Sevebilmek, insana ozgu bir kabiliyettir…
Sevmek kabiliyeti her insanın ozunde vardır. Bu kabiliyeti doğru bir şekilde kullanmak ve layık olana yoneltmek en buyuk manevî kazanc vesilesidir.Bu kabiliyeti, doğru yonde yerli yerince kullanmamak hele sevilmemesi gerekenleri severek bu kabiliyeti zayi etmek ise ebedî bir felÂket, sonu pişmanlıkla bitecek bir mahvoluş sebebidir. Zira kişi ebedi hayatında sevdikleri beraber olacaktır.
İnsan, insanı sever, ailesini, dostunu sever, salihleri sever, malını mulkunu sever, hayvanatı ve nebatatı sever fakat insana verilen bu kabiliyet; hakikatte kendisini yoktan vareden, sevdiği şeylerle birlikte sahip olduğu ya da istifade ettiği her nimeti kendisine veren Rabbini sevmesi icin verilmiştir.
Oyleyse, insana duşen kendindeki bu sevebilmek kabiliyetini, evvela ve bizzat Allahu Zulcelal’e vermesidir. Butun sevdiği insanları, nimetleri de Allah icin sevecektir. Bozulmamış her akıl ve fıtrat, izan sahibi her vicdan, bu hakikati kabul eder.
Hakka kullukta en muhim sermayemiz işte bu sevgi kabiliyetini bize ihsan eden Allahu Zulcelal’i sevmek yani muhabbetullahtır. Fakat bu sevginin de bir takım alametleri vardır. Allahu Zulcelal’i seven insan, Allah’ın rızasına uygun ameller yapacaktır. Kendisine verilen sevgi kabiliyetini yine Allahu Zulcelal’in razı olduğu şeyler icin kullanacak, Allah Rasulu’ne uyacak ve Rasulullah’ın yaşam tarzını, kendi yaşam tarzı olarak benimseyecektir.
Nitekim Allahu ZulcelÂl ayeti kerimede Resulune, “De ki: Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa hemen bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve suclarınızı affetmekle ortsun. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.” (Âl-i İmrÂn, 3/31) buyurarak, Muhabbetullaha giden yolda ilk aşamanın Allah Rasulunun yaşantısını kendi hayat dusturumuz haline getirmek olduğunu belirtmektedir.
Muhabbetullah, yaratılış gayesi Allah’a kulluk olan insanın, dunya hayatında kendini konumlandırması gereken merkezdir. Kişi, aklını, kalbini ve dahi nefsini o rota uzerine koymadığı surece dunyanın soğuk ruzgÂrları insanın canını acıtır. Ahirette de mÂazallah umduğuna nail olamaz.
“Allah’ı sevin!”
Kulun yegÂne hedefi Allah’a aşk ile muhabbet beslemektir. Oyle ki, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, İbn-i Abbas’tan rivayet edilen hadisi şerifte şoyle buyuruyor; "Nimetleriyle sizi beslediği icin Allah'ı sevin. Beni de Allah sevgisi icin sevin. Ehli Beytimi de, benim sevgim icin sevin." (Tirmizi, Menakıb, 3792.)
İşte Allahu Zulcelal’în sevdiğini sevmiş olmak, Allahu Zulcelal’i sevmiş olmak anlamına gelir. İnsan, ancak boyle yaptığı takdirde Muhabbetullaha giden yolda doğru bir istikamet tutturmuş olacaktır.Şayet İslami kavramlar ehemmiyetine gore bir sıraya konulsa idi, iman ve tovbeden sonra en buyuk kavram, Muhabbetullah olacaktı. Cunku kul her ne guzel haslette bulunursa bulunsun, ona onu yaptıran Allah’a olan muhabbetidir. Muhabbetin tum koşe başlarını tutanları ise Allah, kendisine dost edinmiştir. (bkz. Maide; 54)
Evliyaullah’ın buyuklerinden olan Bayezid-i Bestami kuddise sirruhu, “Muhabbet, senden olan cok şeyi, ibadet ve taati azımsaman; sevgiliden olan az şeyi, lutuf ve ihsanı coğumsamandır.” buyuruyor. (MiftÂhu’r-Ruşt)
Muhabbetullah, Allah’ı sevmenin dışında başka bir şey değildir. O halde seven, sevdiğine itaat eder; O’nun sevdiği şeyleri kendisi de sever. Bahusus; Tarik-i Nakşi de darbımesel haline gelmiş şu aktarım, bu duruma guzel bir ornek teşkil eder: Mahşer gunu mucrim kul Allah’ın huzuruna cağrıldığında Allah, o kula “Beni seviyor musun” diye sorar. Kul, cevaben, “Ya rabbi seni cok seviyorum” der. Bunun uzerine Allah’ta kula, “Hayır sen doğru soylemiyorsun. Kişi her gittiği yerde sevdiğini anlatır, kendi ile baş başa kaldığında sevdiğini duşunur. Ama dunyada senin sohbetinin merkezinde ben hic yoktum. Malayani işlerde bulundum. Boş sohbetler ettin” der. Ve mahşer gunu o kulun yuzune yalanı vurulmuş olur.
Mahşer gunu mizanda aslında hesaptan gectiğimiz tek şey Allah’a olan sevgimizdir. Herkesin Allah’a olan sevgisi olcusunde sevapları ve gunahları terazide ağır basacaktır. Cunku insanı iyiliğe sevk eden şey sevgi, kotuluğe sevk eden şey ise sevgisizliktir. Kulun Allah’a olan muhabbeti tıpkı şu misal gibidir: Bir saray duşunun ki, sarayın sahibi sizi sarayına davet ettiğinde siz o sarayda kotu cirkin bir iş yapmazsınız. Ve saray icerisinde size verilen tum vazifeleri eksiksiz bir şekilde yerine getirirsiniz. Cunku o sarayda herhangi bir misafire yaptığınız kotuluğun ve o sarayın icerisindeki herhangi bir eşyaya verdiğiniz zararın, aslında o sarayın sahibine yapılmış bir hakaret olduğunu bilirsiniz. İşte bu dunyada o saraydır ve bu dunyanın sahibi olan Allah, bizi sarayında ağırlıyor. Yapmamız gereken tek şey, sarayın sahibi olan Allah’ın ebedul ebed olan sarayına gitmek icin bu sarayın kurallarına riayet etmektir. Bu sarayda yaşayan diğer misafirlere eziyet etmeyip, sarayın sahibinin hurmetine ona saygı gostermemizdir.
Muhabbetullah imanın şartıdır
Muhabbetullah, kulun kalbinde her sevginin ustunde olmalıdır. En cok sevilmeye layık olan Allahu ZulcelÂl’dir. Allah-u Zulcelal’i bizzat, O’nun Resulunu de O’nun hatırı icin sevmek farzdır. Bu hususta butun İslÂm Âlimleri ittifak etmişlerdir. Cunku cok sayıda ayet-i kerimede ve bircok hadis-i şerifler bunu acıkca bildirmişlerdir. Bir ayet-i kerimede butun muminleri kapsayan bir ifade ile şoyle buyrulmuştur: “İman edenler, Allah’ı her şeyden daha cok severler.” (Bakara; 165)
Bir ayet-i kerime de ise muhabbetin olmaması veya az olması halinde kotu sonuclara dikkat cekilerek şoyle buyrulmuştur: “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlunden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fÂsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe; 24)
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bircok hadis-i şeriflerinde Allah-u Zulcelal’i sevmeyi imanın şartından saymıştır. Nitekim bir hadis-i şerif-te şoyle buyurmuştur: “Biriniz, Allah ve Resulunu her şeyden fazla sevmedikce iman etmiş olamazsınız.” (Muttefekun Aleyh)
Rivayet edildiğine gore bir bedevî, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin huzuruna gelerek: “Ey Allah’ın Resulu! Kıyamet ne zamandır?” diye sordu. Hz. Peygamber sallal-lahu aleyhi vesellem: “Kıyamete ne hazırladın?” buyurarak karşı bir soru sordu. Bedevî: “Ona, Allah ve Resulunun sevgisini hazırladım.” dedi. Bunun uzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şoyle buyurdu: “(Ne guzel şey hazırlamışsın.) Cunku (kıyamette) kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Muttefekun Aleyh)
Enes radıyallahu anhu şoyle demiştir: “Musluman olduğumuz gunden beri bu habere sevindiğimiz kadar hic sevinmemiştik. Cunku biz de Allah’ı ve O’nun Resulunu seviyoruz. Bu yuzden, Kıyamet gununde sevdiklerimizle beraber olmayı umuyoruz.”
Anlatıldığına gore Allah sevgisinin hazzına varmış bir zat olan Maruf-u Kerhi’ye bir dostu şoyle demiş: “Bize soyle, seni halktan ve dunyadan nefret ettirip halvete ve ibadete bağlayan nedir? Olum korkusu mu? Cehennem korkusu mu? Yoksa Cennet umudu mudur?” Bunun uzerine Maruf-u Kerhi, arkadaşına şu cevabı verir: “Bunların hic biri değildir. Şu Padişah ki, bunların hepsi onun elindedir, eğer o Padişah sevgisinin ve dostluğunun lezzetini zevk eylesen, ondan başka her şeyi unutursun. Ve eğer sana onun butun marifeti hÂsıl olsa bunların hepsinden ar edersin (utanırsın!)
Evet, insanı Allah’a dost eden ve sevdiren muhabbettir. Yeri ise Rabbani bir letaif olan kalptir. Kişi kalbi vesilesiyle Allahu Zulcelal’i sever, tanır ve bilir. Onun icindir ki insan, sonsuz bir sevgi kabiliyeti ile yaratılmış olan kalbinin bu muhabbet kabiliyetini Allahu Zulcelal’e yoneltmeden mutlu ve mesud olamaz ve bunu yapabildiği oranda muhabette derece kesbederek, olgunlaşır. Netice de Allahu Zulcelal’i razı edecek amellerin peşine duşer. Her şeyiyle Allah Rasulu sallallahu aleyhi veselleme benzemeye ve mutaabat etmeye calışır. Aksi durumda ise kendisini sufli ve boş gayeler peşinde koşmaktan kurtaramaz. Ve neticesinde omru heba olur…
Demek ki, kalp Allah icindir ve ancak O’nun marifet ve muhabbetiyle tatmin olur. Nitekim bir ayette mealen şoyle buyrulur: “İyi biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı zikretmekle (anmakla) huzur bulur.” (Ra’d; 28) Binaenaleyh; Bediuzzaman Said Nursi rahmetullahi aleyhin “KÂinat kadar kalbim olsa onu muhabbetle doldurmak isterim. Zira her şeyin temeli ve esası muhabbettir.” Sozunu bu meyanda okuduğumuzda istifademizin daha da artacağı acıktır.
Muhabbetullah’ın şubeleri
Muhabbetullah’ın şubeleri vardır. Kişi bu şubeleri acık tuttuğunda Muhabbetullah hÂsıl olmuş olur. Bunlardan biri ya da bir kacının kapalı olması, arzu edilen kemal noktasına henuz ulaşılamadığına işaret eder. Bu şubelerden bir kacınıinfak, sabır, itaat ve sevgi şeklinde sıralayabiliriz. Mumin, dunya hayatında zekÂta tabi ise malından, zekÂta tabi değil ise, ihtiyacından fazla olanı ihtiyac sahiplerine vermek sureti ile infak şubesini acık tutmuş olur.
Diğer bir taraftan zaman, bir sermayedir. Kişinin İslam’ın ve Muslumanın derdi icin zamanından ayırması bir infak hareketidir. Oyle ki, bazen bir mumin icin infakın en hayırlısı, bir başka mumine zaman ayırmasıdır; bazen de malından bir başka kardeşi icin pay etmesidir. Mumin, başına gelen hastalık, gurbet yoksulluk gibi tum ıztırarlı şeylerden oturu Allah’a hamd ederek metanet gosterdiğinde, sabır şubesini acık tutmuş olur. Mumin yine Allah’ın emir ve yasaklarına tam bir itaat ile tabi olup, Allah’tan her gelene rıza gosterdiğinde, itaat şubesini acık tutmuş olur. Ve yine mumin, Allah’a olan sevgisini, diğer muminlerin hudutlarına riayet edip, canlı ve cansız her şeye merhamet gostererek bu sevgi şubesini acık tutmuş olur.
Biz kullara duşen gorev, Allah’a hakiki bir abd olmaktır. Bu yolda yapmamız gereken şey ise ona sevgi duymaya netice verecek olan onu sevenlerin sevgilisi olmaktır. Ona dost olanların dostu olmaktır ve o dostun ahlakı ile ahlaklanmaktır.
Ebu'd-Derd radıyallahu anh anlatıyor: "Rasullulah sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki: "Hz. Davud’un duaları arasında şu da vardır: “Allah’ım! Senden sevgini ve seni sevenlerin sevgisini ve senin sevgine beni ulaştıracak ameli talep ediyorum Allah'ım! Senin sevgini nefsimden, ailemden, malımdan, soğuk sudan daha sevgili kıl"
Allah-u Zulcelal’i severek O’na ibadet ve kulluk etmek, O’ndan dunya ve ahiret icin iyilikler umarak bunu yapmaktan daha ustundur. Ahirette en mutlu olanlar, bu dunya hayatında Allah-u Zulcelal’i en cok sevenlerdir. Cunku bunlar Allah-u Zulcelal’i sevince, Allah-u ZulcelÂl de onları sever. Allahu Zulcelal bir kulunu severse o kulunu gunahlardan muhafaza eder, gunah işlese tevbe nasip eder, hayır ve taate muvaffak kılar ve o kuluna azab etmez.
Kul, her haliyle Allah Rasulu sallallahu aleyhi vesellem Efendimize uyarak, Allahu ZulcelÂl’in rızasına vesile olacak ameller yaparsa, Allahu ZulcelÂl o kulunu sever. Hadisi şerifte buyuruluyor; “Allah TeÂl bir kulu sevdiği zaman CebrÂil’e:“Allah filanı seviyor, onu sen de sev!” diye emreder. CebrÂil de o kulu sever,
sonra gok halkına: “Allah filanı gercekten seviyor; onu siz de seviniz! Diye hitabeder.Goktekiler de o kimseyi severler. Sonra da yeryuzundekilerin gonlunde o kimseye karşı bir sevgi uyanır.’ (BuhÂrî, Muslim, Tirmizî

Kur’an’ın ifadesi ile "İnanıp hayırlı iş işleyenleri Rahman sevgili kılacaktır." (Meryem; 96)
Alıntı;
İBRAHİM ARPACI
__________________