MevlÂna’nın eserleri genellikle dinî ve tasavvufî mÂnada incelenip araştırma konusu olmakla birlikte ozellikle Mesnevî’si donemin siyasî ve sosyal hayatının vasıflarını barındırmanın yanında, insanlara bir cok konuda orneklerle mesajlar da veren bir eserdir. Bu eserde yoneticilerin nasıl olması gerektiği, insanlarla nasıl iletişim kurulacağı, calışarak kazanmanın guzelliği, hasta ziyareti, konuşma ve dinlemenin ÂdÂbı, yaşlılara hurmetin gereği ve yemek yemenin usûlu gibi bir cok gundelik konuda da dikkate değer tavsiyeler vardır. Biz bu yazımızda adı gecen eseri esas alarak evlilik, aile ve cocuk eğitiminin nasıl olması gerektiği konusunda MevlÂna’nın fikirlerini yansıtarak bazı tespitlerimizi de aktarmaya calışacağız.
1) EVLİLİK
a) Evliliğin gereği
“Kaynaşmanız icin size kendi cinsinizden eşler yaratıp, aranızdaki sevgi ve merhamet peyda etmesi de O’nun varlığının delillerindendir.” (Rûm/21)
“Nikah benim sunnetimdendir. Kim benim sunnetimle amel etmezse benden değildir. Evleniniz! Zira ben, diğer ummetlere karşı sizin cokluğunuz ile iftihar edeceğim. Kimin maddi imkanı varsa hemen evlensin. Kim de maddi imkan bulamazsa (nafile) oruc tutsun. Cunku oruc, onun icin şehveti kırıcıdır.”(H.Ş.)
MevlÂna evliliği erkekler icin nefsinin boynuna bir bağ vurma olarak niteler; gunahtan sakınmanın temel yollarından birinin evlilik olduğunu da belirtir. Yine MevlÂna, “Kavun, karpuz olgunlaşıp sulandımı yarmazsan telef olur gider”(Mesnevî, V/3718) benzetmesiyle vakti gelince evliliğin geciktirilmemesini onerir ve şoyle der:
“NikÂh, “LÂhavle” okumaya benzer; oku, yani bir kadın nikÂhla da şehvet seni belÂya duşurmesin.
Madem ki yemeye-icmeye hırsın var, cabucak evlen; yoksa bil ki, kedi gelir, yağlı kuyruğu kapar gider (şehvete kul olur gidersin).
Sıcrayan eşeğin (nefsin, şehvetin) sırtına taş yukunu vur; o kacmadan, sıcramadan once sırtına yuku yukle!” (Mesnevî, V/ 1375-1377)
MevlÂna kapı kapı dolaşarak kız arama veya bazı aracı kadınlar vasıtasıyla oğullarına gelin bulma usulunu de Mesnevî’sinde XIII. yuzyıl Konya’sının gelenekleri arasında zikreder (Mesnevî, IV/192, 630). Bilindiği gibi bu usul Konya’mızda hÂl gecerliliğini korumakta ve soz konusu geleneğin sekiz yuzyıla yakın bir gecmişi olduğunu da gostermektedir.
b) Birden fazla evlilik
Yuce Allah kutsal kitabımızın Nisa Suresi’nin 3. Âyet-i Kerimesinde şoyle buyurmaktadır:
“Aralarında adaletli davranmak suretiyle 2, 3 ve 4’e kadar evlenebilirsiniz. Eğer aralarında adaletsizlik yapacağınızdan korkuyorsanız bir tane almalısınız. Doğru yoldan sapmamanız icin uygunu da budur.”
Birden fazla kadın almak konusu bu Âyet-i Kerimede belirtilmekle birlikte, Yuce Allah aynı surenin 129. Âyet-i Kerimesinde “Uzerine duşup uğraşsanız da kadınlar arasında Âdil davranmaya guc yetiremezsiniz...” buyurarak bu konudaki hassasiyete dikkat cekmiştir.
Hz. MevlÂna da hayatında iki evlilik yaşamış; ilk eşi Semerkantlı Lala Şerafettin’in kızı Gevher Hatun’un olumunden sonra daha once eşi vefat etmiş olan Konyalı Kerra Hatunu zevceliğe almıştır. Yani aynı anda birden fazla kadınla evli olmamıştır. Bu davranış da onun -her ne kadar dinî musaÂde olsa bile- tek eşliliğe verdiği onemi gostermektedir. Zaten Mesnevî’sindeki bir beyitinde “Kendine gel; iki sevgiliyi sevmek kotudur” (Mesnevî, V/1465) diyerek bunu acıkca vurgular.
MevlÂna, kadınların erkeklerden daha merhametli oldukları halde ‘kuma’ya katlanamayacaklarını dile getirmekle birlikte (Mesnevî, V/1208) bazı yaşlanmış kadınların eşlerini evlerine bağlamak icin kendi elleriyle kocalarına genc kız aldıklarını da doneminin sosyal olayları arasında zikreder (Mesnevî, VI/675). Yine yaşlanmış kadınların kendilerini genc gostermek icin suslendiklerini, kaşlarını aldıklarını, yuzlerindeki buruşuklukları gizlemek amacıyla boya kullandıklarını, fakat bu halleriyle de komik duruma duştuklerini de belirtir ve bu tur kadınlara; gecmişi bırakıp kaza ve kadere teslimiyetle yaşadıkları donemin kıymetini bilmelerini oğutler (Mesnevî, VI/1268 -1292).
“Nikah umidi kalmayan cocuktan kesilmiş yaşlı kadınların, bir ziynet ile gosterişe cıkmamaları şartıyla carşaflarını bırakmalarında kendilerine bir gunah yoktur; ancak iffet ÂdÂbınca sakınmaları kendileri icin daha hayırlıdır...” (Nur/60)
c) Erkek ve kadının uyumlu olması
“...Kadınlar sizin icin, siz de kadınlar icin birer elbisesiniz...”(Bakara/187)
“Kadınlar erkeklerin (tamamlayıcı) parcalarıdır.”(H.Ş.)
MevlÂna evlenecek kadın ve erkeği bir butunun eşit parcaları olarak niteler ve yine dikkat cekici teşbihlerle boyle olmaması halinde her ikisinin de işe yaramayacağını belirtir ve şoyle der:
“Eşlerin birbirine benzemesi lÂzım. Ayakkabı ve mestin ciftlerine bir bak!
Ayakkabının teki ayağa biraz dar gelse ikisi de işe yaramaz.
Kapı kanadının biri kucuk, diğeri buyuk olur mu? Ormandaki aslana kurdun eş olduğunu hic gordun mu?” (Mesnevî, I/2309-2311)
“... Kapının bir kanadı tahtadan, bir kanadı fildişinden. Boyle şey olur mu hic?
NikÂhta iki kişinin birbirine denk olması lÂzım. Yoksa iş bozulur, gecim kalmaz.” (Mesnevî, IV/196, 197)
d) Erkek mi ustun, kadın mı?
“...Erkeklerin kadınlar uzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler uzerinde hakları vardır. Yalnız, erkekler icin onların uzerinde bir derece vardır...”(Bakara/228)
“Eğer bir kimsenin bir başkasına secde etmesini emretseydim, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim; ve eğer bir erkek karısına kırmızı bir dağdan siyah bir dağa; ve siyah bir dağdan kırmızı bir dağa taş taşımayı emretse, uygun olan; kadının bu emri yerine getirmesidir.” (H.Ş. Kutub-i Sitte, 6529)
“Kadınlara kotu muamelede bulunmayın, Allah’tan korkun.” (H.Ş.)
“Aranızda en hayırlı kimseler, kadınlarına, zevcelerine karşı huyu en iyi olanlarınızdır.” (H.Ş.)
MevlÂna erkeklerle kadınları kıyaslar ve cÂhillerin kadınlarına galip geldiğini; akıllı erkeklerin ise eşlerine mağlup olduğu sonucuna vararak teşbihler yoluyla şu tespitlerde bulunur:
“İnsan, yiğitlikte Zaloğlu Rustem bile olsa, Hamza’dan bile cesur olsa yine de hukmetme hususunda karısının esiridir.
Gorunuşte su, ateşten ustundur ...
Fakat ikisinin arasına bir tencere (sevgi) girdimi ateş o suyu kaynatır, buharlaştırır, yok eder.
Gorunuşte su nasıl ateşten ustunse sen de kadından ustunsun; fakat hakikatte ona mağlupsun, onu istemektesin.
Kadınlar, akıllı erkeklere karşı galip gelirler; fakat cahil kişiler kadınları mağlup ederler.
Bu tur cahiller, sert ve kaba olan insanlardır.
Bunlarda acıma, lutfetme ve sevme duygusu azdır; cunku yaratılışlarında hayvanlık duygusu ustundur.
Sevgi ve acıma insanlık ozelliğidir, hiddet ve şehvet ise hayvanlık.” (Mesnevî, I/2427, 2429-2431, 2435, 2436)
MevlÂna erkeklerin ustunluğunun ise ileri goruşluluğunden olduğunu belirtir ve şoyle der:
“Ey yiğit kişi! Erkeklerin kadınlara ustunluğu kuvvet, kazanc ve mal-mulk bakımından değildir.
Oyle olsaydı, aslan ve fil daha kuvvetli olduklarından dolayı insandan daha ustun, daha yuce olurdu.
Erkeklerin kadınlardan ustun olması erkeğin, kadına nazaran daha cok işin sonunu gorebilmesindendir.
Erkek de, işin sonunu tahmin edip goremezse, bu becerisi olanlara karşı kadın gibi noksan sayılır.” (Mesnevî, IV/1618-1621)
Biz bu başlığımızı MevlÂna’nın cok bilinen beyitleriyle tatlıya bağlayarak, her şeyin başında ‘sevgi’ olduğunu; eğer sevgi olursa sorunların da kalmayacağını belirterek tamamlayalım:
“Sevgiyle acılar, tatlılaşır; bakırlar altına donuşur.
Muhabbetle tortular, berraklaşır; dertler, şifa verir.
Muhabbetle olu, canlandırılır. Sevgiyle padişah, kole yapılır.”
(Mesnevî, II/ 1529-1531)
e) Kadınların ev ekonomisine ve eşine katkısı
MevlÂna, kadınların erkekleri uzerindeki etkisini maddî boyutta da inceleyerek şu carpıcı beyitleri soyler:
“Niceleri, kazancla padişah kesildiler; niceleri de kazanc peşinde cırılcıplak kaldılar.
Niceleri kadın alarak KÂrun gibi zengin oldu; niceleri de kadın yuzunden borclandı gitti.” (Mesnevî, VI/3688, 3689)
f) Evlilikte anlayış
“Erkekler, kadınlar uzerinde hakim dururlar, cunku bir kere Allah birini diğerinden ustun yaratmıştır. Ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar. Bunun icin iyi kadınlar, itaatkÂrdırlar. Allah'ın korumasını emrettiği şeyleri, kocalarının yokluğunda da korurlar...” (Nisa/34)
“Kadınlar cocuklarını karınlarında taşırlar, doğururlar ve onlara merhamet beslerler. Bunlar bir de kocalarına eziyet vermeseler ve namazlarını da kılsalar cennete girerler!” (H.Ş. Kutub-i Sitte, 6586)
Evlilik muessesesi şuphesiz karşılıklı anlayış ve eşlerin birbirini dinleyip anlamasıyla ayakta durdurulabilecek bir kurumdur. Bunun tek taraflı olması muessesenin sağlıklı işlemesi ve hatta ayakta durabilmesini engellemekle birlikte, kurumdakileri; yani eşlerle birlikte cocukları da derinden etkileyen bir olgudur. MevlÂna eserlerinde genelde kocalarına fakirlikten yakınan kadınları işler ve onlara Peygamber efendimizin “El-fakru fahrî”; yani “fakirlik ovunc kaynağımdır” hadis-i şerifini hatırlatır; boyle durumlarda sabrı telkin eder. Mesnevî’nin I. Cildindeki (s.180 vd.) yoksul bedevî ve karısının hikÂyesinde de karısının surekli fakirlikten şikÂyet etmesi uzerine bedevînin para bulmak icin yola koyulması ve sonunda komik hallere duşmesini anlatarak kadınlara eşlerini maddiyat icin kotu durumlara duşurmemeleri oğudunu vermeyi amaclar. Devamında ise erkeklerin de dikkatini cekmek amacıyla bunun sadece bir hikÂye olduğunu, buradaki kadının ‘nefsi’ temsil ettiğini ve nefsin surekli istekleri karşısında insanların komik ve zor durumlara duşeceğini vurgulayarak asıl mesajını verir; ozellikle de nefislerine uyarak kadın ve paraya meyyÂl olan erkeklerin bu uğurda canlarını bile ortaya koyduğunu (Mesnevî, V/1114; V/956); hatt Allah’ı bile unuttuklarını (Mesnevî, VI/1662) dile getirerek erkeklerin zaaflarını belirtir.
MevlÂna kendi yaşamında da yoksul bir hayat surmuş kendisine ve dergÂha bağışlanan paraları HusÂmeddin Celebi aracılığıyla fakirlere ve dergÂhın dervişlerine dağıtılmasını sağlamıştır. Yine MevlÂna evinde turlu turlu yemekler pişirildiği gun ev halkına kızıp ve bu yemekleri dervişlere dağıtmalarını soyler, tek ceşit yemek bulunduğu zamanlar ise “yoksulluk, şeyhlerin şeyhidir” diyerek “bugun alnımızda fakirlik nuru parlamaktadır” der ve cok sevinirmiş.
Karı-koca arasındaki isteklerden doğan bu cekişmeyi MevlÂna’nın yaşamından fıkra niteliğindeki bir kesitle biraz yumuşatalım:
“Adamın biri karısını cok seviyordu. Bir gun hanımı naz ederek ‘Ey efendi, gel de senden ne istersem vereceğine dair uc talÂkla yemin ic, yoksa senden boşanırım’ dedi. Kocası caresiz kabul etmek zorunda kaldı ve ‘ne istersen vereceğim’ dedi. Kadın ‘Yuce Allah’ın dunyada yarattığı her nimet ve ilginc şeyleri benim onumde hazır etmeni istiyorum’ dedi. Zavallı kocası bu arzuyu yerine getirmekten Âciz kaldı. Nihayet samimiyetle kalkıp MevlÂna hazretlerine geldi, olan biteni anlattı ve ondan yardım istedi. MevlÂna ‘Git, Allah’ın kitabı Kur’Ânı al ve mendiline sarıp karının eteğine koy; cunku boylece dunyadaki yaş ve kuru nimetleri onun eteğine koymuş ve dunyanın garip şeylerini onun onunde hazır etmiş olursun. Zira ‘Yaş ve kuru hicbir şey yoktur ki, Kur’Ânda olmasın’ (En’am/59) buyrulmuştur. Boylece asla talÂk ve ayrılık vÂki olmaz’ dedi.” (EflÂkî, I, 467-468). Ve bu şekilde hareket eden koca da cok sevdiği eşinden boşanmamış oldu.
MevlÂna Fîhi m fîh adlı eserinde de kadına “Kendini sakla, gizlen” diye zorlamanın yanlış olduğunu; eğer kadının ozunde kotu bir iş yapmama mayası varsa zaten bu guzel yaratılışına uyacağını, erkeğin bu turlu baskılı ve emrî sozlerin kadında ters etki yapacağını dile getirerek erkeklerin eşlerine nasıl davranması gerektiği hakkında onemli bir ipucu vermiştir. (bkz. a.g.e., 21. Fasıl)
“Ey peygamber, hanımlarına şoyle soyle: Eğer dunya hayatını ve zinetini istiyorsanız, haydi geliniz sizi donatayım ve guzellikle bırakıp salıvereyim. Yok eğer Allah ve Resulunu ve ahiret yurdunu istiyorsanız, haberiniz olsun ki Allah icinizden guzellik (iyilik) edenlere pek buyuk bir mukafat hazırlamıştır.” (Ahzab/28, 29)
“Kadınlara karşı yumuşak olun; zira kadın bir eyeği kemiğinden yaratılmıştır. Eyeği kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi haline bırakırsan da eğri halde kalır. Oyleyse kadınlara iyilikle davranın.” (H.Ş. Kutub-i Sitte, 3276)
2) ANNE OLARAK KADIN
a) Annenin değeri
“... Annesi onu zahmetle karnında taşıdı ve zahmetle doğurdu...”(Ahkaf/15)
“Cennet anaların ayakları altındadır (dibindedir).”(H.Ş.)
Peygamber efendimiz kendisine gelip en cok kime hurmet ve şefkat besleneceğini soran bir sahabeye “Annene” diye cevap vermiş; sahabenin “Daha sonra kime” diye iki defa daha tekrarlamasına Peygamber Efendimiz iki defasında da aynı cevabı vermiş; dorduncu seferde ise “Babana” diyerek annenin, dolayısıyla kadının da değerini vurgulamıştır.
MevlÂna da “Kadın Hak nurudur, sevgili değil; sanki yaratıcıdır yaratılmış değil”(Mesnevî, I/2437) diyerek kadının anneliğini adeta kutsal sayar. MevlÂna, annenin 9 ay boyunca karnında taşıyıp bin bir guclukle dunyaya getirdiği yavrusunu (Mesnevî, III/3560-61) Allah’ın inayetiyle goğsunde hÂsıl olan sutuyle beslemesi gerektiğini vurgular (Mesnevî, V/1634); eğer sut yerine başka bir gıdaya beslerse cocuğun zarar goreceğine değinir (Mesnevî, I/581). Bu, modern tıbbın henuz son yıllarda keşfettiği anne sutunun değerinin yedi yuz kusur yıl once MevlÂna tarafından acıklanışıdır. Yine MevlÂna’nın; cocuğun anne karnındayken kan ile beslendiğini vurgulaması da (Mesnevî, III/50) onun bilgisinin ceşitliliği ve ileri dereceliğinin delillerindendir.
b)Anne ve cocuk sevgisi
MevlÂna cocuklarına iyi davranmayan anneleri eleştirir ve acıklı bir benzetmeyle annelerin cocuklarının olumunden sonra perişan olduğunu, onların mezarına giderek topraklarına yuzunu gozunu surduğunu belirterek, olumden sonra toprağa yuz-goz surmektense cocukları hayattayken onları bu sevgiyle sevmeleri gerektiğini belirtir (Mesnevî, V/3264 vd.).
MevlÂna yine cocuklarını kaybeden annelere cok acımakla birlikte, onların bir şartı yerine getirdikleri takdirde Cennetle mujdeleneceklerini haber verir ve şu ibret-amîz hikÂyeyi anlatır:
“Cocuğu yaşamayan kadının ağlayıp inlemesi, ‘bu, senin riyazÂtına karşılıktır, senin icin mucahitlerin cihadına mukabildir’ diye cevap gelmesi
Bir kadın vardı, her yıl bir cocuk doğururdu. Fakat cocuk, altı aydan fazla yaşamazdı.
Uc aylıkken, yahut dort aylıkken olur giderdi. Kadın feryat ederek dedi ki; ‘Yarabbi,
Bu cocuklar, bana dokuz ay yuk oluyor, uc aycağız da ferahlık veriyor. Bana verdiğin nimet eleğim sağmadan tez gecip gidiveriyor!’
Kadın boylece Tanrı erlerine ağlayıp yalvarmakta, cocuklarının olumunden şikÂyet etmekteydi.
Bu suretle tam yirmi oğlan doğurdu, fakat hepsi oldu; ciğerine bir yaman ateştir duştu.
Nihayet bir gece o kadına ruyasında yemyeşil guzel, kusursuz, ebediyyet yurdunu, yani cenneti gosterdiler.
Kadıncağız, cenneti gorup mest oldu. O teselliye uğrayınca elden cıktı, kendinden gecti!
Cennette koşkun birinde adının yazılı olduğunu gordu, orasını kendinin sandı.
Sonra ona dediler ki; ‘Bu mekÂn, canını feda etmede doğru olan, bu fedakarlıkta doğruluktan ayrılmayan kişinindir.
Bir hayli hizmet etmek gerek ki, sen de bu kuşluk kahvaltısından yiyesin, bu mekÂna lÂyık olasın!
Fakat sen, Allah’a sığınmada tembellik ediyorsun. Allah da ona karşılık olarak sana o musibetleri veriyor.’
Kadın, ‘Yarabbi, yuzyıl, hatta daha fazla bir muddet benden kan dok, evlatlarımı oldur... razıyım’ dedi.
Yavaş yavaş, adım adım o bahceye girip butun cocuklarını orada gorunce
Dedi ki; ‘Yarabbi, ben kaybettim ama sen kaybetmemişsin!’ Evet... insan, gaybı goren goze malik olmadıkca insan olamaz.” (Mesnevî, III/3399-3404, 3408-3415)
3) COCUĞUN EĞİTİMİ
a) Cocuğun ilk oğretmeni annedir
MevlÂna cocukların henuz bebek olduğu donemlerde annelerinin sozleriyle kulaklarının dolduğu ve buyuyunce de bu soz ve uslupla konuştuğunu belirterek (Mesnevî, IV/3037) annelerin cocukları uzerindeki etkisini onemle vurgular1. Tabi ki hal boyle olunca annelerimize buyuk bir sorumluluk duşmekte ve ilk eğitimi vermeleri ozelliklerinden dolayı sanki hicbir şey anlamaz gibi gorunen cocuklarına cok hassas ve olumlu bir uslupla davranmaları gereği ortaya cıkmaktadır. MevlÂna yine burada cocuklarına kızdıklarında “geber” diye bağıran anneleri eleştirir; ama yine de onları kayırarak “Annen sana geber, dese bu sozuyle sendeki kotu huyun gebermesini ister” der (Mesnevî, III/4017). MevlÂna ayrıca cocukların oyunlar vasıtasıyla da olgunlaştığını; erkek cocuklarının tahta kılıclarla, kız cocuklarının da oyuncak bebeklerle oynayarak farkında olmadan kendilerini geleceğe hazırladıklarını belirtir (Mesnevî, VI/2255; V/3597, 3598). MevlÂna’nın bu fikirleri de yine son yıllarda bilimsellik kazanan ‘oyunla eğitim’ formasyonunun yuzyıllar oncesinde ortaya konmasıdır2.
b)Cocuk ve okul
İlk eğitimini annesinden alan cocuğun ikinci eğitmeni okuldaki hocasıdır. MevlÂna’ya gore; cocuk okula giderken eğitiminden sorumlu olan oğretmen kadar babası da sorumluluk sahibidir. Artık buyuyup evden cıkan cocuk oğretmeni ve babası vasıtasıyla eğitimine devam eder.
c) Babanın gorevi; cocuğunun duzenli olarak okula gitmesini temin etmek; eğer gitmek istemiyorsa onu odullendirme yontemiyle para ve ceşitli hediyeler vererek gitmesini sağlamaktır. Cunku cocuk henuz okulda gorup oğrendiklerinin faydasını, ileride ne işe yaradığını henuz bilmemektedir. Yine MevlÂna’ya gore; cocuk okuldaki bilgilerin ne işe yaradığını bilip, anladıktan sonra hicbir zorlama olmadan okula gidecektir (Mesnevî, III/4585-4588; IV/2578). Yani kısaca soylemek gerekirse babanın cocuğunun eğitimindeki gorevi; onun eğitimi icin gerekli olan maddi-mÂnevî alt yapıyı tesis etmektir.
d) Oğretmenin gorevi ise; okula gelen cocuğu okuma-yazma ve ceşitli misaller vermek suretiyle diğer ilimleri oğreterek yetiştirmek; okula gelemeyecek kadar hasta bile olsa cocukları evine cağırarak hasta yatağında eğitime devam etmesidir. Oğretmenin başarısı da oğrencinin istekli olmasıyla doğru orantılıdır (Mesnevî, VI/1656). Oğretmen bazen de okula gelmeyen veya dersi iyi anlamayan oğrenciye ceza verir (Mesnevî, V/3006 vd.). MevlÂna’ya gore; bu cezalandırma sonucunda cocuk olse dahi oğretmenin diyeti gerekmez. O, cocuğu kendi hizmetinden geri durduğu icin cezalandırmamış, oğrencinin eğitimi icin bu cezayı vermiştir. Cunku; oğretmen aynı zamanda Allah’ın vekilidir (Mesnevî, VI/1519). Fakat aynı işi baba yapsa diyet gerekir. Zira cocuğun babaya hizmeti farzdır. Baba cocuğunu kendine hizmette geri durduğu icin; yani ‘kendisi’ icin cezalandırmıştır (Mesnevî, VI/1518 vd).
e) Cocuk ve san’at
MevlÂna oğretmensiz bilgi oğrenilmeyeceği gibi ustasız da san’atın bellenmeyeceğine dikkat ceker ve teorik ve pratik eğitimin de gereğini vurgulayarak şoyle der:
“Dunyada en aşağılık sanat bile hic ustasız elde edilebilir mi?
Her sanatın oncesi bilgidir, ondan sonra icra, amel gelir...
Ey akıl sahibi! Sanat oğrenmeye calış; fakat o sanatı ehil olan kerem sahibi temiz bir kişiden oğren.
Kardeş, inciyi sedefin icinde ara, sanatı da sanat ehlinden iste!
Bir adam derici olsa, bu sanatını yaparken kirli bir elbise giyse bu elbise onun zenginliğini, yuceliğini azaltmaz ki!
Demirci demir doverken yırtık-pırtık bir elbiseye burunse, halkın nezdindeki itibarı eksilmez ki!
Şu halde kibir elbisesini bedeninden cıkar; bir şey belleyip oğrenme hususunda aşağılık bir elbiseye burun.
Bilgi sahibi olmanın yolu sozle; sanat bellemenin yolu ise iş iledir.” (Mesnevî, V/1054-1057, 1059-1062)
f) Cocuğun gorevi de kendisine sağlanan bu imkÂnlar cercevesinde kendisini yetiştirmek; derste hocasını, dukkÂnda ustasını iyi dinleyerek ona saygı duymak ve asla onlarla iddialaşmamaktır (Mesnevî, VI/1656; II/1578). Yine MevlÂna san’at oğrenen veya oğrendiğini zanneden genclere şu onemli tavsiyelerde bulunur:
“Ticarette olgunlaşmamışsan yalnız başına dukkan acma; yoğrulup ustalaşıncaya kadar birinin emri altına gir!
Ustaya muracaat etmeksizin sanat oğrenip, dukkan acan kişi şehirde de alay konusu olur, koyde de!” (Mesnevî, II/3455, III/590)
4) EVLAT EBEVEYN İLİŞKİSİ
“Ve iyi bilin ki, mallarınız ve cocuklarınız bir imtihandan ibarettir. Allah yanında ise buyuk mukafatlar vardır.” (Enfal/28; ayrıca bkz. Tegabun/15)
a) MevlÂna’nın cocukları
“Benim guzel yuzlu sultanım yuzume gulduğu icin benim neslimin cocukları da hep guler yuzlu oldular.” Hz. MevlÂna (EflÂkî, II, 387)
Daha once belirtildiği gibi MevlÂna iki hanımla evlenmiş; ilk eşi Gevher Hatundan BahÂeddin Sultan Veled (D. 1226) ve AlÂeddin Celebi (D. 1227); ikinci eşi Kerra Hatundan ise Muzaffereddin Emir Âlim (olm. 1297) ve Melike Hatun (olm. 1304) olmak uzere uc oğlu ve bir kızı dunyaya gelmiştir (EflÂkî, II, 385; krş. Furuzanfer, s. 409 vd.). Bu cocuklardan en buyuğu BahÂeddin Sultan Veled babasının olumunden sonra Mevlevîlik Tarikatını kurarak onun duşunce ve felsefesini yaymış; kardeşi AlÂeddin ise esnaflıkla uğraşmış (Ahî

MevlÂna cocuklarıyla daima iyi iletişimler kurmuş ve bilhassa Sultan Veled’i yanından hic ayırmayarak ders ve meclislerinde hazır tutmuştur. Sultan Veled daha kucukken babasının kucağında uyumayı cok sever ve kucaktan bırakıldığı zaman ağlamaya başlarmış. EflÂkî Dede bu olayı şoyle anlatır:
“MevlÂna’nın oğlu Sultan Veled Hazretleri henuz meme emen bir cocukken daima babasının kucağında uyurdu. MevlÂna, teheccud zamanı kalkıp gece namazını kılacağı vakit, Sultan Veled bağırır ve ağlardı. MevlÂna Hazretleri, susturmak icin namazı bırakır, onu kucağına alır ve tekrar uyuturdu.” (EflÂkî, II, 196)
MevlÂna, Sultan Veled ve gelini Fatma Hatundan olma torunu Ârif Celebi’yi de cok sever ve yaşlılığı doneminde dunyaya gelen bu torununa ayrı bir onem verirdi. Yine EflÂkî Dede’nin eserinde yer alan aşağıdaki hikÂye, gunumuzde de dersler alınması gereken ana fikirleri barındırmaktadır:
“MesnevihÂn SirÂceddin MevlÂna’nın, cocuklarla olan iletişimini anlatırken şoyle der: Bir gun HusÂmeddin’le birlikte MevlÂna’yı ziyaret etmek icin medreseye gelmiştik. Birdenbire bahcenin kapısı acıldı, bir de baktım ki, MevlÂna’nın torunu Celebi Emir Ârif’i kucuk bir arabaya oturtmuşlar, lalası da onun arabasını cekiyor. MevlÂna, hemen yerinden kalkarak arabanın ipini mubarek omzuna koyup; ‘Ârif’e okuzculuk edebilirim’ dedi. Bunun uzerine Celebi HusÂmeddin de kalkarak arabanın bir tarafını tuttu, bir iki defa medresenin avlusuna dolaştırdılar. Celebi Ârif, tatlı tatlı guluyor ve seviniyordu. MevlÂna, ‘Cocukları okşamak, şeriat padişahı ve hakikat ayının feleği olan Peygamberimizden biz Muslumanlara kalmış bir mirastır. Peygamber; ‘Cocuğu olan cocuklaşsın’ buyurmuştur’ dedi ve şu şiiri okudu:
Babanın aklı dunyayı olcerse de, kucuk cocuğun anlaması icin ‘ti ti’ der.
Madem ki, işim-gucum cocuklardır; o halde cocukların diliyle konuşmak lÂzımdır.” (EflÂkî, II, 241)
b) Cocuklar ve ebeveynleri
“Biz o insana anne-babasına guzel davranmayı tavsiye ettik...”(Ahkaf/151)
MevlÂna insanlara daima hayırlı evlat istemeleri konusunda telkinde bulunur ve “Nice buyuk adamların oğulları vardır ki, kotulukte bulunur, yaptığı kotu iş yuzunden babasına utanc vesilesi olur” der (Mesnevî, VI/258); ve yine babalarının malı ve mulkuyle ovunen gencleri eleştirir (Mesnevî, VI/257). MevlÂna cocuklar ve yaşayan veya ebediyete intikal eden anne-babaları arasındaki hÂl devam eden gizli bir bağın da bulunduğunu hatırlatarak evlatlara şu ince mesajları verir:
“Babanın ağaca benzeyen vucudu, gizli bir yol vasıtasıyla oğlunun iki gozunden su alır, gıdalanır.
Oğuldan coşan bu kaynak ananın, babanın bahcelerine kadar akar gider.
Anayla, babanın gonul ve hayat bahceleri bu suretle yeşerir, tazeleşir. Onun gozleri bu iki ırmak yuzunden yaşarır, gozyaşı doker.
Kaynak (yani evlat), hastalanıp kotuleşirse o ağacın dalları, yaprakları da kurur;
O ağac kurumaya başlar. Cunku, oğlun vucudundan sulanıyor, gıdalanıyordu.
Nice boyle gizli su yolları vardır ki ey gafiller, sizin canınıza eklenmiştir.” (Mesnevî, VI/3586-3591)
Sonuc;
Hz. MevlÂna’nın eserleri ve bu eserlerinde işlediği konular gecmiş donemlerde olduğu gibi gunumuz insanları icin de onemli mesajlar ve nasihatler icermektedir. 800 yıla yakın bir zaman dilimini kapsayan bu fikirler, gunumuzde dahi guncelliğini korumakta; ve hatta daha yeni keşfedilmekte, bu husus da Hz. MevlÂna’nın sadece donemine hitap eden bir duşunur değil, cağlar boyunca muhatap bulabilen bir fikir ve bilim adamı olduğunu gostermektedir. Şuphesiz MevlÂna’nın bu fikirleri “Ben yaşadığım muddetce Kur’Ân’ın kolesi; Hz. Muhammed’in yolunun tozuyum...” (KulliyÂt-ı DîvÂn-ı Şems, I, 1387, Rubai No: 1331) dusturunca Kur’Ân-ı Kerîm’den ve Hadis-i şerîflerden alınarak kendi orneklemeleriyle sunulmaktadır. Hal boyle olunca da MevlÂna’nın fikirlerini anlayabilmek icin Âyet ve Hadislere vakıf olmak ve MevlÂna’nın fikir dunyasını İslÂmiyet’in daha kolay anlaşılabilmesi icin bir arac olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Zaten MevlÂna en onemli eseri Mesnevî’nin henuz başlangıcında “Bu kitap, Mesnevî kitabıdır. Mesnevî, hakîkate ulaşma ve yakîn sırlarını acma hususunda din temellerinin, temellerinin temelidir. Allah’ın en buyuk fıkhı, Allah’ın en aydın yolu, Allah’ın en acık delilidir... Şuphe yok ki Mesnevî, gonullere şifadır; huzunleri giderir, Kur’Ân’ı apacık bir hale koyar...” (Mesnevî, I, Onsoz) diyerek eserinin nasıl okunup, ne turlu anlaşılması gerektiği hakkında okuyucuları aydınlatır.
Bu yazıda işlenmeye calışılan “Hz. MevlÂna’da Evlilik, Aile ve Cocuk Eğitimi” konusundaki MevlÂna’nın fikirleri de yukarıda gorulduğu gibi kendine has teşbihlerle Âyet ve Hadislerin ışığında dinimizin emir, yasak ve tavsiyelerini beyan etmektedir.
KAYNAKCA
EflÂkî, Âriflerin Menkıbeleri, Terc. Tahsin Yazıcı, I-II c., MEB Yay., İstanbul, 1989
Fîhi m fîh, MevlÂna CelÂleddin-i Rûmî, Tercume: Meliha U. Tarıkahya, M.E.B. Yayınları, İstanbul, 1985
Furuzanfer, MevlÂna CelÂleddin, Cev. Prof.Dr. F. NÂfiz Uzluk, İstanbul, 1990
KulliyÂt-ı DîvÂn-ı Şems, MevlÂna CelÂleddin-i Rûmî, Nşr. B. Furuzanfer, I-II c., Tahran, hş.1374
Mesnevî, MevlÂna CelÂleddin-i Rûmî, Cev. Veled İzbudak, I-VI c., MEB. Yay., 3. Baskı, İstanbul, 1995
1 Milliyet Gazetesi’nde yer alan bir araştırma MevlÂna’nın bu ilginc tespitini doğrulamakta ve onun yaklaşık 800 yıl once soylediklerinin gunumuzde henuz yeni keşfedildiğini goz onune sermektedir. Biz bu haberin tamamını kıyas acısından aşağıya alıyoruz:
DIŞ HABERLER
Bebeklerle lutfen duzgun konuşun
Bebekler doğduğu anda anlamlı konuşmaları anlamsız sozcuklerden ayırt edebiliyor
İtalyan, Fransız ve Japon araştırmacılar tarafından yapılan araştırmada, 2 ila 5 gunluk 12 bebeğe kasetten konuşmalar dinletilerek ozel optik topografi cihazlarıyla beyinlerindeki kan basıncı ve oksijen seviyesi olculdu. Daha sonra bebeklere aynı kaset tersten dinletildiğinde, beyinlerinin sol yarımkuresindeki aktivite seviyesi duştu.
Beynin sol yarımkuresinin konuşma ve dil yeteneğiyle ilgili olduğunu soyleyen araştırmacılar bebeklerin doğumdan birkac saat sonra anlamlı konuşmaya duyarlı hale geldiğini, anlamsız sozcuklere ise tepki vermediklerini soyledi. Araştırmacılar, "İnsan beyni doğumdan itibaren konuşmayı ayırt edebilecek donanımda" dedi. (Milliyet Gazetesi, 10 Eylul 2003, Carşamba)
2 Milli Eğitim Bakanlığı da yeni eğitim tekniklerini sunduğu bultenlerinde MevlÂna’nın tespit ettiği ‘oyunla eğitim’ teorisini 21. yuzyıl eğitim teknikleri olarak sunmakta ve 5-17 yaş grubu eğitim ihtiyacları acısından aşağıdaki sıralamaya dikkat cekmektedir:
· Oyunla eğitim,
· Deneme - yanılma ile oğrenim,
· Uygulamalı eğitim,
· Kısıtlamasız yaratıcı eğitim
(EğiTek; Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Teknolojileri Genel Mudurluğu Eğitim ve Teknoloji İnternet sayfası; Dunyada Eğitim Teknolojisi, Kasım 2002, Yıl:1 Sayı: 5)
Alıntı;
Nuri Şimşekler
__________________