Şefaat, şef’ (الشَّفْع) kokunden tekliğin zıddına iki şeyin yan yana olması demektir. Birinin işini gormek icin onunla birlikte gitme anlamına da gelir[1]. İnsanın bilgisi az olduğu icin tanımak istediği kişiyi ona, guvendiği birinin tanıtması onemlidir. Dolayısıyla insanlar arasında bu tur şefaatler olur. Allah TeÂl şoyle buyurur:
مَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُنْ لَهُ نَصِيبٌ مِنْهَا وَمَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُنْ لَهُ كِفْلٌ مِنْهَا وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ مُقِيتًا.
“Her kim iyiliğe şefaat ederse (destek verirse) ondan ona pay vardır. Kim de kotuluğe şefaat ederse onun da ondan sorumluluğu vardır. Allah her şeyi korur ve kollar.” (Nisa 4/85)
Şefaat, saygın birinin Allah’ın yanında başkasına arka cıkması ve yardımcı olması anlamında kullanılır. İnsanın kalbini, yaptıklarını ve yapmadıklarını bilen Allah’ın huzurunda bir kimseye arka cıkılabileceğini duşunmek ona saygısızlıktır. Allah TeÂl şoyle buyurur:
وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْزِي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْئًا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ .
“Oyle bir gunden cekinin ki, o gun kimse kimsenin yerine ceza cekmez, kimseden şefaat kabul edilmez, kimseden fidye alınmaz ve kimseye yardım edilmez.” (Bakara 2/48)
Gunahlarından vaz gecemeyenler, korkularından dolayı Allah’ın yanında kendilerine yardımcı olacak guclu birini ararlar. Halbuki, butun gucun Allah’ın elinde olduğunu da bilirler. Allah TeÂl şoyle buyurur:
قُلْ مَن بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ فَأَنَّى تُسْحَرُون.
“De ki, her şeyin hakimiyeti elinde olan, koruyan ama ona karşı korunma imkÂnı olmayan kimdir; biliyorsanız soyleyin? “Allah’tır” diyeceklerdir. De ki, oyleyse nereden buyuleniyorsunuz?” (Muminun 23/88-89)
Duygularını akıllarının onune geciren insanlar, kendilerine şefaat edeceğini duşundukleri gercek veya hayali kişilere kulluk ederler. Cunku Allah’a ait bazı ozelliklerin onlarda da var olduğuna kendilerini inandırmış olurlar. Allah TeÂl şoyle buyurur:
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَؤُلَاءِ شُفَعَاؤُنَا عِنْدَ اللَّهِ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللَّهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ.
“Allah ile kendi aralarına koydukları oyle şeye kul olurlar ki, onlara ne bir zararı olur ne de fayda sağlar. “Bunlar Allah katında şefaatcilerimizdir” derler. De ki: “Goklerde ve yerde, Al*lah’ın bilme*diği bir şeyi mi ona bildiriyorsu*nuz?” Allah, onların koştukları şirkten uzak ve yucedir.” (Yunus 10/18)
Kişiyi Allah’a karşı koruyacak olanın Allah’tan guclu olması gerekir. Bu sebeple şefaat edeceğine inanılan kişiler, birer hayali tanrı olurlar. Hırıstiyanlara gore İsa, boyle bir tanrıdır. Katolikler şoyle derler:
“İsa, Baba’nın yanında Hıristiyanların avukatlığını yapıyor. Onlar lehine aracılık etmek icin hep canlıdır. Allah’ın huzurunda daima hazır bulunmaktadır[2]. Kendisi aracılığı ile Allah’a yaklaşanları tamamen kurtarmaya gucu yeter[3].”
Şefaatciler genellikle yarı tanrı yarı insan sayılır, tanrı yonuyle Allah’a, insan yonuyle de insanlara yakın kabul edilirler. Hıristiyanlar 451’de, dorduncu Okumenik Kadıkoy Konsili’nde şu kararı almışlardır:
“Rabbimiz Mesih İsa’nın mukemmel Tanrılığa ve mukemmel insanlığa sahip, gercek Tanrı ve gercek insan olduğunu, akıllı bir ruhtan ve bedenden oluştuğunu, Tanrılık acısından Baba ile, insanlık acısından da bizimle aynı ozde olduğunu, gunah dışında hepimize her şeyde benzer olduğunu, Tanrılık acısından yuzyıllar oncesinden Baba’dan doğduğunu, insanlık acısından bizim esenliğimiz icin bakire Meryem’den doğduğunu oybirliği ile kabul ettiğimizi resmen beyan ederiz.”[4]
İncil’de ve Tevrat’ta boyle şey olamaz. Allah TeÂl şoyle buyurur:
وَأَنْذِرْ بِهِ الَّذِينَ يَخَافُونَ أَنْ يُحْشَرُوا إِلَى رَبِّهِمْ لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ.
“Rablerinin huzurunda toplanacak*ları gun*den korkanları Kur’Ân ile uyar; onların Alla*h’tan başka ne bir dostları ne de şefaatcileri olur. Belki kendilerini korurlar.” (En’am 6/51)
قُلْ لِلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا
“De ki: Şefaat yetkisi, tumuyle Allah’a aittir.” (Zumer 39/44)
قُلْ لَا أَمْلِكُ لِنَفْسِي نَفْعًا وَلَا ضَرًّا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ
“(Ya Muhammed) De ki: Ben kendime bile ne fayda ne zarar verebilecek gucte değilim; Allah vermiş başka.” (A’raf 7/188)
Ebû Hureyre’nin bildirdiğine gore “Kabilenin en yakınlarını uyar”[5] Âyeti inince Allah’ın elcisi şoyle bir konuşma yapmıştı:
“Ey Kureyş topluluğu! Kendinizi kurtarmaya bakın; Allah’ın yanında size bir faydam olmaz. Ey Abdumenaf oğulları! Allah’ın yanında size faydam olmaz. (Amcam) Abdulmuttalib oğlu AbbÂs! Allah’ın yanında sana faydam olmaz. (Halam) Safiyye! Allah’ın yanında sana faydam olmaz. Ey kızım Fatma! Benim malımdan dilediğini iste. Ama Allah’ın yanında sana faydam ol*maz.” dedi. (BuhÂrî, VesÂyÂ, 11)
23.1. Muslumanlarda Şefaat İnancı
Şefaati reddeden Âyet ve hadisler yanında, kabul eden Âyet ve hadisler de vardır. Muslumanlar Kur’an’ı, Kur’an’ın gosterdiği şekilde anlama cabası icinde olmadıklarından Âyet ve hadisleri doğru anlayamamakta ve tam bir kafa karışıklığı yaşamaktadırlar.
23.1.1. Mahşer
Mahşer, toplanma yeri ve toplanma zamanı demektir. İlk insandan son insana kadar herkesin toplanacağı kıyamet gununun adlarındandır. Mahşerde şefaat olmayacaktır. Muslumanlar burada ikiye bolunecek, bir boluğu doğrudan Cennete, bir boluğu de cehenneme gidecektir. Cehenneme gidenleri daha sonra Cennetteki yakınları yanlarına alacaklardır. Cennette yakını olmayanları da Peygamberimiz alacaktır. İşte şefaat, cehennemde yalnızlaşan gunahkar muminlerin, Allah’ın izni ile Cennetteki yakınlarının yanlarına yerleştirilmesidir. Bu konu Kur’an’da ve ilgili hadislerde acıkca anlatılmıştır.
Şu Âyetler, mahşerde olacakları ozetlemektedir:
إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ . وَإِنَّ الْفُجَّارَ لَفِي جَحِيمٍ. يَصْلَوْنَهَا يَوْمَ الدِّينِ . وَمَا هُمْ عَنْهَا بِغَائِبِينَ . وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ . ثُمَّ مَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ . يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِّنَفْسٍ شَيْئًا وَالْأَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ
“İyiler tabii ki, nimetlere kavuşacaklardır. Gunahkarlar ise alevli ateşte olacaklar, hesap verme gunu oraya girip kızaracaklar, oranın dışında kalmayacaklardır.
Hesap verme gunu nedir nereden bileceksin!.. Gercekten sen nereden bileceksin hesap verme gununun ne olduğunu!.. O gun, kimsenin kimse icin bir şey yapamayacağı gundur. O gun butun yetki Allah’ındır.” (İnfitar 82/13-19)
Nimetlere kavuşacak olanlar, buyuk gunah işlememiş kişilerdir. Allah TeÂl şoyle buyurur:
“Size konan yasakların buyuklerinden kacınırsanız, gunahlarınızı orter, sizi şerefli bir yere yerleştiririz.” (Nisa 4/31)
Buyuk gunahlarla ilgili olarak Allah’ın Elcisi şoyle buyurmuştur:
“FelÂkete surukleyen yedi şeyden sakınınız.
-Ey Allah’ın Elcisi nelerdir onlar?
-Allah’a ortak koşmak, sihir, haklı sebeple olması bir yana Allah’ın doku*nulmaz kıldığı bir canı oldurmek, faiz yemek, yetim malı yemek, duşmana toplu hucum yapılacağı sırada savaştan kacmak ve kotu yolla ilgisi olmayan namuslu mumin kadınlara zina iftirasında bu*lunmaktır[6].”
Buyuk gunahlar bunlarla sınırlı değildir. Konan yasakların buyuklerinden kacınanlar, guzel bir hayat yaşamış sayılır ve daha guzeli ile karşılanırlar. Allah TeÂl şoyle buyurur:
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاؤُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى. الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ .
“Goklerde ve yerde olan herşey Allah’ındır. Bu, kotu davrananları yaptıklarına karşılık cezalandırsın; guzel davrananları da daha guzeli ile karşılasın diyedir. Onlar, gunahların buyuklerinden ve fuhuş ceşitlerinden[7] kacınanlardır; diğer gunahlar başka. Senin Rabbinin affı kapsamlıdır.” (Necm 53/31-32)
Bunlar “yaptıklarından daha guzeli ile” karşılanacaklarına dair soz verilen kimselerdir. Bunlarla ilgili olarak Allah TeÂl şoyle buyurur:
إِنَّ الَّذِينَ سَبَقَتْ لَهُم مِّنَّا الْحُسْنَى أُوْلَئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَ .لَا يَسْمَعُونَ حَسِيسَهَا وَهُمْ فِي مَا اشْتَهَتْ أَنفُسُهُمْ خَالِدُونَ. لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْأَكْبَرُ وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ هَذَا يَوْمُكُمُ الَّذِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ .
“Onceden daha guzeli ile karşılama sozu verdiklerimiz Cehennemden uzak tutulacaklardır. O buyuk dehşet onları uzmeyecek, olumsuz olarak canlarının cektiği şeyler icinde olacaklardır. Melekler “bu sizin gununuz, size soz verilen gundur” diyerek onları karşılayacaklardır.” (Enbiya 21/101-103)
Buyuk gunah işlediği halde tevbe edip kendini duzeltenler de bu kesime girerler. Nitekim buyuk gunahların en buyuğu olan şirk gunahını ilk Muslumanların coğu işlemişti. Ama tevbe edip kendini duzeltmiş olanların bu ayetin kapsamında olacakları acıktır. Allah TeÂl şoyle buyurur:
“Rahman’ın kulları… Allah ile beraber başka bir tanrıyı yardıma cağırmazlar. Haklı bir sebep[8] yoksa Allahın dokunulmaz kıldığı canı oldurmezler; zina etmezler. Kim bunları yaparsa gunaha girer. KıyÂmet gunu onun azÂbı katlanır ve orada alcaltılmış olarak olumsuzleşeceklerdir. Ancak tevbe eden, inanan ve iyi iş yapan başka. Allah onların kotuluklerini iyiliğe cevirir. Allah bağışlar, ikram eder.” (Furkan 25/68-70)
23.1.2. Cehenneme gidecek olanlar
Buyuk gunah işleyenlerin cehennemlik olduklarını bildiren ayet coktur. Şirk gunahı işlemiş olanlar doğrudan cehenneme gireceklerdir. Allah TeÂl şoyle buyurur:
قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْأَخْسَرِينَ أَعْمَالًا. الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا. أُولَئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهِ فَحَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْنًا. ذٰلِكَ جَزَاؤُهُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَرُسُلِي هُزُوًا.
"De ki, işleri en zararlı şekilde bitecek olanları bildireyim mi? Onlar bu hayatta guzel iş yaptıklarını hesap ettikleri halde yanlış yapanlardır. Onlar Rablerinin Âyetlerini ve ona kavuşmayı goz ardı edip kÂfir olmuşlar, yaptıkları boşa cıkmıştır. Artık Kıyamet gunu onlar icin tartı kurmayız. İşte onların cezaları Cehennemdir. Bu, kafir olmalarına, Âyetlerimi ve elcilerimi alaya almalarına karşılıktır." (Kehf 18/103-106)
Şirk gunahı işlememiş ama diğer buyuk gunahlardan işlemiş olanlar, Allah’ın koyduğu kurala gore bağışlanacaklardır. Allah TeÂl şoyle buyurur:
إِنَّ اللَّهَ لَا يَغْفِرُ أَنْ يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَاءُ.
“Allah şirki bağışlamaz, onun dışında kalanı duzenine uyan kişi icin bağışlar.” (Nisa 4/48)
Şirkin dışındaki buyuk gunahlarla ilgili bazı Âyetlere bakalım:
وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُّتَعَمِّدًا فَجَزَآؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا
Kim bir mumini kasten oldururse cezası, icinde olumsuz olarak kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun icin buyuk azap hazırlamıştır. (Nisa 4/93)
الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لاَ يَقُومُونَ إِلاَّ كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ ذٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُواْ إِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبَا وَأَحَلَّ اللّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا فَمَن جَاءهُ مَوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّهِ فَانتَهَىَ فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللّهِ وَمَنْ عَادَ فَأُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
"Faiz yiyenler, şeytanın aklını celdiği kimsenin dav*ranışından farklı davranış gostermezler. Bu onların “alım satım, tıpkı faizli işlem gibidir” de*meleri sebebiyledir. Allah alım-satımı helÂl, faizli işlemi haram kılmıştır. Kime, Rabbinden bir uyarı gelir de faize son verirse gecmişte olan kendinindir. Onun işi Allah’a aittir. Kim de de*vam ederse, onlar cehennem halkıdır; orada olumsuz olarak kalacaklardır." (Bakara 2/275)
Ayetlerdeki hÂlid (=خالد) kelimesine olumsuzluk anlamı verilmiştir. Diğer mealler ona ebedilik anlamı verirler. Halbuki ebedilik demek olan ebeden (=أَبَدًا) kelimesi, bazı Âyetlerde hÂlid ile birlikte (خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا şeklinde) gecer. Araplar hÂlid (=خالد) kelimesine; bozulmayan, bulunduğu hal uzere kalan[9] ve olumsuz olan varlık[10] anlamını verirler. Bize gore Cennet ve Cehennem icin kullanılan huld الخلد kokunden kelimelere olumsuzluk anlamını vermek gerekir. Cunku Cehenneme gidenler bile olmeyeceklerdir. Allah TeÂl şoyle buyurur:
"Ayetlerimizi gormezlikten gelenleri ateşte kızartacağız; derileri piştikce başka derilerle değiştireceğiz ki, azabı tatsınlar. Allah gucludur, doğru karar verir." (Nisa 4/56)
Cehenneme, cıkmamak uzere girenler sadece muşriklerdir. Onlar Allah’ı ikinci sıraya, kendilerini veya başka bir varlığı Allah’ın yerine koydukları icin muşrik, ona yoğunlaşıp Allah’ı gormezlikten geldikleri icin de kÂfir olurlar. Dolayısıyla her muşrik kÂfir, her kÂfir de muşriktir. Âyetlerde ebedîlik (=أَبَدًا) kelimesi sadece bunlar icin kullanılmıştır. Allah TeÂl şoyle buyurur:
إِنَّ اللَّهَ لَعَنَ الْكَافِرِينَ وَأَعَدَّ لَهُمْ سَعِيرًا . خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا لَّا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا
“Allah kÂfirleri dışlamış ve onlara cılgın bir ateş hazırlamıştır. Oraya olumsuz olarak surekli kalmak uzere gireceklerdir. Onlar dost da bulamayacaklar yardımcı da." (Ahzab 33/64-65)
Buyuk gunahı olan muminler; gunahları fazla ise cehenneme, sevapları fazla ise cennete gideceklerdir. Allah TeÂl şoyle buyurur:
وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَـئِكَ الَّذِينَ خَسِرُواْ أَنفُسَهُم بِمَا كَانُواْ بِآيَاتِنَا يظْلِمُونَ.
"O gun tartı yapılacağı gercektir. Kimin sevabı ağır basarsa onlar umduklarına kavuşurlar. Kimin sevabı hafif kalırsa onlar da Âyetlerimiz karşısında yanlış davranmaları sebebiyle kendilerini harcamış olurlar." (Araf 7/8-9)
Gunahı ve sevabı eşit olanlar da Cennete gideceklerdir. Cunku şu Âyetler Cehenneme, gunahı ağır olanların gideceğini bildirmektedir.
“Kimin değerli işleri ağır gelirse, mutlu eden bir hayata kavuşur. Kimin de değerli işleri hafif gelirse, onun anası Haviye olur. Haviye nedir, nereden bileceksin? O, kızgın bir ateştir.” (Karia 101/6-11)
Yapılan kotulukler bire bir, iyilikler ise bire on hesabıyla tartılır ve 10 iyilik 100 gunaha denk olur. Dolayısıyla iyice gunaha batmış kişiler dışında hicbir muminin gunahı ağır gelmez. Allah TeÂl şoyle buyurur:
مَن جَاء بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أَمْثَالِهَا وَمَن جَاء بِالسَّيِّئَةِ فَلاَ يُجْزَى إِلاَّ مِثْلَهَا وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ
«Kim bir iyilikle gelirse onun on katını alır. Kim de bir kotulukle gelirse sadece bir katı ile cezalandırılır. Onlara zulmedilmez.» (En’Âm 6/160)
Muşrikler ve gunahları ağır basan muminler, doğrudan cehenneme gireceklerdir. Mahşer yerinde her hangi bir şefaat sozkonusu olmayacaktır. Allah TeÂl şoyle buyurur:
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا. ثُمَّ لَنَنزِعَنَّ مِن كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَنِ عِتِيًّا . ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَى بِهَا صِلِيًّا . وَإِن مِّنكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَّقْضِيًّا . ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوا وَّنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا.
"Rabbine and olsun ki onları, şeytanlarla birlikte toplayacağız. Sonra diz cokturerek alevli ateşin (cehennemin) cevresine getireceğiz. Sonra her toplumdan Rahman’a en sert baş kaldıranları cekip ayıracağız. Cehennemde kızarmayı en cok kimin hakettiğini iyi biliriz. Sizden oraya uğramayacak[11] yoktur. Bu, Rabbinin uygulamayı ustlendiği kesin hukumdur. Sonra kendini korumuş olanları kurtaracak, zalimleri de orada diz ustu cokmuş olarak bırakacağız.” (Meryem 19/68-72)
23.2. Cennettekilerin Şefaati
Şefaat, sozlukte iki şeyin yan yana olması anlamındadır[12]. Aşağıda gelecek olan Âyetler, cehennemde yalnızlaşan ve oranın azabını ceken Muslumanların cennetteki yakınlarının yanına yerleştirileceklerini gostermektedir. İşte şefaat budur. Bununla ilgili Âyetler şoyledir:
ِإِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَعِيمٍ. فَاكِهِينَ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَاهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ.كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ. مُتَّكِئِينَ عَلَى سُرُرٍمَّصْفُوفَةٍ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ. وَالَّذِينَ آمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُم بِإِيمَانٍ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَا أَلَتْنَاهُم مِّنْ عَمَلِهِم مِّن شَيْءٍ كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ.
"Kendini koruyanlar bahcelerde ve nimetler icinde olur, Rablerinin verdikleri ile safa surerler. Rableri onları Cehennem’in azabından korumuştur. Onlara; “Yiyin icin; afiyet olsun; bu, sizin yaptığınıza karşılıktır,” denir. Sıra sıra dizilmiş sedirlere yaslanırlar. Yanlarına ceylan gozlu huriler veririz. İnanmış olan, soylarından inanarak kendilerini takip edenleri, onlara katarız ama onların yaptıklarının değerini eksiltmeyiz. Herkes kendi kazandığına karşılık rehindir." (Tur 52/17-21)
جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالمَلاَئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِم مِّن كُلِّ بَابٍ . سَلاَمٌ عَلَيْكُم بِمَا صَبَرْتُمْ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ
“Kalıcı bahcelere girerler; babalarından, eşlerinden ve evlatlarından uygun olanlar da girerler. Melekler her kapıdan yanlarına girer;“Sabrınızın karşılığı olarak huzur ve guvendesiniz. O dunyanın sonu ne guzelmiş!” derler.” (Ra’d 13/23-24)
Aşağıdaki Âyet, cennete girmiş olanların, cehennemde bulunan bazı yakınlarını yanlarına isteyebileceklerini gostermektedir.
يَوْمَئِذٍ لَّا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا
"O gun şefaatin faydası olmaz, Rahman’ın izin verdiği kişinin, lehine soz soylenmesine razı olduğu kişi icin yaptığı başka." (Taha 20/109)
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin şoyle dediği rivayt edilir:
Rasulullah (sav) dedi ki: “Ummetimden bazıları cok sayıda kişiye şefaat eder, bazıları bir kabileye şefaat eder; bazıları kendi yakınlarına şefaat eder; bazıları da tek bir kişiye şefaat ederek cennete girmelerini sağlar.” (Tirmîzi, Sıfat’ul- KıyÂmeh 12, 2440)
“Şefaatim, ummetimden buyuk gunah sahipleri icindir.”
Hadisi rivÂyet eden CÂbir dedi ki: “Buyuk gunahı olmayanın şefaate ne ihtiyacı olur!”[13]
Peygamberimizin mahşer yerinde şefaat edeceğine dair sahih bir hadis yoktur. Hadisler, Âyetlerle butunluk arzetmektedir. Bazı hadis metinlerine ilaveler yapılmıştır. Onlardan biri şu hadistir:
Ebu Hureyre’nin şoyle dediği rivayet edilir: “Allah’ın Elcisi sallallahu aleyhi ve selleme et getirildi, kolu pek severdi, ona kol ikram edildi. Bir parca ısırdı ve dedi ki:
“Ben kıyamet gunu insanların efendisiyim. Neden boyle olduğunu biliyor musunuz? Allah butun insanları; oncekileri ve sonrakileri bir yerde toplar. Cağıran sesini işittirir, goz onları gorur. Guneş yaklaşır, sıkıntı ve keder guclerinin yetmeyeceği ve taşıyamayacakları sınıra ulaşır. İnsanlar birbirlerine şoyle derler: “Ne hale geldiğimizi gormuyor musunuz; Rabbinize karşı şefaat edecek birine bakmayacak mısınız?”
Kimileri; “Ademe gitmelisiniz”, derler.
Âdem’e gelip derler ki: “Sen insanların atasısın. Allah seni eliyle yarattı ve sana ruhundan ufledi. Meleklere emretti, sana secde ettiler. Rabbine karşı bize şefaat et. Halimizi ve başımıza gelenleri gormuyor musun?”
Âdem der ki: “Bugun Rabbim hic olmadığı kadar ofkelendi. Bundan sonra da boylesine ofkelenmeyecektir. O bana ağacı yasaklamıştı ben ona asi oldum. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Başkasına gidin; Nuh’a gidin!”
Nuh’a gelir, şoyle derler: “Ey Nuh! Sen insanlığa gonderilen ilk elcisin. Allah sana “cok şukreden kul” adını verdi. Rabbine karşı bize şefaat et; ne halde olduğunuzu gormuyor musun? Nuh der ki:
“Bugun Rabbim hic olmadığı kadar ofkelendi. Bundan sonra da boylesine ofkelenmeyecektir. Benim bir dua hakkım vardı, kavmimin aleyhine kullandım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Başkasına gidin. İbrahim’e gidin!”
İnsanlar İbrahim’e gelir derler ki: “Ey İbrahim! Sen Allah’ın peygamberi ve halk icinde onun sevdiği kişisin. Rabbine karşı bize şefaat et; şu halimizi gormuyor musun?”
İbrahim onlara şoyle der:
“Bugun Rabbim hic olmadığı kadar ofkelendi. Bundan sonra da boylesine ofkelenmeyecektir. Ben uc kere yalan soyledim. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Başkasına gidin! Musa’ya gidin!”
Musa’ya gelir derler ki: “Ey Musa! Sen Allah’ın Elcisisin. Allah elcilik vererek ve seninle konuşarak diğer insanlardan ustun kıldı. Rabbine karşı bize şefaat et; şu halimizi gormuyor musun?”
Musa onlara şoyle der:
“Bugun Rabbim hic olmadığı kadar ofkelendi. Bundan sonra da boylesine ofkelenmeyecektir. Ben, oldurme emri almadan bir cana kıydım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Başkasına gidin; İsa’ya gidin!”
İnsanlar İsa’ya gelir, derler ki:
“Ey İsa, sen Allah’ın Elcisi, Meryem’e hitaben soylediği soz ve ondan bir ruhsun. Beşikte iken insanlara hitap ettin. Rabbine karşı bize şefaat et; icinde bulunduğumuz şu hali gormuyor musun?”
İsa onlara şoyle diyecektir:
“Bugun Rabbim hic olmadığı kadar ofkelendi. Bundan sonra da boylesine ofkelenmeyecektir. İşlediği bir gunahtan soz etmeden, “Nefsim! Nefsim! Nefsim! Başkasına gidin! Muhammed’e gidin!” diyecektir.
İnsanlar Muhammed’e gelir derler ki:
“Ey Muhammed! Sen Allah’ın Elcisi ve nebilerin sonuncususun. Allah, gecmiş ve gelecek gunahlarını bağışladı. Rabbine karşı bize şefaat et; icinde bulunduğumuz şu hali gormuyor musun?” Bunun uzerine yola koyulur, Arş’ın altına gider, Rabbim icin secdeye kapanırım. Derken Allah, benden once kimseye acmadığı takdir ve ovguleri benim icin acar, sonra şoyle denir:
“Ey Muhammed başını kaldır ve isteğini bildir ki, karşılansın. Şefaat et; şefaatin yerine getirilsin” Ben de başımı kaldırır; “Ya Rabb, ummetim! Ya Rabb, ummetim! Ya Rabb, ummetim!” derim. Denir ki, “Ey Muhammed! Ummetinden, uzerinde hesap olmayanları Cennet kapılarından sağdaki kapıdan iceri al! Esasen onlar diğer kapılarda da insanlara ortaktırlar!”
Sonra Allah’ın Elcisi şoyle dedi:
“Nefsim elinde olana yemin ederim ki Cennet kapısının iki kanadının arasındaki mesafe Mekke ile Himyer veya Mekke ile Busra gibidir.” [BuhÂrî, Enbiya 3, 8, Tefsir, Benî İsrail 5)
Hadis ayrıca, Muslim (İman 327, (194) ve Tirmizî, Kıyamet 11, (2436).] de gecmektedir.
Hadisteki Tutarsızlıklar
Hadis, senet yonunden sahih olabilir. Ama şu ifadeler Kur’an’a ters olduğundan tutarsızlıklarla doludur.
1- Guneş yaklaşır, sozu tutarsızdır. Cunku Mahşerde guneş durulmuş, yıldızlar kararmış[14], yeryuzu Allah’ın nuruyla aydınlanmış[15] olur. Bu sebeple guneşin yaklaşması soz konusu olamaz.
2- “… sıkıntı ve keder, guclerinin yetmeyeceği ve taşıyamayacakları sınıra ulaşır.” Sozu tutarsızdır. Cunku buyuk gunah işlememiş olanlar sıkıntı gormeyeceklerdir. Allah TeÂl şoyle buyurur:
“Rabbimiz Allah’tır deyip dosdoğru olanlara (olurken) melekler iner. Korkmayın, uzulmeyin, size soz verilen cennetle sevinin, derler. Bizler sizin hem Dunyadaki yaşamınızda hem Âhiretteki yaşamınızda dostlarınızız. Ahirette canınızın cektiği her şey sizin icin, istediğiniz her şey, sizin icindir.” (Fussilet 41/30-31)
3- Adem’e mal edilen şu soz doğru olamaz: “O ağacı bana yasaklamıştı, ben ona asi oldum. Nefsim! Nefsim! Nefsim!” Cunku o, affedilmiştir. Allah TeÂl şoyle buyurur:
“Âdem Rabbinden uyarılar aldı[16]. Sonra Rabbi tevbesini kabul etti. O, tevbeleri kabul eder, ikramı boldur.” (Bakara 2/37)
4- “Ey Nuh! Sen insanlığa gonderilen ilk elcisin” sozu de doğru olamaz. Allah TeÂlÂ, Nuh aleyhisselam ile beraber 18 peygamberin adını saydıktan sonra şoyle buyuruyor:
“Bunların babalarından, soylarından ve kardeşlerinden de sectik ve onlara doğru yolu gosterdik. Bunlar, kendilerine kitap, hukum ve nebilik verdiğimiz kimselerdir.” (En’Âm 6/83-89)
Nuh aleyhisselamın babalarından Peygamber varsa, o ilk peygamber olamaz. Zaten Meryem Suresinin 56. Âyetinde Nuh aleyhisselamın babalarından İdris’in nebi olduğu bildirilmektedir.
5- İbrahim aleyhisselamın “uc kere yalan soyledim” diyecek olması da kabul edilemez. Allah TeÂl şoyle buyurur:
“İbrahim tek başına bir topluluk gibiydi. Allah’a boyun eğerdi, hep doğruya yonelirdi; muşriklerden olmamıştı.” (Nahl 16/120)
6- Musa aleyhisselam; “Ben, oldurme emri almadan bir cana kıydım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Başkasına gidin” diyemez; cunku Allah TeÂl onu affetmiştir. İlgili Âyet şoyledir:
“(Adamı oldurdukten sonra Musa) dedi ki; Rabbim, kendimi kotu duruma soktum, beni bağışla. Allah da onu bağışladı. O, cok bağışlar, ikramı boldur." (Kasas 28/16)
7- Mahşerdeki butun insanlar şefaat beklerken Peygamberimizin “Ummetim! Ummetim! Ummetim!” diye şefaat talep etmesi hadisin ust tarafına ters duşmektedir.
8- “Ey Muhammed! Ummetinden, uzerinde hesap olmayanları Cennet kapılarından sağdaki kapıdan iceri al! Esasen onlar diğer kapılarda da insanlara ortaktırlar!” sozu kabul edilemez. Cunku bunlar zaten, cehennemden uzak tutulacak ve doğruca cennete gidecek olan kişilerdir. Halbuki Peygamberimiz, “Şefaatim, ummetimden buyuk gunah işleyenleredir” buyurmuştur.
9- Bu hadisin, Muslim’de yer alan rivayetinde gecen şu ifadeler Kur’an’daki şefaate uygun duşmektedir:
“… Sonra şefaat ederim, benim icin bir sınır cizilir; onları Cehennemden cıkarır Cennete sokarım. Sonra dua eder, secdeye kapanırım. Allah beni, bir sure oyle bırakır. Sonra “Muhammed, başını kaldır; soyle, sozun dinlensin. İste, yerine getirilsin. Şefaat et, şefaatin kabul olsun denir.” Denir. Başımı kaldırır, bana oğrettiği şekilde Rabbime hamd eder, arkasından şefaat ederim. Bana bir sınır cizilir; onları cehennemden cıkarır cennete sokarım. Derim ki, Ya Rab, Kur’Ân’ın bıraktıklarından yani ebedi olarak orada kalacaklardan başka kimse cehennemde kalmadı[17].”
Kur'an Işığında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar, Suleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Bs., İstanbul, 2010, s: 171-184.
[1] MekÂyîs, MufredÂt,
[2] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, par. 519.
[3] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, par. 2634.
[4] Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, par. 467.
[5] Şuar 26/214
[6] BuhÂrî, Sahih, vesÂyÂ, 23; Muslim, Sahih, İman.
[7] Fuhuş ceşitleri diye tercume ettiğimiz kelime fevÂhiş’tir; fuhuş’un coğuludur. Arapcada coğul en az ucu gosterir. Kur’an’a gore zina ve erkek erkeğe ilişki fuhuştur. Ucuncusu kadın kadına yaşanan sevicilik olabilir.
[8] - Kur’an’ın haklı saydığı bir sebep.
[9] Mufredat.
[10] MekÂyîs’ul-luğa.
[11] Buradaki vÂrid = وَارِد su başına giden” (MufredÂt) kelimesinden hareketle, ayette, cehenneme girmekten değil, cevresinde toplanmaktan soz edildiği, zaten; “Sonra diz cokturerek cehennemin cevresine getireceğiz” Âyetinin bunu gosterdiği iddia edilir. Cehennem sozlukte, tutuşturulmuş ateş demektir (MufredÂt). Dolayısıyla ahiretteki cehennemin ici, cehennemlerle dolu olacaktır. VÂrid = وَارِد, cehennem ile birlikte kullanılınca suya gider gibi cehenneme gidenleri ifade eder. Bir Âyet şoyledir:
يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَوْرَدَهُمُ النَّارَ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ
“Firavun kıyamet gunu halkının onune duşecek, suya goturur gibi onları ateşe goturecektir. Başına varılan su ne kotu sudur!” (Hud 11/98)
Bu kelime, cehenneme girme anlamına da kullanılmıştır. İlgili Âyetlerden biri şudur:
إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ أَنتُمْ لَهَا وَارِدُون
َ“Siz ve Allah’tan başka kulluk ettikleriniz cehenneme atılacak şeylerdir. Hepiniz oraya gireceksiniz.” (Enbiya 21/98)
Sonuc olarak gunahı cok olan Muslumanlar da tutuşturulmuş cehennem ateşinin cevresinde toplanacaklardır.
[12] MekÂyîs
[13] Tirmizi, Sunen, KıyÂmet 12, (2436)
[14] Tekvîr, 81/1-2.
[15] Zumer 39/69
[16] Allah, Adem’i nasıl uyardığını Araf Suresinde acıklamaktadır:
[17] Muslim, İman, Edn ehl-il-cenneti menzileten, 322 – (193)
Kaynak http://www.suleymaniyevakfi.org/kose...ri/sefaat.html
__________________
Gercek Şefaatci Kimdir.Bazı yalanlarla Peygamberimiz nasıl İstismar edilir ?
Dini Bilgiler0 Mesaj
●28 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Gercek Şefaatci Kimdir.Bazı yalanlarla Peygamberimiz nasıl İstismar edilir ?