Mu’min, her işine Besmele ile başlayacak. Kendisinin varlıklar arasındaki ustun yerini ve onemini fark edecek. O, dunyaya bocek veya canavar olarak değil de, insan olarak geldiğine sevinecek. “Uzumunu ye, bağını sorma” diyenlerden olmayacak; her nimetin asıl sahibi olan CenÂb-ı MevlÂ’yı (c.c) duşunup duracak, O’na şukredecek ve O’na kul olmanın bilincine erecek. Yuce Allah’ın bu dunyayı ehlini imtihan etmek icin yarattığını anlayacak ve her nimetten O’na hesap vereceğinin şuuruna varacak. Onu cok cok anacak. Sonucta, “Allah’ımızın adı, ağzımızın tadı” diyebilecek. O, topyekûn cemiyetin mutluluğu icin seher vakitlerinde, gonulden Yuce Allah’a yalvaracak, yakaracak, doktuğu gozyaşları ile gunah kirlerini yıkayacak ve o, yaşama sevincini, iman ve ibadet neşesini herkesle paylaşacak. Devamlı olarak da, gece duşunde, gunduz hayalin de manen Allah’ın Rasûlu (s.a.s) ile selÂmlaşacak.

Onun iman heybeti ve takvasından şeytan ve şeytana uydu olanlar kacışacak. Onun iman esaslarına bağlanıp İslÂm’ın şartlarına sarılması, Onun gonlunu her an Yuce Allah’a yonelik tutacak.

Yuce Allah’a ve Meleklere inanan insanın yalnız kalmadığını ve şenlendiğini hissedecek. Peygamberlerin hayatları ve hallerini Kur’an-ı Kerim’den incelemesi, onun yoluna ışık sacacak. Arzu ve isteklerinin dunyaya sığmadığını duşunmesi, kendisinin sonsuz bir ahiret yolcusu olduğunu anlamasına yol acacak. Kadere inanan ve tevekkul edenin kederden kurtulduğunu, ancak bu inancın icinde calışma ve tedbirin de bulunduğunu yaşayarak anlayacak.

● O, MevlÂ’nın rızası uğrunda butun sıkıntılara goğus gerecek, umitsizliğin imana sığmadığını bilecek. Yuce Allah’ın rahmet kapılarının umitle acılacağını, en kotu şartlar icinde bulunsa bile, iman ve umitten alacağı gucle amacına ulaşacağını kavrayacak.

● Temizliğin imandan geldiğine inanacak. Duzenli, plÂnlı ve programlı olmaya dikkat edecek ve dağınıklığa suruklenmeyecek. Guzel sanatlara, estetik değerlere onem verecek. Cevresinde ki bir ciceğin, bir caminin manzarası onu mutlaka duygulandıracak. O, bu guzellikleri Yuce Allah’ın ikramı olarak gorecek ve ici O’na şukran duygularıyla dolacak. Bilgi kadar sanatı da onemseyecek.

● Yaşama sevincini, huzur ve mutluluğunu sıcak aile yuvasında arayacak. Başıboşluğa kaymayacak. Karı-koca ve cocuk sevgisinin manevi birer rızık olduğunu bilecek. Annesi-babası ve cocukları ile koklaşacak ve butun hısım-akrabası ile sık sık selamlaşacak ve gerektiğinde tebrikleşecek. Butun iman ehli ile tanışacak, hususen Yunus Emre gibi Allah dostlarıyla ziyaretleşecek. Kısır cekişmelerin, gıybetin ve dedikodunun bulunduğu meclislerden hemen savuşacak. Butun arkadaşları ve meslektaşları ile sarmaş-dolaş olacak, hatalarını, kusurlarını soyleyenlere darılmayacak.

● Yapacağı işleri meşveretle belirleyecek, uzmanlarına danışmadan başlatılan ve surdurulmek istenen işlerden hayırlı sonuc cıkmadığını gorecek.

● Boş zamanının ve sağlığını sahip olduğu en buyuk sermayesi bulunduğunu fark edecek. Vakitlerini okumak, duşunmek, calışmak, ibadet yapmak gibi faydalı meşguliyetler ile değerlendirecek.

● O, ilmine, malına, mevkiine mağrur olup da kendine tepeden bakanlarla, boy olcuşecek. EnfÂl Sûresi’nde işaret edildiği gibi kendinden ileri ulkeler ile yarışacak ve onları aşma cabasına girecek.

● Uzerine aldığı bir işin gerektirdiği bilgi ve beceriyi gunden gune geliştirecek. Belli bazı alanlarda derinleşecek. Mesel bugunun yukselen değeri olarak, bir iki yabancı dili ana dili gibi bilecek. İyi derecede bilgisayar kullanıcısı olacak ve İnternet ile butun dunyaya acılabilecek. Yeniliklere acık olacak. Calışkanlık, girişimcilik, uretkenlik, verimlilik, guvenirlilik ve durustluk ayrılmaz vasfı hÂline gelecek. Ticaretin ve tuketimin kurallarını ve inceliklerini de bilecek. Meslek secerken, helal kazanca ve meşru tuketime niyet edecek. Dengeli ve olculu hareketleri ile saygı duyulan bir şahsiyet sergileyecek.

O, bilgi ile sorumluluk duygusu taşımayı eşit tutacak, ferasetini gunden gune geliştirecek; her kaybından, her ihmalinden ve her başarısızlığından bir ibret alacak ve bir daha yanılmamaya calışacak.

● İlmini, malını Allah yolunda comertce harcayacak, fakat israfa sapmayacak. Haramdan sakınırken, kılı kırk yaracak ve aile bireylerine haram lokma yedirmeyecek. İcki, uyuşturucu ve tiksindirici maddelere yaklaşmayacak. Yalan, iftira, zina, hırsızlık ve cinayetin butun dunya sozluklerinde yuz kızartıcı suclar ve iğrenc şeyler olduklarını, kumarın da bunları koruklediğini bilecek. Bu arada devletten, servetten, sıhhatten, şehvetten, şohretten şımarmayacak.

● Her taraftaki caresizlerin imdadına koşacak, kendini nemelÂzımcılığa kaptırmayacak. Kanayan bir yara gordu mu canı yanacak, onu gormezlikten gelmeyecek, onu dindirmek icin butun gucu ile calışacak. O, musibetlere uğramış uzak yakın komşuları ile dertleşecek, bunların sıkıntılarını ve kederlerini giderecek. Duğunlerinde sevinclerini, cenazelerinde uzuntulerini onlarla paylaşacak. Eğer cevresinde aclar varsa, tek ekmeğini bile onlarla boluşecek veya onların elinden tutacak, onlara kazanc ve iş imkÂnları acacak.

● Âlimleri, sÂlihleri, yaşlıları, hastaları arayıp soracak. Kalbi kırıkların acizlerin, ozurlulerin ve yetimlerin gonullerini almayı buyuk bir fırsat bilecek, ahirete gocen yakınları ve dostlarına hayır yapmayı unutmayacak.

● O, hak yolunda oldukca insanların kınamasından korkmayacak. Hak bildiği yoldan caymayacak, “SırÂt-ı Mustakîm”den kaymayacak. Zulmu alkışlamayacak, caniyi, haini himaye etmeye kalkışmayacak. İhlÂstan, samimiyetten sıyrılmayacak. Onun hizmet iradesi, onun merhamet ve şefkati en yakınından başlayarak, butun dunyayı kuşatacak.

● Dini ve milleti icin calışan herkesle el ele, gonul gonule birleşecek, butunleşecek. Yurdunu yabancılara muhtac hÂle getirmeyecek. Bu yolda kendisine verilen bir vazife icin, koy-kent demeyecek, her tepeyi, her engeli aşacak; nihayet eninde sonunda hedefine ulaşacak. O, dinimizin hukumlerinden bir edebi, bir mustehabı bile onemseyecek, bu yolla pırıl pırıl bir şahsiyete erişecek. Butun bunların neticesinde o, CenÂb-ı MevlÂ’mızın rızasına ulaşacak; Cennette Allah’ın sevgili Rasûlu’ne kavuşacak ve bunun da ustunde Allah’ın cemali ile buluşacak. O olunce, DuhÂn Sûresi’nde de işaret buyrulduğu gibi yerler, gokler onun ardından ağlaşacaktır. CenÂb-ı Hakk, cumlemizi bu vasıflarla donanmış mu’minlerden eylesin.

● Bu ozellikler o kadar onemlidir ki, bunların bulunmayışı insanı adım adım olumsuzlukların icine atmaktadır. Dolayısıyla konumuzu bu ozelliklerden yoksun olan olumsuz, fitneci, fesatcı ve yıkıcı insan tipini cehennemden once, nasıl bir felÂketin beklediğini gosteren şu ilginc ornekle surdurelim:

Define arayan uc kişi bir miktar altın buldular. Boluşumden once her biri altına tek başına sahip olmak icin bir birine tuzak kurdular. Biri, diğer ikisinin sularına zehir kattı. Onlar da onun yemeğine zehir koydular. Yiyip, ictikten sonra sularına zehir katılanlardan biri, diğerini boğmayı, oburu de, onu sırtından vurmayı planlamıştı. Fakat buna gerek kalmadı. Cunku hepsi aldıkları zehrin etkisiyle altınların ustune yığılıp can verdiler. Bugun de benzeri olayları cok duymakta ve okumaktayız. Bu olaylar, adeta FÂtır Sûresi’nin 43. Âyetinin birer yorumu gibidirler. Burada kotulenen, altın veya dunyalık değil, bunların olumsuz insanın elinde sebep oldukları hırs ve kıskanclıktır.

● Butun başarılı işlerin ve kayıpların temelinde insan unsuru vardır. Bizim kulturumuzde de “İnsan-ı KÂmilin/olgun insan” inşası onemlidir. KurÂn-ı Kerim ve Peygamberimizin hadisleri olumlu ve olumsuz insan tiplerinin ornekleri ile doludur.

Olumden once olmak şartıyla her gunahın tovbesi vardır. Yuce Allah, tarih boyunca peygamberler ve kitaplar gondermiş, insanların eksik ve aksak taraflarını duzeltmek istemiştir. Dolayısıyla kendinde bu cirkin niteliklerden biri veya birkacı bulunan kimsenin, ruhunun derinliklerinden gelen bir pişmanlıkla tovbe etmesi, durumunu duzeltmesi, haklarını yediği ve kalplerini kırdığı kimseler ile helÂlleşmesi sonucu olumlu ve olgun Musluman kimliğine kavuşması mumkundur. Olumsuz ve gunahkÂr insan her an olumlu ve olgun insan olmaya adaydır. Bizim dinimizde sucluluk ve gunahkÂrlık silinmez bir damga değildir. Cunku Yuce Allah bağışlayıcı ve merhametlidir. Gerci Yuce Allah’ın azabı ve gazabı da vardır. Ama rahmeti gazabına galiptir. Yeter ki kul O’nun mağfiret ve rahmetine sığınmış olsun. O zaman, Hûd Sûresi’nde işaret edildiği gibi butun kotulukleri iyiliklere cevrilmiş olacaktır.

İslÂm; doğuşu ile birlikte ruhlarda ve gonullerde muazzam bir değişiklik yapmış, her turlu olumsuzluğu yaşayan fertleri ve toplumları imÂn ve ustun ahlÂkî ozelliklere kavuşturmuştur. Bu yuksek nitelikleri kazanan kimseler birer irşatcı, ıslahatcı ve oğretici olarak nice yeni nesillerin olumlu ve olgun insanlar olarak yetişmelerini sağlamışlardır. İnşallah bu, kıyamete kadar devam edecektir.



Alıntı; Sohbetler ve Hatıralar, Prof. Dr. Ahmet Coşkun, Ensar Neşriyat

__________________