığı coğrafyadaki gidişata razı olduğu anlamına gelir mi acaba? Bunu duşunmek ve cevabını iyi değerlendirmek gerekir.
Tevhidi kavramış ve her anının hesabını verme şuuru icerisinde olan Musluman, vaktinin değerini bilmeli ve bir işi bitirdiğinde hemen başka hayırlı bir iş icin kolları sıvamalıdır.
“O halde (bir işi ve ibÂdeti) bitirdin mi hemen (ikinci bir iş ve ibÂdete) başlayıp yorul! Ve yalnız Rabbine yonelip doğrul! (İnşirah, 7, 8)
Ayet ne de guzel buyuruyor: Bir işi bitirdin mi hemen başka bir işe giriş ve Rabbine rağbet et, onu arzula, onun icin cabala!
Musluman, şerli işlerle uğraş(a)mayacağı icin hep hayırlı işlerle kendisini meşgul etmeli ve tum eforunu bu alanda harcamalıdır. Mesela mı?
Namaz kılabilir, bunu yerine getirince kitap okuyabilir, bundan yorulunca oğrendiklerini paylaşmak icin tebliğe gidebilir, derslere katılabilir, ailesi ve cocukları ile meşgul olup İslamî şuur kazandırmak icin onlarla vakit gecirebilir, rızkını temin etmek icin calışmaya gidebilir, sonra bir kardeşini ziyaret edebilir. Bir hasta ziyaretine gitmek, Musluman birisinin cenazesine katılmak ve benzeri amellerde bulunmak hep Muslumanın yapabileceği değerli işlerdendir.
Bu tur işler vakit oldureceği değil, dolu dolu vakit gecireceği işlerdir. Zaten muslumana bahşedilen hayat hep boyle olmalı değil mi?
Gerek Allah’ın Rasûlu, gerek onun guzide ashabı, gerekse Onun yolundan giden kutlu Âlimler hayatlarını hep bu şekilde gecirmemişler miydi? Onların hayatları o kadar duzenli, o kadar intizamlı idi ki, insan oyle bir hayat yaşamak icin nelerini vermez!
Bu gun musluman kadınlara “Kocanızın en cok neyinden şikÂyetcisiniz” diye bir soru yoneltilse, verecekleri cevap herhalde: “Bizlerle az ilgilenmelerinden” şeklinde olacaktır. Kişi eğer hayırlı ve faydalı işlerle kendisini meşgul etmez ise batıl ve faydasız işler ona galip gelir. İmam Şafiî rahimehullah, ne de guzel buyurmuş: “Kendini hak ile meşgul etmez isen, batıl seni işgal eder.” Bu vecizeden hareketle diyoruz ki: Bir musluman, kendisini boş işlerle fazla meşgul ederse o zaman ne ailesine zaman ayırabilir, ne arkadaşlarına, ne de yakınlarına…
Hayatımızı Kim Şekillendiriyor?
Bu gun hayatımızı kimlerin duzenlediğini cok iyi tespit etmemiz gerekmektedir. Hayatımızı Allah ve Rasûlu mu, yoksa başkaları mı duzenliyor? Bize yansıyan şekliyle hayatımızı Allah ve Rasûlu’nun duzenlemediği kesin. Peki, o zaman hayatımızı kim şekillendiriyor? Bence batı zihniyeti ile malul olan tağutlardan başkası değil. 8 saat uyku, 8 saat calışma 8 saat de eğlence. Evet, şu anda bizlere sunulan hayat programı bu şekilde. Biz eğer 8 saat uyur, 8 saat calışır 8 saat de televizyon, futbol ve benzeri eğlence vasıtaları ile vaktimizi gecirirsek acaba dinimizi oğrenmeye ve onu yaşamaya nasıl vakit bulacağız? Nasıl Allah’a kulluk edeceğiz? Rabbimize ve onun dinine ne zaman vakit ayıracağız? Evet, gercektende tağutların cizmiş olduğu hayat tarzı şu anda hepimizi etkisi altına almış durumdadır. Bundan kurtulmanın elbette bircok alternatifi vardır; ama bence tum bu alternatiflerden once Muslumanların bu sorunu “sorun” olarak bilmesi ve bunu kabul etmeleri gerekmektedir. Eğer bu, bir problem olarak gorulmuyor ve rahatsızlık duyulmuyorsa bulunacak hicbir alternatif bize fayda sağlamayacaktır.
Âlimlerin Vakte Verdikleri Onem
Allah hepsine rahmet etsin, kendilerini bu kutlu dinin hadimi kılan İslam Âlimleri vaktin kıymetini en iyi bilen insanlardır. Bizim okuduğumuz tefsir, hadis, siyer, fıkıh ve diğer İslamî alanlardaki eserler, hep vakitlerini iyi kullanan Âlimlerin mahsuludur. Eğer onlar vakitlerini iyi değerlendirmeselerdi, bu eserlerin meydana gelmesi hic mumkun olur muydu?
* İmam Taberî icin şoyle denmiştir: “O, ilim aktarmak veya ilim elde etmek dışında hayatının bir dakikasını bile boşa gecirmemiştir.”
* İmam Suleym er-RÂzî vaktini boş gecirmemek icin bir taraftan kalemini acar diğer taraftan da ezberinden Kur’an okurdu.
* Seleften birisi talebelerine şu tavsiyede bulunmuştu: “Dersten cıktığınızda ayrı ayrı gidin, bir arada gitmeyin; eğer bir arada giderseniz birbiriniz ile konuşursunuz. Bir arada gitmezseniz belki bazınız Kur’an okur.”
* Bir Âlim İmam Nevevî icin şoyle demiştir: “O, vaktini oyle guzel değerlendirirdi ki, yolda giderken bile oğrendiklerini tekrar ederdi.”
* İbn Akîl el-Hanbelî der ki: “Yemek icin elimden geldiğince az vakit ayırırım. Bu sebeple ekmek yerine suyla yumuşatılmış kek dilimi yerim. Cunku ikisi arasında ciğneme farkı vardır. Bunu da elde edemediğim bir bilgiyi mutala etmeye veya yazmaya daha cok vakit ayırmak icin yapıyorum. Âlimlerin ortak kanaati şudur: Akıllı insanların elde etmek icin uğraşması gereken en değerli şey vakittir.”
* İbnu’l-Cevzî iki bin cilt eser telif etmiş birisi idi. Bunca eseri nasıl telif ettiği zannımca izahtan vÂrestedir.
Eski Âlimler bunca eseri nasıl yazdı dersiniz?
O zamanın şartları goz onunde bulundurulduğunda bunca eseri yazabilmek ciddi bir caba istemez mi? O devirlerin kalemleri bu gunku gibi hazır kalemler değil, surekli acmak gerekir. Murekkepler bugunkuler gibi kalemin icinden kendiliğinden gelmiyor; aksine her kelimeyi yazmak icin divit icine yeniden sokmak ve kalemin ucunu murekkeplemek gerekiyor. Bunları yapmak gercektende ciddi vakit alacak şeyler. Ama tum bunlara rağmen o ulvî zatlar binlerce cilt kitabı yazmaktan geri durmamışlardır.
İmam Nevevî kırk kusur yaşında vefat etmiş olmasına rağmen 40 eser bırakmıştır. Eserlerinin her biri onlarca ciltten oluşmaktadır. İbn-i Akîl el-Hanbelî tam 800 cilt buyukluğunde bir kitap yazmıştır. Bu kitabın 300 cildi Mısır’da basılmış geri kalanı ise basılamamıştır. İbn Kayyım, hocası İbn Teymiyye’nin 350 cilt eseri olduğunu soylemektedir. Abdulhayy el-Leknevî 39 yaşında vefat etmiş olmasına rağmen 110 kitap bırakmıştır. İmam Şevkanî’nin de 114 kitabı vardır. Daha burada zikredemeyeceğimiz nice Âlimler, yuzlerce hatta binlerce eser bırakarak bu fani Âlemi terk etmişlerdir. Allah onların gayretini sevapsız, bizleri de o himmetten nasipsiz bırakmasın!
Allah en iyisini bilir ama bu Âlimlerin bunca eser yazabilmelerinin birkac sebebi var:
1) Vakitlerini iyi değerlendirmeleri,
2) Faydasız işlerle meşgul olmamaları,
3) Boş işlerden ve boş insanlardan yuz cevirmeleri. Onlar ellerindeki kısıtlı ve yetersiz imkÂnlara rağmen bunca eser vermişlerdi. Acaba bu gunun imkÂnları onlarda olsa sizce ne kadar eser bırakırlardı?
Bir muslumanın da bu hususlara riayet etmesi ve vaktini katletmemesi gerekir. Vaktinin kıymetini bilen bir Musluman bu gunde nice faydalı işler yapabilir. Onlara bahşedilen vakit ile bize bahşedilen vakit nicelik olarak hic farklı değil. Aralarında sadece nitelik farkı var. Onlar, vakitlerini iyi değerlendirdikleri icin bunun bereketine nail oluyorlar; biz vaktimizi oldurduğumuz icin bunun bereketinden faydalanamıyoruz. Bundan başka herhangi bir fark var mı ben bilmiyorum.
Guneşi Durdurursan Konuşabiliriz!
Bazı insanlar vakitlerini heder edecek yer ararlar. Bunun icinde kendileri gibi boş zannettikleri bazı insanların kapılarını calarlar. Onlar karşı tarafın ne halde olduğunu, işlerinin olup-olmadığını hic hesaba katmazlar. Onları da hep kendileri gibi boş zannederler. Bir araya geldiklerinde de İslam namına faydalı olan bir şey değil de hep ‘şu şoyle demiş, bu şoyle soylemiş’ şeklinde boş soz ve laf-ı guzaflarla zamanlarını ve karşı tarafın zamanını katlederler. Bu insanlara, Tabiîn devrinin onemli şahsiyetlerinden birisi olan Amir b. Abdikays rahimehullah’ın bir şahısla aralarında gecen şu olayını aktarmanın yararlı olacağını duşunuyorum:
Bir gun adamın birisi Amir b. Abdikays’a gelerek kendisi ile muhabbet etmek istediğini soyler. Kendisi ile muhabbet etmek isteyen bu adama Amir rahimehullah şoyle cevap verir: “Guneşi durdurursan seninle konuşabilirim!”
Âmir rahimehullah’ın bu cevabı gercekten cok ilginc, bir o kadar da duşundurucudur. Guneş hicbir zaman durduğu yerde durmuyor. Surekli hareket ediyor. Onun her hareketi bizim omrumuzden bir şeyler goturuyor. Bu nedenle guneş durmuyorsa, boş işlerle uğraşıp o değerli vakitlerimizi heder etmeyelim.
Abdullah İbn Mesud radıyallÂhu anh der ki: “Uzerine guneşin battığı, omrumun eksildiği; ancak amellimin artmadığı bir gune duyduğum pişmanlık kadar başka bir şeye pişmanlık duymuş değilim.”
Akıllı Bir Profesor
Profesor sınıfa girip karşısında duran dunyanın en zeki oğrencilerine kısa bir sure baktıktan sonra “Bu gun zaman yonetimi konusunda deneyle karışık bir sınav yapacağız” dedi. Kursusune yurudu ve kursunun altından buyuk bir kavanoz cıkardı. Ardından, kursunun altından bir duzine yumruk buyukluğunde taş aldı ve taşları buyuk bir dikkatle kavanozun icerisine yerleştirmeye başladı. Kavanozun daha başka taş almayacağına emin olduktan sonra oğrencilerine dondu ve “Bu kavanoz doldu mu?” diye sordu. Oğrenciler hep bir ağızdan “Doldu” diye cevapladılar. Profesor ‘Oyle mi?’ dedi ve kursunun altına eğilerek bir kova mıcır (kucuk tac) cıkardı. Mıcırı kavanozun ağzından yavaş yavaş dokmeye başladı. Sonra kavanozu hafifce sallayarak mıcırların kavanoza iyice yerleşmesini sağladı. Sonra tekrar oğrencilerine donerek bir kez daha “Bu kavanoz doldu mu?” diye sordu. Bir oğrenci “Dolmadı herhalde” diye cevap verdi. “Doğru” dedi profesor ve kursunun altına eğilerek bir kova kum aldı ve yavaş yavaş kum tanelerini taşlarla mıcır parcalarının arasına nufuz edecek kadar doktu. Gene oğrencilerine dondu ve “Bu kavanoz doldu mu?” diye sordu. Tum sınıftakiler hep bir ağızdan “Hayır” diye bağırdılar. “Guzel” dedi profesor ve kursunun altına eğilerek bir surahi su aldı ve kavanoz ağzına doluncaya kadar dek suyu boşalttı. Sonra oğrencilerine dondu ve “Bu deneyin amacı neydi?” diye sordu. Uyanık bir oğrenci hemen “Zamanımız ne kadar dolu gorunurse gorunsun, daha ayırabileceğimiz zamanımız mutlaka vardır” diye atladı. “Hayır, dedi Profesor, ‘Bu deneyin asıl anlatmak istediği eğer buyuk taşları baştan yerleştirmezseniz kucukler girdikten sonra buyukleri hicbir zaman kavanozun icine koyamazsınız’ gerceğidir.” Oğrenciler şaşkınlık icerisinde birbirlerine bakarken profesor devam etti: “Nedir hayatınızdaki buyuk taşlar? Cocuklarınız, eşleriniz, sevdikleriniz, arkadaşlarınız, hayalleriniz, sağlığınız, bir eser meydana getirmek, başkalarına faydalı olmak, onlara bir şeyler oğretmek! Buyuk taşlarınız belki bunlardan birisi, belki bir kacı, belki de hepsi. Bu akşam uykuya yatmadan once iyice duşunun ve buyuk taşlarınız hangileridir iyi karar verin. Bilin ki buyuk taşlarınızı kavanoza ilk olarak yerleştirmezseniz hicbir zaman bir daha koyamazsınız. O zaman da ne kendinize, ne de calıştığınız kuruma faydalı olursunuz. Bu da iyi bir iş adamı, gercekte iyi bir adam olamayacağınızı gosterir. Profesor ders bittiği halde konuşmadan oturan oğrencileri sınıfta bırakarak cıktı gitti…
Bu Profesor’un verdiği ornekte olduğu gibi, bir muslumanın hayatındaki temel taşları cok iyi belirlemesi gerekmektedir. Bunu belirlediği takdir de hayatı duzene girecek ve vaktini duzenli olarak kullanmayı becerebilecektir. Bizim hayatımızın en buyuk amacı Allah’ın rızasını ve sevgisini kazanmak ve sadece Allah’a iyi bir kul olmaktır. Bizi bu amaca ulaştıracak vasıtalar da bizim temel taşlarımızdır.
* Zaman bir kılıctır. Sen onu kesmezsen o seni keser.
* Sen kendini hak ile meşgul etmezsen nefsin seni batıl ile işgal eder.
__________________
Eriyen sermayemiz vakit!
Dini Bilgiler0 Mesaj
●26 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Eriyen sermayemiz vakit!